Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
25 Ocak 2013       Mesaj #5
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi

HABİL ile KABİL'in EVLİLİK MESELESİ


Adem oğullarını, Allah'tan gelen emre göre evlendirecekti. Allah, Adem'e ikiz kardeşlerin birbirleri ile evlenmelerini yasak etti. İkizi olmayan kardeşlerin evlenmelerini ise helal etti. Adem bu emri tüm çocuklarına iletti. Böylece İlk erkek olan Kabil'e çirkin olan küçük ikiz kardeş Saya, küçük olan Habil'e ise güzel ve kendinden büyük ikiz kız kardeş olan Iklıma helal eş olmuştu. Fakat Habil'in evleneceği kız Iklıma, Kabil'inkine göre daha güzel olduğundan Kabil'in kıskançlık krizlerini kabartmıştı. Iklıma ile kendisi evlenmek istiyordu. Ama bu istek Allah'ın emrine aykırıydı. Adem bu durumu Kabil'e açık bir dille izah etmiş, ancak Kabil isteğinde direniyordu. Babasından bu işe çare bulmasını istiyordu. Adem'in söz ve öğütleri Kabil'i teselli etmiyordu. Adem bu durumu Allah'a havale etti. Allah'tan gelen vahiy gereğince oğullarından, Allah'a birer kurban sunmalarını istedi. Kimin kurbanı kabul edilirse, Iklıma ile o evlenecekti. Kabil adağında, "sanki Allah benim topladığım meyveleri mi yiyecek?" diyerek, çürük, pis sebze ve meyveleri kurban verdi. Habil ise koyunları arasındaki en güzelini seçti. İkisi de kurbanlarını daha önce belirtilen dağın tepesine bıraktılar. Ertesi gün Allah kabul etmiş mi diye kurbanlarını bıraktıkları yerlere giderler. Habil mutludur, çünkü kurbanın yerinde sadece küller vardır ve Allah onun kurbanını beğenmiştir. Oysa Kabil'in kurbanı, olduğu yerde duruyordur. Bu durumda Kabil'in isteği Allah tarafından reddedilmişti. Bu olaydan sonra Kabil, zaten güzel olan ikizini kaptırmış olduğu Habil'e iyice öfkelenir. Güzel kızı o almıştır, Allah'ta, Adem'de Habil'i sevmektedir. Kabil bu durumdan dolayı artık sürekli babasına sitem etmektedir "Sen Habil'e dua ettiğin için, onun kurbanı kabul oldu, beni sevmiyorsun, hep Habil'den taraf oluyorsun" diye söyleniyordu babasına. Babası ise "Allah'ın emri böyle, karşı gelme yavrum" diyordu. Bu durum Kabil'in öfke ve kıskançlığını artırmıştı. Kabilin öfkesinin kıskançlığın artması, şeytanın işine geliyordu.

KABİL'in HABİL'i ÖLDÜRMESİ


Bir gün Kabil'in kulağına "Ne duruyorsun kardeşini ortadan kaldır, onu öldürsene" diye fısıldadı. Kabil önceleri bu fikri kafasından atmayı denedi. Fakat sonunda şeytanın telkinlerine ve içindeki kin ve haset duygularının tahrikine kapıldı. Kardeşini öldürme fikrini yavaş yavaş benimsedi. Uygun zamanı kollamaya başladı. Bir gün Habil'i dağın başında yalnız gördü. Koşarak yanına gitti. Burnundan soluyordu. "Son duanı et seni öldüreceğim" dedi. Habil şaşırmıştı. "Niçin öldüreceksin beni? Ben sana ne yaptım ki?" Kabil dişlerini sıkarak cevap verdi. "Daha ne olsun. Babam seni benden daha çok seviyor. Allah'ta senin kurbanı kabul etti" dedi. Habil yumuşak bir sesle "Beni öldürmen neyi değiştirir. Böyle bir şey yaparsan babamın sevgisini tamamen kaybedersin. Allah'ın öfke ve lanetine uğrarsın. Cehennemlik olursun" dedi. Kabil'de "Seni öldürmezsem rahat ve huzur bulamam" dedi. Habil "Allah'tan kork" dedi. Kabil bu sözlerden sonra ürktü ve geri çekilmek zorunda kaldı. Kabil o gece sabaha kadar uyumadı. Şeytan her fırsatta ona "kardeşini öldürmezsen sana rahat, huzur yok" diyordu. Sabah olduğunda kararını vermişti. Bu sefer kardeşini kesin olarak öldürecekti. Habil ertesi sabah yine koyunları otlatmaya çıkardı. Sakin ve neşeli görünüyordu. Onun bu hali Kabil'i daha da öfkelendiriyordu.Yerden bir taş alıp sessizce kardeşinin arkasından yaklaştı ve Habil'in başına taşla vura vura onu öldürdü. Böylece yeryüzünde ilk cinayet işlenmiş oldu. İlk kan toprağa damlamış, kan ilk kez bir insanın eline bulaşmış ve ilk şehit verilmişti. Bundan sonra toprağa düşen ilk kan burada sonlanmayacaktı. Kıyamete kadar kan akmaya devam edecekti. Kabil, kardeşinin kanlı cesedi başında, donup kalmıştı. Hırsı geçtikten sonra, Kabil pişmanlıkla "ben ne yaptım" diyerek, yaptığı şeyin korkunçluğunu ve fenalığını anladı. İçini korku ve üzüntü kaplamıştı. Sanki bütün canlı cansız herkes "katil" diye bağırıyordu. Dehşet içinde ayağa fırladı, fakat kalkamadı. Kardeşinin cesedinin yanına düşüp kaldı. Şeytan galip gelmişti. Şimdi kardeşinin cesedini ne yapacaktı? Düşünüyordu ama aklına bir fikir gelmiyordu. Sonraları uzağa taşımayı akıl etti. Cesedi omuzlarına alıp yoruluncaya kadar taşıdı. Gücü kesilince omzundan indirdi. Yanına koyarak oturdu. Kabil "kardeşimin cesedini ne yapacağım" diye düşünürken, birden gözüne birisi ölmüş, iki karga ilişti. Kabil karganın hareketlerini izlemeye başladı. Hayvan gagası ve ayakları ile yeri eşeliyor, bir çukur açmaya çalışıyordu. İşi bitince ölü karganın cesedini açtığı çukura itiverdi. Üzerine yine ayakları ve gagasıyla toprağı örttü. Kabil bu olanları şaşkınlıkla izledi. Kendi kendine mırıldandı "bir karga kadar olamadım" dedi. Hemen bir çukur kazdı. Cesedi içine koyup, toprakla üzerini örttü. Biraz olsun rahatlamıştı. O gün, oğulları eve gelmekte geciktiği için endişelenen Adem, onları aramaya çıktı. Kabil uzaktan babasının kendine doğru geldiğini görünce, korkup kaçmaya başladı. Adem Kabil'in kaçışından endişelendi. Kötü şeyler olduğunu tahmin ediyordu. Biraz sonra yerdeki kan lekelerini ve üzeri yeni kapatılan çukuru görünce, durumu anladı.

ADEM'in OĞULLARINI LANETLEYİŞİ


Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Kabil'in arkasından "Kardeşine ne yaptın?" diye bağırdı. Adem'in sesi öyle yüksek çıkmıştı ki, Kabil sanki bütün dünyanın sesi işittiği sanmıştı. Adem Kabil'in arkasından "Hiç bir zaman rahat yüzü görme. Artık istenmeyen lanetli bir insansın" diye beddua ederek onu huzurundan kovdu. Bir daha da geri dönmemesini söyledi. Adem'in bu bedduası Kabil'e hayatı zindan etmiştir.

Derler ki; Adem Cennetten kovulduğunda, kendisini dünyada daha iyi koruyabilmesi için, cennetten kendisine 3 emanet verilmiştir. Bunlar Asa, taç ve kuşak. Bu üç emanet onun dünya üzerinde yaşamasını kolaylaştıran emanetlerdi. Bunlar onu vahşi hayvanlardan bile korumuştur. Adem ve Havva'dan toplam 36 ikiz çocuk doğmuştur. Bunlardan sadece Habil ve Iklıma hariç diğerleri fazlaca günah işlemeye meyilli çocuklardır. Hatta bu çocuklar Adem'in emanetlerini bile almak istemişlerdir. Adem tüm bu çocuklarına beddua etmiştir. Böylece hepsine ayrı ayrı lisanlar verilmiştir. Bu çocuklar birbirlerinin ne demek istediğini bir türlü anlayamamışlardır. Eşini alan, Adem'den uzaklaşmış ve her biri uzaklarda kendi saltanatlarını kurmuşlardır. Kıyamete değin insanoğlunun barış ve huzur içinde yaşamamasının nedeni de babalarından beddua alan bu çocuklardır. Havva'dan olan bu çocukların toplamı 72 'dir. Ama içlerinde iyi olanlar da yok değildir. Bunlardan birisi şehit olmuş Habil, diğeri de Habil ile evlenmiş ama eşi öldürüldüğünden dul kalmış Kabil'in ikizi Iklıma'dır. Iklıma ile Habil'in birlikte olma imkanları olmadan, Habil şehit edilmiştir. Yeryüzündeki ilk günahı Kabil, dünyevi (zahiri) zevk (kadın) ve kıskançlık için işlemiştir.

ADEM'in YENİ HAYATI


Adem tüm çocuklarını böylece yanından kovar. Yanında ise sadece eşi Havva ve eşi öldürülen Iklıma kalır. Hikayenin bundan sonrasın da 3 rivayet vardır. Biz en mantıklı olanını burada anlatacağız. Ardından diğerlerine de kısaca yer vereceğiz.

Rivayet 1;
Tüm bu yaşananlar karşısında Adem nerede yanlış yaptığını anlamış ve Allah'a tekrar yalvarmış. Allah'tan Habil gibi bir çocuk daha istemiştir. Habil ile evlenemeyen güzel ve iyi kalpli Iklıma ile onu evlendirmeyi dilemiştir. Ama bu çocuğun ve ondan olacakların da diğer çocukları gibi söz dinlemez, arsız, hayırsız olmamalarını dilemiştir. Kendisi gibi Allah'a itaatkar ve inançlı olmasını dilemiştir. Hatayı kendisinin ta Cennet'te, Havva gibi bir eş dilerken yaptığının farkına varmıştır. Havva'yı dilerken hayırlısından ve kandildeki Fatıma nurunun ona öğrettiği isimlerin yüzü suyu hürmetine dilemeyi unutmuştur. Böylece Fatıma nurunun, ona öğretmiş olduğu isimlerin yüzu suyu hürmetine, yeniden tüm bunları Allah'tan dilemiştir. Allah'ta onun bu duasını kabul edip, yeryüzüne Havva gibi şeytanın sözüne uyup yasaklı buğdayı yememiş, inanan tüm insanların ondan zuhur edeceği, "Hür" isminde temiz bir eş (melek) göndermiştir. Burada şunu da belirtelim Havva'da tıpkı, Hür gibi bir melektir. Melekler de hata yapabilirler. Bunun en iyi örneğini Azazil'de (Şeytan'da) görüyoruz. Yani melekler şuursuzca sadece Allah'a itaat eden varlıklar değil, bilinçli ve düşünebilen, kendince akledebilen hatta Allah'a sorular sorabilen varlıklardır. Onların insandan en büyük farkı, topraktan yaratılmamış belli bir ömür verilmemiş olmalarıdır. Bu yüzdendir ki, kadınlar erkeklerden daha güzel ve narindir.
Hür ilk geldiğinde Havva ile karşılaşmıştır. Havva ona kim olduğunu sorduğunda Hür, "Ben Adem'e helal ve ikinci eş olarak Allah tarafından gönderildim. Gerçek inananlar benim soyumdan gelecekler" demiştir. Bu yüzden Havva'ya da, bundan sonra Adem ile birlikte olmamasını söylemiştir. Nitekim Hür, Havva'dan daha genç ve çok daha güzeldir. Havva "bu durumdan nasıl kurtulsam ki acaba?" diye düşünür. Çünkü Adem'i çok seviyordur. Ama Hür'ün Allah tarafından gönderildiği emri, onun bir kulağından girse de, diğer kulağından şeytan tarafından çıkartılmıştır. Şeytan Cennet'ten beri Havva'yı kandırabileceğini biliyordur artık. Burada da yapacağını yapar ve Havva'nın içine şüpheyi düşürür. Havva hemen eve gider ve iyice süslenir, güzelleşir. İşte kadınlardaki ilk süslenme burada başlamıştır. Daha sonrada vakit kaybetmeden tarlada çalışmakta olan Adem'in yanına gider. Adem Havva'yı görünce, gözlerine inanamaz. Çünkü Havva çok farklı ve eskisine göre daha güzeldir. Adem hemen oracıkta Havva'nın cazibesine kapılarak onunla birlikte olur. Adem'in o gün nerede olduğunu bilmeyen ve öğrenmek için Havva'yı izleyen Hür'de, tüm olanları görür ve Havva'nın yaptığı bu karşı gelişe üzülür. Durumu Allah'a havale eder. Ertesi gün Adem, Hür ile karşılaşır. Hür ona dileğinin karşılığı olarak, Allah tarafından geldiğini söyler. Adem'de onu dinler ve Allah'a kabul olan dileği için şükreder. Hür'ü kendisine kuma alır. Fakat kadınlar arasında bir çekişmedir, başlamıştır. Hür Adem ile birlikte olmadan önce Adem'den tırnak kesmesini, zeker (sünnet olmak) kesmesini, uzayan kıllarını kesmesini, sakalını, bıyığını kesmesini ister. Adem'de tüm bunları yaptıktan sonra, Hür ile de, birlikte olurlar. Böylece hem Havva hem de Hür hamile kalır. Hamilelik günlerinde Havva, Hür'e sürekli kötü eylemlerde bulunur. Onun karnına fırsat buldukça vurur. Amacı ise Adem'i Hür'e kaptırmamak. Hür'ün hayatını zindan etmek ve onun kendiliğinden çekip gitmesini sağlamaktır. Kadınların doğum zamanı geldiğinde, önce Havva doğurur ve Havva'dan kırk küp kalıp doğar. Ama Hür'e tüm yaptıklarının cezası olsa gerek, her biri açıldıkça, içinden böcekler, çıyanlar çıkar ve hepsi yere karışır gider. Hiç birisi kalmaz. Sıra Hür'ün doğumuna gelir. Hür'de Havva gibi kırk kalıp doğurur. Bunlar tek tek açılır ve her biri tek tek göğe çekilir. Sadece bir tanesi çekilmez. Oda bir erkek çocuğudur. Göğe çekilenler, kırklardandır denilir. Fakat yerde kalan bu tek çocuk, Havva'nın hamileyken Hür'e yaptığı eziyetlerden dolayı, tek bacağı sakat doğmuştur. Adem bu çocuğa, Iklıma'yı vereceğinden şehit olan oğlunun (Habil) anısına ona, "Şehit" ismini koyar. Fakat onunda çok sevdiği Habil gibi şehit edilmesinden çekinerek "Şit" diye çağırır. Şit kelimesi ademin zamanında (Topal) anlamına gelmektedir. Onu sevgi ve şefkatle yetiştirir. Evlenme yaşına gelince onu, Iklıma ile nikahlar. Adem ölmeden önce Şit'e "Yavrum bak bu alnımızdaki nur, benden sana geçmiş ve senin soyundan gelecek olan, Muhammet peygamberin nurudur. O nuru temiz ve iffetli bayanlara emanet etki bozulmasın. Herhangi bir darlığa, sıkıntıya da düşersen, bana Cennet'te Fatıma nurunun öğrettiği şu "'" isimlerin yüzü suyu hürmetine Allah'a yalvar ki senin dualarını ve tövbelerini kabul etsin. Kendi çocuklarına da aynı vasiyette bulun" diye vasiyette bulunur. Böylece tüm peygamberler bu isimleri bilirler ve dualarında kullanırlardı. Hz.Muhammet, doğduklarında kızının, Hz.Ali'nin ve torunlarının ismini, bizzat kendisi koymuştur. Hatta Hz.Ali'nin annesinin adının bile Fatıma olmasının sebebi, bu isimlerin bu nurlu soy tarafından, tüm zamanlarda biliniyor olmasıdır
Şit'e, peygamberliği zamanında, diğer kardeşlerine Allah'ın emir ve yasaklarını iletmesi için, her dili anlayabilme ve konuşabilme mucizesi verilmiştir. Şit kardeşlerinin hepsini tek tek dolaşarak Allah yoluna çağırır. Fakat çok azı hariç birçoğu eskiden olduğu gibi, Allah'ın sözlerine kulak asmazlar, Şit'in peygamberliğine inanmazlar. Zamanla da Allah'a şirk koşarlar. (Kaynak: Hancı Pervane deyişleri)

Rivayet 2;
Bu rivayet ise Alevi kaynaklarında sıkça geçer ve inananları da sayıca fazladır.
Adem ile Havva yer yüzünde iken Allah tarafından bir Huri kızı (Güruhu Naci) gönderilir. Fakat Havva Adem'e gelen o meleği kıskanmış ve Adem'i ona kaptırmamak için, yine süslenmiştir. Akşam olunca Havva o Huri kızından bahsetmeden, başka bir kadınla beraber olmayacağı, sözünü verdirir Adem'e. Adem ertesi sabah Huri kızını görünce verdiği söze pişman olur. Fakat ne yazık ki, sözünden de dönemez. Huri kızını da Havva'dan olan Şit ile nikahlar. İşte peygamberler soyu, doğrudan Havva'dan gelmeyen bu soydan gelmiştir, denilmektedir. Biz bu hikayede geçen Güruhu Naci'nin, Nuh'un kızı Naci ile karıştırıldığını düşünüyoruz. Bu karışıklığın giderilmesi için, yazımızın son bölümü olan, Nuh'un hikayesinde, Güruhu Naci hakkında ayrıntılı bilgi verdik.

Rivayet 3;
Bir çok yoldan çıkmış Emevilerden kalma Sünni kaynakta yer alan bu bilgi ise şöyledir.
Şit, Adem ve Havva'nın çocuklarıdır. Adem'in hayatı boyunca tek eşi olmuştur. Oda Havva'dır. Adem'in alnında, bulunan Hz.Muhammet'in nuru Şit'e geçmiştir. Adem oğluna aynı şekilde vasiyet etmiş, fakat bu vasiyetin içinde Adem'in öğrendiği özel isimler asla dile getirilmemektedir. Bu rivayeti Emevi devletleri zamanında, peygamberin soyunun nurlu bir soy olmadığını kabul ettirme çabaları içinde olan, yoldan çıkan Emevi hükümdarları (başta Muaviye ve oğlu Yezit) olmak üzere birçok uydurma hadisle de destekleyerek, İslam'ın içine, Adem'in hayatını, bu şekilde çarpıtarak sokmuşlardır. Bunu asıl yapma nedenleri de, babadan evlada geçen peygamberlik vasfının, Hz.Muhammet'in yakınlarına geçebileceği korkusu ve endişesidir. Yani yine şeytanın oyunları. Halbuki Hz.Ali hiçbir zaman peygamberlik iddiasında bulunmamıştır. Yakınları onun, velîlerin başı olduğunu zaten bilmektedir. Şayet bu kişiler şeytanı dinlememiş olsa, hükümdarlık ve güç elinden gidecekti. Tıpkı Şit'in kardeşlerinin babasından gelen Şit'i tanımaması gibi, Emevi devletleri de Hz.Muhammet'ten gelen bu soyu görmezden gelmişler yok saymışlardır. Aslında tarihe baktığımızda hep tekerrür edip durduğunu hayretler içinde görüyoruz.
Buradan gerçekten kalpten inanan tüm insanlara sesleniyorum. Kardeşler;
-Dünya güzellikleri için şeytanın sözünü dinleyen,
-Babasının sözünü dinlemeyip kardeşi Habil'i öldüren,
-Allah'ın isteklerine boyun eğmeyen, insanlara kulak vermeyin ve onların gittiği yoldan gitmeyin.
-Şayet okur, bilginizi arttırır ve Allah'tan temiz bir kalple ilminizi arttırmasını dilerseniz, gerçekleri görecek olan gözünüz açılır. Şu an Emeviler diyorum ama sizler sadece onları düşünmeyin. Emeviler gibi nice kendini bilmez uygarlıklar gelmiş zamanında.
Bu dünya üzerinde, bu tip olaylar her gün yaşanmaktadır aslında. Ne zaman ki bu olaylar bitti, her kes Allah'ın dediklerine inandı, adalet geldi, hak geldi, bizler ancak o zaman Cennet'e tekrar dönebileceğiz. Yani aslında kıyamet gününe kadar dünya bir Cennet olacak bizler için. Savaşın olmadığı, adaletin olduğu, nimetlerin eşit dağıtıldığı ve herkese yettiği bir dünya, Cennet'tir zaten. Cennet denilen yere şeytanı sokmadığımız zaman ancak dirliğimiz, birliğimiz ve bereketimiz olacak. Ne zaman bu Cennet'e şeytanı soktuk, işte o zaman, biz oradan yine kovulanlardan olacağız. Bu sürekli yaşanan bir devirdir aslında. Yukarıdaki hikaye ise çok eskilerde yaşanmış ve bitmiş gibi algılanmaz ise daha iyi anlaşılır, bu söylediklerim. Adem'in yerine kendinizi koyun ve düşünün. Nerelerde hatalar yaptığınızı anlarsınız. Her insan bir Adem'dir aslında.
Son düzenleyen Baturalp; 12 Aralık 2016 14:40 Sebep: başlık ve sayfa düzeni