...
Ölüm şimdi bir beyaz melek, gözümün görmediği diyarlarda uçan,
Sen, son bir kez bile martıların kanatlarında can bulamayacak olan…
Ardından son defa seslenmek isterken,
Dudaklarımda yaşamın nefesiyle donup kalan…
Ne kadar sürdü bilmiyorum, ölümün ardından yürüdüm sahil boyunca, eğer varmaya çalıştığın yokluksa zaman anlamını kaybediveriyor. Artık senin için bir önemi olmayan dakikaları hiçe saydım bende, ne bir adım yaklaşabildim sana, ne de uzaklaşabildim… Çığlık çığlık uçuşan martılarda duydum ölümün sesini ve yine onların kanatlarında ki bir damla hayatta veda ettim sana, seni bir martı kanadının özgürlüğüne emanet ettim, elimden bu kadarı geldi, hazin değil; ama beyaz bir elveda…
Seni günahlarından sıyırabilmeyi istedim, seni affedebilmeyi… Martıların gagasına sıkışmış ah’ımı çekip çıkarabilmeyi istedim, sana olan kırgınlıklarımı tıpkı senin şimdi olduğun gibi özgür kılabilmeyi… Yüreğim de tutsak kalmış tüm acılarımı ardından salabilmek için onu çıkarıp atmayı bile düşledim; ama ben hala yerçekimine mahkûm bir esirdim, beni hapseden parmaklıklar olmasa da yerinde, şartlamıştım kendimi sana, senin olmadığın bir dünya da bile, sana kırgın kalmaya…