SENi SEViYORUM DEDi DiYE..
***************************
"Aşk acısını kadın bir erkek kadar çekmez. Zannetmiyorum. "
Böyle demiş Haftalık Dergisi'ne ünlü bir erkek oyuncu. İsmi lazım değil.
Dediği bence, bu birbirini hiç anlamama halini görmek için yeterli...
***
Kadın duştan çıktı ve masanın üzerine bırakılmış sandviçle bir fincan
çayı gördü.
Ekmeğin içi çıkarılmıştı.
Kadın bunu fark edince ağlamaya başladı.
Gülriz Sururi'nin son kitabı "Seni Seviyorum"un kahramanı Sahra satırlarda,
kitabı okumakta olan bense yatağımda, ağlıyorduk.
Ekmeğin içi çıkmış diye. Onu seven adam bu detayı atlamamış diye.
Böylece seni seviyorum dedi diye...
***
Delice değil mi?
Kadınsı bir sersemlik hatta!
Adam kadına yiyecek bir şeyler hazırlamış, üstelik ekmeğin içini çıkarmış...
Kadın da buna ağlıyor! Zaten bu kadınlar her şeye ağlıyor...
***
Birkaç yıl önce bir filmde lordun biri zaman makinesiyle günümüze geliyor ve
Meg Ryan'a âşık oluyordu.
Kahvaltıda itinayla hazırladığı reçelli ekmeği genç kadına uzatıyordu bir
sahnede. Yine Meg Ryan perdede ben koltukta, ağlıyorduk.
Ne var oysa değil mi?
Delilik işte...
***
Bu delilik haliyle seviyor kadınlar. Ufacık, saçma sapan, saç telinden ince
şeylere vuruluyor, oradan çıkıp savruluyorlar. O incecik şeyler yerle bir
ediyor onları. Bu yüzden Hiç anlamıyorlar "ne var bunda şimdi" diyenleri...
Sizi yemeğe davet ettiklerinde masadaki çiçeğin rengi bile önemlidir;
dinlenecek müzik, ekmeğin konacağı sepet, mumlarla peçetelerin renk uyumu,
banyodan sonra sürülecek hoş kokulu vücut kremi, sofraya konan tavuğun
kızarma derecesi, salata sosunun zamanlaması... Bütün bunlar çok önemlidir
onun için...
Televizyonda izlediği haber, dinlediği şarkının sözü, başka insanların
aşkları "uzak" değildir onlara.
Sevme eşikleri ne kadar yüksekse öfkeleri de o kadar yüksekten eser.
Bu yüzden can acıtır öfkesi kadınların ve ruhunda bir kadın taşıyanların.
Hiç unutmazlar üzerlerini örten elleri, kahvesini tek şekerli içtiğini
unutmayanları. Ekmeğin içini çıkaranları, ateşine bakanları, terini silenleri...
Sevmek küçük bir şey aslında. Küçücük bir zeytin tanesi gibi...
***
Gülriz Sururi'nin duru Türkçesiyle akıttığı romanı okurken, romanın bir
tiyatro sahnesinde geçen hikâyesine kendimi kaptırmışken, tiyatro sahnesine
çıkmaya can attığım18 yaşımı anımsadım. Lekesiz bir aşkla, karşılık
beklemeden sevdiğim oyunculuktan nasıl uzaklaştım ben?
Çok sebep buldum...
Tiyatro aşk gibiydi...
Kalbimi kemirerek bitirmişti tutkumu...
Kuliste makyajımı bitirmiş aynaya bakarken "bu kadar mı?" diye
sormuştum kendime bir gece. Hepsi bu mu aşkım?
Anlamsız değil mi? Bu kadar büyük bir "soğuk" varken dışarıda, sözünü
ettiğim şeye de bakın! İnsanlar geçim derdinde, güç peşinde, insanlar korku peşinde...
Kimin umurunda küçük şeyler?
Belki kadınların umurundadır...
Bir de ruhunda bir kadın saklayanların...
***
Unutmadan...
Daha sonra aşk acısını "iyice" çekebilmek için kendine saklıyor erkekler
kalplerini... Çünkü kemirip tükettikleri hep kadınların kalbi...
İclal Aydın