Arama


ramsstein - avatarı
ramsstein
Ziyaretçi
5 Haziran 2006       Mesaj #862
ramsstein - avatarı
Ziyaretçi
Zaman yine geceye, yokluğunun en ağır vurduğu saatlere doğru ilerliyor. Hayalin olanca netliğiyle sahnedeki yerini alıyor. Her zamanki gibi çok güzelsin. Başkalaşıyorum. Teslim oluyorum sana bir kez daha. Seçeneğim yok aslında; ama olsaydı, böyle bir kaçışı bir an için düşünmeyi bile sana ihanet sayardım.

Seninleyim yine, sen oldum. Başkalaştıkça aslıma döndüm... Sana döndüm, kendim oldum.

Yokluğun en ileri boyutuyla tenime iyice sokuluyor, böyle bir yangında varlığını bütün güzelliğiyle duyumsuyorum. Her gece binlerce kez yinelenen bu sahnelerde yokluğun ne kadar yakıcıysa varlığın onunla yarışan bir serinlik oluyor yüzümde. Amansız bir çatışmanın ortasında nasıl korumasızım.

(Seninleyim ve korumasızım, yalnızım... Ne müthiş bir çelişkidir bu!)

Gözlerimi kapatıyorum. Artık susma vaktidir.

Bir yoksun, bir varsın; ama en çok yoksun. Başım dönüyor.

Sevgili(m) ! Ömrümün varı! Ey hayal!

Seni seviyorum.


MUTLULUK GÜZEL KOKAR

Dostum birden soruverdi:

- Bir insanın mutlu olduğu nasıl anlaşılır?

Şöyle düşünmüş olmalıyım:

Bilmem gözlerinin parlaklığından, neşesinden, belki yüzüne vuran iç aydınlığından.

Dostum hepsini Kabul eden ama yeterli bulmayan bir el işareti yaptı:

- Bunlar doğrudur. Mutluluk saklanamaz. Mutluluk insanın içinden sızar, bir yerlere girer, orayı değiştirir. Bir de kokusu vardır. Bilir misin? Mutluluk kokar.

- Mutluluğun kokusu mu? Doğrusu duymamıştım.

Dostum anlayışla baktı:

- Doğrudur, duymamışsındır. İnsanlar pek farketmezler. Oysa, her ruh halinin kendine özgü bir kokusu vardır. Eğer insanlar koku duygularını kaybetmeselerdi, bunları da bilirlerdi. Ama bir çok şey gibi bunu da kaybettiler.

- Yani, önceden biliyorlar mıydı?

- Elbette, biliyorlardı. Bak hayvanların birbirleriyle iletişim kurmalarında koku nasıl önemli bir rol oynar.

- Evet ama konuşamadıkları için. Dostum biraz sabırsız, sözümü kesti:

- İnsanlar konuştukları için artık kokuya gerek duymuyorlar değil mi? Şimdi sen bana insanların konuştuklarını mı söylüyorsun?

Artık yanıt vermiyordum. Dinlemeyi sürdürdüm. Dostum:

- Sen de biliyorsun ki insanlar gerçekte konuşmuyorlar. Konuşur gibi yapıyorlar. Öğrendikleri sözcükler var. Birbirlerine onları söylüyorlar. Gerçekte çok azı, çok az zaman için konuşuyor. Onlara da dikkat et, duygu sözcükleri yoktur. Birbirlerine söylemeleri gereken sözleri söylerler. Onun için de çoğunlukla birbirlerini dinlemezler. Gerçekte konuşmayan, gerçekte dinlemeyen insanlar iki önemli iletişim aracını da kaybettikleri için artık anlaşamıyorlar. Koku ve dokunma. İşte gerçek iletişimin iki yolu. İnsanlar ikisini de unuttu.

Onu biraz kışkırtmayı denedim.

- Şimdi insanların birbirlerini koklamalarını mı söylüyorsun?

Umutsuz ve kırgın bir bakışla baktı:

- Keşke ne dediğimi anlasalardı da söyleseydim. Koklamak, öyle incelikli bir duygudur ki, bugünün insanına öğretilmesi gerekir. Zavallı koku alma duygumuz. Öylesine kötü kokularla bozuldu ki, yeniden eğitilmesi gerekiyor. Biliyor musun, insanlar insan kokusunu bile alamıyor. Bir kadının kokusu. Bir erkeğin kokusu. Çocuğun kokusu. Yaşlı insanın kokusu. Umudun kokusu. Bezginliğin kokusu. Hayata kırılmanın kokusu. Mutluluğun kokusu. İnsanlar bütün bunları unuttular. Dokunma da öyle insanlar bunu da unuttu. Bir elin el üstüne konması. Bir omuzun omuza dayanması. Bir sırtın sırta dayanması. Ayakların birbirine sarılması. Bedensel dokunma. Unuttuğumuz ne çok şey var.

Günümüz insanını savunmak istedim:

- Ama sözcükler var, yazı var. Belki o yüzden unutmuşuzdur.

Dostum biraz dalgınlaştı:

- Evet yalanların aracı sözler, yalanların aracı yazılar. Bir türlü içimizden geleni söylemeyi, yazmayı bilemediğimiz için yalanlarımızın aracı olanlar. Beden yalan söylemez, dokunuşun yalan söylemez. Bunlar gerçekleri iletir. Sadece gerçekleri.
Son düzenleyen ramsstein; 5 Haziran 2006 17:00 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi