Cesaret Mi Basiret Mi?
ingilizler ve Fransızların Çanakkale’yi geçebilecekleri endişesine kapılan İttihat ve Terakki Hükümeti tedbir olarak padişah ve hükümeti Anadolu’ya taşımaya karar vermişti. Sultan Abdülhamid Han’ı da rica yoluyla ikna edip, Anadolu’ya götürmeye karar vermişlerdi. Bu gidiş hatırasını Ercümend Ekrem Bey şöyle anlatıyor:
- “Hepimiz Sultan Abdülhamid Han’ın huzuruna, elpençe, dizilmiştik. Tal’at Paşa, pek hürmetkar bir ifade ile önce vaziyeti anlattı ve sözü asıl ziyaretimizin sebebine getirdi. Hülasaten şöyle diyordu:
- “Acil bir tehlike arz etmemekle birlikte vaziyet çok ciddidir. Düşman deniz ve kara yolu ile Çanakkale’yi zorluyor. Şiddetli müdafaya rağmen Allah korusun boğazı geçecek olurlarsa padişah, hükümet ve hanedan-ı saltanat esarete düşecek. Elim bir musalehaya mecbur olmamak için gerek zat-ı şahane ve gerek meclis ve hükümet, Anadolu’ya geçip harbe orada devama karar vermiştir. Hatta zat-ı şahane için Konya’da Çelebi Efendi’nin konağı tahliye olunmuştur. Korkulan vaziyet Allah korusun vuku bulursa, zat-ı hümayunlarının hangi şehirde ikamet buyurmak isteyeceklerini birader-i şahaneleri tarafından öğrenmeye me’mur edildik. Emir ve iradelerinizi bekleriz” diyerek niyetimizi anlattı.
Sultan, Tal’at Paşa’yı sonuna kadar soğukkanlılıkla dinledi. Keskin bakışlarını hepimizin üzerinde ayrı ayrı gezdirdikten sonra dedi ki:
- “Şevketli biraderimin hakipay-ı şahanelerine sadakatimi arz ederim. Endişeleri tamamen boşunadır. Eğer dokunulmamış ise, ben Çanakkale’yi zamanında tahkim eylemiştim. Oradan hiçbir donanmanın geçmesi mümkün değildir. Boğaziçi de öyledir. Amma, farzedelim ki, böyle bir felaket meydana geldi ve başımıza konduğu takdirde Sultan’ın yapacağı şey, tacını, tahtını, tebaasını bırakıp zelil bir şekilde kaçmak değildir. Saltanat ve tahtının altında canını teslim etmesi icap eder. Büyük dedem Hz. Fatih, bu beldeyi küffar elinden fethettiği vakit Bizans İmparatoru Kostantin kaçmayıp, harp ede ede can vermek cesaretini göstermişti. Biz Fatih’in torunları, Kostantin’den aşağı kalamayız. Zat-ı şahaneye böylece arzediniz. Müsterih olsunlar ve Allah’ın takdirine boyun eğsinler. Şuradan şuraya kımıldamasınlar. Düşman buraya giremez. Bana gelince, ben artık bir yere gitmem. Yegane arzum burada ölmektir. Biraderimden ve hükümet-i saniyeden bu arzuma mani olunmamasını istirham ederim” dedi.
Ve geldiği gibi kısa temennalarla bizi selamlayarak salondan çıktı. Bizler de sarayın merdivenlerinden kös kös inip Dolmabahçe’ye doğru yola çıktık. Yolda derin düşüncelere dalmış olan Tal’at Paşa bir ara bize dönerek:
- Aldık mı payımızı! Dedi.