Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
12 Şubat 2009       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
YERYÜZÜNDEKİ ELEMENTLER
Çevremizde en bol bulunan element oksijendir.
Yerkabuğunun hemen hemen %50 sini oluşturur.
Bazı elementlere ,örneğin fransiyuma çok ender rastlanır.
Bolluk açısından oksijenden sonra gelen elementin hangisi olduğu çoğu kişi için şaşırtıcıdır.
Bu,silikondur.Titanyum onuncu sıradadır.
Elementlerin dünyamızın yapısındaki miktar olarak çokluğu bizi nasıl etkiler?
Herşeyden önce bolluk sıralaması onları tanımamızı gerektirmez.
Elbette kimyager ve eczacı gibi meslekten olmayan kişilerden bahsediyorum.
Hatta onları kullanıyor olmamız bile adlarını duymamız açısından önemli değildir.
En az bildiğimiz elementlerden birçoğu ,daha iyi bildiklerimizden daha boldur.
Örneğin dünyamızda bakırdan çok seryum vardır.
Lantan miktarı, kobalt ve nitrojenden daha çoktur.
Bir şaşırtıcı saptama daha:Hemen herkes kalayı duymuştur.
Ama praseodim,samaryum,gadolimyum gibilerden daha azdır.
Elementlerin bolluğu ile onların keşfedilme tarihi arasında bir ilgi olmayabilir.
Aliminyum miktar açısından dördüncüdür.
Çevremizdeki her maddenin onda biri kadardır.Ama keşfedilmesi 19.yy.dır.
En ilginç olgu ise element bolluğunun,onların önemi ile ilgisiz oluşudur.
Karbon ,miktar olarak 15. sıradadır ve yerkabuğunun sadece %0,05 ini oluşturur.
Ancak yaşam için olmazsa olmaz diyebileceğimiz derecede önemlidir.
Karbon atomu diğer atomlarla kolayca birleşebilir.Canlıların protein ve DNA yapımında yer alır.
Ancak yaşamsal açıdan son derece bağımlı olduğumuz karbonun sayısı yapımızda çok değildir.
İnsan vucudundaki her 200 atomdan 126 tanesi hidrojen,51 tanesi oksijendir.
Karbon sayısı ise sadece 19 tanedir.Bu 200 atomun geri kalan 3 tanesini nitrojen teşkil eder.
İsmini sıraladığım elementlerin dışında kalan diğer elementler yaşamın doğuşu için gerekli değildir.
Buna rağmen hayatın devamı açısından son derece önemlidirler.
Örneğin hemoglobin üretmek için mutlaka demir lazımdır.Veya kobalt, B12 vitamini için gereklidir.
Molibden,manganez,vanadyum gibi elementler enzimlerimizin işlemesini sağlarlar.
Ama bu üçünün kendi içimizde varolduğunu kaç kişi farkında?
Hidrojen,oksijen ve karbon vucudumuzu oluşturan başlıca elementlerdir.
Diğerleri de az miktarlarda olmasına rağmen yaşantımız için vazgeçilmez önemdedirler.
Bu elementler yapımızda yer aldıkları gibi onları hayatımız boyunca doğadan sağlarız.
Gerekli olmadığı halde birçok element vucudumuza girer.
Ancak onları zararsız hale getirecek özelliklerimiz vardır.
Genel olarak bakarsak yaşamamız için gereken element miktarının çok olmadığını görürüz.
Selenyum çok önemlidir.Ama gereken dozun üstündeki miktar öldürücüdür.
Canlı organizmaların,kendilerine gereken maddeleri hangi oranda alacağı evrim ile belirlenmiştir.
Aynı şekilde yararsız olan yabancı maddelere karşı direnç te gelişim sürecinde kazanılmıştır.
Bu direncin seviyesi, çevrelerindeki element çokluğu ile ilgilidir.
Başka bir ifade ile,canlılar gerekli ve gereksiz elementlerle iç içe yaşar.
Ama evrimsel birikimleri ile metebolizmaları yaşamsal ayrımı gerçekleştirir.
Elementlerin birbirleri ile birleştiklerinde bize garip gelen özellikleri vardır.
Hem oksijen hem de hidrojen ateşe karşı duyarlıdır.
Oksijenin bizzat kendisi yanıcı değildir,sadece başka maddelerin yanmasını kolaylaştırır.
Hidrojen gaz halinde iken son derece yanıcıdır.
Ama bir araya geldiklerinde ortaya çıkan özellik tam tersidir.
Ayrı ayrı yanma olayını tetikleyen bu iki element uygun oranda birleştiklerinde ateşi söndürür.
Sodyum kararsız bir elementtir.Klor ise oldukça toksiktir,yani bünyede zehirlenme etkisi yapar.
Su içerisine az miktarda bile saf sodyum atılırsa kuvvetli bir patlama olur.
Klor az yoğunlukta kullanılır ise mikroorganizmaları yok eder.
Ama yoğunluğun artması bizim için çok tehlikelidir.
Nitekim yüzme havuzlarına mikrop öldürücü olarak atılan klor çok seyreltilmiş haldedir.
Buna rağmen onun varlığını hissederiz.
Ayrı ayrı bize zararlı olan bu iki element bir araya gelince ilginç bir oluşum gerçekleşir:
Sodyum klorür.Yani yemeklerimize kattığımız sofra tuzu.
Bir element doğal yollardan bünyemize girmiyorsa ona karşı direnç sistemimiz yoktur.
Şöyle de ifade edebiliriz:
Yaşantımız için doğrudan veya dolaylı ilgisi olmayan maddeler bizim için zararlıdır.
Örneğin kurşun insan açısından zehirlidir.Zira onu zararsız hale getirecek savunmamız yoktur.
Civa ve plütonyum da böyledir.
Quo vadis?