Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
14 Şubat 2009       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
OSMANLI’DA HOŞGÖRÜ VE EDEP

HOŞGÖRÜ

Bundan birkaç yıl önce, Kosova'daki bir kilisede Osmanlıca olarak yazılmış tarihi bir vesikaya rastlanır. Bu vesika, Fatih Sultan Mehmed Han tarafından Kosova'ya gönderilen bir tamim veya bir bildiridir. Bu tarihi vesika Osmanlı'daki din ve vicdan hürriyetine gösterilen saygı ve hoşgörünün en net örneğidir. Aynı ile naklediyorum.
Bu Devleti kuranlar, cihan tarihinin en haşmetli ve en büyük hükümdarlarıdır. Çok hayır yaparlar, çok ihsanda bulunurlar. Daima adaletle hükmetmişler, kılıçlarının hakkı, mızraklarının meyvesi olarak bu devleti kurmuşlar ve büyütmüşlerdir. Murecam başı Ahmed Dede'nin bu veciz tanımı ile dünya tarihine altın harflerle yazılan Osmanlı padişahlarının edep ve hoşgörüde ulaştıkları zirveye, insanlık tarihinin bundan sonra ulaşması mümkün değildir.
Benki Sultan Mehmed Han'ım! Halkımın tamamına ve devletimde üst düzeyde bulunanlara mahım olsun ki, iş bu fermanımla Bosna rahiplerine lütfumu artırıp yeri ve göğü yaratan Allah'ın hakkı için, Ulu Peygamber hakkı için, yüz yirmi dört bir Peygamber hakkı içün ve kuşandığım kılıç hakkı içün şöyle buyurdum:
Bu kişilerin yaşadıkları yerlere ve kiliselerine kimse mani olmayacak, sıkıntı vermeyecek ve herkes yerinde kalacıktır. En başta yüce hazretim olmak üzere vezirlerimden ve kullarımdan ve halkımdan hiç kimse bu kişileri, canlarına, mallarına ve kiliselerine taarruz etmeyecek, onları incitmeyecek; yabancıların buraya yerleşmek üzerek gelmelerine karşı çıkılmayacaktır.
Yukarıda bahsi geçen kişiler içün himmet buyurup lütfettiğim bu fermanımda yazılı olanlara muhalefet etmeyenler bana iyi bir şekilde hizmette bulunmuş ve emirlerime uymuş olacaklar. 28 Mayıs 1463 (1)
Fatih Sultan Mehmed bu hoşgörüyü gösterdiği devirlerde batı tam bir vahşet içerisindeydi. Orta ve Batı Avrupa'da insanlar sırf Müslüman oldukları için katlediliyorlardı. Avrupalılar vahşeti yalnız Müslümanlara karşı değil, kendi insanlarına ve dindaşlarına karşı da uygulamışlardır.
Fatih Sultan Mehmed hoşgörüyü menbağından almıştı. Batı'nın vahşetini bize en iyi gösteren Haçlı Seferleri'dir. Haçlı Seferleri'nde Batılılar çoluk çocuk demeden önlerine çıkanı yakıp yıkıyorlardı. Daha da ileri giderek katlettikleri bu masum insanların etlerini yiyecek derecede hayvanlaşıyorlardı.
II. Haçlı Seferi Kudüs'e kadar varmıştı. Kudüs'ün savunmasız halkını kılıçtan geçiren Haçlılar tarihin en büyük katliamını yapıyorlardı. Genç yaşlı demeden herkesi kılıçtan geçirdiler. Kudüs sokaklarında biriken insan kanının diz boyu olduğu rivayet edilir. Bu katliam tarihinden 500 sene önce Kudüs'ü feth eden Hz.Ömer (Radiyallahu Anh)'ı hatırlayalım. Bir bayram havasında Kudüs'e giriyor, Kudüs'ün anahtarları rahipler tarafından Halife'ye teslim ediliyor. Halife rahiplere bu ilgilerinin sebebini sorunca; rahipler der ki:
Sizin geleceğiniz bizim kitabımızda yazılıdır. Özellikleriniz kitaplarımızdaki tarife uyuyor, derler. O sırada bir vakit namazının vakti girmişti. Halife namaz kılacak yer sorar. Rahipler, kiliselerinde namaz kılmayı teklif ederler. Halife'nin buna itirazı çok ilginçtir:
Ben sizin kilisenizde namaz kılarsam, ben buradan gidince halife bu kilisede namaz kıldı diye, kilisenizi camiye çevirirler. Ben şu boş arazide namazımı kılayım ki; orada cami yapsınlar.
Fatih Sultan Mehmed Han'ın hoşgörüsünün kaynağı Islam dinidir, Kur'anı Kerim'dir, Halife Ömer'dir. Hz.Ömer (Radiyallahu Anh) ve Fatih Sultan Mehmed' in gösterdikleri hoşgörü ve inanca saygıya insanlık tarihi her zaman muhtaçtır. Avrupa ile bugün daha kıyaslama yapmak, o mümtaz şahsiyetlere hakaret olur inancındayım.

EDEP

Yavuz Sultan Selim Han, Osmanlı Sultanları içinde saltanatı en kısa süreli olan padişahlardan biridir. Bu kısa saltanat süresi içinde yaptığı işler çok büyüktür. Kendisi, adaletlidir, celallidir, sert bir mizaca sahiptir. Der ki:
"Dünya iki sultana az, bir sultana çoktur." Sekiz yıllık saltanatında Asya ve Afrika seferlerini tamamlayan Yavuz, sıranın Avrupa'ya geldiğini söyler ve bunun için hazırlıklara başlar. Yavuz'un Avrupa seferi için hazırlandığını haber alan Papa, bütün Avrupa kiliselerinde ayinler yaptırır. Baştan sonra Avrupa'yı korku sarar.
Işte bu Yavuz Sultan Selim Han, Mercidabık Zaferi'ni kazanmış ve Memlüklüler'i tarih sahrasından silmiştir. O zamanlar Hilafet makamı Memlüklüler'in elindeydi. Mercidabık zaferinde Halife de esirler arasındaydı. Yaklaşık olarak 900 yıl geçtikten sonra Hilafet Osmanlılar'a geçiyordu. Mercidabık zaferinden sonra yürüyüşe devam eden Yavuz Halep şehrine girer ve ordusunu burada konaklatır. Ilk Cuma Halep Camii'nde kılınır. Yavuz namazını en ön safta kılacaktır. Hatip Cuma hutbesini okumak için hutbededir. O zamana kadar bütün Islam memleketlerinde Cuma hutbesi halifenin sıfatları sayılarak okunuyordu. Sıfatlarının başında; Hakim'ul Harameyn... Hutbedeki hatip de Yavuz için hutbe okur ve Hakim'ul Harameyn demesiyle, Yavuz Sultan Selim hatibe müdahalede bulunur.
Ne münasebet biz Hakim'ül Harameyn değil, ancak Hadim'ül Harameyniz der ve önündeki seccadeyi kaldırarak göz yaşları içinde toprağa secde eder. Koca Yavuz ağlıyordu...
Rasululah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)'in 74. Halifesi olarak o mukaddes makam Yavuz'u duygulandırmış, Resulullah'ın vekili olmak Yavuz'u ağlatmıştı.
Hatip'in kendisini Mekke ve Medine'nin hakimi olarak zikretmesinden haya etmiş ve kendisini ancak o mukaddes yerlerin hizmetçisi olarak görebileceğini söylemiş, hatipin hitabını saygısızlık kabul etmiş ve onun için ağlayarak secdeye kapanmıştır.
Neresinden bakarsanız bakın Osmanlı muhteşemdir. Bir gelmiştir, pir gelmiştir. Allahû alem böyle bir devlet bir daha gelmez. Bize düşen onları iyi anlamak ve onlardan öğrendiklerimizi günümüze uygulamaktır. Yavuz Sultan Selim Han'dan alacağımız dersin başında edep ve saygı gelir.
Allah’a Rasulü’neve mukaddes değerlere gösterdiği saygı ve edebin karşılığı olarak, ona ne büyük bir lütuf da bulundu. Yavuz, edebinden secdeye kapandı; Allah (Celle Celaluhu) da bütün dünyayı onun önüne serdi... "...Bana yürüyerek gelene, ben koşarak giderim..." "...Ben onun işiten kulağı, gören gözü olurum..." Allah’a gösterdikleri itaatin karşılığını gördüler.

Allah’a itaatkar ol, dünyaya vezir ol. Allah’dan başkalarına itaat et, rezil ol.
kaynak