Göğsünün Yarılması
Şimdi biz Buharî ve Müslim'in hadis-i şerifini tebberrüken okuyalım, vaktin kısalığı nisbetinde biraz da hızlı geçelim. Tabii, Buharî ve Müslim, bizim için hadis kaynaklarının en kıymetlilerinden birisi, en kıymetli, en sahih hadisleri ihtivâ eden iki mübarek hadis kitabı. Peygamber Efendimiz'in ifadelerini, Buharî ve Müslim'in rivâyetinden size okuyorum:
(Beynemâ ene fil-hatîmi mudtacian) "Ben Hatîm'de şöyle yaslanmış iken..." diyor. Peygamber Efendimiz. Hatîm dediği yer neresidir? Kâbe'de yarım daire şeklinde, at nalı şeklinde çevrili bir alçak duvar var. İki tarafından girilebiliyor. Güneyinde Kâbe var. Orası şöyle bir salon kadar mekân. İşte oranın adı Hatîm... "Ben orada yaslanmış iken, (izâ etânî âtin) birden bana gelen bir şey geldi..." Yâni bir melek... (feşakka mâ beyne hâzihî ilâ hâzihî, festahraca kalbî) "Benim göğsümü şuradan şuraya kadar yardı, açtı ve kalbimi çıkardı, (sümme ütîtü bitastin min zehebin memlûetin îmânen) sonra önüme içi îman dolu bir leğen getirildi, (fegusile kalbî bimâi zemzem) kalbim orada zemzem suyu ile yıkandı. (Sümme huşiye sümme üîde) Sonra tekrar dolduruldu, yerine konuldu..."
Demek ki, Rasûlullah Efendimiz mânevî bir muameleden geçiyor. İsrâ ve Mi'rac mucizesinden önce, şöyle Hatîm'de uzanmışken melek geliyor, göğsünü yarıyor, kalbini îman dolu altından bir tasta, zemzem suyu ile yıkıyor. İmanı sapasağlam, dopdolu... Sonra kalbini yerine yerleştiriyor.