Arama

Metal Müzik Nedir? - Tek Mesaj #8

king nothing - avatarı
king nothing
Ziyaretçi
22 Şubat 2009       Mesaj #8
king nothing - avatarı
Ziyaretçi
Turkıyede Heavy Metal'ın Yayılmasının Tarıhcesı

Ülkemizde medyanın yutturmaya çalıştığı bir yalan var. Türkiye'deki Rock ve Metal dinleyicisinin, 70'li yıllardaki Rock yaptığını ima eden gruplara dayandığı ve o kuşaktan ilham aldığı.Dünyada günümüzdeki Rock'ın dayandığı ülkeler İngiltere, Amerika ve biraz da Almanya'dır. Onların haricinde Heavy Metal 80'li yılların başında tüm dünyada aynı anda çıkmış ve yayılmıştır.

Aslında Heavy Metal Metal'in kökeninin Rock ve Blues'a dayandığı hikayesi de palavradır. Bunu ya müziğe ticari olarak yer vermek isteyenler uyduruyor ya da bu müziğin dışındaki insanların bu müziği sözde objektif özünde subjektif tahlillerine dayanıyor. Heavy Metal ilk olarak 20'li ve 30'lu yıllarda, İngiltere'de ağırsanayi (Heavy Metal) işçilerinin ve gençliğinin sınıf ayrımına karşı üzerlerine demir, zincir ve metal takılar takarak yaptıkları protest müzik olarak çıkmıştır. Ancak bu yıllardaa yapılanmüziğin içeriği ve türü hakkında kesin kayıtlar yok. 70'li yıllarda İngiltere'deki müzik piyasası (günümüzde Türkiye'de gözlemlenen şekilde) aşırı kirlenmişti. Punk müziği bile kısa bir direnişten sonra sistemin içine çekilmiş, Punk, toplumun alt tabakadan sömüremediği gençleri, farkettirmeden soyut bir hayatla ve uyuşturucuyla yoketmeye çalıştığı bir müzik haline gelmişti. İşte tam o sıralarda İmgiltere'de ekonomik istikrarsızlığın ve müzik piyasasındaki bu kirliliğin arttığı bir ortamda NWOBHM (New Wave Of British Heavy Metal) ortaya çıkıyordu ve kısa sürede yayılıyordu. Bu sürecin en büyük grupları Iron Maiden, Saxon, Judas Priest, Def Leppard, Samson gibi gruplardı. Ama asıl önemlisi 80'li yılların başında tüm dünyada bu gelişmeye parelel olarak her yerde mantar gibi bitiyordu. Türkiye'den Yunanistan'a, İngiltere'den Bahamalar'a, Endonezya'dan Kazakistan'a, Bulgaristan'dan Arjantin'e, Hindistan'dan İsveç'e, Meksika'dan Güney Afrika'ya, Avusturalya'dan Brezilya'ya, her yere...Heavy Metal sınır tanımıyordu. Dil, din, ırk, ideoloji, sınıf tanımıyordu ve bunu kapitalist bir sömürü aracı olarak değil, tanımlanamaz bir şekilde her yerde, aynı anda yapıyordu. Sosyologlar ve psikologlar bunu birtürlü anlam veremiyordu. Bu onların yetiştirdiği düşünce yapılarına ve kalıplarına aykırıydı. Zaten yıllardır sosyologların ve psikologların Heavy Metal'i bir türlü anlıyamadıkları için yaptıkları tek şey, çamur atmak olmuştur.
Türkiye'de de Heavy Metal 80'li yılların başında ortaya çıktı ve bunun en yoğun olduğu yer ise Ankara'ydı. Yoksa denildiği gibi kökenlerini Erkin Koray'dan, Cem Karaca'dan, Moğollar'dan aldığı falan yoktu. 60'karda ve 70'lerde bunlar kendilerini daha çok Anadolu pop olarak tanımlıyordu. Oyıllarda Türkiye'de Zeppelin, Pnk Floyd, Deep Purple dinleyen çok az insan vardı. Ya bunlar bir avuç zengin çocuğu ya da her nasılsa bu müziği farkeden bir avuç insandı.Heavy Metal'in Türkiye'de Ankara'dan çıkışı ve yoğun bir şekilde yaşanışın çeşitli sebepleri olabilir. Bunu Ankara'nın öğrenci ve memur şehri oluşu, sınıflararası uçurumun daha esnek oluşu, üniversiteler ve kolejler, havası, iklimi ve Kemalist devrim doktrinin yeniden yarattığı bir şehir oluşu ve insanların bu ülkü içinde yoğrulmuş olmaları. O dönemde Ankara'da en yoğun bölgeler Hacettepe, Üniversitesi ve Tunalı Hilmi gibi yerlerdi. Özellikle Hacettepe Tıp ve Hacettepe Üniversitesi HM'in kalesi gibiydi.
Diğer üniversiteler ve kolejler de bundan payını almışlardı. En çok dinlenen gruplar ise Iron Maiden, Hellowen, Saxon, Judas Priest ve AC/DC idi.

Ankara Polis Radyosu'ndan yayınlanan "Rock Dünyasından" programıyla bugün hala TRT'de Rock Market programını yapan DJ. Dr. Şener Yıldız'ın bu müziğin sevilmesinde ve yayılmasında büyük payı vardır. Ankara ismini bulmuştu: "Ankara Rock City" O yıllarda yaşanan güzel günlerin anıları hala dillerdedir. Ankara bu misyonunu 80'li yılların sonuna kadar sürdürdü. 88-90 arasında İzmir, 89-91 arasında Bursa ön plana çıkmıştı. İstanbul ise ancak 90'lı yılların başında ön plana çıkmıştı. Hisar, Akmar Pasajı ve sonra Galata Köprüaltı birer mekan olmuşlardı. Özellikle Galata Köprüaltı, Ankara gibi bugün de anlatılan bir efsane haline geldi. Dünya üzerindeki belki de en güzel yerdir ve yaşananlarda hiçbir şekilde zorlama ve özentilik yoktu, saf içtenlik vardı.

Köprü yandıktan sonra mekan Taksim'e kaydı. Bu kayışla beraber yavaş bir kirlenme ve bu müziği burjuvazinin keşfi de başladı. Sonrası malum...
Türkiye'de ilk önce Heavy Metal kitselleşti. Yoksa yutturulmaya çalışıldığı gibi Rock'ın ve Hard Rock'ın evrimiyle değil. 80'li yıllarda gelişen süreçte, sonra sonra gençler Led Zeppelin'i, Deep Purple'ı, keşfettiler, Hard Rockçı oldular. Pink Floyd'u Bob Dylan'i John Lee Hooker'ı, keşfettiler Rockçı oldular, Blues'cu oldular. Sex Pistols'u keşfettiler Punk oldular, iddia edilenin aksine bir gelişim gözlendi. Yoksa TV'de çıkan pop eskilerinin dediği gibi "Biz onların babasıyız, onlar bizim yolumuzdan gidiyor" falan değil. Gençler onları sonradan tanıdı. Bu iskele babalarının öğrettiği bir öğreti değil, tamamen gençliğin içinden çıkarak gelişen bir müziktir. Bugün biz onların sayesinde değil, onlar bizim sayemizde varlar. Bu palavraları yutturacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Direneceğiz.

80'li yıllarda, solcular Heavy Meatlcilere "Kenan Evren gençliği" diye saldırıyorlardı. Gelişen süreçte kimin Kimin Kenan Evren gençliği olduğu ortaya çıktı. Heavy Metal darbenin yaratmak istediği genç tipine aykırı kalmış, tamamen bir altkültür olarak gelişmiştir. Tarih en büyük yargıçtır. Heavy Metal oynanmak istenen oyunu bozmuş ve bazıları için bir çıkış olmuştur.

Heavy Metal'in doğum yeri İngiltere'nin büyük kentlerinin arka sokakları, işçi mahalleleri ve alt tabaka insanlarının toplandığı gettolardır. 70'li yılların başlarında, İngiltere'nin içine düştüğü ekonomik bunalım ortasında, ağır sanayinin en pis işlerinde çalışanların veya böyle bir iş bile bulamamış işsiz gençlerin içi öfke dolmuştu. Her türlü kurulu düzene karşı önce güvenlerini yitirdiler ardından nefret ve öfkeye bulandılar.

Onlarca yıl öncesinde, Amerika'da kölelik zamanında (gerçi köleliğin kalkması hiçbir şeyi değiştirmemişti) zenci kölelerin ezilmişliği, kimliksizliği içlerindeki duyguyu müzikle dışa vurmaları sonucu ortaya çıkan hüznün destanı Blues, 50'li ve 60'lı yıllarda tüm dünyayı sarmıştı. İngiltere ise bu salgının tam ortasında kalmış, zenci ustalarının peşinden giden ama kendi ruhlarının müziğini de yaratan bir yığın beyaz genç, müzikleri ile ilahlaşmıştı. Ama 70'ler hiç de parlak değildi.Çöken bir ekonominin ortasında yokoluş başlamıştı her yönü ile. Yoksul, ezilmiş ve yarınsız bir gençlik başkaldırıyordu ucuz sözlerle kendi parçasını kurtarmaya çalışan sisteme ve sistemin bekçilerine. V e yüzlerce grup, öncülerinin blues'unu alıp, yaşadıkları sert hayata uydurmuştu. Başlarda sadece kendi aralarında tanınıyor, seslerini birbirlerine duyurabiliyorlardı. Ama kısa sürede bu ses büyüdü ve kendilerini kontrol edip, sürü gibi görenlere karşı bir intikam çığlığına dönüştü. Ortaya çıkışından yıllar sonra bu başkaldırı müziğine bir isim konacaktı. İşçi kısmının en ezilmiş kısmının, ağır sanayi işçilerinin içinden doğan bu isyan, Blue Öyster Cult'ın menejeri tarafından vaftiz edilecek ve Heavy Metal adını alacaktı.

Bu yazıyı nereden aldıgımı hatırlamıyorum arsıvlerımde vardı ama gercekten yararlı bir kaynak oldugu kesın.Duzenlemesini yapmak biraz zor oldu ama degdi tabi.