Arama


Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
23 Şubat 2009       Mesaj #5
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
ADIM SONBAHAR

nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
neresinden baksan
gözlerin kamaşır

oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul
adım sonbahar
Attila İlhan



BİR SONBAHAR HİKAYESİ
Çığlık çığlığa gök gürültüsü
Rüzgar sanki delirmiş
Öyle bir esiyorki yer yerinden kopuyor
Yağmur nasıl yağacağını şaşırmış
Bardaktan dökülürcesine yağıyor
Şehir buram buram korku tütüyor
Esrarengiz bir canavar dolaşıyor sanki
Her düşen yıldırımda duyulan telaş
Bir sarsıntı dehşet verici bir uğultu
Araba silecekleri vargücüyle çalışlıyor
Yorulmuşlar ama pes etmiyorlar
Düşen her damlaya baş kaldırıyorlar
Cadde boyu yağmura tutulan insanlar
Bazıları tedbirli şemsiyesi olanlar
Ama rüzgar onlara bile meydan okuyor
Ani bastıran selden kaçışanlar
Kanalizasyonlar bile yenik düşmüş
Kimsesiz çocuklar apartman önlerinde
Üstleri ıslanmış viran olmuşlar
Tepelerine yağan yağmurla
Boğazlarından aşağıya akan kirlerden belli
Ne kadar kötü bir hayatın ortasında oldukları
Tek korumaya çalıştıkları ise kendileri değil
Ellerindeki tiner şişeleri
Sadece o kokuyu korumaya çalışıyorlar
Kendilerini bile unutmuşlar
Peki o sokak kedilerine ne demeli
Hangi binaya girseler ardında bir kovalayan
Onlar bile canlarından bezmiş
Karşı kaldırımda duran iğde ağacı bile suskun
Ama birşeyler anlatma çabası içinde
Bir sağa sallanıyor bir sola
Düşen her sarı yaprağında bir feryad
Alacakaranlık hala izsürüyor
Hava bile kararsız kalmış
Gece ile gündüz arasında
Karanlık ve aydınlık barışmışlar
Sarmaşdolaş kucaklamışlar birbirlerini
Cadde sonunda yüksek bir sesle patlayan
Trafonun alevi ta burayı bile aydınlattı
Lambalar sönük
Usul usul yanan soba bile çaresiz
Sanki o bile titreyerek yanıyor
Ve karanlık yine yaptı oyununu
O dehşet verici ortam dahada karardı
Perdeler ardına kadar açık
İçerisi aydınlansın diye
İçimden yükselen ürpertiler
Ve o buz gibi ortamın içinde
Engel olamadığım diş tıkırtıları
Sardığım cigaram sanki bana umut verdi
Öyle bir dağıttıki kafamı
Hiçbirşey umrumda değil sanki
Herşeyi unutturdu o zindan karanlıkta
Gözüme takılan tek şey
Karşı duvarda asılı olan takvimdi
Hayal gibi duruyordu ilerledim
Duvardan indirdim ama hiçbir şey okunmuyordu
Kaldırıp yerine tam asacaktımki
Ani çakan şimşek herşeyi cevaplar gibiydi
Tarih: 13 ekim beni terkedişinin yıldönümü
Ellerimden kayıp yere düşen takvimin
Pat diye ses çıkarması daha bir korkuttu beni
Bense birdenbire kahkaha atmaya başladım
Deli olmuşçasına gülüyorum
Ağlanacak halime
Olduğum yere yığılıp kaldım
Gözlerimi açtığımda heryer ıslak
Ama camdan içeriye giren güneş umut verici
Pencereye yaklaşıp dışarıya baktım
Manzara korkunçtu
13 ekim sonrası
Geride kalan virane bir şehir
Gözlerim dolu dolu oldu
Ama hala bir umudum vardı
Kimbilir belki yarın daha güzel olur...


Aydın Göl