Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
12:07, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Menü
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cumartesi, 14 Haziran 2025 - 12:07
Arama
MaviKaranlık Forum
Orta Asya Türk şehirleri hakkında bilgi verir misiniz?
-
Tek Mesaj #2
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
25 Şubat 2009
Mesaj
#2
Kayıtlı Üye
ORTA
ASYA
TÜRK
KENT MODELLERİ ÜZERİNE
BİR TİPOLOJİ DENEMESİ
(VIII. YÜZYILDAN XIII. YÜZYILA KADAR)
Orta
Asya
Bu araştırma kapsamında “
Orta
Asya
” kavramı ile
tanımlanan coğrafya, VIII. yüzyıl ve XIIII. yüzyıl
zaman aralığında;
• batıda; İran-İslâm Devletleri ile siyasal-askeri ve
kültürel temas bölgelerini oluşturan Aral Gölü ve Amu
Derya-Sri Derya vadilerini kapsayan Mavera ün nehir
ve Horasan yöreleri,
• güneyde; Hint kültür bölgesi ile sınırları
tanımlayan Talas Ovası, Tarım ve Çu-İli havzaları,
Issık ve Lob-Nor gölleri,
• kuzeyde; Altay-Pamir ve Tien-Şian Sıradağları,
Baykal Gölü ve Yenisey-İrtiş Vadileri,
• doğuda; Balkaş Gölü ile Orhun-Selenge-Tula
Vadileri/Yedi Su-Ötüken yöresi ve Çin İmparatorluğu
sınırlarındaki “
Chou-yüan
” ya da “
Hun kaynağı
”
olarak adlandırılan Kan-Su Havzası ile tanımlanan
Türk
siyasal-yönetsel egemenlik bölgesidir (Şekil 1).
Kent Modeli
Bu araştırmanın bakış açısı kapsamında “kent modeli”
kavramı ile anlatılmak istenen,
Orta
Asya
Türk
egemenlik coğrafyasında örgütlenen yerleşme ve
ulaşım sistemi organizasyonu kapsamında örgütlenen
Türk
kentlerinin
mekân
organizasyonlarını
biçimlendiren ya da benzer veya farklı kılan, dönemin
askeri-siyasal koşullarından, sosyal-kültürel-ekonomik
yapılanmalara, coğrafyanın özgün koşullarından
göçebe-yerleşik yaşam biçimi farklılıklarına dek
uzanan bir dizi değişkenin,
Türk
kentlerinin mekânsal
kuruluş ve tarihsel evrim sürecini tanımlamaya
yönelik kurgulanan simgesel anlatımlardır.
Orta
Asya
Türk
Kenti
Burada ortaya konulan “
Orta
Asya
Türk
” kenti
kavramı ile VII.-XIII. yüzyıllarda
Orta
Asya
Türk
egemenlik coğrafyasının özgün koşulları altyapısı
üzerinde;
Türk
-Çin ikili askeri-siyasal koşulları,
dönemin uzak mesafe ticaret etkinlikleri, Arap-İslâm
ve
Türk
-Şaman/Budist toplumları arasında karşılıklı
sosyal-kültürel ilişkiler ağı ve göçebe ya da yarı-
yerleşik veya yerleşik yaşam biçimi gibi sosyal-
ekonomik kökenlere dayanan yerleşme pratiklerinin
etkisinde biçimlenen ve zaman-mekân değişkenleri
kapsamında farklılıklar gösteren
Türk
yönü hakim
mekân organizasyonlarıdır.
3. TARİHSEL ARKA PLÂN
Türk
Kültüründe Yerleşik Yaşama İlişkin Kanıtlar
Türk
kültüründe yerleşik yaşama ilişkin ilk kayıtlar;
[1]; Hun hakanı Tsü-k’ü Meng-Sün tarafından M.Ö.
IV. yüzyılda “Chou-yüan” ya da “Hun kaynağı” olarak
tanımlanan Hun-Çin siyasal-askeri sınır bölgesindeki
Kan-Su vadisinde dini-siyasal-yönetsel merkez/başkent
olarak kurulan Ku-T’sang / Ejder kenti ile Orhun
yöresi ve Altay Dağları’na uzanan askeri yol üzerinde
konumlanmış Hun hakanı Teoman’a atfedilen T’ou-
man Ch’eng kalesinin varlığına ilişkindir (Şekil 1).
Hun çağında Türklerin Budist inanç sistemini
benimsediği ve ejder motifinin Budist felsefede kutsal
kabul edildiği gözönüne alınırsa [2]; kurulan kentin
ejder
motifine
atfen
adlandırılması,
dinsel
yapılanmaların
Türk
yerleşik yaşam kültürü üzerinde
etkisini ortaya koymaktadır.
Hun ve Göktürk çağında Çin ile kurulan ekonomik
faaliyet ve alış-veriş ilişkileri kapsamında döneme iliş-
kin kayıtlar irdelenirse, tohumluk buğday ve tarımsal
araç-gereç alım-satımına ilişkin metinler [3], Yenisey
havzasında Ak-Tura ve Tö-Tö su kanallarının var-
lığına [4] ve Altay Dağları’nda demir ocakları işletil-
diğine ilişkin arkeolojik-etnografik buluntuların varlığı
[5], yerleşik ya da -en azından- yarı-yerleşik yaşam
geleneğinin proto-
Türk
olarak kabul edilen Chou/Hun
hanedanına dek uzandığını düşündürmektedir.
Göçebe-Yerleşik Yaşam Ortaklık ya da Farklılıkları
Bu noktada,
Orta
Asya
Türk
kültür tarihi üzerine
yapılan araştırmalarda [6], Hun ve Göktürk çağlarının
göçebe ve akıncı yaşam dönemi olarak kabul
edildiğine ilişkin tespitler, tarımsal üretimfaaliyetlerinin varlığına ilişkin buluntular yerleşik yadayarı yerleşik yaşamkültürüaçısından değerlendirilirse; Türklerin yaz dönemlerinde yaylakalanlarında göçebe ve akıncı, kış dönemlerinde isekışlak alanlarında yarı-yerleşik olmak üzere ikili yaşam biçimine sahip olduğu söylenebilir.
NitekimGöktürk çağınatarihlenenkitabelerincelenirse;
“..Amga kurgan’da kışladım....”
[7],
“...Ötüken yerinde kışladım...”
[8],
“...yeşil yayla
yaylağım, kızıl kaya kışlağım....”
[9] ve “
...yapraklı
ağaç yaylağım, kuşlu ağaç kışlağım...”
[10] gibi
ifadeler, Türklerin iklimsel koşullara dayalı olarak
yaylak ve kışlak alanları olmak üzere mevsimlik yer
değiştirme geleneğine kapsamında ikili yaşam
biçimine sahip olduğunu doğrular niteliktedir.
Ancak, yine Göktürk çağına tarihlenen kitabelerde;
“....Ötüken ormanında oturup kervan ve kafile
gönderirsen hiçbir mihnet ve zaruretin olmaz....”
[11]
ya da
“...Doğuda Kadırgan ormanının ötesine kadar
Türk
milletini kondurup, yerleştirdik, nizam ve
intizama koyduk. Batıda Kengü-Tarmana kadar
Türk
elini kondurup, yerleştirdik, nizam ve intizama
koyduk....”
[12] biçimindeki ifadeler, Türklerin ikili
yaşam biçimine sahip olmakla birlikte, yerleşik yaşa-
ma bakış açılarını ve isteklerini ortaya koymaktadır.
Ancak,
Türk
toplumsal düzeni içinde yerleşik yaşama
geçiş üzerinde toplumun her kesiminin katıldığı bir eş
zemin ya da ortak paydanın varolduğu da söylenemez.
Bu noktada, M.S. VII. yüzyılda Doğu Göktürk hakanı
K’i-Min Kağan ve T’u-lan Kağan’ın kent kurma
düşüncelerine [13] ya da yerleşik yaşama geçmek
isteyen
Türk
hakanıBilgeKağan’aveziri Tonyukuk’un muhalefet ettiğine ilişkin kayıtlar [14];
Orta
Asya
Türk
toplumsal düzeni içinde yerleşik
yaşama ilişkin ikilemi ortaya koyması bakımından
dikkat çekicidir. Dolayısıyla Hun ve Göktürk çağlarıyerleşik yaşamkültürünün tarihselkökenleri
açısından, göçebe yaşam düzeninden yarı-yerleşik
yaşam düzenine geçiş dönemi olarak tanımlanabilir.
Nitekim,
Türk
devlet anlayışında
ülüş
adı verilen ülke
topraklarının hanedan üyeleri arasında paylaştırıldığı-
na ya da yaylak ve kışlak alanlarının
Türk
boylarına
verilmek yoluyla tahsis edildiğine ve kentlerin yakın
çevresindeki özel bakım gerektiren bağ ve bahçelerin
vergi muafiyetleri verilmek yoluyla özel mülkiyete
bırakıldığına ilişkin toprak alım-satım veya kiralama
senetleri ya da vergi kayıtları niteliğindeki hukukî
belgelerin Uygur dönemine tarihlenmesi [15],
Orta
Asya
Türk
toplumunda tarımsal üretim faaliyetleri ve
özel mülkiyet sahipliliği gibi örgütlenmiş yerleşik
yaşam düzeninin Uygur döneminde gerçekleştiğini
ortaya koymaktadır.
4.
ORTA
ASYA
TÜRK
KENT AĞI ve ULAŞIM
SİSTEMİ
Bu araştırma kapsamında,
Orta
Asya
Türk
kentleri,
VII.-XIII. yüzyıl zaman aralığında
Orta
Asya
Türk
siyasal-yönetsel egemenlik coğrafyasında örgütlendiği
öngörülen kent ağının mekânsal yansımaları olarak
değerlendirmektedir.
Dolayısıyla
Orta
Asya
Türk
kentlerinin mekân
organizasyonları ve evrim süreci değerlendirilmeden
önce, söz konusu dönemde
Orta
Asya
Türk
kent ağının
ortaya konulmasının gerektiği düşünülmektedir.
Bu noktada kuramsal temelde bir tanımlama getirilirse
[16], bu araştırma kapsamında “kent ağı” kavramı ile
kastedilen; tarihsel bir arka plana dayanan ya da
yansımalarını taşıyan veya aktaran belirli ve tanımlı
bir coğrafya üzerinde, tarihsel süreç içinde dönemsel
farklılık ve değişimlere karşı evrim ya da gelişmelere
açık, siyasal ve yönetsel egemen bir merkezi gücün
denetim ya da otoritesi altında, askeri ve stratejik
gereksinim ve koşullara bağlı savunma sistem ve
teknolojisine sahip, işlevsel bir kademelenme ya da
uzmanlaşma gösteren, sosyal-kültürel-dinsel örgütlen-
meler ile üretim-dağıtım sistem ve teknolojilerine
dayanan, karşılıklı sosyal ve ekonomik ilişkiler içinde
bulunan kırsal ve kentsel yerleşme kümelerinin
oluşturduğu mekânsal örgütlenmelerdir.
Bu kuramsal açıklamadan hareketle; VII.-XIII.
yüzyıllar
Orta
Asya
Türk
egemenlik dönemi kent
ağının, coğrafyanın özgün koşulları,
Türk
-Çin ikili
askeri-siyasal-ekonomik ilişkiler ağı ve Çin-
Orta
Asya
-Hindistan-Avrupa milletlerarası uzak mesafe
ticaret potansiyelinin yansıması olarak organize edil-
diği söylenebilir [17]. Bu organizasyon içinde, kent
ağının mekânsal yansımaları olarak tanımlanan kentler
dizgisinin, işlevsel ve mekânsal farklılıklara dayalı
olarak kademelenme gösterdiği düşünülmektedir.
Buradan hareketle,
Orta
Asya
Türk
egemenlik dönemi
kent ağı; siyasal-yönetsel merkezler, üretim-dağıtım
merkezleri,
askeri-stratejik
merkezler,
dinsel
yapılanma merkezleri, Hatun yerleşmeleri ve tarımsal
üretim merkezleri işlevindeki köyler olmak üzere
kademelendirilebilir.
Siyasal-yönetsel merkezler; başkent ya da eyalet
merkezleri
Orta
Asya
Türk
devlet gelenekleri kapsamında her biri
Hakan soyundan gelen bir prensler ya da yerel
yöneticilerden seçilen umumî valiler veya sınır
bölgelerinde askeri valiler tarafından idare edilen
Ordu-balık
ya da
Beş-balık
veya
Nomlug Törülüg-
Balık
gibi idari birim ya da eyalet merkezleridir [18].
Üretim-dağıtım merkezleri
a) Ticaret/zanâat ya da madencilik merkezleri
Dönemin milletlerarası uzak mesafe ticaret ilişkilerine
dayalı olarak sosyal-ekonomik kurumlar ile örgütlen-
miş
Hami
ipekçilik,
Turfan
dokumacılık gibi belirli
zanâat/ticaret ya da
Minusinks/Demirciler kenti
,
Baykend/Bakırcılar kenti, Yen-kend (Bakır kale)
ve
Bakır-balık/Bakırlıg
gibi demircilik ve bakırcılık gibi
madencilik faaliyetlerinde uzmanlaşmış merkezlerdir [19].
b)Kervansaray ya da ribât yerleşmeleri
Hakanlar tarafından doğu-batı yönünde uzanan İpek
yolu ile kuzey-güney yönünde uzanan Kürk yolu gibi
uzak mesafe ticaret yolları üzerinde, ticaret hayatının
gelişmesine dayalı olarak belirli mesafelerle konum-
lanmış, dörtgen formda koruma duvarları ile çevrelen-
miş ve süreç içinde ekonomik faaliyetlerin gelişmesine
dayalı olarak yerleşme alanlarına dönüşerek, art bölge-
si için sosyal-ekonomik çekim merkezi işlevini kazan-
mış konaklama merkezleri niteliğindeki kervansaray-
lar veya ribâtlardan gelişen yerleşmelerdir [20].
c) Pazar yerleşmeleri
Orta
Asya
coğrafyasında kuzey-güney yönünde
uzanan Kürk yolu ile doğu-batı yönünde uzanan İpek
yolu güzergâhları üzerinde ya da yaylak-kışlak alanları
arasında konumlanmış, tarımsal-hayvansal ürünlerin
alım-satım faaliyetlerinin gerçekleştirildiği belirli
zaman aralıklarında ve geçici nitelikli olarak kurulan
bölgesel pazarlardan, yerleşik yaşama geçiş sürecinde
daimi yerleşmelere dönüşerek ticaret merkezleri işlevi
kazanan
Cuma pazarı
,
Ordu pazarı
,
At pazarı
ve
Şal
pazarı
gibi pazar yerleşmeleridir [21].
d) İletişim-haberleşme merkezleri
Orta
Asya
Türk
dönemi yerleşme ve ulaşım sisteminin
mekânsal unsuru olan ticaret ve askeri yollar üzerinde
belirli mesafelerle konumlanmış, temelde devlet
belgelerinin hızlı tebliğini amaçlamakla birlikte aynı
zamanda tüccar kervanlarına konaklama imkânı da
sağlayan iletişim-haberleşme merkezleri işlevindeki
posta istasyonlarıdır [22].
Askeri-stratejik merkezler
Milletlerarası ticaret yollarının güvenliğinin sağlan-
ması ya da askeri organizasyon merkezleri gibi askeri-
stratejik işleve sahip olmakla birlikte işaret veya
gözetleme kulesi olarak istihbarat işlevi de taşıyan
askeri-siyasal sınır bölgelerinde konumlandırılmış
T’ou-man ch’eng
veya
Amga kurgan
ya da
Tok-kale
gibi kale yerleşmeleridir [23].
Dinsel yapılanma merkezleri
İslâm öncesi Budist inanç sisteminin mekânsal yansı-
ması olarak müstahkem mevkilerde inşa edilmiş ya da
kayalara oyulmuş
vihara
adı verilen Budist manastır
veya mabed ya da tapınaklarla donatılmış dinsel faali-
yet merkezi işlevindeki
Karahoca/İdikut
ya da İslâm
sonrasında eren ya da derviş adı verilen alt inançlar
liderlerinin kurduğu tekke/zaviyeler çevresinde gelişen
Evliya Ata/Talas
gibi dinsel merkezlerdir [24].
Hatun kentleri
Türk
yaşam felsefesinde güvenlikleri büyük önem
taşıyan kadın ve çocukların, özellikle savaş dönemle-
rinde, korunmaları için
kuy
adı verilen doğal koşulları
ile güvenlik/korunma olanağı sağlayan sarp-dağlık
bölgelerde kurulan
Hatun-sını
ya da
Hatun-balık
gibi
hatun kentleridir [25].
Tarımsal üretim merkezleri veya köy yerleşmeleri
Orta
Asya
coğrafyasında, kentsel yerleşmelerin art
bölgelerinde, toprak ve tarımsal araç-gereç yardımı
yapılması yoluyla göçebe ya da yarı göçebe topluluk-
ların iskân edilmesiyle kurulmuş tarımsal/hayvansal
üretim merkezleri niteliğindeki
uluş
adı verilen köy-
lerdir [26].
5.
ORTA
ASYA
TÜRK
KENTİNDE MEKÂNSAL
ORGANİZASYON
Burada
Orta
Asya
Türk
kent modellerine ilişkin
olarak, araştırma kapsamında ortaya konan inanç
sistemi farklılıklarının ya da değişim-dönüşüm
olgusunun kentsel mekân organizasyonları üzerinde
biçimlendirici ya da belirleyici etkileri olduğu
varsayımına dayanılarak,
Orta
Asya
Türk
kent
modelleri İslâm öncesi ve İslâm sonrası kent modelleri
olmak üzere iki başlık altında irdelenecektir.
5.1. İslâm Öncesi
Türk
Kent Modeli
İslâm öncesi
Orta
Asya
Türk
kentlerinin mekânsal
kurgusu irdelenirse [27], Hakan/
orduğ
geleneği ve
Budist felsefesindeki kozmik inanışlar boyutunda
temür kazug
adı verilen dünyanın merkezinde bulun-
duğuna inanılan dağı temsil eden suni tepeler üzerinde
kurulan Hakan sarayı ya da ordugâhı merkez olmak
üzere dik açılı yol sistemi ve kare plân esasına göre
örgütlendiği söylenebilir (Şekil 2, Şekil 3, Şekil 4).
Buradan hareketle, İslâm öncesi
Orta
Asya
Türk
kentlerinin mekânsal
kurgusunu biçimlendiren
dinamiklerin;
orduğ
adı verilen askeri kökenlere
dayanan
Türk
Hakan geleneği ile Budist felsefedeki
kozmik inanışlara dayandığı anlaşılmaktadır.
İslâm öncesi
Orta
Asya
Türk
kentleri yukarıda
tanımlanan mekânsal nitelikleriyle kimi araştırmacılar
[28] tarafından Roma dönemi Castrum Romanum [29]
yerleşme düzenine benzetilmekle birlikte, gerçekte
mekânsal unsurlarının her birinin Budist felsefedeki
imgelerin mekânsal yansıması olarak anlam kazandığı
anlaşılmaktadır. Nitekim,
Türk
kentlerinin kare plân
esasına göre biçimlenen formu yeryüzünü, kentleri
çevreleyen su hendekleri denizleri, surlar ve kuleleri
dağları, kentlerin ortasında yer alan suni tepeler ise
kozmik inanışta
temür kazug
adı verilen kutup
yıldızını temsil etmektedir [30].
Uygur dönemine tarihlenen mitolojik kökenli gelenek-
ler irdelenirse;
Türk
kentlerinde veya tarımsal üretim
merkezleri niteliğindeki köylerde, yerleşmelerin
orta
-
sında şehrin/köyün direği adı verilen bir direk dikil-
diğine ve belli zamanlarda kurbanlar adandığına ilişkin
kayıtlar [31],
temür kazug
geleneğinin,
Türk
kentle-
rindeki önemini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Orta
Asya
Türk
kentlerinin mekânsal kuruluşu [32];
suni bir tepe üzerinde inşa edilen hükümdar sarayı ya
da
orduğ
odak olmak üzere başlayan yerleşim
sürecinin,
Türk
oymak ya da boylarının
orduğ
çevre-
sinde gruplar halinde çadırlar kurmaları ve süreç
içinde çadırların taş ya da ağaç veya kil ya da kamış-
tan oluşan balçık malzemeden yapılmış bir ya da iki
katlı kalıcı konutlara dönüşmesi ve savunma duvarları
ile çevrilmesiyle tamamlanmıştır. Nitekim
Orta
Asya
Türk
kentlerinin yerleşme alanı olarak tanımlanan
balık
kelimesinin kökeni de konutların yapı malzemesi
olan balçık kelimesine dayanmaktadır [33].
Orta
Asya
Türk
toplumsal örgütlenme düzeni açısın-
dan bir değerlendirme yapılırsa, göçebe yaşam gelene-
ğine sahip Türklerin, yerleşik yaşama geçiş sürecinde
kentlerde boy farklılıklarına göre gruplar halinde
yerleştiğine ilişkin kayıtlar [34], aile ya da akrabalık
bağlarının
Türk
yerleşim kültürü ve mekân organi-
zasyonları üzerinde etkili olduğunu düşündürmektedir.
Orta
Asya
Türk
kültür çağına ilişkin kitabe ve
efsaneler gibi tarihi kayıtlardan varlığı belirlenebilen
ilk
Türk
kentleri [35]; VIII. yüzyılda (M.S. 757-8)
Uygur hükümdarı Tengride Bolmış İl İtmiş Bilge
Kağan tarafından Selenge-Orhun vadilerinde Çin ve
Sogdlu mimarlara kurdurulan hakan sarayı ya da
ordugâhının bulunduğu kent anlamına gelen
Ordu-
balık
, Moyun-Çor Noyan tarafından kurdurulan zengin
kent anlamında
Bay-balık
ve Göktürk kitabelerinden
Toğla nehri kıyısında kurulduğu anlaşılan doğu kenti
anlamında gelen
Togu-balık
kentleridir (Şekil 1).
Türk
kentlerinin kuruluşunda Çin ve Sogd asıllı
mimarların kullanıldığına ilişkin kayıtlar,
Türk
yerle-
şik yaşam kültürü açısından çekici olarak değerlendi-
rilmektedir. Nitekim döneme ilişkin kitabelerden [36],
Türk
hakanlarının kent kuruluşunun yanı sıra saray ya
da abide veya türbe gibi anıtsal yapı inşa faaliyet-
lerinde de Çin ve Sogd asıllı mimar ve sanatkârları
kullandığı dikkate alınırsa; Göktürk döneminde
Türk
-
lerin kent kurma düzeyinde yerleşik yaşama katılmak-
la birlikte, bir kentin mekân organizasyonunu tanımla-
yabilecek ya da kurgulayabilecek düzeyde yerleşik
yaşam kültürüne sahip olmadıkları söylenebilir.
Uygur döneminde
Türk
Hakan kenti/başkenti
işlevindeki
Ordu-balık/Karabalsagun
kentine ilişkin
arkeolojik araştırma bulguları irdelenirse [37]; Orhun-
Selenge vadisinde, çeşitli yörelerden getirilen
Türk
topluluklarının iskân edilmesiyle kurulan
Ordu-balık
kentinin yaklaşık 7x2.5 km² alana yayıldığı belirlen-
miştir (Şekil 3). Uygur dönemine tarihlenen seyahât-
nâmelerde [38], suni bir tepe üzerinde konumlanmış
orduğ
adı verilen hakan sarayı odak olmak üzere
geliştiği anlaşılan kentin kırsal yerleşmelerden oluşan
geniş bir tarımsal art bölgeye sahip olduğuna ilişkin
kayıtlar, Uygur döneminde yerleşik yaşam kültürünün
ulaştığı gelişme düzeyini göstermesi bakımından
dikkat çekicidir.
Orta
Asya
Türk
kentlerinin mekânsal gelişim süreci ve
tarihsel kökenleri açısından ele alınırsa [39]; Türklerin
Taş-kend
,
Öz-kend
,
Semiz-kend veya Sagrı-balık, İli-
balık
gibi yeni kentler kurmanın yanı sıra
Karaşar
,
Kumul
ve
Koçu
gibi fethedilen kentleri de yeniden
imar ettikleri görülmektedir. Nitekim X. yüzyıla iliş-
kin seyahât anlatılarında, Uygur hakanlarının yazlık
merkezinin
Penci-kend
ya da
Beş-Balık
, kışlık
merkezinin ise
Kao-Ch’ang
ya da
İdikut
kenti olduğu,
su kanalları ve değirmenler ile sulanan bağ ve bahçe-
lerle çevrili
İdikut
kentinde, elliden fazla Budist
mabed bulunduğuna ilişkin kayıtlar [40],
İdikut
kenti-
nin dinsel merkez işlevine sahip olduğunu ortaya
koymaktadır (Şekil 3).
Burada dikkat çekici nokta, Türklerin yerleşik yaşama
geçmekle birlikte,
Beş-balık
yazlık ve
İdikut
kışlık
olmak üzere mevsimlik yer değiştirme kültürü
mirasını korumuş ya da sürdürmüş olmalarıdır.
Nitekim bu gelenek, XII.-XIII. yüzyıllarda başlayan
Moğol istilasının neden olduğu göç hareketi sonunda,
Anadolu coğrafyasına dek taşınmıştır.
Buraya kadar açıklanan mekânsal kurguya dönük
çözümlemeler,
Orta
Asya
Türk
kentinin mekânsal
unsurlarının tanımlanmasına dönük irdelenirse [41];
a)
orduğ
; Şaman/Budist inanışında
temür kazug
olarak
adlandırılan suni tepe üzerinde konumlanmış hakan
sarayı ile beylerin ikametgâhlarının bulunduğu surlarla
çevrili alan,
b)
balık
; orduğ çevresinde yayılmış konut alanlarını
içeren ve hendek, sur ve kulelerle çevrilmiş yerleşim
alanı,
c)
kıy
; ticaret/zanâat faaliyetlerinin gerektirdiği açık ve
geniş mekân ihtiyacı ile güvenlik unsurlarına dayalı
olarak kent surları dışında konumlandırılan pazar alan-
ları olmak üzere üç unsurdan oluştuğu ve kentlerin
çevresinin de bağ-bahçe işlevindeki çiftliklerden oluşan
tarımsal nitelikli alanlarla çevrelendiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda sıralanan mekânsal unsurların kent planları
üzerinde irdelenmesi yoluyla İslâm öncesi
Orta
Asya
Türk
kent modeli üzerine bir tipoloji denemesine gidi-
lirse [42]; İslâm öncesi
Türk
kentlerinin
orduğ
adı
verilen iç kalelerin kentsel mekân organizasyonu için-
deki konumsal niteliklerine göre üç farklı yerleşim
tipolojisi gösterdiği söylenebilir (Şekil 2, Şekil 3, Şekil 4).
A tipi kentler
;
Ordu-balık/Karabalsagun
ve
İdikut/Karahoca
gibi, Hakan ve beylerin ikâmetgâhı
işlevindeki saray ya da karargâhın yer aldığı
orduğ
adı
verilen iç kalelerin kentlerin fiziki olarak merkezi bir
noktasında konumlandığı kentlerdir.
B tipi kentler
;
Yengi-balık
,
Can-balık
ve
Kuz-balık/Ak-
Beşim
,
orduğ
adı verilen iç kalelerin kentlerin bir
köşesinde ve
kent
surlarına bitişik
olarak
konumlandığı kentlerdir.
C tipi kentler
;
Beş-balık/Penci-kend
gibi, iç kalelerin
derin vadi ya da nehirler ile yerleşim alanından
ayrıldığı kentlerdir.
6.ORTAASYATÜRKKENTİNDE MEKÂNSAL EVRİM
Orta
Asya
Türk
kentinde mekânsal evrim başlığı
altında, VII.-VIII. yüzyıllarda
Orta
Asya
Türk
ege-
menlik coğrafyasında İslâmiyet’in benimsenmesi ve
yayılması ile İslâm kültür ve medeniyet kurumlarının
Türk
kentlerinin mekânsal organizasyonlarına eklem-
lenmesinin,
Türk
kentlerinin mekânsal kurgusu
üzerinde ortaya çıkardığı etkiler irdelenecektir.
İslâm Sonrası
Türk
Kent Modelleri
İslâm sonrası
Orta
Asya
Türk
sanat tarihi üzerine
yapılan araştırmalar irdelenirse; IX. yüzyıldan itibaren
Orta
Asya
Türk
kent medeniyeti üzerinde etkisini
göstermeye başlayan İslâmî inanç sisteminin, ilk me-
kânsal yansımalarının dinsel kurumlar üzerinde olduğu
ve ulucami ya da namazgâh gibi İslâmî kurumların kent
formuna eklenmeye başladığı anlaşılmaktadır [43].
İslamlaşma sürecinin
Orta
Asya
Türk
kentleri
üzerindeki bir başka yansımasının toponomi alanında
gerçekleştiği ve
Türk
toponomisinin İran-İslâm
kültürü etkisinde etimolojik değişime uğradığı
gözlemlenmektedir. Bu çerçevede,
Orta
Asya
Türk
kentindeki
orduğ
,
balık
ve
kıy
olarak adlandırılan
mekânsal unsurlar;
erk
ya da
ahmedek
veya
kûhendîz
,
şehristân
ve
rabâd
olarak değişmiştir [44].
Bu evrim sürecinin
Orta
Asya
Türk
kentleri üzerindeki
ilk mekânsal yansımalarının [45],
buyan
adı verilen
Budist rahipler ve yolcuların konaklaması ya da tıp ve
din eğitimi gören öğrenciler ve
otacı
adı verilen
hekimlerin yerleştiği,
Türk
Hakan ya da hatunları
tarafından vakıf olarak yaptırılan ve vergiden muaf
tutulan Budist külliyeler veya
vihara
adı verilen
manastırlar üzerinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu
süreçte, bir taraftan Budist külliyeler İslâmî külliyelere
dönüştürülürken, diğer taraftan da mescid-türbe ikilisi
biçiminde mekâna yansıyan yeni İslâmî külliyeler
ortaya çıkmıştır.
İslâmiyet öncesinde mekânsal kurgusu Hakan
sarayının bulunduğu
orduğ
merkez olmak üzere
örgütlenen
Orta
Asya
Türk
kentleri, İslâmlaşma
sürecinde ulucami ya da medrese gibi İslâmî
kurumların kentsel mekân organizasyonlarına
eklemlenmesiyle, İslâmî inanç sisteminin kentsel
mekân organizasyonları üzerinde egemen ya da
belirleyici unsuru olarak İslâmî külliyeler odak olmak
üzere gelişmeye başladığı anlaşılmaktadır (Şekil 5).
Orta
Asya
Türk
kentlerinin mekânsal organizasyonu
üzerinde dikkat çekici gelişme [46]; Budist tapınakları
üzerinde yapılandırılan camilerin süreç içinde kentsel
nüfus artışına ve kentlerin surlarla çevrili olmasının
yarattığı kentsel mekân yetersizliği gibi demografik ve
fiziki koşullara bağlı olarak, XI. ve XIII. yüzyıllarda
kent surları dışındaki
rabâd
adı verilen bölgede inşa
edilen yeni camiler odak olmak üzere gelişmeye
başlaması ve
orduğ
odaklı kent merkezinin yer
değiştirmesi ve kentlerin sur dışına yayılması olarak
değerlendirilmektedir.
Bu mekânsal evrim sürecinin kent modeli üzerindeki
yansımaları
irdelenirse,
İslâmlaşma
sürecinin
mekânsal etkileri kapsamında iki farklı yerleşim
tipolojisi gösterdiği söylenebilir. Buna göre; İslâmiyet
sonrasında İslâmî külliyelerin kent merkezinde
konumlandığı
Türk
kentleri
A tipi kentler
, demografik
ve fiziki koşullara bağlı olarak İslâmî külliyelerin kent
surları dışında konumlandığı
Türk
kentleri de
B tipi
kentler
olarak tanımlanmıştır (Şekil 5).
7. SONUÇ
Orta
Asya
Türk
egemenlik coğrafyasında VII.-XIII.
yüzyıllarda dönemin sosyal-ekonomik ve askeri-
siyasal koşullarına dayalı olarak örgütlendiği anlaşılan
yerleşme sisteminin mekânsal yansıması olarak,
Türk
kentlerinin orduğ, balık ve kıy olarak tanımlanabilecek
mekânsal unsurlarının, İslâmiyetin
Türk
kent
kültürüne katılması sonucu değişim/dönüşüm sürecine
girdiği anlaşılmaktadır.
İslâmiyet’in ortaya çıktığı VII.-VIII. yüzyıllarda,
Orta
Asya
Türk
kentleri askeri-siyasal boyutta Hakan ya da
orduğ merkezli, sosyal-kültürel boyutta ise Budist-
Şamanist inanç sistemine dayanan mabed ya da
tapınaklar çevresinde gelişen bir mekânsal düzene
sahip iken, IX.-XIII. yüzyıllarda
Orta
Asya
Türk
egemenlik coğrafyasında İslâmiyetin yayılması ve
benimsenmesi ile İslâmî kurumların kent yaşamına
katılması sonucu, cami-medrese ya da mescid-türbe
gibi İslâmî kurum ve yapılanmalar odak olmak üzere
mekânsal dönüşüm sürecine girmiştir.
Başka bir ifadeyle; sosyal-kültürel-ekonomik kent
yaşamının İslâm kültürü etkisinde yeniden biçimlen-
mesi ve İslâmî kent kurumlarının kentsel mekân
kurgusuna katılması ile
Orta
Asya
Türk
kentlerinin
Şamanist/Budist inanç sistemi ve Hakan/Orduğ gele-
neğine dayanan geleneksel mekân şemaları evrime
uğramıştır. Bu noktada VII-XIII. yüzyıl zaman
aralığında
Orta
Asya
Türk
kentlerinin geçirdiği
mekânsal evrimin dinamikleri kentsel evrim süreci
kapsamında değerlendirilirse; dinsel inanç sistemin-
deki değişim/dönüşümün sosyal-kültürel-ekonomik
yaşam biçimi ve mekân organizasyonları üzerindeki
belirleyici/yönlendirici etkileri olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla bu araştırmanın temel bulgusunun, VII-
XIII. yüzyıl zaman aralığında
Orta
Asya
Türk
kentlerinin mekânsal organizasyonlarının İslâm öncesi
ve İslâm sonrası olmak üzere ikili bir mekânsal yapı
gösterdiği ve
Türk
kentlerinin mekânsal evrim
sürecinde temel belirleyici unsurun İslâm olgusu
olduğu söylenebilir.
kaynak
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Quo vadis?
Cevapla
Kapat
Saat: 12:07
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Ã…Âu Anda DinlediÄŸiniz Ã…Âarkı
WaRrioR
-
10:01
Forum Oyunları
Bu İsmin Sahibi Kim?
Dilhun
-
00:02
Forum Oyunları
Kendinizi Nasıl Hissediyorsunuz?
Dilhun
-
23:46
Forum Oyunları
''Sadece 1 kelimeyle'' Kendinizi Anlatın
wolfmann
-
12:00
Forum Oyunları
Ã…Âu Anki Halini Smiley ile Göster
WaRrioR
-
01:37
Forum Oyunları