Arama


Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
27 Şubat 2009       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Maraşın kurtuluşu ve kahramanlık destanı Rusya'nın savaştan çekilmesi ve kendi iç meseleleriyle boğuşmaya başlaması, İngiltere'ye Orta Doğu'da daha rahat hareket etme imkânı sağladı. Bu sebeple, gizli anlaşmalarda Fransa'ya vaat ettiği Musul, Maraş, Antep, Urfa ve Adana'yı kendisi işgal etti. Amacı, Fransızlara vaat ettiği Musul bölgesini tekrar elde etmekti.
Musul, Orta Doğu'da kuzeyden güneye, doğudan batıya giden yolların kavşak noktasındaydı, üstelik zengin petrol yataklarına da sahipti. İngiltere buradan kuzeye doğru rahatlıkla Batum ve Bakü'deki kuvvetleriyle de temas sağlayabilirdi. Ayrıca, Musul'u almakla, Bakü-Musul-Afganistan-Hindistan hattını kontrol edecek ve böylece, Orta Asya'ya da etki edecekti. Daha da önemlisi, Doğu Türkleri ile Anadolu Türkleri arasında bir set çekerek, olabilecek herhangi bir teması önleyecekti. İşte bu amaçlarla, esasta olmamasına rağmen Mondros Mütarekesi'nin 7'nci maddesini sebep göstererek Maraş ve diğer güney vilayetlerimizi işgal etti.
İngiliz işgal dönemi genellikle sakin geçti. Bunun sebeplerinden birisi, Ermenilere fazla yüz verilmemiş olması, diğeri ise İngiliz kuvvetlerinin daha çok Hintli ve Mısırlı Müslüman askerlerden oluşmasıydı. İngilizler, Maraş'a geldikten sonra burada barınmanın güç olduğunu anladılar. Bunun üzerine İngiltere, Fransa'yla pazarlığa oturdu. Musul'a karşı Maraş, Antep ve Urfa'yı Fransızlara teklif etti, Fransa da bunu kabul etti. Böylece, 22 Şubat 1919'dan 1 Kasım 1919'a kadar sekiz ay süren İngiliz işgal dönemi sona erdi. İngilizlerin çekilip, yerine daha çok Ermenilerden oluşan Fransız kuvvetlerinin gelmesi, işgalin geçici değil, kalıcı olarak yapıldığını ortaya koyuyordu.
Maraş hadiselerinde yerli Ermeniler Fransa'nın yanında yer aldı, gençleri Fransız ordusuna gönüllü asker yazıldı. Böylece, Ermeniler Fransızların piyonu hâline geldi. Özellikle bugün Amerika'nın on yıl önce Kuzey Irak'tan Amerika'ya götürüp yetiştirdiği 5 bin kişilik lejyoner gücüyle Irak'a dönmesi gibi, o gün de Fransa, tehcir esnasında Maraş ve Zeytun'dan götürdüğü 3 bin Ermeni'yi Fransa'da yetiştirip Maraş'a işgal kuvveti olarak geri getirdi. Olayların başlamasında bu Ermeni lejyon gücünün büyük rolü oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmazcan.
MEHMET YILMAZCAN (Devamla) - Fransız üniforması altındaki Ermeniler, işgalin başlangıcından iki gün geçmeden bir Türk kadınına saldırdılar. Esas adı Ali olan, imamlığının yanı sıra sütçülük de yapan Sütçü İmam, Türk kadınının namusuna uzanan eli kırdı. Bu olay, Fransız işgaline karşı koymanın ilk işareti idi. İstiklal Savaşı'nda atılan ilk kurşun budur.
Ermeniler, bu defa Türk Bayrağının asılmasını önlemek için Fransızları tahrike başladılar. Fransız kumandanı, bir Ermeni kızının istekleri doğrultusunda Maraş Kalesi'ndeki Türk Bayrağını indirterek, yerine Fransız Bayrağını astırdı. Bu olay, millî ruhun galeyana gelmesine sebebiyet verdi. Türk milletini ayakta tutan ve binlerce yıldır devletsiz bırakmayan millî şuur, Maraş'ta bir kez daha kanatlandı.
Bu ruhu teşkil eden esas itici güç, Türk milletinin inancından gelmektedir. Kadiri Şeyhi Ali Sezai Efendi, cami avlusunda, "Kalesinde Fransız Bayrağı dalgalanan beldede cuma namazı kılınması caiz değildir." diyerek mücadelenin fitilini ateşledi. Müteakiben, Rıdvan Hoca'nın, Ulu Cami'nin minberinden kaleyi göstererek "hâkimiyet olmayan yerde cuma namazı kılınmaz" temasını işleyen vaazı neticesinde Maraşlı, kaleye hücum ederek Fransız Bayrağını indirdi ve tekrar şanlı Türk Bayrağını göndere çekti.
Burada, iki gerçek ortaya çıkıyor: Birincisi, millî hâkimiyet fikridir. Tarihte, Türklerin bugüne kadar var olmaları ve devlet kurma konusundaki tecrübelerinin sebebi bu ülkedir. Devlet mağlup olabilir, ama, Türk milleti asla mağlup edilemez. Nitekim, Maraş'ın işgalini protesto için Türkiye'nin her tarafında yapılan miting ve protestolarda, Birinci Dünya Savaşı'nda Türk milletinin değil hükûmetin mağlup edildiği dile getirildi. İkinci olarak ortaya çıkan husus, Türk milletinin fiziki gücünün yanı sıra dinî inancının ona verdiği dinamik güçtür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yirmi iki gün süren çarpışmaların sonucunda şehir kurtarıldı. 12 Şubat 1920 tarihinde, Maraş'ta, Fransızlara karşı büyük bir zafer kazanıldı. Bu zafer, itilaf devletlerinin Anadolu'daki sonlarının başlangıcı olmuştur. Fransızlara karşı Maraş'ta kazanılan zaferin millî mücadelenin kazanılmasında büyük bir rolü olmuştur. Maraş'ta elde edilen başarı, millî mücadelenin ilk kıvılcımı ve ilk zaferidir. Maraş'ta parlayan bu kıvılcım bütün yurda yayılmış ve zamanla büyüyerek düşmanı bir ateş çemberi içine almış ve yok etmiştir. Nitekim, Maraş'ta kazanılan zaferin etkileri kısa zamanda kendini göstermiş, hareket bütün güney cephesine yayılmıştır. Maraş'ta elde edilen zaferde, halkın sebatla direnmesi büyük rol oynadı. Halk, şehri terk etmedi, teşkilatlandı ve işgale karşı koydu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şeyh Ali Sezai Efendi'yi, Doktor Mustafa'yı, Maraş'ta kazanılan bu kahramanlık destanının başlatıcısı olan beyannameyi "Elbistan" adıyla yazan Kısakürek'lerden Mehmet Ali Bey'i, Kılıç Ali Bey'i, Aslan Bey'i, Sütçü İmam'ı, Rıdvan Hoca'yı, Maraş Müftüsü Rafet Hoca'yı, Yusuf Çavuş'u, Abdullah Çavuş'u, Mıllıç Nuri'yi, Senem Ayşe'yi ve Türk Bayrağını kale burcuna asan Onbaşı Osman Erşen ile bu destanı yazan isimsiz kahramanları minnet ve rahmetle yâd ediyorum, ruhları şad olsun.

kaynak
Quo vadis?