Arama

İnşaat Sanayisi - Tek Mesaj #1

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
1 Mart 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
İnşaat Sanayisi
MsXLabs.org & Temel Britannica

İnşaat sözcüğü, yapı tasarımı sanatı olan mimarlıktan farklı olarak, akla gelen her türlü yapım sürecini anlatır (bak. Mimarlık). İlkçağlarda, doğada bulu­nan gereçleri kullanarak basit korunaklar oluşturma biçiminde başlayan yapı işleri, gü­nümüzde karmaşık bir sanayiye dönüşmüştür. Bugün kullanılan gereçlerin çoğu, fabrikalar­da üretilmekte, bazı bölümleri ise daha inşaat alanına gelmeden birleştirilmektedir. Ev ve apartman gibi konutlar, işyerleri, hastane, okul gibi yapılar, fabrikalar, barajlar, sulama kanalları, elektrik santralları, demiryolları, karayolları, köprüler, limanlar ve havaliman­larının yapımı inşaat sanayisi alanına girer. Bu kadar geniş bir alanı kapsayan inşaat sanayisi, kaçınılmaz olarak çağımızda ekono­minin en önemli dallarından biri durumunda­dır. Demir, çelik, çimento, ahşap, cam, kab­lo, boru gibi gereçleri üreten değişik sanayile­rin üretim miktarları da büyük ölçüde inşaat sanayisinin gereksinimlerine göre belirlenir. Bu nedenle inşaat sanayisi ekonomide "anah­tar" kesim olarak nitelenir.

Büyük Modern Yapılar
Çevremizdeki yapılar iki grupta toplanabilir:
  • İlki ticari, sanayi ya da kamu yapıları gibi büyük yapılar,
  • ikincisi ise içinde insanların yaşadığı, konut olarak kullanılan daha küçük yapılardır.
Gökdelenlerin de içinde bulundu­ğu ilk gruptaki büyük yapılar genellikle yük­sektir. Fabrika, depo, okul, hastane gibi öbür büyük yapılar ise büyük ağırlıklar taşıyacak nitelikte yapılır. Bu tür yapıların içinde genellikle sütunlar ya da duvarlarla bölünmeyen geniş mekânlar bıra­kılır. Bu yapılar, betonarme denen ve içinde çelik çubuklar bulunan donanımlı betonla ya da çelik gereçlerle yapılır. Bu açıklıkları sağlamak için büyük betonarme kirişler ya da makas denen çelik taşıyıcılar kullanılır. Geçen yüzyıl içinde geliştirilen donanımlı beton yapı teknolojisi, bugün inşa­at sanayisinde yaygın olarak kullanılmakta­dır. Geniş mekân yaratmak için eski mimari­nin vazgeçilmez öğesi olan kubbe ve kemer­lerden de yararlanılmaktadır. Bugün bunlar bazen güzel görünüm elde etmek için, bazen de çatıdan ışık almak gibi işlevsel amaçlarla kullanılmaktadır.

Ev Yapımı
Bir evin nasıl yapıldığını öğrenmek için inşaat sürecini izlemek gerekir. Bir konut belli bir sıra izlenerek yapılır:
Temel atılıp, hazırlan­dıktan sonra yapının taşıyıcı iskeleti tamamla­nır. Bundan sonra duvarlar örülmeye başla­nır. Dış duvarlar bitince çatı kapatılır ve iç duvarların örülmesine geçilir. Bu sırada temiz su ve atık su tesisatı, kalorifer boruları ve elektrik kabloları döşenir. Sıva yapılması, yer döşemeleri, pencere ve kapıların takılması ve boya işleriyle yapı tamamlanır.

Evi yapacak müteahhitin ilk işi yapım alanını incelemek ve bir program oluşturmak­tır. Yukarda anlatılan işlerin gerçekleşebilme­si için duvarcılar, sıvacılar, marangozlar, tesi­satçılar, elektrikçiler, boyacılar ve çatı ustala­rı ile onlara yardımcı olacak işçiler gerekir. Bu kadar çok insan küçük bir alanda çalışır­ken birbirinin işini engellememesi ve işin zamanında bitmesi için iyi bir örgütlenme gereklidir.

1. Temel
Bir yapıda ilk adım toprağın düzel­tilmesi ve yapı çevresince kazılan çukurların içine beton dökülerek temelin atılmasıdır. Temel, bir yapının üst katlardan gelen yükü­nü taşımaya yarar. Yapının yüksekliği ve toprağın taşıma gücüne bağlı olarak, yüzeysel ya da derin temeller kazılır. Topraktaki ne­min binanın içine ve duvarlarına işlememesi için temel duvarlarının üstü toprak yüzeyinin bir miktar üstüne çıkacak biçimde örülür. Temel duvarının bu bölümüne su basman denir. Ahşap iskeletli bir yapıda temeller taş duvar ya da beton olabilir. Ahşap sütunlar temel duvarına sıkıca bağlanmalıdır. Taşıyıcı duvarları olan bir yapıda tuğla ya da başka duvar blokları, temel duvarının üzerinden örülmeye başlanır. Betonarme yapılarda sü­tunların içindeki çelik donanım temelin içinde devam ederek iskeletin temele bağlanmasını sağlar. Birinci kat ya da giriş katı döşemesi, toprak içindeki suyun yürümesini önlemek için, temel duvarları arasına konan çakıl dolgunun üzerine dökülen betonla oluşturu­lur. Temelin yapımı sırasında ortak kanali­zasyona bağlanacak atık su boruları da döşenmelidir.

2. Duvarların ÖrülmesiEvlerin ve küçük yapıların duvarları, ahşap sütunlar ve kirişler­den oluşan bir iskeletin boşlukları tuğlayla örülerek yapılır. Başka bir yöntem ise daha kalın taş ya da tuğla taşıyıcı duvarlar üzerine oturtulan yapılardır. Günümüzde yaygın olan yöntem, donanımlı beton kullanarak yapının iskeletini oluşturduktan sonra, bunun boşluk­larını delikli tuğla, briket ve buna benzer yük taşıma niteliği yüksek olmayan, buna karşılık ısı kaybını önleyen yalıtkan gereçlerle örterek yapılan konutlardır. Bu sayede kış aylarında evin içindeki ısının duvarlardan kaçması önle­nir. Yapı yükseldikçe, işçilerin üzerinde çalı­şacağı iş iskelelerine gerek duyulur. Bu iske­leler, çelik boruların arasına kalaslar yerleşti­rilerek yapılır. İşçilerin iskeleye çıkıp inebilmesi için merdivenler ve gereçleri yukarıya çekmek için küçük vinçler kullanılır.
3. Çatı YapımıEvlerin çatıları düz ya da eğimli olabilir. Eğimli çatılarda ahşap bir taşıyıcı sistem üzerine tahta kaplama, bunun üzerine de kiremit döşenir. Eğimli çatıların kaplanmasında kiremitin yanı sıra yassı tahta parçalar, oluklu sac ya da alüminyum kullanı­labilir. Bunlar birbiri üzerine, suyu aşağıya akıtacak biçimde döşenir. Yaygın bir çatı örtüsü olan oluklu asbest-çimento levhaların kullanımı, asbestin insan sağlığına zararları­nın keşfedilmesinden sonra bazı ülkelerde yasaklanmıştır. Isı kaybını önlemek için çatı örtüsünün altında da camyünü benzeri yalıtım gereçleri kullanılmalıdır.
Düz çatılar bitüm denen bir petrol ürünü emdirilmiş keçe tabakaları ile örtülebilir. Bu çatı örtüsü yağmur suyunun geçmesini önler. Ülkemizde özellikle kırsal kesimde yaygın olarak kullanılan bir yöntem de evin tavanına yerleştirilen ahşap kirişlerin aralarını kamış ya da dallarla kapattıktan sonra, kille sıvamaktır. Damda suyun birikmemesi için çok hafif bir eğim verilir. Bu çatılarda "lo taşı" denen taş ya da mermer bir küçük silindir bulundurulur. Ev sahibi her yağmurdan sonra dama çıkıp bu silindiri gezdirerek, ıslandığı için yumuşayan toprağı sıkıştırır.

4. İç Bölümlerin TamamlanmasıEvin dış yüzü bittikten sonra sıra iç ve dış duvarların sıvanmasına gelir. Bazı yapıların dış yüzü mermer ya da mozaikle kaplanır. Banyo ve mutfaktaki atık su boruları evin dışındaki ortak kanalizasyon sistemine bağlanır. Bitmiş bir yapıda bu borular görülmez. Bir bölümü sıvanın, öbürleri de yer döşemelerinin altına yerleştirilerek gizlenir. Aynı biçimde, elektrik kabloları da döşeme ve sıva altına yerleştiri­len borular içinden geçirilir. Merkezi ısıtmalı evlerde, kazan dairesi denen bodrumdaki bir odada, bütün yapıyı ısıtacak bir kazan kuru­lur. Bu kazanda üretilen sıcak su evin ya da apartmanın bütün katlarındaki radyatörlerin içinden dolaşarak yapının tümüyle ısınmasını sağlar.
Bu işler yürütülürken marangozlar da evin içindeki yer döşemelerini, merdiven, pencere çerçevesi, kapı ve dolaplar gibi ahşap işlerini tamamlarlar. Son olarak boyacılar evin iç ve dış yüzünü boyarlar.

İnşaat Sanayisinin Gelişimi
Geçmiş dönemlerde inşaat konusunda uz­manlaşmış kişilerin sayısı çok azdı. İnsanlar evlerini, yaşadıkları çevrede bulabildikleri gereçlerle kendileri yaparlardı. Ambarlar, tapınaklar gibi ortaklaşa kullanılan ya da saraylar gibi kralların yaşadığı yapılar, büyük boyutları yüzünden çok sayıda insan emeğini gerektirirdi. Eski Mısır, Yunan ve Roma uygarlıklarında büyük yapılar için gerekli olan para ülkenin hazinesinden karşılanır ve işçi olarak da savaş tutsaklarından yararlanı­lırdı. Taşı bol olan bölgelerde taş kullanılır­ken, taş bulunmayan yerlerde tuğla üretimi gelişmişti.
Roma İmparatorluğu'nun İS 4. yüzyılda yıkılışından sonra 600 yıl süre ile Avrupa'da az sayıda büyük yapı yapıldı. Bu dönemde köy ve çiftlik evlerinin dışında yalnızca şatolar ve kiliseler gibi iki tür yapı vardı. Bir katedralin yapımı önemli bir tasarımdı. Bunu gerçekleştirmek için görev alan tüm zanaatkarları örgütleyebi-lecek bir kişi gerekiyordu. Bu görevi genelde taş ustaları üstlendiler. Ne var ki, bu ustalardan hiçbirinin adı günümüze ulaşmadı. Yeni bir anlayışla iş yapan mimarlar 15. ve 16. yüzyılda Rönesans sırasında ortaya çıktı (bak. Rönesans). Bunlar dönemin düşünürleri, res­samları ve heykeltıraşlarıydı. Yapıtlarıyla Rö­nesans'a damgalarını vurdukları gibi belli bir ücret ödedikleri işçileri, işin niteliğine göre örgütlemeyi de başardılar.
19. yüzyılda Sanayi Devrimi (bak. Sanayi Devrimi) yapı işlerinde yukarda anlatılan ge­lenekleri sona erdirdi. Gelişen kentlerde gü­zel olmasına gerek duyulmadan, içinde maki­neleri ve bu makineleri çalıştıracak işçileri barındıran büyük yapılar yapılmaya başlandı. Önemli olan bu yapıların ucuza çıkarılması ve çabuk tamamlanabilmesiydi. Sanayiye gerekli hammaddelerin taşınmasını ve üretilen malla­rın ülke çapında dağıtılmasını sağlayacak ka­nallar ve demiryolları kısa zamanda yapıldı. Yapı gereçleri de bu yollardan yararlanılarak taşınmaya başlandı. Demiryolları ile eşza­manlı olarak tüneller açıldı; köprüler, suke­merleri ve yollar yapıldı. Çelik gibi yeni yapım gereçleri kullanılmaya başlandı. Bilim alanın­daki gelişmeler sonucu deneme-yanılma yön­temi bir kenara bırakılarak, yapıların sağlam­lığını güvence altına almak için önceden, gerekli hesaplamaların yapılmasına gidildi. Eskiden deneme-yanılma yöntemiyle kazanıl­mış deneyimlere dayanarak yapılan yapılar, artık bu hesaplara göre tasarımlanıyordu.
19. yüzyılın sonlarındaki yeni teknolojik gelişmeler, inşaat sanayisini de etkiledi. ABD'de Chicago'da gökdelenin ortaya çıkışı, yalnızca çelik iskelet kullanımının değil, asan­sör, telefon ve havalandırma sistemleri gibi yeni buluşların da bir sonucudur.
Kent yönetimleri, yapıların sağlam ve kalıcı olmalarını, çevrelerinden yeterince güneş ışığı ve hava alabilecek gibi yapılmalarını sağla­mak için çeşitli kurallar geliştirdi. Batı ülkele­rinin çoğunda inşaat sanayisi bugünkü biçimi­ni 19. yüzyılın sonlarında aldı.

Türkiye'de İnşaat Sanayisi
Osmanlılar'da temel olarak Tanzimat'la baş­layan batılılaşma hareketleri inşaat alanına da yansıdı. Genelde, sanayileşmenin ve ülkeye yabancı sermaye girişinin hızlandığı; ulaştır­ma, haberleşme ve dış ticaretin geliştiği bu dönemde, yapım çalışmaları da çeşitlendi ve yeni alanlara yöneldi. Bayındırlık ve yapım işlerini düzenleyen birçok yasa çıkarıldı. Baş­ta İstanbul olmak üzere birçok kent merkezi­nin görünümünü etkileyecek çeşitli yapı yatı­rımlarına girişildi. Devlet işlerinin yürütüldü­ğü yapılar ve hükümet konakları, ticaretin gelişmesiyle birlikte sayıları artan banka ve işhanları kent merkezlerinde odaklaştı. So­kaklar genişletildi. Yangınlardan korunmak için yapılarda ahşap yerine tuğla ve beton kullanılmaya başlandı.
Bugün İstanbul Teknik Üniversitesi'nin kullandığı Maçka Silahhanesi ve Taşkışla bu dönemin önemli anıtsal yapılarındandır. Maç­ka Silahhanesi'nin tümü çelikten, son derece ilginç bir yapı sistemine sahip olduğu bilin­mektedir. Tanzimat'la birlikte hastane ve okul yapımı da hızlandı ve İstanbul'daki ilk tiyatro yapıları bu dönemde ortaya çıktı. 1833'te Feshane Fabrika-i Hümayunu kurul­du. Yapının yüksek iç mekânı, çelik bir makas sistemi ile sağlanmıştı. Bu sistem daire kesitli dökme demir borudan kolonlara otur­tulmuştu.
Bu dönemde Avrupa'dan yabancı uzmanlar getirtilerek onların çağdaş yapım teknikleri konusundaki bilgilerinden ve deneyimlerin­den yararlanıldı. Demirin kullanımıyla ilgili yeni teknikler geliştirmiş olan ünlü İngiliz inşaat mühendisi Sir William Fairbairn liman­lar, doklar ve sanayinin modernleştirilmesi konularında önerilerde bulunmak üzere İs­tanbul'a davet edildi.
Anadolu'da ilk iki demiryolunu İngilizler kurmuş ve 1866–67 yıllarında İzmir limanını iç kesimlere bağlamışlardı. Osmanlı İmparator­luğu döneminde demiryollarının yapımı ve işletilmesi yabancı şirketlerce yürütüldü. Ya­pım için gerekli teknoloji, Osmanlılar'da he­nüz böyle bir gelişme olmadığı için, Avrupa' dan sağlandı.
Kurtuluş Savaşı'ndan sonra bir yandan yıkıma uğramış kentler onarılırken, öte yan­dan yeni başkent Ankara'nın yapımına girişil­di. Cumhuriyet'in ilk bayındırlık hareketi demiryollarıyla başladı.
1947'de karayolları yapımı için ilk girişim­ler, stabilize yol yapımıyla başlatıldı. Bu, çok dayanıklı olmayan, doğal toprağa bir miktar çimento ya da bitümlü bağlayıcı katılarak gerçekleştirilen yollar sıkıştırıldığı için, yağ­mur yağınca çamur olmuyor, yazın ise dağıl-mıyordu. Daha sonraki yıllarda, bu yollar genişletilerek asfaltlandı.
II. Dünya Savaşı sonrası gelişen sanayileş­meye bağlı olarak, çeşitli altyapı yatırımları önem kazandı. Kamu yatırımları arasında başta karayolları olmak üzere, limanlar, ha­valimanları, enerji ve sulama tesislerinin yapı­mı ön sırayı aldı. Cumhuriyet'in kurulduğu tarihte dalgakıranı olan büyük limanlar yok­tu. Gemiler açıkta demirler, kömür, fındık gibi mallar iyi hava koşullarında mavnalarla taşınırdı. 1940'ların ortalarında Ereğli'yle başlayarak, Karadeniz'de bir dizi liman yapıl­dı. Haydarpaşa, İzmir, Mersin ve İskenderun limanları bunları izledi. Yapımı 1953'te başla­yan Seyhan ve Hirfanlı barajları ile büyük baraj yapımına geçildi. Bundan sonra büyük­lü küçüklü pek çok baraj yapıldı.
1965 dolaylarında yapımı başlatılan tarımsal bölge sulama tesisleriyle Çukurova, İzmir ve Antalya ovalan sulandı. Türkiye'nin en büyük sulama ve enerji üretimi tasarımı olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ise he­nüz yapım halindedir.
1970'lerde konut sorunu kentlerin giderek kalabalıklaşmasıyla ağırlık kazandı. Apart­man yapımı hızlandı. Kentlerin çevresindeki gecekondu mahalleleri büyüdü. Bu dönemde bireysel konut üretimi yerini kooperatiflere, müteahhitlerin yürüttü­ğü yap-satçılığa ve toplu konut yapımına bıraktı. Arsa fiyatlarının özellikle büyük kentlerde aşırı yükselmesi büyük apartmanla­rın yapılarak, kat kat satılmasını getirdi. Yapılaşma sürecinin hızlanmasıyla birlikte, inşaat sanayisine girdi üreten sanayiler de hızla gelişti.
Özel inşaat şirketlerinin bir bölümü toplu konut yapımına yönelerek, kentlerin dışında­ki geniş arsalarda blok apartmanlar yapmaya başladı. İnşaat kesiminde öncelikle kamu yatırımlarıyla başlayan modern gereç ve tek­niklerin kullanımı, artık özel kesimde de yaygınlaştığı için toplu konut üretimine geçi­lebilmiştir. Ne var ki, tüm bu gelişmelere karşın, konut açığı kapatılamadı ve büyük kentlerin çevresinde geniş bir gecekondu ku­şağı oluştu.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!