Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
11 Mart 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Japonya'nın Ekonomik Tarihi
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Avrupa’yla İlk Temas 16.yy.
Röneseans Avrupa’sı 16. yy.da, Japonya’ya eriştiğinde bu ülkeye hayranlık duymaya başladı. Japonya değerli metaller açısından zengin bir ülke olarak düşünülüyordu. Buna temel olarak, Marco Polo’nun anlattığı altın kaplı tapınakları ve volkanik bir yüzeye sahip olmanın getirdiği yerüstü kaynakların derin madenler açılmadan önceki önemli etkileri gösterilebilir. Japonya dönemin en büyük bakır ve gümüş ihracatçısıydı. Japonya’nın yüksek kültürlü, güçlü sanayi öncesi teknolojilere sahip, sofistike bir feodal bir toplum olduğu fark ediliyordu. Herhangi bir Batı ülkesinden daha çok şehirleşmiş ve daha kalabalıktı. Batıdaki herhangi eğitim kurumundan daha büyük Budist üniversitelerine sahipti. Japonya, demir gibi Avrupa’da çok bulunan kaynaklar konusunda fakir kaldığı için elinde olan kaynakları tasarruflu kullandı ve onlarda ustalaştı. Bakır ve çelik konusunda dünyanın en iyisi haline geldi, silahları en keskin, kâğıt sanayisi ise yetişilemez bir hal aldı.

Avrupa’yla Ticareti
Tamamen Çin mallarından oluşan ilk kargolar Portekiz gemileriyle Japonya’ya geliyordu. Japonlar bu kargoları büyük bir hevesle bekliyorlardı. Çin’in Wako korsanlarından dolayı Japonya’ya ile ilişkileri yasaklamış olması bunun en önemli sebebidir. Japonların Nanban (Güneyli Barbarlar) dediği Portekizliler, Asya’nın tüm ticaretini elinde tutuyordu. Portekizliler, 1557'de Macao’yu aldıktan sonra, Çin ile ticarete partneri oldu ve Japonya ile ticarette bazı ayarlamalara gitti; en yüksek fiyatı verene yıllık “Kaptanlık” unvanını sattı ve sattığı kişiye de yıllık tek bir gemi yürütme hakkı tanıdı. Bu gemi, kalyonun 2-3 katı büyüklüğündeydi. Ticaret, 1638 yılında gemilerin Japonya’ya rahip sokması yasaklanana kadar ufak kesintilerle sürdü. Portekiz’in ticareti, gittikçe, Çin’in kaçak ticaret gemilerinden, 1592’den itibaren Japonya’nın Kızıl Amblemli Gemilerinden, 1600’den itibaren İspanya’nın Manila’dan gelen gemilerinden, 1609’den itibaren Hollandalılardan ve 1613’den itibaren İngiliz gemilerinden rahatsız oldu. Hollanda korsanlık ve deniz savaşları yaparak İspanya ve Portekiz’in Pasifikteki ticari gücünü azalttı ve sonunda ufak bir liman olan Dejima’da 1638 yılından itibaren ticaret izni olan tek ülke oldu.

Edo Dönemi
Edo döneminin başlangıcı, Nanban ticaret döneminin son yıllarına denk gelir. Bu dönem ekonomik ve dini düzlemde Avrupa güçleriyle yoğun ilişkiler içine girildi. Japonya’nın ilk Batı usulü gemi savaş filosunu yapması bu döneme rastlar. Şogunluk, 350 üç yelkenli ve silahlandırılmış ticaret gemisi toplayıp, Asya ticaretine giriştiler. Hristiyanlaştırmayı engellemek için, Japonya sakoku tabir edilen izolasyon dönemine girdi. Bu dönem sırasında ekonomi dengeli ve ılımlı bir süreç yaşadı. Dönemin ekonomik gelişmeleri, şehirleşme, iç ve dış ticarette anlamlı bir gelişme ve el sanatı endüstrisinde bir yayılma şeklinde ortaya çıktı. Yapı ticareti, bankacılık ve tüccar kurumları ile birlikte yayıldı. Han otoriteleri artan tarımsal üretimi ve kırsal el sanatlarının yayılmasını önceden görmeye başladı. 18.yy.ın ortalarında, Edo’nun nüfusu 1 milyon, Osaka ve Kyoto’nunkiler ise 400 bin idi. Pek çok kale kenti de büyüdü. Osaka ve Kyoto ticaret ve el sanatları üretiminin merkezi, Edo ise yiyecek ve temel şehir tüketim malzemelerinin tedarikçisi oldu. Pirinç ekonominin temeliydi. Daimyolar köylülerden vergileri pirinç formunda topluyordu. Vergiler hasatın %40’ı gibi yüksek bir orandaydı. Pirinç, Edo’da Fudasashi pazarında satılırdı. Para biriktirmek için daimyolar daha hasat edilmemiş ürünleri dahi sözleşmeyle satmaya başladı. Bu dönemde Japonya, Hollandalılardan aldığı kitaplardan, batı bilimlerini ve tekniklerini öğrenmeye çalıştı. Bu bilim alanları, coğrafya, tıp, doğal bilimler, astronomi, sanat, dil bilimi, elektrik, mekanik gibi fizik dallarını kapsar.

Meiji Dönemi
19. yy.ın ortasında, Tokugawa hükümeti ülkeyi Batı etkisine ve ticaretine açtığından beri Japonya iki ekonomik gelişme döneminden geçti. İlki 1868'de başlayıp İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürdü; ikincisi ise 1945 – 1990 yıllarını kapsar. Her iki dönemde de, Japonya kendisini Batıya ve Batı düşüncesine açmıştı. Devrimsel nitelikte, sosyal, politik ve ekonomik değişimler yaşadı ve dikkatli bir şekilde geliştirilmiş etki alanları ile bir dünya gücü oldu. Her iki dönemde de, Japon hükümeti ekonomik gelişmeleri ulusal devrimi yukarıdan besleyerek ve toplumun her seviyesinde planlayarak ve yönlendirerek destekledi. Ulusal amaç, her seferinde Japonya’yı bağımsızlığı asla tehdit edilemeyecek kadar güçlü ve zengin kılmaktı. Meiji döneminde (1868–1912), liderler batı tarzı yeni bir eğitim sistemi kurdu ve yüzlerce öğreniciyi Amerika ve Avrupa’ya gönderdi ve 3000 kadar Batılı öğretmen aldı. Ayrıca demiryolları yaptı, kara yollarını geliştirdi, toprak reformu yaptı ve ülkeyi yeni gelişmelere hazırladı.
Devlet, sanayileşmeyi arttırmak için, özel işletmelere kaynakları ayarlamak ve planlamak konusunda yardım ederken, özel sektör ekonomik büyümeyi uyaracak hale getirilmişti. Hükümetin en büyük desteği, işletmelerin doğması için gerekli ortamı sağlamak oldu. Kısaca, hükümet, üreticiyi yönlendirdi ve işletmeye teşvik etti. Meiji döneminin başında, hükümet yeni fabrikalar, tersaneler yapıldı ve işletmecilere ucuz fiyattan devretti. Bu işletmelerin çoğu hızla büyüdü ve iş dünyasına hükmeden konglomeralar haline geldi. Hükümet, özel teşebbüse ana teşvikçi olarak ortaya çıktı ve düşük vergiler gibi iş sonrası poliçeleri uyguladı.

Militarizm
İkinci Dünya Savaşı’ndan önce, Japonya; Taiwan, Kore, Mançurya ve Kuzey Çin’in bir parçasını işgal ederek ziyadesiyle büyük bir imparatorluk kurdu. Japonya, bu etki alanlarına politik ve ekonomik bir ihtiyaç olarak bakıyordu ve bu yabancı ulusların Japonya’yı hammadde ve kıta sahanlığını elinden alarak kendisini boğmasını engelliyordu. Japonya geniş askeri gücünü imparatorluğun korunması için gerekli görüyordu. Hızlı büyüme ve yapısal gelişim Japonya’nın 1868 den beri, iki ekonomik gelişim dönemini karakterize ediyor. İlk dönemde ekonomi orta derecede, tarım ise sanayi altyapısının gelişmesini sağlayacak derecede büyüdü. Rus-Japon savaşı 1904’de başladığında, %65 istihdam ve %38 gayri safi yurtiçi hâsılaya sahipti ve hala tarıma dayalı fakat modern endüstri gelişmeye başlıyor. 1920’lerin sonunda, tarımın %21’lik payına kıyasla, üretim ve madencilik gayri safi yurtiçi hâsılanın %23’ünü oluşturuyordu. Taşıma ve iletişim ağır sanayideki gelişmeyi yakalamak için geliştirir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Japonya savaştan yorgun çıkan Avrupalı rakiplerinin piyasayı boş bırakması sayesinde dünya piyasasında yer edinmeye başladı ve Edo döneminden bu yana ilk kez ticaret fazlası vermeye başladı. 1930’lerde, Japon ekonomisi Büyük Buhrandan diğer sanayileşmiş uluslardan daha az etkilendi ve %5 gayri safi yurtiçi hâsıla artışı ile devam etti. Üretim ve madencilik gayri safi yurtiçi hâsılanın %30’u ile tarımın payının iki katına çıktı. Fakat sanayinin çoğu ulusun askeri gücü için harcandı.

Savaş Sonrası Dönem

İkinci Dünya Savaşı, 1868’den bu yana Japonya’nın elde ettiği her şeyi sildi. Fabrikalar ve altyapının %40’ını kaybetti ve üretim seviyeleri 50 yıl önceki haline döndü. Halk bu yıkımdan korktu ve harekete geçti. En modern ekipmanla donatılmış yeni fabrikalar kurmaya başladı. Bu Japonya’ya, eski teknolojiye sahip diğer galip ülkelere kıyasla çok büyük avantaj sağladı. Japonya’nın ikinci ekonomik gelişme dönemi başladığında ise; milyonlarca, iyi disiplinli ve iyi eğitimli askeri ile Japonya’yı yeniden kuracak güce sahipti. Japon kolonileri savaşın sonucu olarak kaybedilmiş; fakat Japonya’nın etkisi Asya ve ötesine yayılmıştı

İşgal
Amerika’nın Japonya’yı işgali (1945–52) ulusun demokratik bir devlet kurulması için yeniden yapılanmasıyla sonuçlanır. Amerikan desteği toplam $1.9 milyar veya ulusal ithalatın %15’i ve gayri safi milli hâsılanın %4’ü gibi bir miktardır. Bu yardımın %59’u yiyecek, %15’i sanayi malzemeler, %12 ise taşıma malzemesidir. Amerika destek garantisi verdi; fakat 1950’lerin ortasına kadar bu destek tükendi. Amerika’nın askeri temin oranı 1953’te Japonya’nın gayri safi milli hâsılasının %7’si gibi bir seviyeye çıktı ve 1960’da %1’e kadar düştü. İşgal esnasında, Amerika sponsorluklu bazı önlemler alındı. Toprak reformu gibi bu önlemler ekonomik gelişmenin temelini oluşturdu. Özellikle, savaş sonrası endüstriyel liderlerin yok olmasından yeni yeteneklere yer açılması ile ulusal sanayi yeniden yapılandı. Sonunda ekonomi dış ticaretten faydalanmaya başladı; çünkü ihracatın hızla genişlemesi teknoloji ithalatının borca girmeden yapılabilmesine fırsat verdi.

Yeniden İnşa
Savaş sonrası dönemin ilk yıllarını kaybolan sanayi kapasitesini yeniden yaratmak için harcadı. Elektrik enerjisi, kömür, demir, çelik ve kimyasal gübrelere büyük yatırımlar yaptılar. 1950’lerin ortasında savaş öncesi seviyelere ulaşılmıştı. Askeri tahakküm altından kurtulan hükümetin talepleriyle, ekonomi kayıp momentini kurtarmakla kalmadı, ayrıca önceki dönemlerin büyüme oranlarını da aştı. 1953 ile 1965 arasında, gayri safi milli hâsıla yılda %9’dan daha fazla büyüdü, üretim ve madeniciliğin oranı %13, inşaat sektörünün oranı %11 ve altyapının oranı %12 arttı. 1965’de bu sektörler iş gücünün %41’ini oluşturuyordu ve sadece &’sı tarımda kalmıştı. Japonya’nın savaş sonrası eğitim sistemi ağırlıklı olarak modernleşme sürecini ele alıyor. Dünyanın en yüksek eğitim oranı ve yüksek eğitim standartlarıyla Japonya’nın teknolojik başarısı açıklanabilir. Japon okulları ayrıca disiplini öğütler ki bu da iş gücüne avantaj katar. 1960’ların ortasında, ekonomi kendini uluslararası rekabete açarken, yeni bir endüstriyel gelişim tipini ortaya çıkararak ağır ve kimyasal endüstrisini geliştirdi. Bunlar, tekstil ve hafif ürünler gibi uluslararası piyasada kar getiren sektörler, bunların dışında otomobil, gemi ve makine gibi yeni önem kazanmış olan ürünlerdir. 1965 ile 1970 arasında üretim ve madenciliğin büyüme oranına eklenen değer ile yılda %17 büyüdüler.

1973 Petrol Krizi

Japonya 1970’lerin ortasında ciddi sorunlarla karşılaştı.1973’deki dünya petrol krizi, dış petrole bağlı olan ekonomiyi bir şoka soktu. Japonya, savaştan sonraki ilk ekonomik çöküşünü, endüstriyel üretiminde bir azalma ve yoğun bir enflasyon ile karşılaştı. Bu krizden kurtulmak, pek çok iş adamının ümidini geri getirmiş; fakat endüstriyel büyümenin yoğun enerji talebi farklı endüstriyel sektörlere kaymayı gerektirmiştir. Fiyat durumlarını değiştirmek tasarrufu sağladı ve endüstriyel enerji için alternatif kaynaklar bulundu. Her ne kadar maliyetler yüksek olsa da pek çok endüstri sektörü enerji bağımlılığını azalttı ve üretimlerini arttırdı. Mikrodevreler ve yarı iletkenler konusunda 1970 ve 1980’lerde gelişmesi, tüketici elektroniği ve bilgisayar gibi yeni endüstriler ve var olan işletmelerde yüksek üretim oranları yarattı. Bu ayarlamalar temelde enerji tasarrufu ve bilgiye dayalı sektörlerde gelişme yarattı. Yapısal ekonomik değişmeler ile ekonominin olgunlaşması için gereken ekonomik büyümenin sağlanamadı ve oranların 1970, 1980 arasında %4’den %6’ya kadar çıkamadı. Fakat bu oranlar bile bu kriz döneminde dünya oranlarıyla karşılaştırılınca çok yüksek oldu.

Büyüme Faktörleri
Karmaşık ekonomik ve kurumsal faktörler Japonya’nın savaş sonrası büyüme faktörlerini oluşturdu. Öncelikle, savaş öncesi tecrübelerinden faydalandı. Tokugawa döneminde istekli olarak, hayati önemde olan, şehir merkezlerinde filizlenen ticari sektör, Avrupa’ya kıyasla çok daha iyi bir eğitime sahip olan bir elit, sofistike bir hükümet bürokrasisi, verimli bir tarım, yüksek derecede gelişmiş pazarlama ve finans sistemine sahip ve sıkı bağları olan bir ulus yapısını ve ulusal yol altyapısını terk etti. Meiji döneminde sanayinin inşaası, Japonya’nın dünya güçlerine rakip olmayı işaret eder. İkinci ve daha önemi olarak, yatırımın seviye ve kalitesinin 1980’lerde sabit kalması sayılabilir. Sermaye yatırımı, savaştan önce GSMH’nin %11’i iken, savaştan sonra, 1950’lerde %20’lere ve 1960 ve 1970’lerde %30’lara çıktı. 1980’lerin ekonomik patlaması sırasında %20’lerde geziniyordu. Japon işletmeleri son teknolojiyi ithal ederek sanayi tabanını yarattı. Sonradan gelen bir modernizasyon ile Japonya bazı dene-yanıl hatalarından kurtulmuş oldu. 1970 ve 1980’lerde, Japonya teknoloji lisanslama, patent satın alma ve taklit ve önceki icatları geliştirme ile sanayi tabanını geliştirdi. 1980’lerde sanayi AR-GE’si ile bir seviye yukarı çıktı. Japonya’nın iş gücünün, ekonomik büyüme ile eşleştirilmesinin sebebi sadece iyi eğitilmiş olması değil ayrıca mantıklı ücret talepleri olmuştur. 2. Dünya savaşı sonrasında tarımdan sanayiye geçen işçiler üretim ve maaşlarda bir artış yarattı. 1960’larda nüfus artışı yavaşladıkça ve ulus gittikçe sanayileştikçe maaşlar önemli bir miktar arttı. Buna rağmen işçi sendikaları artış için bastırıyor. Yüksek üretsel büyüme savaş sonrası ekonomik büyümede anahtar rol oynadı. Yüksek yetenekli ve eğitimli iş gücü, olağanüstü yüksek faiz oranları ve buna denk yatırımlar ve iş gücündeki düşüş, üretim verimliliğindeki artışı açıklar. Ulus, ayrıca ekonomik ölçeklerden de faydalandı. KOBİ’ler ulusun istihdamının büyük bölümünü oluşturuyordu; fakat büyük işletmeler asıl üretken olanlardı. Çok endüstriyel şirket birleşip daha büyük ve verimli şirketler oluşturdu. 2. Dünya savaşından önce, büyük holding şirketler toplumsal servetin yığılmasına neden oldu. Bu şirketler savaş sonrası dağıldı, fakat modern sanayi grupları ortaya çıktı. Bu faaliyetlerin koordinasyonu ve entegrasyonu ve küçük gruplar kullanımı ile endüstriyel verimlilik sağlandı. Japon şirketleri ürün farklılaştırma stratejileriyle büyümeyi sağladı. Çabuk kazanç yerine pazar payı istemeleri onların avantajını oluşturdu. Son olarak, Japonya’nın kontrol dışındaki faktörler de gelişimi etkiledi. Uluslararası çatışmalar Japon ekonomisini 2. Dünya savaşının sonuna dek harekete geçirdi. Rus-Japon Savaşı, 1. Dünya Savaşı, Kore Savaşı, Hint-Çin Savaşı ekonomik patlamalar yarattı. Ek olarak Amerika ile yapılan iyi niyet anlaşması ulusun gelişme ve yeniden inşaasını kolaylaştırdı.

1980'ler
1970’ler boyunca, Japonya dünyanın en geniş ikinci GSMH’sine sahipti ve 1990’de endüstriyel uluslar arasında kişi başına düşen gayri safi milli hâsıla olan $23801 ile birinci oldu. 1980’lerin ortasında ılımlı ekonomik çöküntüden sonra, 1986’da Japon ekonomisi genişleme dönemine girdi ve 1992'deki ekonomik durgunluk dönemine kadar sürdürdü. 1987 ve 1989 arasında ekonomik büyüme %5’ken, çelik ve inşaat gibi endüstriler 1980 ortalarında uyur konumda olmalarına rağmen büyümüşler ve rekor maaşlar ve istihdam yaratmışlardır. Fakat 1992’de, Japonya’nın reel GSMH büyümesi %1,7 oranda yavaşlamıştır. Japonya elektronik ürünlerine olan talep hem iç hem dış pazarlarda düşüş yaşadı. İhracatın ekonomik gelişme sağladığı, 1960 ve 1970 krizlerinden farklı olarak, 1980 krizinde iç talep artışı Japon ekonomisinde baş gösterdi. Bu gelişim esas ekonominin yeniden yapılanmasına sebep oldu ve ihracata dayanmaktansa iç talebe yöneldi. 1986’da çıkan bu krizde temel sebep şirketlerin iç müşteriyi bir satın alma çılgınlığına yöneltmesiydi. Japon ithalatı, ihracatından daha fazla büyüdü. Japonya’nın savaş sonrası teknolojik araştırmaları askeri değil ekonomik yönde oldu. Yüksek teknolojik gelişmelerdeki artış, daha yüksek teknoloji talebi ve daha iyi yaşam standardına istek oluştu. 1980’lerde, Japon ekonomisi bütün şiddetini birincil ve ikincil faktörlerden işlemeye kaydırdı. Bilgi önemli bir kaynak ve ürün haline geldi. Bilgi tabanlı teknolojilerin ekonomiyi yüksek derecede sofistike teknoloji gibi araştırmalara yöneltti. Tokyo, önemli bir finans merkezi oldu.

Evrimleşen İşgalsel Yapı
1955’in sonunda istihdamın %40’ı tarımda yer aldı; fakat bu 1970’de %17’ye kadar ve 1990’da ise %7,2 kadar düştü. Hükümet 1980’lerin sonunda yaptığı tahminde 2000’lerde %4,9’lara düşeceğini tahmin etti. Japon ekonomisinin büyümesi 1960 ve 1970’lerde, ağır sanayideki hızlı genişlemeye bağlıydı. İkincil sektör 1970’lerde %35,6lık bir istihdam payı alıyordu. 1970’lerin sonunda, Japon ekonomisi ağır endüstriden hizmet sektörüne kaydı. 1980’lerde, toptan satış, finans, sigorta, gayrimenkul, taşıma, iletişim ve hükümet hızla büyüdü ve ikincil sektör sabit kaldı. Üçüncül sektör ise %47’den %59,2'ye erişti istihdam payında.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!