Arama

Köşe Yazısı ve Makaleler - Tek Mesaj #109

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Haziran 2006       Mesaj #109
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kavramlar bile kategorize edildi. Bazı kavramları bazıları hiç kullanmaz. Seçtiği bir başlık vardır; dava savunması yapar gibi, hep o başlığı doğrudan ilgilendiren, çağrıştıran bir kavramlar listesi oluşturur ve etrafında döner.

Mesela “sorumluluk bilinci” kavramını modacılar pek sevmez. (”Modacılar” sözünü, düşünce modası anlamında kullandım.) Keza disiplinle ilgili kavramları da sevmezler. Metot disiplini, çalışma disiplini, otokontrol disiplini vs. gibi... Eskiden salabet-i şahsiye denilirdi, eski Yargıtay Başkanı aynen kullanarak hakimliğin şartlarından biri olarak gösterdi. Hadi “kişilik sağlamlığı” diyelim... Sevmezler! Modacıların yazı kadrosunda bu türlü kavramlar yoktur.
Peki sadece serbestlik, özgürlük, bağsızlık, adem-i merkeziyet, merkez kaç; nasıl bir yaşayış gerçekliği ifade edecek? Evrenin eşyasında bile yok bu; bırakın canlılarını! Merkez kaç kuvveti, yörüngede kalmanın temel şartlarından biri. Ama sadece o olursa, fırlayıp çıkarsın yörüngeden. Merkez çekimi, merkez kaç ile dengelenecek; o denge bir ölçüler manzumesi ifade edecek, sen de manzumenin sıhhat özelliklerini inceleyip düşünce üreteceksin! Uzun iş! Zor iş! Kolay olan şu: Ya merkeziyetin ya da adem-i merkeziyetin ifratına sarılıp keyfine bakarsın. O zaman bazı kavramlar renkler, unsurlar kendiliğinden düşer; bir başka deyişle karşı tarafın malı haline dönüşür; keyifli, tarçınlı bir ezbercilikler çekişmesinde her iki taraf da bir muvazaanın (danışıklı dövüşün) rehavetini yaşar.
Aslında bir şey daha olur: Liste dışı bırakılan kavramların unutulmasının yanı sıra, yalnızlaştırılan ve papağan gibi tekrarlanıp duran kavramlar da basitleşir, yozlaşır. Her iki taraf da kendi açısından bunu yapar ve “kavramlar anarşisi” denilen sonuç, müşterek eserleri olur! Aynı şeyi farklı kavramlarla, aynı kavramı farklı kelimelerle ifade etmeye başlarız; ve en basit konularda bile bu “ortak dil” yokluğu yüzünden anlaşamayız. Konuşuruz da anlaşamayız; monologlar karşılaşır da, bundan bir diyalog verimi doğmaz. Seviye farklı olabilir; uzlaşma, bir “zaruret seviyesi”nde mutlaka gerçekleşecektir; ötesini kendi seviyelerimiz belirler! Zaruri uzlaşma, maddi bir kaçınılmazlıktır. Bu bile bir anlama ve kavramlara (hür) aşinalık şartına bağlı.
17 yaşında kız, bir gençle kaçıyor. Nasıl bir zihin yapısı bu? Kırsal kesim, baba-kardeş korkusu var, ele güne bakamamak var... Çok mu sevmiş? Yoo! İçgüdüsel bir zaaf. İtelenmiş ve şimdi geri dönmek istiyor... Akli yönüne dikkat edin önce... Seni birtakım tepkilerin ve tehlikelerin beklediğini biliyorsun. Nasıl bir cesaret bu? Bir sürü örnek var böyle... Babacığı diyor ki: “Baskı falan yapmadık. Okuluna giderken ben ayrıca ‘annenin verdiği harçlık az olabilir’ deyip takviye ederdim.” Şunu soruyorum: “Sorumluluk bilinci kazandırmak için ne yaptınız? Ne yaptık?”
“Cahil olan cesur olur” tam karşılamaz. Ortada bilgi eksikliğinden çok, düşünce yetersizliği var. Sorumluluk bilinci düşünce eğitimiyle gerçekleşir. Kullanılmayan akıl körleşir. İyi incelenirse görülecektir ki; toplumda “ahlaki-manevi” yozlaşma apaçık bir akli yetersizliği de beraberinde getirir. Ne ailede ne okulda; düşünce eğitimi, sorumluluk bilinci eğitimi verilmiyor. Medya ile, aydın ve sanatçı eserleriyle de verilmiyor. Bu gafletin temelinde, kavram ambargolarına dönüşen modacı saplantıları ve onun sonucu olan “ortak dil” yetersizliği yatıyor. Çektikleri kavram sıkıntısı yüzünden kendilerini doğru tanımlayamadıkları ve de taşıdıkları etiketlerin içleri boş olduğu için, onları eleştirirken büyük zorluklarla karşılaşmamız doğaldır. Bazı hususları tam anlatamıyor olmamın zaafı benden değil, kendilerinden kaynaklanıyor; ve bu noktada tevazu anlamsız bir şeydir. ...3,5 yaşındaki torunum annesine soruyormuş: “Yaramaz çocuk akıllı olmaz mı?” (Olamaz mı, demek istiyor.) Bu benim bir tavrıma cevap! Çocukla çocuklaşmak, ona büyükmüş gibi davranabilmenin; bunu tepeden değil de, yanından, yakınından, hatta içinde yapabilmenin vasıtasıdır. Ama Yasin’ciğin dahi anlayabildiğini, yani düşünce eğitimi yardımını, bazı büyükler bir türlü kavrayamıyor.
AHMET SELİM
ZAMAN GAZATESİ YAZARI