....BİR DOST
Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın.
'Nereden çıktın bu vakitte' dememeli, bir gece yarısı telaşla
yataktan
fırladığında;'Gözünün dilini' bilmeli; dinlemeli sormadan,
söylemeden anlamalı.
Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir
ağaç gibi köklenmeli
hayatında; sen, her daim onun orada olduğunu hissetmelisin.
İhtiyaç duyulduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli,
kovuklarına saklanabilmelisin.
Kucaklamalı seni güvenli kolları,dalları bitkin başına omuz,
yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı.
En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp
gösterebilmelisin sorgusuz sualsiz.
Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli,
yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup
koluna girebilmeli.
Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki
ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu
bilmelisin, 'hak ettim' diyebilmelisin.
Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi.
Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş.
Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve
sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş.
Böyle bir dostum var benim. Pek sık görmesem de hep yanımda olduğunu
bildiğim, yalansız riyasız dertleşebildiğim. Kuşağımın en iyisi
hilafsız. Beraber okuduk, birlikte koştuk son 20 yılın parkurunu.
Katılasıya ağladık, doyasıya güldük yol boyu. Ekmeğimizi,
acılarımızı bölüştük. Çocuklardoğurduk, büyükler gömdük. Sonunda
yara bere içinde oraya buraya savrulduk.
Buluştuk geçenlerde. Bitaptı; kayan bir yıldız kadar ışıltılı, bir o
kadar yorgun:
'-Ne yapıyorsun' diye sordum
'-Seyrediyorum' dedi; 'çaresizce, öfkeyle, şaşkınlıkla ama sadece
seyrediyorum'.
Seyrettiği; kuşağımızın en kötülerinin, pespayelik yarışında ipi ilk
göğüsleyenlerin zirveye hak
kazanmalarındaki akıl almaz gariplikti. İyiliğin ve ustalığın bu
kadar eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bunca
ödüllendirildiği bir başka coğrafya var mıydı acaba? Okuldaki
ideallerimizden, gençlik coşkumuzdan söz ettik bir süre; tozlu
raftaki bir kitabı yıllar sonra karıştırır gibi.
Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik mezun olurken; lakin
karanlığını boğmaya yemin
ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi. Pazarda görsek
tezgahından meyve almayacağımız adamların cenderesinde bir ömür
geçirmiş, tünelden çıkış sandığımız ışığın, üstümüze gelen kamyonun
farı olduğunu çok geç fark etmiştik. Velhasılı ne sevebilmiş, ne
terk edebilmiştik.
Krizde geçmişti bütün gençliğimiz; ve şimdi çocuklarımıza tek
devredebildiğimiz, çok dahaağırlaşmış bir kriz.
'-İşte' diye geçirdi içinden kadim dostum, '.bunları seyrediyorum
bir kenardan sessizce.' işte en çok da böyle zamanlarda bir dostu
olmalı insanın. Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet
arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış
iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri.
'Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları
birlikte göğüsleyebildik ya;
yenildik sayılmalıyız' diyebilmeli. Issızlığın, yalnızlığın en
koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümit var
bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından
içeri atabilmeliyiz:
'Bunu da aşacağız!
İmza: Bir Dost!