Arama

Köşe Yazısı ve Makaleler - Tek Mesaj #113

KafKasKarTaLi - avatarı
KafKasKarTaLi
Ziyaretçi
13 Haziran 2006       Mesaj #113
KafKasKarTaLi - avatarı
Ziyaretçi
AB VE ONURUMUZ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB konusunda,"Onurumuzdan en ufak parça koparılamaz, onurumuzdan ödün vermeyeceğiz" buyurmuşlar… Şimdiye kadar, yıllardır AB uğruna milli çıkar ve değerlerimizden ve Kıbrıs konusunda "verilenler" ne idi? Bugün, "tarama sürecinin" bilim ve teknik "dosyası" formalite gereği "açılıp kapanacak" ve AB Bakanlar Konseyi müzakerelerin başlaması için "start" verecekken, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Lüksemburg'a gitmek için, kıytırık Rum yönetimi Bakanının keyfinin olmasını beklemesi, "onurlu" bir durum mudur? Aslında, daha 2004'ün Aralık ayında "Müzakereler başlıyor" derken ve 17 Ekim 2005'te de "başladı" diye zafer bayramı ilan ederken, Ek Protokol konusunun, yani liman ve havaalanlarının Rumlara açılmasının bir gün karşımıza getirileceği malûm idi. Hatta bu ve Rumlar hakkındaki koşullar 1999'daki Helsinki Bildirisi'nde de yazılı idi! Ama Hükümet, bir çok konularda yaptığı gibi "günü ve zevahiri kurtarmak" için, bu konunun askıda kalmasına razı olmuştu. İşte şimdi Rumlar bu koşulu, ilişkilerin normalleştirilmesi ve yönetimlerinin Türkiye tarafından tanınmasını dayatıyorlar… Konseydeki "iyi polisler" -İngiltere ve Avusturya- hatta bugün dostluk şarkıları söyleyen Yunanistan, Rumları ikna etseler Hükümet bunu da büyük başarı sayacak.. Ama, bu koşullardan vazgeçilmeyecek ve gene dayatılacak. İş esastan bozuk ve "onur" kırıcı!


ONURUMUZDAN PARÇALAR

Onur kırıcı olan sadece bu da değil. Ünlü Joost Lagandjik cenapları, "AB yolu Diyarbakır'dan geçer" demiş. Güneydoğu- Kürt sorunu çözülmeli diyor… Hatırlatalım; bir zamanların Başbakanı, -aslında AB Komiseri- Mesut Yılmaz da böyle demişti ve ne o, ne de sonraki ve şimdiki hükümetler Avrupalıların Güneydoğu konusundaki söz ve dayatmalarını "onur kırıcı" bulmadılar… Onurumuzdan "parçalar" değil "kayalar" götürüldü ve götürülmekte! Lüksemburg'da bugün yapılacak ve Gül'ün de, belki katılacağı Türkiye-AB Ortaklık toplantısında "Şemdinli vurgusu" yapılacak bu olayın aydınlatılması talep edilecek, Savcı Ferhat Sarıkaya'nın meslekten ihraç edilmesi sorgulanacakmış! Ve tabii, tutum belgesinde de başköşede TSK'nın durumu. "Komutanların Hükümetten icazet ve müsaade almadan konuşmamaları şartı, Ruhban Okulu'nun açılması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun bağımsızlığı" talepleri de var… Kimse, bugün "onurdan" söz eden bu adamlara, Türkiye'nin sömürge olmadığını hatırlatmıyor. Yoksa "onurun" anlamı mı değişti?
Biz, Atatürk döneminde yetişirken ve İsmet Paşa'nın Lozan'da Düyunu Umumiye ve Kapitülasyonlara karşı verdiği başarılı mücadeleyi, Osmanlı döneminde "Büyük Devletlerin" güya ıslahat diye, dayatmak istediklerini okurken, milli "ONURU" başka türlü bellemiştik…

AB'den sorumlu veya "sorunlu" Devlet Bakanı Ali Babacan, müzakereler ve üyelik süreci konusunda, "Bu yolda, sıkıntılar, sorunlar olacaktır ama siz sonuna bakın!" buyurmuşlar. Bu "ucu açık, ince-uzun", taşlar ve engebelerle dolu, Avrupalılar tarafından uzaktan kumandayla patlatılan mayınlar döşeli yolda, tökezleyerek ilerlerken Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Babacan "sonun" -sonucun- hayırlı olacağını garanti edebiliyorlar mı? En sonunda, Türkiye'yi bütün değer ve çıkarlarından arındırdıktan sonra, "yol buraya kadar, siz gerekenleri yapmadınız" veya "bizim sizi hazmetmemize imkân yok, halklarımız sizi istemiyor" derler ve "tam üyelik kalmadı, başka bir şey verelim" diye, Türkiye'yi
kendilerine uydu yapmaya kalkarlarsa -ki muhakkak öyle olacak- Babacan ve AKP ne yapacak? O zaman bu kişiler nerede olacaklar? Tutun kellerin perçeminden!


YANITSIZ KALAN SORULAR

Hiç yanıtını alamadığım sorular var. Türk milletinin geleceğini, var oluşunu on beş yıl boyunca bu "yollarda" bir takım Avrupalılara emanet etmek ne kadar doğru? Hükümetin, Türk milletinin var oluşu ve geleceği üzerinde böyle bir kumar oynamaya hakkı var mı? Refah Partisi sözcüsü iken TBMM'de aynı endişeleri, ateşli hitabetiyle dile getirmiş olan Abdullah Gül, şimdilerde neden ve nasıl bu kadar değişti, AB yoluna girdi? Başbakan nasıl değişti? Hidayete mi erdiler, yoksa amaçları ve bugünkü çıkarları mı bunu gerektiriyor?

Bu yolda, Avrupalıların oynadıkları oyunlara ve bütün onur kırıcı dayatmalarına Türkiye'nin milli çıkarlarına ve "onuruna" ters düştüğü belli olduğu halde, "Avrupa yolunda" ısrar edenler ve AB'ye taraftar olanlar -Türk halkı- bu kadar gafil veya Aziz Nesin'in tabiriyle aptal olamayacaklarına göre "nedirler?" Kendi amaçlarını yabancıların emelleriyle "tevhit" edenlere gafilden de öte ne demek gerekeceğini anlamak için, Mustafa Kemal'in "Gençliğe Hitabesini" okuyunuz…
AB kriterlerinde, Türkiye'nin yararına olacak reformlar var ve bunlar Mustafa Kemal'in işaret ettiği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak hedefiyle aynı. Ama bu reformları, ancak AB sömürge komiserlerinin sopası altında, AB kapılarında bekleyerek mi yapmamız lazım? Eğer öyle ise, "onurlu" ve bağımsız bir millet ve devlet olmak hakkını kaybetmişiz demektir.