Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Haziran 2006       Mesaj #55
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kentucky Üniversitesi'nin "Notre Dame" isimli bir manastırında, bir profesörün 678 rahibe ile yaptığı araştırmada, hayata pozitif bakmanın ve mutlu olmanın; yaşlılıkta hasta olma ihtimalini düşürdüğünü ortaya çıkardı.
Rahibelerin gençliklerinde yazdıkları 168 otobiyografi incelendi ve aralarında zamanında, mutluluk, sevgi, bu mutluluk gibi ifadeleri çok sık kullanmış olan rahibelerin, diğer rahibelerden ortalama 10 yıl uzun yaşadıkları ortaya çıktı.
İnsan kendini dinlemeye başlasa, kendisini düşünmeye başlasa, her noktasını ayrı ayrı gözetleyecek, "aman şuram hasta" yahut da "buram hasta" diye birtakım vehimlere kendisini kaptıracak.
Şeytan, devamlı insanla meşguldür. Onu mutsuz etmek için her şeyi yapar. Ama eğer bir insan başkaları için varsa, Allah'ın verdiği her şeyi, özellikle enerjiyi başkaları için devamlı kullanma halindeyse, kendine ayıracak zamanı yoksa, o zaman o mutlu bir insandır. Başkaları için varolmakla mutludur.
İşte rahibeler de böyleymiş. Başkalarının mutluluğu için yaşamışlar. Ne diyorduk? Kim bir başkasının mutluluğu için Allah'ın kendisine verdiklerini seferber ederse; o, Allah'ın ülkesindedir.
Öyleyse insan ne kadar zamanını başkaları için harcarsa, hayatının o kadar süresinde mutlaka mutludur. Madem ki sizlere Allah'ın güzelliklerini anlatıyoruz, madem ki sizlere mutluluğu anlatıyoruz, madem ki sizlere ilmi, özellikle ilmin ötesini anlatıyoruz ve size bunları anlatmaktan duyduğumuz hazzı yaşıyoruz; işte bu bir MUTLULUK; mutluluğun ta kendisi; BAŞKALARI İÇİN YAŞAMAK.
Bir insan düşünün kendisi mutlu ve yaşadığı bu mutluluğu başkalarının da yaşaması için devamlı çırpınıyor. Kendini hasta hissetmiyor. Hiçbir zaman kendine dönmeye vakti yok. Diyelim ki bu insan, günlük işlerinin haricinde bir de dergi çıkarıyor olsun mutluluğun yollarını başkalarına da anlatmak için. Eve gittiği zaman da başkalarının sorunları için telefonlara cevap vermekle meşgul. Dergi için yazı hazırlamakla meşgul, hazırlanmakta olan yazıların kontrolü ile meşgul. Bütün düşünceleri, uğraşısı, emeği hep diğer insanların hayatlarını kolaylaştırmak, onları mutlu edebilmek için. Kısaca, şu "vakit" denilen nesne var ya, ona bir türlü yetişemiyor, hep o galip. Ama bunun için mutlu. Yetişebilse, zamanı artsa, belki kendini dinlemeye başlayacak. "Aman bacağım ağrıyor mu, kolum ağrıyor mu?" Hiçbir ağrı hissetmiyor.
Bu son derece önemli, çok güzel bir faktör. O rahibeler de, başkaları için yaşamışlar demek ki; mutluluktan bahsetmişler ve 168 kişide görünmüş ki; mutluluktan bahseden bu insanlar, uzun yaşıyorlar.
Manastır nedir biliyor musunuz? Manastır; bizim yaşadığımız hayatı yaşayan insanların bulunduğu yer. Yani manastır, bir tarîkat merkezi. Kendi mürşidlerine tâbî olmuşlar, tâbî oldukları da ondan evvel gelene tâbî olmuş. O manastır, kaç yüzyıldan beri, hep insanları Allah yolunda eğitmekle meşgul. Sadece bunun için yaşıyorlar. Bütün manastırlar, kendi peygamberlerinden bu tarafa gelen süreç içersinde, O'na tâbî olanların, meselâ Hazreti İsa'ya tâbî olanların gelen silsilesi.
Hazreti İsa'nın havarileri, Hazreti İsa'ya tâbî olmuşlar. O havarilere tâbî olanlara, sonradan gelenler tâbî olmuşlar. Onlara, kendilerinden sonraki nesiller tâbî olmuşlar ve bu günlere gelmiş. O insanlar, manastırlarda yaşıyorlar. Çoğu, bizim gibi namaz kılıyor, çoğu zekât veriyor ve aralarında birçok insan, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'i de, Allah'ın peygamberi olarak, kesin standartlarda kabul ediyorlar.
Allahû Tealâ da diyor ki: "Onlar da sabahlara kadar zikir yaparlar, onlar da sizin gibi secde ederler, onlar da sizin gibi namaz kılarlar. Tek Allah'a ve sizin peygamberinize inanırlar. Onlar da kurtulacaklardır."
İşte bu insanların mutlu olduğunu görüyorsunuz.


DR. İSKENDER ALİ MİHR