Johnson ve Hitchcock, ütopyacı sosyalist arka planından ziyade Avrupa modernizminin bakışı ve dilini tanıtmaya eğilmişler ve bu amaçla, tarihselci, eklektizmin yadsınmasına, ana yapılar için tuğla ve taş yerine topluca üretilen çelik ve betonun kullanılmasına, camın kılıf örten, serbest bir plan olarak uygulanmasına ve kütleden ziyade hacmi öne çıkaran mimari anlayışı’na odaklanmışlardı. Saflık ve disiplin, onların hayranlık duydukları özelliklerdi ve “daha az daha çoktur” düsturuna ulaşmışlardı.
"Modern denen mimarimiz çok eski, donuk ve düzdü. Frank Lloyd Wright onu “tahta göğüslü” diye adlandırıyordu."