Çocukken bana o kadar çok ‘neden, niçin’ diye sormuşlardı ki, sonunda büyüklerin çocuklarla aynı fikirde olmadıkları zaman doğal olarak bu yola baş vurduklarına karar verdim; tam olarak kestiremedikleri ya da onlara uygun olmayan her şeyde bu soruyu yapıştırıyorlardı. O kadar kesin, o kadar ortada, açık seçik olan konularda bile bana “neden” diye soruldu ki, sonunda şu yargıya vardım; yetişkinler çocukları hiç anlamıyorlar. Yoksa durup dururken bu kadar çok soru sormazlardı!
"Aile bu yandan gence, “büyüdüğünü”, “kendi başına karar vermesinin, sorumluluk yüklenmesinin gerekli olduğunu” anlatır, öte yandan“aklın ermez”, “sen daha çocuksun” denilerek tüm davranışları kısıtlanır. Bu çelişkiler gence de yansımakta ve onda da çelişkiler oluşturmaktadır. Genç istediği zaman kendini “koca adam” olarak görmekte, bütün sorunlarını çözecek güçte olduğunu sanmaktadır. İstemediği durumlarda “ben daha çocuğum” aklım ermez düşüncesinden hareketle sorumluluktan kaçmaktadır."
Sevgili defter! Sana burada nokta koymak zorundayım. Bunu hiç istemezdim, ama mecburum telefonlarımı dinleyen bazı meraklı kişiler, yanılmıyorsam artık sana yazdıklarımı da okuyorlar. Bu, utanç verici bir şey, adi ve basit bir hareket, zaten bu evde yaşadığı sürede hiçbir zaman kendime ait özel bir şeyim olmadı. Bu terbiyesizlikler bile beni yıldıramaz, acı çeksem de bağırılıp çağrılsam da, eğer benim üzülmem onları mutlu ediyorsa hayatımın sonuna kadar üzülmezdim. İnada inatsa, bu sürekli sinir ve gerilim savaşını ben kazanacağım.