Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
16 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Topkapı Sarayı

Ad:  Saraylar - Topkapı Sarayı1.jpg
Gösterim: 2492
Boyut:  75.5 KB

Osmanlı hükümdarlarının İstanbul’da, Ayasofya ile Sarayburnu arasındaki arazide yer alan sarayı.

Hem 24 padişahın karıları, çocukları, yardımcıları ve hizmetçileriyle birlikte yaşadıkları bir konut, hem de devletin resmî yönetim yeri görevi yapmıştır. Bugün Topkapı Sarayı Müzesi adı altında müze olarak işlev görmektedir.

II. Mehmed (Fatih) İstanbul’u aldıktan sonra bugünkü Beyazıt semtinde İstanbul Üniversitesi’nin merkez binasının bulunduğu yerde bir saray yaptırmıştı. Bir süre sonra hem Haliç’e, hem Boğaz’a, hem de Marmara Denizine egemen bir konumda olan bir tepenin üstünde bugünkü sarayın ilk yapılan yaptmldı ve adına Saray-ı Cedid-i Âmire (Yeni Saray) dendi. Sarayın bahçesi için Marmara kıyısı boyunca uzanan Bizans suru üzerindeki Ahırkapı’dan başlayıp yamaç yukarı çıkan, Ayasofya ile Âya irini arasından geçip yamaçtan aşağı inen ve sağa doğru bir kıvrım yaptıktan sonra Haliç kıyısında yeniden Bizans suruna kavuşan bir duvar çekildi. Sur-ı Sultani adı verilen yaklaşık 2,5 km uzunluğundaki bu duvar ile, Bizans surunun Marmara ve Haliç kıyısı boyunca uzanan 2,5 km uzunluğundaki bölümü arasında kalan 600.000 m2’ye yakın arazi saraya ayrılmış oluyordu. Sarayın Sur-ı Sultani üzerinde (Marmara yönünden Haliç’e doğru) Otluk Kapısı, Bâb-ı Hümayun, Soğukçeşme Kapısı (bugünkü Gülhane Parkı girişi) ve Demir Kapı, Bizans suru üzerinde de (Haliç’ten Marmara’ya doğru) Topkapı, Değirmen Kapısı ve Balıkhane Kapısı olmak üzere yedi büyük girişi bulunuyordu. Ayrıca daha küçük ve az önemli koltuk kapıları da vardı.

Yeni Saray’ın yapımına ne zaman başlandığı konusunda bilgi yoktur. Çeşitli kaynaklar 1461’den 1468’e değin değişen tarihler verr mektedir. Bâb-ı Hümayun’un yazıtında 1478 tarihi bulunduğuna göre, bu kapının yer aldığı Sur-ı Sultani’nin aynı yıl bitirildiği kabul edilir. Bundan sonra hemen her padişah döneminde yaptırılan eklerle saray durmadan gelişmiş, son biçimini, terk edildiği 19. yüzyıl ortasında almıştır. Sarayburnu’ndaki Topkapı’nın yanında bulunan ve 1862’de yanarak ortadan kalkan ahşap Topkapı Sahilsarayı’nm adı zamanla sarayın tümünü tanımlar olmuştur.

Topkapı Sarayı, yukarıda tanımlanan çevre duvarları içinde kalan ve dış hazire denen büyük bahçeyle, bunun ortasında hafif bir eğimle 50 m’ye kadar yükselen bir tepenin üstüne kurulmuş olan ve yaklaşık 220 m x 370 m büyüklüğünde bir alana yayılan iç saraydan oluşur. Sarayın ana kapısı Âyasofya’nın arkasında, III. Ahmed Çeşmesi’ne bakan Bâb-ı Hümayun’dur (bak. bâb-ı hümayun). Önemli olaylarda ve törenlerde kullanılan bu kapı II. Mehmed zamanında yapılmıştır. Bir köşk olarak düzenlenmiş üst katı bugün mevcut değildir. İç saray Bâb-ı Hümayun’dan başlayıp kuzeydoğuya doğru uzanan bir eksen üzerinde arka arkaya sıralanmış, birbirlerine kapılarla geçit veren avlulardan ve bunları çevreleyen, çoğu tek katlı yapılardan oluşur. Bunlar sırasıyla Birinci Avlu (Alay Meydanı), Bâbü’s-Selam (Orta Kapı), İkinci Avlu (Divan Meydanı, Birinci Yer), Bâbü’s-Saade (Akağalar Kapısı, Arz Kapısı, Taht Kapısı), Üçüncü Avlu (Enderun Meydanı, İkinci Yer), Dördüncü Avlu’dur (Lala ya da Lale Bahçesi, Sofa, Üçüncü Yer).

Dış hazirenin bir parçası olan Birinci Avlu’nun sol yanında yer alan Aya İrini sarayın silahhanesi olarak kullanılmıştır, onun arkasında da eski darphane vardır. Aya İrini’nin karşısında, avlunun sağında odun depoları yer alırdı. Dış hazirede ayrıca çeşitli zamanlarda mimarbaşı ocağı, bostancılar ocağı, hamlacılar ocağı, şevkiye ocağı, mezbelehane ocağı, Evkaf Nezareti, Gülhane Hastanesi, has fırın, baruthane, aslanhane, değirmen ocağı, tıbbiye mektebi, Milli Eğitim Basımevi, matbaacılık okulu, ambarlar, tıbbiyeye devam eden subaylar için yurtlar yapıldı. Bunların bazısı yok olmuştur, bazısı bugün de kullanılmaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzeleri ile Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi olarak yapılmış olan bugünkü Eski Şark Eserleri Müzesi de dış hazirenin batı yanındaki yamaçtadır. Daha batıda kalan bölüm 20. yüzyılın başında bahçe olarak düzenlenip kamuya açılmıştır (bugünkü Gülhane Parkı). Gene dış hazirenin çeşitli yerlerinde değişik zamanlarda saraya ait dış köşkler yapılmıştır. Bunların en eskisi olan Çinili Köşk, Sur-ı Sultani üzerinde yer alan Alay Köşkü ye Sepetçiler Kasrı günümüze ulaşmış, İshak Paşa Köşkü, Yalı Köşkü (II. Bayezid Köşkü), İncili Köşk (Sinan Paşa Köşkü), Mermer Köşk, Bostancıbaşı Köşkü, Topkapı Sahil- sarayı, Gülhane Köşkü, Şevkiye Köşkü (Yeni Köşk) ve Haşan Paşa Köşkü yok olmuştur.

Bâbü’s-Selam’dan geçilerek ulaşılan İkinci Avlu 110 m X 170 m ölçülerinde, dört yanı revaklarla çevrili bir alandır. Sağdaki revakın arkasında, avlu boyunca uzanan Matbah-ı Âmire yer alır. Burası ortadaki bir yolun bir yanında mutfak görevlilerine, ahçı ve tablakârlara ait koğuşlarla, öbür yanındaki ikişer ikişer yan yana sıralanmış 20 tane mutfak mekânından oluşur. 16. yüzyıldaki bir yangından sonra Mimar Sinan tarafından 1574’te yeniden yapılan bu bölümler, üzerlerini örten kubbeleri ve her kubbenin ortasından yükselen bacalarıyla sarayın Marmara’dan görülen siluetinde özel bir yer alır. İkinci Avlu’nun sol yanındaki revakın arkasında daha küçük bir avlu olan Has Ahır Meydanı bulunur. Zülüflü Baltacılar Koğuşu ile sarayın değerli eyer ve koşum takımlarının saklandığı Raht Hâzinesi bu avluya bakar. İkinci Avlu’daki en önemli yer, sol ileride bir çıkıntı yapan Kubbealtı’dır- Divan-ı Hümayun’un toplantı yeri olan Kubbealtı yan yana üç bölümden oluşur. Her biri bir kubbeyle örtülü bu mekânların önünü çok geniş bir saçak “L” biçiminde sarar. Kubbelerin arkasında Adalet Kasrı adlı kule yükselir.
Ad:  Saraylar - Topkapı Sarayı2.jpg
Gösterim: 2187
Boyut:  62.0 KB

Tepesi piramit biçimli sivri bir külahla biten ve dışarıdan hem Haliç, hem de Marmara yönünden görülen bu kule sarayın simgesi gibidir. Bugünkü biçimini 19. yüzyılın başlarında alan Adalet Kasrı’nm altındaki Araba Kapısı Harem’e geçit verir. Kubbealtı’ nın bitişiğinde, İkinci Avlu’nun sol ileri köşesini kaplayan Hazine-i Âmire (Dış Hazine) vardır. Burası iki sıra halinde dizilmiş sekiz kubbeyle örtülü, II. Mehmed döneminde yapılmış bir yapıdır ve sarayın en eski bölümlerinden biridir. Bâbü’s-Selam’ın tam karşısında, İkinci Avlu’nun kuzeybatı kenarınca uzanan revakların ortasında Bâbü’s-Saade’nin narin sütunlara oturan geniş saçağı ileriye doğru taşar (bak. bâbü’s-saade). Bu revakların arkasında Üçüncü Avlu’ya bakan Enderun-ı Hümayun ve Akağalar Koğuşu sıralanır. En sol köşede de Harem’e açılan Kuşhane Kapısı vardır. Yaklaşık 90 m x 90 m boyutlarındaki Üçüncü Avlu’da, Bâbü’s-Saade’nin hemen karşısında padişahın yabancı elçileri ve üst düzeyden kişileri kabul ettiği Arz Odası bulunur. Mermer şebekelerle çevrili bir teras üstündeki Arz Odası’nın çatısı da mermer sütunların taşıdığı geniş bir saçak halinde dört yana doğru taşar. Kapısının iki yanındaki duvar 16. yüzyıl çinileriyle kaplanmıştır; sağ tarafında da duvara gömülü mermer bir çeşme vardır.

1856’da yandıktan sonra onarılarak bugünkü görünümünü alan Arz Odası’nın arkasında, avlunun aşağı yukarı ortasında 18. yüzyıl yapısı olan III. Ahmed Kütüphanesi bulunur. Sağda ise Seferli Koğuşu, onun bitişiğinde Fatih Köşkü de denen ve gene sarayın ilk yapılarından olan Hazine-i Hassa (İç Hazine) yer alır. Bu yapılardan birincisinin önünde dar bir revak, İkincisinin önünde de geniş bir saçak uzanır. Hazine-i Hassa bir “L” harfinin uzun kolu boyunca dizilmiş yan yana üç oda ile, “L”nin kısa kolundaki dördüncü bir odadan ve tam köşeye gelen bir hayattan oluşur. Ortasında mermer bir selsebilin yer aldığı, üzeri örtülü bu hayat, bir kenarındaki iki kemer gözüyle Marmara’ya, öbür kenarındaki iki kemer gözüyle de Boğaz girişine bakar ve sarayın en güzel manzaralı yerlerinden biridir. Üçüncü Avlu’nun batı yanında, bugün kütüphane olarak kullanılan Ağalar Camisi, onun gerisinde de avlunun sol ileri köşesini kaplayan Hırka-i Saadet Dairesi yer alır.

Girişinin iki yanı çok değerli 16. yüzyıl çinileriyle kaplı olan bu bölüm, kare planlı bir mekânın dört odaya bölünüp her birinin bir kubbeyle örtülmesinden oluşur. II. Selim’in Mısır Seferi’nden getirdiği emanat-ı mukaddesenin saklanması için yapılmıştır. Hırka-i Saadet Dairesi’nin yan kapısından Dördüncü Avlu’nun kuzeybatı ucundaki Sultan İbrahim (Sofa-i Hümayun) Taşlığı’na çıkılır. Üçüncü Avlu’nun kuzeybatı kenarı boyunca ve Fatih Köşkü ile Hırka-i Saadet Dairesi arasında Kilerli Koğuşu ve Hazine-i Hassa Hademeleri Koğuşu sıralanır. Birinci yapının iki yanındaki rampalı dehlizlerden, daha alçaktaki Dördüncü Avlu’ya geçilir. Burada sağda Sofa Camisi, Esvap Odası ve sarayın en geç tarihli yapısı olan, 19. yüzyılın ortasında barok ve ampir karışımı bir üslupta yapılmış Mecidiye Köşkü vardır. Ortada bu avluyu iki kademeye ayıran setin üstünde sağda Hekimbaşı Odası (Başlala Kulesi), solda da Sofa (Kara Mustafa Paşa) Köşkü yer alır. İki salondan oluşan ve bunların arasında avlunun iki kademesini birbirine bağlayan bir merdivenin yer aldığı köşk Osmanlı sivil mimarlığının III. Ahmed dönemindeki en güzel örneklerinden biridir. Daha solda başka bir merdiven Sultan İbrahim Taşlığı’na çıkar. Taşlığın Haliç’e bakan kuzey köşesinde,

1640’ta IV. Murad’ın Bağdat’ı almasının anısına yaptırdığı, sarayın en görkemli yapılarından Bağdat Köşkü bulunur. Planı, dört kenarı dışarıya doğru çıkıntı yapan bir sekizgen biçimindedir. Sekizgenin ortasını bir kubbe örter; kubbenin eteği zarif sütunların taşıdığı geniş bir saçak halinde dışa taşar. Kubbenin içi altın yaldızlı nakışlarla, pencere ve kapı içleri renkli taş mozaiklerle, duvarlar dönemin çinileriyle kaplıdır. Aynı taşlığın güney köşesinde de Revan Köşkü yer alır. IV. Murad bu köşkü Revan (Erivan) Seferi’nden zaferle dönünce 1629’da yaptırmıştır. Bir çıkıntı eksiğiyle Bağdat Köşkü’yle aynı plânda olan Revan Köşkü’nün önünde, fıskiyeli büyük bir mermer havuz vardır. Karşısında ise taşlığın Haliç’e bakan kuzey kenarında Sünnet Odası bulunur. Osmanlı şehzadelerinin sünnet edildiği bu küçük odanın dış cephesi 15., 16. ve 17. yüzyıl çinileriyle kaplıdır. Sünnet Odası’yla Bağdat Köşkü arasında, taşlığın kenarında İbrahim’in yaptırdığı İftariye Köşkü (Mehtaplık) 7 m kadar aşağıdaki İncirlik bahçesinin üstüne bir balkon gibi taşar. Aslında burası çevresi açık bir kameriyedir, yalnız üzeri dört köşesindeki ince tunç sütunların taşıdığı gene tunçtan bir saçakla örtülüdür. Incirlik’in kuzeyinde, Haliç yönündeki daha alçak set Fil Bahçesi adıyla anılır. Taşlığın güneybatı kenarı Hırka-i Saadet Dairesi’ne dayanır. Hırka-i Saadet Dairesi’yle Sünnet Odası arasındaki bir koridor, burasını Harem’e bağlar.

Harem, ikinci Avlu’yla Üçüncü Avlu’nun kuzeybatısında, Kubbealtı’nın arkasından Hırka-i Saadet Dairesi’nin arkasına kadar uzanır. Küçük avlular ve taşlıkların (Valide Taşlığı, Cariyeler Taşlığı, Karaağalar Taşlığı, III. Osman Taşlığı vb) çevresini saran, bir ya da iki katlı, karmaşık mekânlardan oluşur. En önemli bölümleri Mabeyn Dairesi, I. Abdülhamid’in, II. Selim'in ve III. Murad’ın odaları, I. Ahmed’in okuma odası, Yemiş Odası, III. Osman Köşkü, Veliaht Dairesi, Valide Sultan Dairesi, Başkadın Dairesi, Şehzadeler Mektebi, Karaağalar Dairesi, Kızlarağası Dairesi, Cariyeler Dairesi, Cariyeler Hastanesi, Şimşirlik vb’dir.

Topkapı Sarayı, II. Mahrhud’un daha çok Boğaz kıyısındaki saraylarda kalmayı yeğlemesinden, onu izleyen Abdülmecid’in de Dolmabahçe Sarayı'nı yaptırıp oraya taşınmasından sonra 19. yüzyılın ortalarında eski işlevini yitirdi. Eskisi gibi iyi bakılamadığı için harap olmaya başladı, bazı yapıları yıkıldı. 1870-72 arasında bugünkü demiryolunun dış bahçesinden geçirilmesi, buradaki
Topkapı Sarayı Müzesi 128 birçok yapının zarar görmesine neden oldu. Cumhuriyetken sonra, 1924’te çıkarılan bir yasayla saray müzeye çevrildi, onarıldıktan sonra Harem dışında birçok bölümü ziyarete açıldı. Harem de uzun süren geniş kapsamlı bir onarımdan geçirilerek daha sonra ziyarete açık bölümler arasına katıldı.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 17 Ekim 2016 21:29
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!