Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
16 Nisan 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Türk Dünyası’nın Jeopolitik Önemi ve Başlıca Problemleri
B. Türk Dünyası’nın Başlıca Problemleri
Türk Dünyası’nın geleceği hakkında bazı düşünceler ve dilekler vardır. Kuşkusuz bu düşünce ve dileklerin başında, barış, birlik ve beraberlik gelir. Bunun yanında, gelecekte Türk Dünyası için söylenebilecek gelişmeler şunlar olmalıdır, diyebiliriz.
1. Bugün Dünyada 250 milyonu aşkın Türk vardır. Bunlar, Dünya Coğrafyası’na geniş bir boyutta yayılmıştır. Türk grupları kendi arasında dil bakımından biraz zor anlaşılabilmektedir. Lehçeler birbirinden farklılık arz eder. Ayrıca Türk Dünyası’nın konuştuğu Türk diline oldukça fazla sayıda yabancı kelime girmiştir. Türkiye Türkçesi’ne İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Sovyet Türk Ülkeleri dillerine Rusça, Doğu Türkistan diline Çince kelimeler sokulmuştur. Eğer bugün Türk Dünyası insanları birbirleriyle anlaşmakta güçlük çekiyorlarsa, geçmişte yaşanan bu dil yozlaşmasından kaynaklanmaktadır. Bu karışıklığı ortadan kaldırmak için, “Türk Dünyası Dil Kurumu” kurulmalı ve ortak bir dil sözlüğü ortaya çıkarılmalıdır.
2. Gerek doğrudan ve gerekse dolaylı olarak sömürülen Türk Dünyası, kültür bakımından da sömürülmektedir. Bugün Türk İnsanı’nın en muzdarip olduğu konu kültür yozlaşmasıdır. İngiliz, Amerikan, Rus ve Çin kültürlerinin etkileri altında inim inim inleyen Türk Dünyası, bir türlü öz kültürüne kavuşamamıştır. Kültür yozlaşmasının önüne geçilmelidir. Bunun için de, Türk Ülkeleri, kendi arasında ortak Kültür Antlaşmaları imzalamalı ve kültür alış-verişini sağlamalıdır.
3. Türk Ülkeleri’nin tarımı, hayvancılığı, madenleri ve sanayisi farklı gelişme içindedirler. Ülkeler birbirlerine destek verdiği sürece, iktisadi bir bütünlük görülmektedir. Gerçi bu bütünlüğü bozmak için, bugün A.B.D, İngiltere, Fransa, Almanya, Sovyet Rusya ve Çin gibi sömürgeci ülkeler, var güçleriyle çalışmaktadırlar. Türk Dünyası’nın ekonomik sömürüsüne karşı, tüm Türk Dünyası’nın halkları elbirliği yapmalıdır. Bu nedenle; en kısa sürede “Türk Ülkeleri Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı” (TÜRKET) kurulmalıdır.
4. Bugün A.B.D, İngiltere, Fransa, Almanya, Sovyet Rusya, Çin gibi kalkınmış ülkelerin kalkınmasında, Türk Dünyası halklarının emeği büyüktür. Bu ülkelerin bilim ve teknik çalışmalarında Türk Bilim adamlarının katkıları büyüktür. Ancak bu katkıların Türk Dünyası’na herhangi bir faydası görülmemektedir. Özlü bir ifadeyle, günümüz Türk Dünyası’nda beyin sömürüsü had safhaya ulaşmıştır. Türk Ülkeleri, bilim ve teknik yönünden birbirlerinin eksiklerini tamamlayabilirler. Bu amaçla “Türk Dünyası Bilim ve Teknik Kurultayı” oluşturmalıdır.
5. Bugün Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’nca, Türkçe resmi dil hüviyetini kazanamamıştır. Oysa çok az nüfusu olan ülkelerin dilleri resmi dil olarak kabul edilmiştir. 250 milyon kişinin konuştuğu Türkçe, resmileştirilmelidir.
6. Birleşmiş Milletlere üye olan ülkelerden beş daimi üyesi (A.B.D, İngiltere, Fransa, S.S.C.B ve Çin), “Veto Hakkı”na sahiptir. Bu ülkelerden S.S.C.B dağılmış, yerine bağımsız devletler oluşmuştur. Çin’de ise, Doğu Türkistan Özerk Cumhuriyeti vardır ve bu ülkenin sorunları, B.M’ de veto edilmektedir. Artık 250 milyon bir insan kitlesini oluşturan, Türk Dünyası'na Birleşmiş Milletler tarafından “Veto Hakkı” tanınmalı ya da beş ülkenin “Veto Hakkı”, eşitlik ilkesine aykırı düştüğünden kaldırılmalıdır.
7. Dünya savaşlarında görülmüştür ki, savaşların sonuçlarını ittifaklar belirlemiştir. Ayrıca savaş esnasında tesis edilen ittifaklar, ülkelerin savunma gücünü önemli ölçüde artırmıştır. Ancak dil ve kültür birliği olmayınca, ittifaklar uzun süreli ve kalıcı olmamıştır. Varşova Paktı’nın dağılmasında dil ve kültür farklılığı önemli rol oynamıştır. Öte yandan NATO’daki etnik, dil ve kültür farklılıkları, bu ittifakın yaptırım gücünü iyice zayıflatmıştır. NATO ve VARŞOVA PAKTI gibi yapay oluşumlar değil, kalıcı ve uzun ömürlü TÜRK DÜNYASI SAVUNMA PAKTI kurulmalıdır.
8. Türklerin tarihte, diğer devletlere olan yenilgileri, hep kardeş kavgaları yüzünden olmuştur. 20.yüzyılda bile, gerek Sovyet Rusya ve gerekse Çin Halk Cumhuriyeti esaretinde kalan Türk ülkelerinde, sürekli olarak kardeş kavgası tezi işlenmiştir. Her ülkede ya da bölgede, Türkler çeşitli adlar altında (Tatar, Kazak, Özbek, Uygur, Karakalpak, Kırgız, Azeri, Yörük, Türkmen gibi .., ) tasnif edilmeye başlanmış ve Türk adı unutturularak, bu Türk boyları birbirine hasım durumuna getirilmiştir. Böylece Sömürgecilerin ekmeğine yağ sürülmüştür. Eğer Türk insanı, dünya da acı çekmek istemiyorsa, artık boy ayrımına son vermeli ve kardeşlik ülküsünü perçinlemelidir. Çünkü; “Birlikten kuvvet doğar.”
9. Eski Sovyetler Birliği içinde yer alan Türk Cumhuriyetlerinin bugünkü sınırları, 1924 ve 1936 yıllarında yapılan düzenlemelerle Ruslar tarafından çizilmiştir. Ruslar, Orta Asya’da çizmiş olduğu sınırlarda merkezi hükümetin yani Moskova’nın menfaatini düşünmüş ve sürekli bağlılığı esas almıştır. Bunun sonucu olarak 1986-1990 yılları arasında, Orta Asya Türk ülkelerinde çeşitli çatışmalar yaşanmıştır. Almatı’da Ruslarla Kazaklar, Duşanbe’de Özbeklerle Tacikler, Fergana’da Özbeklerle Ahıska Türkleri, Oş’da Kırgızlarla Özbekler karşı karşıya gelmişlerdir. Bu karmaşıklığı Sovyet rejimi hazırlamıştır. Mesela Fergana vadisi, testere ile parçalara ayrılmış gibi bir bulmaca ve labirent şeklinde Özbek, Türkmen, Tacik ve Kırgız bölümlerine ayrılmıştır. Böylece Tacik ve Kırgız pastalarının içine bir miktar kuşüzümü; Özbekistan kekinin içine biraz Tacik kuru üzümü konulmuştur. Vadi içine yer alan sulama kanallarının bir kısmı bir ülkede, diğer kısmı başka ülkede bırakılmıştır. Tüm bunlar, gelecekte olabilecek bir bağımsızlığı imkansız kılmak ve merkezi hükümete bağlılığı sağlamak için yapılmıştır.
Sınırların çizilmesinde tarihi, coğrafi ve sosyal özellikler göz önünde tutulmadığı için sorunlar mevcuttur. Bu sorunlar zaman zaman iç karışıklıklara yol açmaktadır. Sorunların çözümü de oldukça zordur. Çünkü etno-coğrafik karmaşıklık hakimdir. Bu karmaşıklık zaman zaman depreşmektedir. Örneğin 1990 yılında, Oş ve çevresinde, Kırgızlarla Özbekler arasında çıkan çatışmalarda, çok sayıda Özbek ve Kırgız ölmüştür. Bunun sebebi olarak, Oş ve çevresinin 1936'da Stalin tarafından bu bölgenin Kırgızistan’a verildiği gösterilmektedir. Buna benzer sürtüşmeler diğer Türk Cumhuriyetlerinde de, yaşanmaktadır. Eğer bu tür anlaşmazlıkların boyutları genişlerse, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasında, sınır çatışmaları ve savaşlar çıkabilir. Böyle bir savaş da, sömürgeci ülkelerin ekmeğine yağ sürer. Savaşın kötü sonuçlarını, yine bölge halkı yaşar. Bu nedenle, bugün için, Türk Cumhuriyetleri’ndeki mevcut sınırlar korunmalıdır. Bundan sonra çıkabilecek sorunlar ise, oluşturulacak Türk Ülkeleri Üst Kurultayı’nda çözümlenmeye çalışılmalıdır.

Sonuç olarak:
Şanlı Türk Tarihi üzerine, barış, sevgi, kardeşlik, birlik ve beraberlik kokan Türk Dünyası Coğrafyası’nı inşa etmek, Türk Dünyası gençliğinin en büyük gayesi olmalıdır.

Prof. Dr. Ramazan ÖZEY
Kaynak
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!