Jim Morrison... Bir mittir. Père-Lachaise'deki mezarını ibadet edercesine ziyaret eden, resmini basılı tişörtlerini giyen, müziklerini dinleyen binlerce genç buna kanıttır. Son derece provokatör bu asi şarkıcı üzerine, ciddi ve yıkıcı şiirleri üzerine ve oldukça esrarengiz ölümü üzerine yazılanlar bitip tükenecek gibi değildir. Jim Morrison... Yetişkin olmayı reddeden ergen; ama aynı zamanda bir kahraman, sınır durumdaki biri, border-line... Yıkıcılık bir yana, gerçekliğin hududunu daima geri püskürtme, olasılıklar alanını daima genişletme yönündeki çılgınca bir arzu ve umudun simgesidir Morrison. O, toplumumuzun yarattığı, her türlü sınır ve bağdaşıklık fikrine yabancı, patolojik bir durumun cisimleşmiş halidir. Herkesin kendi içinde hissettiği ya da tanıdığı rahatsızlığa işaret etmektedir. Ray Manzarek, Morrison için ‘O bir şamandı, o bir elektrik şamandı’ diyor.
«I’m the Lizard King, I can do anything»
Ölümü ilk keşfettiğim an... Ben, annem, babam, büyükannem ve büyükbabam gün batarken çölde ilerliyorduk. Bir kamyon dolusu kızılderili başka bir kamyona ya da bir şeye çarpmıştı. Kızılderililer bütün ana yola dağılmıştı; ve kanlar içinde ölümü bekliyorlardı. Babam ve büyükbabam, arabadan neler olduğuna bakmak için inmişlerdi. Ben daha çocuktum, o yüzden arabada oturup beklemem gerekiyordu. Ben bir şey görmedim. Tek gördüğüm şey garip, kırmızı boya ve yerde yatan insanlardı, ama bir şey olduğuna emindim. Çünkü onların yaydıkları dalgaları hissedebiliyor ve birden yerde yatan insanların da olay hakkında benim bildiğimden daha fazlasını bilmediklerini farkettim. İşte o an ilk kez korkuyu tattım...