Arama

Türk Karikatür Sanatı - Tek Mesaj #1

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
4 Mayıs 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Türk Karikatürü
MsXLabs.org & Temel Britannica

Daha önceki dönem­lerde de örnekleri olmasına karşın, çağdaş karikatür 19. yüzyılda kitle iletişim aracı olarak gazete ve dergilerin yaygınlık kazan­masıyla gelişmiştir (bak. Karikatür). Türkiye'de ortaya çıkışı da bu alandaki gelişmelerle hemen hemen aynı döneme rastlar. Tanzimat döneminden sonra gazete ve dergilerin çoğal­ması ve baskı tekniklerindeki ilerleme anla­tım aracı olarak grafik sanatlarından yararlan­mayı da birlikte getirmiş; gazetelerde, dergilerde haberleri anlatan ya da destekleyen çizimler, resimleme çalışmaları görülmeye başlamıştır. Bir süre sonra bu anlatım biçim­lerinden batıda olduğu gibi eleştiri ve gülmece amacıyla yararlanma düşüncesi ortaya çıkmış ve uygulanmıştır. Giderek bu işin uzmanı sanatçılar yetişmiş, hatta yalnız bu tür çizim­lere dayanan gülmece gazete ve dergileri yayımlanmıştır. Karikatür Türkiye'de batı etkisi altında gelişmiş sanatlar arasındadır. Ama bize özgü sanatlar arasında karikatürün özelliklerini ta­şıyan yaratı alanları da bulunmaktadır. Sözge­limi, minyatürde çizimin önemli bir yeri vardır. Bazı minyatürlerde oldukça abartılmış figürlere rastlanır. Karagöz oyununda kulla­nılan figürler de fazlasıyla kendine özgü, abartılmış çizgilerle gülünç tipler çizerler. Karikatürün en önemli öğesi olan gülmece ise çok eskiçağlardan beri Anadolu insanının kullandığı bir dışavurum biçimidir. Hitit ka­bartmaları incelendiğinde, işlevi eğlencelerde insanları güldürmek olduğu anlaşılan kişileri canlandıran kabartmalara rastlanır. Nasred-din Hoca ve Bektaşi fıkraları ise daha yakın çağlardan örneklerdir. Ortaoyunu gibi gösteri sanatları özgün ve abartılı tiplerle gülmeceyi kullanan anlatım araçlarıdır. Bütün bu biri­kimler Türkiye'de karikatüre hazır bir ortam yaratmıştır diyebiliriz.
Osmanlı döneminde ilk karikatür 1867'de yayımlanmıştır. 1870'te Teodor Kasap'ın (1835-1905) yayımladığı Diyojen ise ilk Türk gülmece dergisidir. Bu dergiyi başkaları izle­mekle birlikte, ilk karikatürlerin yayımlanma­sından sonra uzunca bir süre karikatürsüz bir dönem yaşandı. II. Abdülhamid'in baskıcı yö­netimi gazete ve dergilerin çıkmasını engelle­miş, çıkabilenlerde de eleştiri amaçlı gülmeceye izin verilmemiştir.
Bu dönemde Türk karikatürü Türkiye dı­şında yayımlanan gazete ve dergilerde yer alarak sürdü. 1908'de II. Meşrutiyet'ten he­men sonra bu tür yerli yayınlar yeniden çoğaldı, bu da karikatürde bir canlanmaya neden oldu. Adları bilinen ilk Türk karikatür­cüler bu dönemin karikatürcüleridir.
İlk dönem Türk karikatürünün özelliklerin­den biri çizimlerin resim gibi oluşudur. Başka bir deyişle, karikatürler gerçekçi çizimler üstüne kuruluydu. Abartıyı sağlamak için düzenleme ve çizim özelliklerine önem verili­yor, gülmece daha çok yazıya dayanıyordu. Altyazılarda açıklamalar, karşılıklı konuşma­lar yer alıyor, ayrıca çizimde gösterilen figür­lerin üstüne de kim ya da ne oldukları yazılarak açıklanıyordu.
Bilindiği gibi Türkler'in dışındaki Osmanlı uyrukları batılılaşma hareketine önemli katkı­da bulunmuşlardır. Özellikle Ermeni kökenli sanatçılar, tiyatro ve mimarlık alanında oldu­ğu gibi, karikatür alanında da batı etkilerine açık çalışmalarıyla tanınırlar. İlk dönem kari­katürcüleri, arasında Nişan Berberyan, Tıng-hır, Santr, Opçanadassis'in yanı sıra Ali Fuat Bey gibi adlar vardır. Bu dönemde pek çok karikatür de imzasız olarak yayımlanmıştır. II. Meşrutiyet'i izleyen dönemde ise Sedat Nuri (İleri), Scarselli, A. Rigopulos, Mehmed' Baha, Halit Naci, Münir Osman yer alır. Dönemin en önde gelen sanatçısı ise Cemil Cem'dir.
Türk karikatürünün ikinci dönemi cumhu­riyetin kurulmasını izleyen yıllarda ortaya çıkmıştır. 1928'de yeni Türk alfabesinin be­nimsenmesi okuryazar sayısını çoğalttığı gibi basın yayın alanında da önemli bir canlanma­ya yol açtı; gazete ve dergilerin çoğalmasına, yen yöntemleri uygulamaya başlamalarına neden oldu. Bu değişme ve gelişmeleri izle­yen yıllarda karikatürün günlük gazetelerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve klasik Türk ka­rikatürünün en büyük ustaları yetişmiştir.
Bu dönemin karikatürünün en belirgin özelliği çizimdeki değişmedir. Bir önceki dö­nemin sonlarına doğru başlayan çizimlerdeki yalınlaşma süreci bu dönemde de sürmüştür. Çizimlerde artık en ince ayrıntılardan vazge­çilmiştir. Karikatürün gündelik olması bu ayrıntı düzeyinde çalışmayı olanaksız kılmak­taydı. Dönemin bir başka çizim özelliği de insanların dışındaki varlık ve olguların da karikatür kalıpları içinde çizilmeye başlanma­sıdır. Bunun, eski bir Türk evinin abartılı bir biçimde yana yatmış olarak çizilmesi, bir taşıtın sanki canlı bir varlıkmış da hızla bir yere koşuyormuş gibi gösterilmesi türünden örnekleri vardır. Çizim düzeyindeki üçüncü gelişme ise bazısı batıdan alınmış simgelerin ve kalıpların kullanılmasıdır. Şaşıran birinin şapkası uçar, birinin başının üstünde uçuşan yıldızlar onun canının yanmış olduğunu anla­tır. Ülkeler de belli bir insan tipi ya da hayvanla anlatılır; barışı, ağzında zeytin dalı tutan bir güvercin simgeler; savaş tanrısı Mars eski bir Romalı asker kılığında çizilir.
Yazı bu dönemde de gülmeceyi iletmede en önemli öğe olmayı sürdürmüştür. Karikatür­ler resimlendirilmiş birer fıkra gibidirler. Ya­zılar genellikle altyazı biçimindedir. Bir önce­ki döneme göre bu alanda da bir yalınlaşma gözlenmektedir. Artık olayın hangi ortamda geçtiği, konuşmaların kimler arasında olduğu gibi, çizimin açık seçik gösterdiği şeyler yazıy­la açıklanmaz olmuştur. Eskiden olduğu gibi bu dönemde de tümüyle yazısız anlatımların kullanıldığı olmaktadır, ama bunların sayısı çok değildir. Yeni yazıyla yayımlanan ilk karikatür albümlerinin çıkması, ilk karikatür sergilerinin açılması, ilk kadın karikatürcü­nün yetişmesi yaklaşık 1950'ye kadar süren bu dönem içinde olmuştur.
Dönemin en önemli sanatçısı Cemal Nadir Güler'dir. Bu dönemin özelliği olarak söylenenlerin hepsinde katkısı olan bu sanatçı çizgide sağlam bir anlatım dili kurmuştur. İlk çizgi roman sayılabilecek "Amcabey"i yaratmış, onun öykülerini çizgi film biçimine getirmeye çalışarak bu alandaki ilk denemeleri yapmıştır. İlk kadın karikatür­cü olan Selma Emiroğlu'nun da öğretmenidir. Cemal Nadir karikatür sanatının sevilmesini, benimsenmesini sağlamış, genç karikatürcüle­ri özendirmiştir. Dönemin önde gelen öteki adları arasında Münif Fehim (Özarman), Ramiz (Gökçe), Ratip Tahir (Burak), (Kozma) Togo, Salih Erimez, Orhan Ural, Necmi Rıza (Ayça) bulunmaktadır. Bu sanatçılardan birçoğu sonraki dönemlerde de karikatürcü­lüğü sürdürmüştür.
Türk karikatürünün üçüncü dönemi 1950'de başlar. II. Dünya Savaşı'nın bitme­sinden sonra Türkiye'nin dış dünyaya açılma­sına, siyasal ve ekonomik alanda liberalleşmeşine paralel olarak basım-yayın yaşamında gözlenen canlanma ve çeşitlenme karikatüre de yansımış, Türk karikatürü yenilenip çağ­daşlaşmaya başlamış, çalışmalarını uluslarara­sı düzeyde kabul ettiren sanatçılar yetişmiştir. Yeni karikatür anlayışının en etkin olduğu dönem 1950-60 arasıdır. Önde gelen temsilci­leri günümüzde de yapıt vermeyi sürdürmek­te, ayrıca pek çok genç karikatürcü günümüz­de de bu dönemin ustalarının ilkelerini uygu­layan yapıtlar vermektedir.
Üçüncü dönemdeki en önemli değişiklik çizimde görülmektedir. Belli bir yalınlaşma sürecinden geçmiş de olsa, ikinci dönem karikatürü anlatımı doğrudan desteklemeyen, soba dibine kıvrılmış kediler, çatılardan sar­kan nazarlıklar türünden ayrıntılarla doludur.
"1950 kuşağı" adıyla da bilinen yeni karikatür neredeyse bir çırpıda denecek kadar hızla kendini bunlardan arındırmış, gereksiz her türlü ayrıntıyı çizimden çıkarmıştır. Çağdaş eğilimlere paralel bu gelişme bir süre sonra karikatürün "çizgiyle gülmece yapma sanatı" olarak tanımlanmasına yol açmıştır.
Çizgide görülen tutumluluğun benzeri yazı­da da görülmektedir. Gülmeceyi ileten yazı artık kendi başına bir fıkra olmaktan çıkmış, çizimi bütünleyen, ancak onunla anlam kaza­nan bir öğe durumuna gelmiş, yazısız karika­tür öne çıkmıştır. Bu anlayışı uygulayan en önemli sanatçılar Turhan Selçuk, Ali Ulvi (Ersoy) ve Ferruh Doğan olmuşlardır. Nehar Tüblek, Semih Balcıoğlu, Altan Erbulak, Mistik (Mustafa Eremektar) ve Oğuz Aral da bu dönemin karikatürcüleri arasındadır. On­ları Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar, Tan Oral ve Tekin Aral izlemişlerdir. Suat Yalaz daha sonra çizgi romana yönelmiştir.
Bu dönemde Türk karikatürcüleri yurtdı­şındaki yarışmalarda ödüller kazanmış, yapıt­ları yabancı gazete ve dergilerde yayımlan­mış, karikatürleri albümlere, müzelere alın­mıştır. Türkiye'de de ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlenmeye başlanmıştır. Kari­katürcüler çizgi roman, canlandırma sineması diye de anılan çizgi film, kitap resimleme, afiş gibi sanat alanlarında da çalışmalar yapmışlardır. Karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ilk kuramsal çalış­malara da gene bu dönemde rastlanır.
Türk karikatürü 1960'tan sonra bir durakla­ma dönemine girdi. Sanatçıların anlatım açı­sından yenilikler getirmeyişinin yanı sıra oku­yucu ve izleyici de karikatüre daha az ilgi göstermeye başladı. Gazete ve dergiler yalnız yurtdışından alınan karikatürleri ve adını duyurmuş Türk sanatçılarının yapıtlarını ya­yımlıyor, genç sanatçıların çalışmalarına fazla şans tanımıyordu. Duraklamaya neden olan etkenlerden biri karikatürün giderek soyut bir grafik sanat düzeyine gelmesi, anlatımını kar­maşık simgeler ve çizim teknikleriyle iletir olmasıdır. "Karikatür çizgiyle gülmece yapma sanatıdır" düşüncesi yerini, "karikatür gül­dürmez düşündürür" düşüncesine bıraktı, gülmecesi sınırlı bu yaklaşım da geniş izleyici kitlesi tarafından benimsenmedi. Konu ya da anlatım yolu bulamayan karikatürcüler gün­cel olayları resimlemekten ileri geçemeyen yapıtlar üretir oldular. Bu dönemin sonların­da, 1969'da Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk ve Ferit Öngören'le birlikte Karikatürcüler Derneği'ni kurdu.
1970'lerin başında karikatür bir kendini yenileme sürecine girdi, böylece de günümü­ze kadar süren dördüncü ve sonuncu dönem başlamış oldu. Bu dönemde karikatür büyük yaygınlık kazanarak pek çok kişi, özellikle de gençler için bir anlatım, bir dışavurum aracı oldu. 1975'te de İstanbul'da, Tepebaşı'nda Türkiye'nin ilk Karikatür Müzesi kuruldu.
Dönemin özelliklerinden biri soyut anla­tımlardan uzaklaşmak olmuştur. Bir başka çizim özelliği de karikatürün çizgi romana özgü anlatım tekniklerinden yararlanmaya başlamasıdır. Altyazılar ortadan kalkarak sözlerin konuşma balonları içine alınması, çizgi romana özgü ünlem, sözcük ve işaretle­rin karikatürde de kullanılması, daha devin­gen, canlı, çarpıcı çizimlerin araştırılması, yazarı ile çizeri ayrı ortak yapımların çoğal­ması karikatüre yeni bir soluk kazandırmış, karikatürün yeniden yaygın bir anlatım aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır.
Dönemin gülmece açısından özelliği yazı­dan kaçınmaması, dahası yüzyıllardır kullanı­lan bazı sözlü gülmece özelliklerine dayana­rak bunu karikatüre aktarmasıdır. Ayrıca gülmece açısından bir başka önemli adım daha atılmış, bilinmeyen üçüncü kişilere yö­nelik iğnelemeler yerine doğrudan sokaktaki insanı konu alan bir gülmeceye yönelinmiştir. Yazında gülmece yazarı Aziz Nesin'le başla­yan, Türk insanının kendi kendisini alaya alan gülmece yaklaşımının karikatüre katılması da bu sanata yeni bir canlılık veren en önemli etkenlerden biridir. Bu dönemin önde gelen adı, 1950 kuşağının en genç karikatürcülerin­den biri olan Oğuz Aral'dır. Onun yönetimini üstlendiği Gırgır adlı gülmece dergisi yeni anlayışa öncülük etmiş, pek çok genç sanatçı­nın yetişmesini sağlamıştır. 1971'den beri çıkan ve adı 1989'da Oğuz Aral'ın yarattığı bir çizgi roman kahramanı olan Avni'ye dönüştü­rülen bu dergi görülmedik bir basarı kazana­rak, bütün dünyada yayımlanan üçüncü bü­yük gülmece dergisi durumuna gelmiştir. Dö­nemin öteki karikatürcüleri arasında Hasan Kaçan, Behiç Pek, Latif Demirci gibi adlar vardır. Engin Ergönültaş, Can Barslan, Meh­met Çağçağ, Tuncay Akgün de aynı anlayışı sürdürmüşlerdir. Yeni anlayışa ayak uydura­bilen, Oğuz Aral'ın kardeşi Tekin Aral bir yandan başanlı portre karikatürleriyle tanı­nırken bir yandan da Türkiye'nin büyük gülmece dergilerinden Fırt'ı (1989'dan beri Fırfır) yönetmektedir. Kemal Aratan, Serhat Gürpınar, Yavuz Taran ise bir sonraki çizer kuşağının temsilcileridir. Bu dönemde kadın çizerlerin de sayısı çoğalmıştır. En başarılı olanlarından biri "Çılgın Bediş" adlı çizgi romanın yaratıcısı Özden Ögrük'tür.
Karikatür günümüz Türkiye'sinde yaygın­lık açısından en önde gelen sanat dalı duru­muna gelmiştir. Sanatsal yaratıcılık alanı ola­rak geniş kitleler tarafından ilgiyle izlenmekte ve sevilmektedir. Gülmece dergilerinin sayısı çoğalmış, ayrıca gazete ve dergiler de gülme­ce ekleri vermeye, amatör çizer köşeleri düzenlemeye başlamışlardır. Büyük kentlerin dışında da sergiler, yanşmalar düzenlenmek­tedir. Bunlara paralel olarak karikatürün tarihini, kuramını konu alan yazılar, kitaplar yayımlanmaktadır. Turgut Çeviker'in 1986'da 1., 1988'de de 2. cildi yayımlanan Gelişim Sürecinde Türk Karikatürü adlı kitapları bu tür çalışmalara örnektir. Ayrıca 1980'lerde karikatür albümleri ve kitaplarının yayımın­da artış olduğu, bazı yapıtların kısa süre içinde yeni baskılarının yapıldığı gözlenmek­tedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!