Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #14
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Avrupa Birliğinin Tarihi
birinci bölüm
1.1 avrupa’nın bütünleşme tarihi
Genellikle Avrupa toplulukları tarihinin başlangıç noktası olarak
II. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllar alınmakla birlikte, bu fikrin
temelini oluşturan “Avrupa Birliği” yahut “Avrupa Birleşik
Devletleri” düşüncesi daha eskilere gider. Avrupa’nın siyasi
birliğine ilişkin teori ve projeler 16. yy’dan sonra ortaya
atılmıştır. Bunların amacı; Avrupa’yı yeni baştan kurarak, bir bütün
haline getirmek ve kolayca Avrupa Milletleri arasında iş bölümünü ve
barışı gerçekleştirmekti. Bu fikirlere önceleri kilise öncülük
etmiş, ancak Papa ile Krallık arasındaki mücadele sonrasında
Avrupa’nın ikiye ayrılması üzerine, filozoflar ve devlet adamları da
bu akıma katılmışlardı. Bu fikirler daha çok Almanya ve Fransa’da
doğmuş ve gelişmiştir.
17. yy’da Fransis Emeric Cruse’nin “Barış ve Dünya Federasyonu
Projesi” Alman Leibniz’in Avrupa Birliği’ne ilişkin görüşleri bu
düşüncenin ilk felsefi temsilcileridir.
II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa’nın yaşadığı emsali görülmemiş
yıkım, savaş sonrasında Avrupa Birliği düşüncesinin bu sefer çok
daha kuvvetli bir şekilde yeniden gündeme gelmesine sebep olmuştur.
Nitekim, daha savaş biter bitmez, 19 eylül 1946’da İngiltere
Başbakanı Sir Winston Churchill Zürih’te yaptığı bir konuşmada,
gerek Sovyet Rusya’nın tehdidinden korunmak, gerekse savaşın
getirdiği yaranın sarılabilmesi için bir Avrupa Birleşik Devletleri
kurulmasını gereğinden bahsetmiştir.
Bunun üzerine çok geçmeden 1947’de Fransa ile İtalya aralarında bir
“Gümrük Birliği” kurmak için çalışmalara başladılar. Bu amaçla
1949’da Paris’te bir anlaşma imzalamışlarsa da, pazarlarının geniş
olmaması ve ekonomik sektörler arasında büyük bir rekabetin olması
sebebiyle bu projeden vazgeçmişlerdir. Daha sonra aynı projeyi
BENELUX ülkeleriyle birlikte gerçekleştirmek istemişler ancak o
sırada gözler Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı çalışmalarına
kaydığı için bu teşebbüs de öylece kalmıştır.
II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Avrupa’yı birleştirmeye iten
sebeplerden birisi de, ABD’nin Marshall Planı’dır. Öyle ki, ABD
Dışişleri Bakanı George C. Marshall 5 haziran 1847 tarihli nutkunda,
Savaştan yıkımla çıkan Avrupa’nın yeniden inşası için ABD’nin
Avrupa’ya geniş bir yardımda bulunacağını; ancak bu yardımın daha
etkili olabilmesi için Avrupalıların dayanışma içinde olmaları
gerektiğini söylemiştir. Ancak, Avrupa’nın bütün ülkeleri henüz
böyle bir işbirliğine, hele de buradan yola çıkarak bir bütünleşme
sürecine aynı ölçüde hazır değildiler. Polonya, Macaristan,
Bulgaristan ve Çekoslovakya’da savaş sonrası meydana gelen rejim
değişiklikleri Avrupa’yı ikiye bölmüştü. Ancak Doğu Bloğu ülkeleri
dışındaki Batı Avrupa Ülkeleri bir “bütünleşme” süreci olmasa bile
en azından Marshall Planı’nın yürütülebilmesi için gerekli
teşkilatlanmaya gitmeye istekliydiler. Nitekim bu amaçla başlayan
çalışmalar 16 Haziran 1948’de Avrupa Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı’nın (Organisation for European Economic Cooperation-OEEC)
kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
OEEC’nin kurulması Avrupa’nın bütünleşme çabalarında çok önemli bir
adımdır. Zira OEEC’nin amacına ulaşması, bütünleşme yanlısı
Avrupalıları daha da cesaretlendirmiştir. Her ne kadar Avrupa’nın
ortak savunması için girişilen “Batı Avrupa Birliği” (BAB)
tecrübesinden istenilen başarıya kısa sürede ulaşılmamış ise de, bu
durum bütünleştirmecileri yıldırmadı. Çünkü, Avrupa’nın savunması
ABD’nin de katıldığı Kuzey Atlantik Paktı Teşkilatı (NATO)
tarafından güvenceye alınmış; 5 Mayıs 1949’da kurulan Avrupa Konseyi
ile de Avrupalılar arası siyasi dayanışmada önemli bir aşama
kaydedilmişti. Bu sebeple, Avrupa’nın bütünleşmesi için önlerinde
hala bir şans vardı. Üstelik bu şansı kullanmak zorundaydılar. Zira,
Marshall Planı’nın birkaç yıllık tecrübesi göstermişti ki, bu yolla
Batı Avrupa Ekonomisi giderek ABD’ye bağımlı bir hale gelmektedir.
İşte bu durum Batı Avrupalı devlet adamlarını oldukça rahatsız
ediyor, farklı çözüm yolları düşünmeye itiyordu. Aşağıda incelenecek
olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu bunlardan birisidir.

1.2 AVRUPA KÖMÜR VE ÇELİK TOPLULUĞU
Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman, 9 Mayıs 1950’de, özellikle
yakın tarihlerinde birbirleriyle savaşmış olan Fransa ve Almanya’nın
bir daha savaşmalarını engellemek amacıyla, savaş sanayisinin ana
maddeleri olan kömür ve çeliğin üretim ve kullanımının “uluslar
üstü” (Supranational) bir organ tarafından yönetilmesi teklifiyle,
Avrupa’nın bütün “demokratik” ülkelerine çağrıda bulundu. Schuman
Bildirisi diye anılan bu çağrıya Fransa’nın yanı sıra Federal
Almanya, Belçika, İtalya, Hollanda ve Lüksembourg olumlu cevap
verdiler.
Şu bir gerçektir ki, Schuman Bildirisi’nin kısa vadeli amacı
Fransız-Alman çekişmesini yok etmekti; ancak bu bildiri uzun vadede,
Batı Avrupa Ülkeleri arasında geniş bir işbirliğini öngörmekte ve
aynı zamanda müstakbel bir “Avrupa Birleşik Devletleri”nin temelini
atmaktaydı. Üstelik bu yolla, Batı Avrupa gelecekte ABD’ye bağımlı
olmamak yolunda da önemli bir adım atmış oluyordu.
Schuman Bildirisi’nden hemen sonra başlayan müzakereler oldukça
çetin geçti ve 18 Nisan 1951’de Avrupa Kömür ve çelik Topluluğu’nu
(AKÇT) kuran anlaşma Paris’te imzalandı. Paris Anlaşması’nın 25
temmuz 1952’de yürürlüğe girmesi ile de ilk Avrupa Topluluğu hukuken
doğmuş oldu.
Bu ilk Topluluk, kısa bir süre sonra gerçekleşecek olan “Avrupa
Toplulukları”nın nasıl bir temel üzerine kurulacağının da habercisi
idi. Zira AKÇT’ deki kurumsal ve teorik yapı, diğer iki toplulukta
da bir değişikliğe uğramamış, değişen sadece toplulukların
düzenledikleri alan olmuştur.
AKÇT’yi kuran Paris Anlaşması 100 maddeden oluşmakta ve kömür ve
çelik gibi ekonominin iki temel maddesini ele alarak, bunların altı
üye devlet arasında serbestçe mübadele edilmesi ve ekonominin
bütününe hitap etmesi amaçlanmıştır. AKÇT bu amaçlarına ulaşmak için
de aşağıdaki şekilde teşkilatlanmıştır:
ü Yüksek Otorite (High Authority)
ü Ortak Meclis (Common Assambly)
ü Özel Bakanlar Konseyi (Special Council of Ministers)
ü Adalet Divanı (Court of Justice)
AKÇT’nin supranational niteliğini Yüksek otorite örneğinde açıkça
görmekteyiz. Zira, bu organ, o zamana kadar kurulmuş olan OEEC, GATT
gibi uluslar arası kuruluşların organlarından farklı olarak, aldığı
kararları üye ülkelerde doğrudan uygulayabiliyordu.

1.3 AVRUPA SAVUNMA TOPLULUĞU DENEMESİ
AKÇT’nin başarılı olması ve Almanya ile Fransa arasındaki
anlaşmazlığı çözmesi üzerine, altı üye ülke bu sefer nihai amaç olan
Avrupa’nın siyasi birliğini kurma yolunda faaliyetlere giriştiler ve
ilk olarak, askeri güçlerini birleştirip dışa karşı kendilerini
korumak amacıyla bir “Avrupa Savunma Topluluğu” kurmaya çalıştılar.
Bu konudaki resmi teklif Fransız devlet adamı Rene Pleven’den
gelmişti. Ancak böyle bir topluluğun kurulması, savaş sonrası
silahsızlandırılmış olan F. Almanya’nın yeniden silahlanmasını
gerektiriyordu ki, bu durum bir çok Fransız’ı rahatsız ediyordu. Bu
sebeple Fransız Millet Meclisi bir toplantısında AST projesini
onaylamadı. Böylece AST projesi doğduğu ülkede ölmüş oldu.
Ancak AST projesi Avrupalılara şunu öğretti ki, siyasi entegrasyonu
sağlamak için öncelikle ülkeler arasında güveni yerleştirmek
gerekiyordu; bunun yolu ise ekonomik entegrasyonu geliştirmekti.

1.4 AVRUPA EKONOMİK TOPLULUĞU VE AVRUPA ATOM ENERJİSİ TOPLULUĞU
AKÇT’nin başarısı ve AST denemesinin ortaya koyduğu gerçek
karşısında, altı ülke, kömür ve çelikte giriştikleri deneyi
ekonominin diğer alanlarına da yaymak üzere harekete geçtiler. Bu
amaçla, altı ülkenin devlet ya da hükümet başkanları 1-2 Haziran
1955’te Messina’da bir araya geldiler ve söz konusu amacı
gerçekleştirmek üzere bir “Hazırlık Komisyonu” kurdular, başına da
Belçikalı P. Henri Spaak’ı getirdiler. Spaak komisyonu bir yıllık
bir çalışma sonucunda hazırladığı raporu, 21 Nisan 1956’da
incelenmek üzere üye devlet yetkililerine verdi. Raporda Avrupa’nın
birleşmesindeki genel prensipler, muhtemel problemler ve çözüm
yolları, yeni bir nükleer enerji birliğinin kurulması teklifi yer
alıyordu. Bu rapor altı ülkede uzman komitelerce incelenip
olgunlaştırıldı ve nihayet 25 Mart 1957’de Roma’da bir araya gelen
altı ülke yetkilileri “AET” ve “Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu”nu
kuran antlaşmaları imzaladılar. Anlaşmaların üye ülke
parlamentolarında onaylanmasından sonra 1 Ocak 1958’de yürürlüğe
girmesiyle, Avrupa Topluluklarını oluşturan diğer iki toplulukta
hayat bulmuş oldu.
1.4.1 AVRUPA EKONOMİK TOPLULUĞU
Avrupa topluluklarını kuran anlaşmalar içerisinde en geniş
kapsamlısı olan “AET”yi kuran anlaşma 248 maddelik bir “esas metin”
ile, buna ilişik; dört “ek”, on “protokol”, bir “uygulama
sözleşmesi”, son senet, iki “ortak bildiri”, dört “niyet bildirisi”,
iki “hükümet bildirisi”, ve bir “AT adalet divanı statüsü hakkında
protokol”den meydana gelmektedir.
Roma anlaşması ile altı üye ülke zamanla aralarındaki gümrükleri
kaldırmayı, üçüncü ülkelere karşı ortak bir gümrük tarifesi
uygulamayı, topluluk içinde malların, insanların, hizmetlerin ve
sermayenin serbestçe dolaşabilmesini hedeflemişlerdir. Üye ülkeler
bunları gerçekleştirebilmek içinde, ekonominin bütün sektörlerini
kapsayan geniş bir Pazar kurmayı, ekonomik, mali, sosyal ve siyasi
bütün kurumları arasında bir yakınlaştırmayı hatta bütünleştirmeyi
ön görmüşlerdir. AET bu haliyle de, ekonomik bir entegrasyonun
ötesine geçmektedir.

1.4.2 AVRUPA ATOM ENERJİSİ TOPLULUĞU
EUREATOM kurucu antlaşması genişlik bakımından AET kurucu
antlaşmasından sonra ikinci sırada yer alır. EUREATOM’un amacı üye
ülkelerde yaşayanların hayat standartlarının yükseltilmesine katkıda
bulunmak ve nükleer endüstrilerinin süratle kalkınması için gerekli
tedbirleri almak, diğer ülkelerle ticari amacı artırmaktır
EUREATOM’un temelleri Spaak komisyonu tarafından atılmıştır. Atom
enerjisi Spaak komisyonu tarafından sektör entegrasyonu seçilen tek
alandı. Bu alan uluslar üstü bir entegrasyona çok uygundu. Ayrıca
Avrupa eğer atom enerjisi alanında ileride ABD’ye bağımlı olmak
istemiyorsa, böyle bir entegrasyona gitmek zorundaydı. Üstelik
uzmanlar yakın bir gelecekte Avrupa’nın geleneksel enerji
kaynaklarının tükeneceğini; bu sebeple yeni enerji kaynaklarının
gecikmeden geliştirilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Nihayet, Fransa
Almanya’nın atom enerjisini askeri amaçla kullanabileceğini
düşünerek, böyle bir entegrasyonu Almanya üzerinde bir kontrol
mekanizması olarak görüyor ve atom enerjisi alanında AET’nin dışında
ayrı bir topluluk kurulmasını istiyordu. Bütün bu sebepler AET ile
EUREATOM’u kuran anlaşmaların aynı zamanda imzalanmasını
sağlamıştır.
EUREATOM bugün Belçika, İtalya, Hollanda ve Almanya’da bulunan
dört “ortak araştırma merkezi”ne sahiptir. Bu merkezlerde yürütülen
araştırma faaliyetlerinin alanı çok geniştir ve nükleer fizik,
hayvan ve bitki radyobiyolojisinden, tarımda radyoaktif-maddelerin
kullanımına kadar uzanmaktadır. EUREATOM bu tür temel nükleer
araştırmaların yanı sıra nükleer güç tesislerinin kurulmasına da
katkıda bulunmaktadır.

1.5 AVRUPA TOPLULUKLARININ GENİŞLEMESİ
AT’nin ilk yılları gerek ekonomik gelişmeler açısından gerekse
kurucu antlaşmaların uygulanması bakımından oldukça başarılı
geçmiştir. Bu durum Avrupa’daki diğer ülkelerinde AT’ye yönelmesine
sebep olmuştur. Bunlardan İrlanda 31 Temmuz 1961, Danimarka 9
Ağustos 1961, İngiltere 10 Ağustos 1961 ve Norveç 30 Nisan 1962
tarihinde AT’ye tam üyelik için baş vurmuştur.
Bu başvurular AT için çok önemliydi zira böylece AT artık “rüştünü
ispatlamış” oluyor ve kendisine güveni geliyordu. Üstelik, AET’ye
karşı 1960’da “Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi”ni (EFTA) kurmuş olan
İngiltere’nin de başvuruda bulunuyor olması ayrı bir önem taşıyordu.
Kısacası AT, EFTA’ya karşı ağırlığını koymuş ve önemli bir zafer
kazanmıştır. Tam üyelik başvuruları topluluk yetkili organlarında
görüşülmeye başladığında İngiltere’nin kuruluş yıllarında AT’ye
karşı aldığı cephe nedeniyle Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle “henüz
topluluğa üye olacak düzeyde değil” bahanesiyle İngiltere’nin
başvurusunu veto etmiştir.
1969 La Haye Zirve Konferansı toplandığında Fransa’nın başında De
Gaulle yoktu. Bu sebeple İngiltere, Danimarka, İrlanda ve Norveç’in
ikinci tam üyelik başvuruları bir itirazla karşılaşmadan, tam üyelik
müzakerelerinin başlatılması kararı alındı. Haziran 1970’de başlayan
müzakereler anlaşmayla sonuçlandı ve AT’yi altı’dan on’a çıkaran
katılma anlaşmaları 22 Ocak 1972’de Brüksel’de imzalandı. Ancak,
Norveç aynı yıl Avrupa Topluluğu’na katılmayı referanduma sundu ve
Norveç halkı %53 ile katı8lmayı reddetti. Böylece 1 Ocak 1973’de
yürürlüğe giren anlaşmalarla AT’nin sayısı dokuz’a çıkmış oldu. Bu
genişlemeye AT’nin Kuzeye Genişlemesi denir.
AT’nin ikinci genişlemesi ise Yunanistan’ın katılması ile
gerçekleşmiştir. Zaten AET ile Yunanistan arasında 1962’den beri tam
üyeliği öngören bir ortaklık ilişkisi vardı. 1974’de ülkede Albaylar
cuntası devrilince, Yunanistan 12 Haziran 1975’de AT’ye tam üyelik
için başvurusunu yaptı. 27 Temmuz 1976’da başlayan müzakereler 10
Mart 1979’da tamamlandı ve 25 Mayıs 1979’da tam üyelik antlaşmasını
imzaladı.
Toplulukların “Güneye Genişlemesi” denilen İspanya ve Portekiz’in
katılımları ise katılma antlaşmalarının 1 Ocak 1986’dan yürürlüğe
girmesiyle gerçekleşmiştir.
Son olarak 1995 yılında Avusturya, İsveç ve Finlandiya’nın
katılmıştır.
Böylece AT, günümüzde 15 üyeli bir büyük entegrasyon olarak
karşımızda durmaktadır.

1.6 AVRUPA TOPLULUĞUNUN HEDEFLERİ
AT’nin hedefleri siyasi, ekonomik ve sosyal hedefler olmak üzere üç
başlık altında toplanabilir.
1. Siyasi Hedefler.
- Avrupa’da siyasi birliğin kurulması
- Üye ülke halkları arasında iki defa dünya savaşına neden
olan ayrımcı muameleleri ve uyrukluk dolayısıyla meydana gelen
engelleri kaldırmak.
- Üye ülkelerin tek başına halledemeyecekleri uluslar arası
problemleri AT çatısı altında oluşturacakları güç yoluyla çözmeye
çalışmak
- Uluslar arası ilişkiler sisteminde ikili kutuplaşma
yerine, Çin ve Japonya ile birlikte sistemde yer alarak çoklu
kutuplaşmayı gerçekleştirmek ve böylece hukuka saygılı istikrarlı ve
dengeli bir uluslar arası ilişkiler sisteminin kurulmasına katkıda
bulunmak
- AT içinde ortak bir savunma sistemi geliştirerek, dünya
barışı açısından güçlü bir unsur olmak
2. Ekonomik Hedefler
- Avrupa topluluğu ülkeleri arasında ekonomik bütünleşmeyi
gerçekleştirmek.
- Topluluk üreticilerinin gelirlerini artırıcı politikalar
izlemek ve onları dış rekabette korumak.
- Ekonomik ve teknolojik alanda kaynakların ve
kapasitelerin etkin bir şekilde kullanımını sağlamak.
- Bu yolla da ABD ve Japonya gibi dünyanın diğer ekonomik
güçleri karşısında rekabet gücünü yükseltmek.
3. Sosyal Hedefler
- Üye ülke halklarının yaşam standartlarını yükseltmek.

1.7 AVRUPA TOPLULUKLARININ KURUMSAL YAPISI
AT yukarıda saydığımız hedeflerine ulaşmak ve faaliyetlerini
gerçekleştirmek üzere aşağıdaki organları oluşturmuştur.
Asıl Organlar
- Konsey (The Council)
- Komisyon (The Commission)
- Avrupa Parlamentosu (The European Parliament)
- AT Adalet Divanı (The Court of Justice)
Yardımcı Organlar
- Ekonomik ve sosyal komite (The Economic and Social
Committee)
- Avrupa Yatırım Bankası (The European Investment Bank)
- Sayıştay (The Court of Auditors)
a-) Konsey : Avrupa Topluluğunun üst düzeyde karar alma ve yürütme
organıdır. Konsey, üye devletlerin Dışişleri Bakanlarının
katılmasıyla oluşur. Buna esas Konsey denir. Konsey ayrıca üye
ülkelerin tarım, ticaret, sanayi, ulaştırma vb. bakanlarının
iştirakleriyle de toplanabilmektedir. Buna İhtisas Konseyleri denir.
Merkezi Brüksel’de olan Konseyin başkanlığı altı ayda bir dönerli
usule göre değişir. Konseyin görevi kurucu antlaşmaların belirlediği
amaç ve hedeflerin gerçekleştirilmesi ile üye ülkelerin
politikalarının koordinasyonunu sağlamak ve bu yönde karar alma
yetkisini kullanmaktır.
b-) Komisyon : Avrupa Topluluğunun Konseyden sonra ikinci karar alma
yürütme organıdır. Komisyon üyeleri tabiiyetinde oldukları
devletlerinden bağımsız olarak görevlerini yürütürler ve onlardan
talimat almazlar. Yeniden seçilmedikleri taktirde görev süreleri
dört yıldır. Komisyonun başkan ve altı adet başkan yardımcısı ise
üye devletlerce iki yılda bir seçilir. İki yıllık süreden sonra
yeniden seçilebilirler.
Komisyonun temel görevi kurucu antlaşmaların uygulanmasını
gözetmektir. Bunun dışında antlaşmalarda öngörülmemiş olsa bile
antlaşmaların amaçlarına ulaşması için girişimde bulunma, Topluluk
bütçesini hazırlama, Konseye teklifler götürme, üçüncü ülkelere
karşı AT’yi temsil etme görevleri vardır.
c-) Avrupa Parlamentosu : Avrupa Topluluğu’nun “Demokratik denetim
organı” olan Avrupa Parlamentosu (AP) Konsey ile Komisyon arasında
paylaşılmış olan yasama ve yürütme yetkilerinin kullanılmasını
demokratik yoldan denetler.
AP’de Parlamento üyeleri siyasi görüşlerine göre grup kurarlar.
Burada mensubu oldukları ülkeler önemli değildir. Grup oluşturulması
önemli olan siyasi görüşlerdir. AP’deki gruplar şunlardır:
Sosyalist GrupMsn Moon, Hıristiyan Demokrat(PPE), Muhafazakar Avrupa
Demokrat (ED), Komünist Grup (COM), Liberal Grup (LDR), Avrupa
Demokratlar İttifakı (RDE), Yeşil ve Gökkuşağı Grubu (ARC), Avrupalı
Sağcılar (DR), Bağımsızlar (NI).
AP’nin Konsey üzerindeki denetimi oldukça sınırlıdır. AP yazılı ve
sözlü soru yoluyla faaliyetlerin demokratik denetimini yapar.
AP’nin Komisyon üzerindeki denetimi biraz daha geniştir. Yazılı ve
sözlü soruların yanında Komisyon hakkında gensoru ve güvensizlik oyu
vererek onu düşürebilir.
d-) Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD): AT’nin bağımsız yargı
organı olan ATAD kurucu antlaşmalarının hukuka uygunluğunu sağlamaya
amaçlayan kararları temyiz edilemeyen bir üst yargı organıdır.
ATAD’ın yetkileri şunlardır:
- Topluluk hukukunu asıl ve nihai olarak yorumlama yetkisi.
- Topluluk organlarının yasama ve yürütme tasarruflarının
topluluk hukukuna uygun olmadığını; üye devletlerin topluluk
hukukunu ihlal edip etmediklerini karara bağlama yetkisi.
- Topluluk hukuku süreleri (gerçek ve tüzel kişiler ile üye
devletler) arasında yine bu hukuk alanında çıkabilecek
anlaşmazlıkları çözme yetkisi
ATAD kararları üye devletlerdeki bütün mahkemeleri bağlar.
e-) Ekonomik ve Sosyal Komite (ESK): Roma Antlaşması ile Konsey ve
Komisyona yardım etmek ve istişari nitelikte görev yapmak üzere
kurulmuştur. Üyeleri belli başlı üç grupta toplanır. Bunlar işçiler,
işverenler ve serbest meslek sahipleri.
ESK Konsey ve Komisyona görüş bildirir. Görüşleri bağlayıcı
değildir.
f-) Avrupa Yatırım Bankası: 1958 yılında kurulmuştur. Merkezi
Lüksembourg’dadır. AYB verdiği uzun vadeli kredilerle, toplulukta
bölgeler arası dengesizliği giderecek ve ortak menfaatlere uygun
gelişme sağlayacak projelere destek vermeyi amaçlamaktadır. Üyeleri
topluluktaki 15 devlettir.
g-) Sayıştay : AT’nin ve bağlı kuruluşların gelir ve harcamalarını
incelemek bunların topluluk mevzuatına uygun bir şekilde
yürütülmesini sağlamakla görevlidir.

1.8 1 KASIM 1993: AVRUPA BİRLİĞİ
7 şubat 1992’de Maastricht’te imza edilen Avrupa Birliği antlaşması
1 Kasım 1993’te yürürlüğe girdiğinde, Avrupa bütünleşmesine tamamen
yeni bir boyut verdi. Amaç ve içerik bakımından esas olarak ekonomik
olan Avrupa Topluluğu, şimdi üç sütun üzerinde durmakta olan bir
Avrupa Birliği’ne dönüştürüldü.
Topluluk sütunu veya ayağı, geleneksel kuramsal prosedürlere göre
yönetilmekte ve Komisyonun, Parlamentonun, Konseyin ve Adalet
Divanı’nın faaliyetlerini düzenlemektedir. Bu sütun, esas olarak, iç
pazarın ve ortak politikaların yönetilmesiyle ilgilidir. Diğer iki
sütun ise, üye devletleri, bugüne kadar sadece ulusal hükümetlerin
yetkili oldukları düşünülen konuların içine sokmaktadır: bir yanda,
dış politika ve güvenlik politikası; diğer yanda, göç ve irtica
politikası, polis ve adalet gibi konuları kapsayan içişleri. Bu,
ileriye doğru önemli bir adımdır. Zira Üye Devletler, bu alanlarda
daha sıkı işbirliği yapmayı kendi çıkarlarına uygun görmekte ve
böylece Avrupa’nın dünyadaki kimliğini teyit etmekte ve
yurttaşlarının, örgütlü suça ve uyuşturucu ticaretine karşı daha iyi
korunmalarını temin etmektedirler.
Ancak, insanların Maastricht Antlaşması hakkında en iyi
hatırlayacakları şey, muhtemelen, onların günlük hayatları üzerinde
en büyük pratik etkiyi yaratacak olan karar, yani ekonomik ve
parasal birliğe geçme kararı olacaktır. 1 Ocak 1999 tarihinde, EPB,
sağlam mali yönetimi garanti etmek ve tek para biriminin (“Euro”)
gelecek yıllarda istikrarlı olmasını sağlamak için tasarlanmış bazı
kriterleri karşılayan tüm ülkeleri içine alacaktır.
İç Pazarın tamamlanmasındaki nihai, mantıki aşama olan tek para
biriminin uygulamaya konulması, bunun her yurttaş için kişisel
yansımaları, ekonomik ve sosyal sonuçları düşünülecek olursa son
derece siyasi bir adımdır. Hatta denilebilir ki Euro, Avrupa
Birliği’nin en son simgesi olacaktır. Büyük uluslar arası rezerv
paralarla rekabet etme kabiliyetine sahip ve güçlü bir para birimi,
birleşen ve kendini ispat eden bir kıtaya ait olduğumuzun açık
kanıtı olacaktır.

1.9 KOPENHAG KRİTERLERİ
Haziran 1993’te gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi’nde, aşağıda
sıralanan üç kriterin karşılanması durumunda, aday ülkelerin Avrupa
Birliği’ne üye olabilecekleri kararı alınmıştır.
i Siyasi Kriterler : Demokrasinin güvence altına alındığı istikrarlı
bir kurumsal yapı, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık
haklarına saygı;
ii Ekonomik Kriterler : İyi işleyen pazar ekonomisi ve AB içindeki
piyasa güçlerine ve rekabet baskısına karşı koyabilme kapasitesi;
iii Topluluk müktesebatının kabulü : AB’nin çeşitli siyasi, ekonomik
ve parasal hedeflerine bağlılık.
Bu kriterler, Aralık 1995 tarihinde düzenlenen Madrid Avrupa
Zirvesi’nde aday ülkelerin idari yapılarının, aşamalı ve uyumlu bir
bütünleşmenin koşullarını sağlayacak biçimde uyumun önemi de
vurgulanmıştır.
Ancak AB, yeni üyelerin kabul edilmesi açısından uygun zamanlamayı
saptama hakkına sahiptir.

alinti