Arama


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
21 Mayıs 2009       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Osmanlı Devletinde iltizam usulünün uygulanmasına ne zaman başlandığı kesin olmamakla birlikte II. Mehmet dönemi olarak belirlenmektedir. II. Mehmet dönemi veziri Rum Mehmet Paşa zamanında mukataa usulü sisteme dahildi. II. Mehmet İstanbul’a getirdiği nüfusa koymuş olduğu kira karşılığı vergi farkı taşmaya, geri dönmelere neden olduğundan Lala Şahin Paşa’nın uyarısı üzerine lağvedilmişti. Rum Mehmet Paşa’nın sadareti zamanında o vergi Mehmet Paşa tarafından tekrar ihdas edildi……. Ziraat yapılan arazi de genişletildiğinden, bu zamanda birkaç defa alınacak olan mukataa yeni kırsal arazide iltizam usulünün ihyası yine onun idaresi zamanında olmuştur. XVI. yüzyılın sonuna doğru on tahvil, on vechi iltizam ve bir vechi emanet tabirleri sık geçmektedir. Bu durum merkezi kükümetin iltizam sistemine ne denli bağlandığını göstermektedir. Osmanlı Devleti idari bölüşüm olarak eyaletler şeklinde öğütlenmesi ve soyut mülkiyeti devlete ait olan miri topraklarda tımar sistemi uygulanıyor olması buna ek olarak merkezin elinden geldiğince ekonomik kaynakları bizzat topladığı bölgeler tahsis etme gayreti içinde bulunması, merkezin harcamaları için ayrılmış bulunan gelirlerin toplanmasında yani uygulamaları gündeme getirmiştir ve bunun sonucu olarak iltizam uygulaması başlatılmıştır.

Bütçe açıklarını kapamak gayesiyle masrafları kısma konusunda gösterilen gayretler aşağı yukarı aynı istikametle olmak üzere şu şekilde sonuçlandı. Devlet masrafları içinde en büyük bölümü olmakta olan ordu ve bürokrasiye mensup bir kısım maaşlarını devlete terk etmeleri karşılığında bazı mukataalar aynı şekilde yıllık vergiler hazineye ödemeğe devam etmek üzere hayat şartı ile iltizama verilmeye başlandı. Bu usulle de devletin herhangi bir gelir kaybına maruz kalmadan bir kısım maaş ödemelerinden kurtulmuş olduğu gibi neyada tımar sistemine benzer tarzda ömür boyunca karı kendisine ait bulunacak bir vergi kaynağını menfaati gereği himaye etmek isteyecek bir …… kavuşmuş oluyordu. Mukataaların kaydı hayat şartı ile iltizam edilmesine doğru gelişen ve tamamen ana kaynağı teşkil eden bütçe zaruretleri 17. yüzyılın ikinci yarısında, özellikle yüzyılın son on altı yılını kaplayan büyük savaş esnasında (1683-1699) dramatik denecek …… vardı. Giderek artış gösteren masrafların karşılanabilmesi yeni gelir kaynaklarının bulunmasını gerektiriyordu. Sikke tağşişleri, müsadereler ve yeni vergiler konulması veya mevcut vergilerin arttırılması açığı kapamaya yetmeyince iltimamların kaydı hayat şartıyla satılması yoluna gidildi. Malikane adı verilen bu sistem daha XVII. yüzyılın başlarında Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Suriye’de denenmiş bulunuyordu. Ancak mali bir politika olarak kabul edilip yaygın hale getirilmesi II. Viyana muhasarasını takip eden ve 1699 Karlofça muahedesiyle sonuçlanan harp arasında 1699’da dır.

İKİNCİ BÖLÜMMALİKANE SİSTEMİNE GEÇİŞI. MALİKANE SİSTEMİNİN DOĞUŞU
1683’te başlayan Avusturya savaşlarının ortaya koyduğu sıkıntı nedeniyle ortaya çıkan mali krizi gidermek ve devlet hazinesine yeni gelirler sağlamak ve perişan olmasını önlemek için miri mukataaların “kayd-ı hayat” şartıyla “serbestiyet” üzerine malikane olarak “rical-ı devlet” ve “ayan-ı memleket”e iltizama verilmesi için baş defterdar Halil Efendi’nin telhisini “Sadrazam ve ulemayı kiram” uygun görüp imzalamıştır. Bunun üzerine 12 Ocak 1695 1 (24 Cemaziyelevvel 1106) tarihinde Hattı Hümayun yayınlanmıştır2. Fermanın amacı; sık sık değişen mültezimlerin mümkün olduğu kadar fazla bir kar sağlamak uğruna tahrip ettikleri vergi kaynaklarını ihya ve idare etmek üzere değişmek bir mültezimin tasarrufuna bırakmaktı.

Diğer bir ifadeyle tımar ve iltizam usulü kaynaştırılmış olmaktaydı. Aslında devlete ait vergi hakları içinde nakdi ödemelerin arasında kaydedilen büyümenin mükellefe doğru uzanan tesirlerinden kaynak olan ve sadece mültezimin zulmünden ibaret sayılmayacak bazı tahripçi neticeler zamanla kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Osmanlı nizamının yarattığı ve istinad ettiği küçük çiftçi tipi kondu ist….. miktarla, çoğunluğunu aynı olarak ödeyeceği vergilerin toplamını nadiren aşan bir isti….. hacmine imkan verdiği için mahsulün az olduğu yıllarda yardıma muhtaç bir üniteyi temsil ediyordu. Bol mahsul yıllarında bile, Pazar için ihtihal kapasitesi çok düşük bulunan Osmanlı çiftçisi, artan ölçüde nakdileşen vergileri ödemek için ekseriya borçlanmak zorunda kalıyordu. Kendisine lüzumlu olan tohum, hayvan, kredi icabında temin edilecek bir koruyucu başlamadığı halde tefecilerin eline düşerek bütün mülkünü ve neticede çiftçilik hürriyetini kaybetme tehlikesi mevcuttur.

Bu tehlikeye karşı oldukça müessir bir mekanizma rolü oynamış görünen tımar sistemi geriledikçe köy ve kasaba tefecisinin elinden çiftçiyi kızdırarak Osmanlı Nizamının hayati bir problemi haline geldi. Bu problemi çözmek siyasi düşünerek uygulamaya koyulan Malikane sistemi, nakdi ekonominin yeni şartlarına intibak ettirilmiş şekli ile tımar ve iltizam usullerini bir terkibi gibi telakki edilebilir3. Fermanın getirdiği sistem aslında mali servetlerin yoğunluğu aslında 17. yüzyılın sonlarında ulaştığı merhalede normal sayılabilecek bir neticesi olmuştur. Mukataaların dahilinde bulunan reayayı da himaye edeceği düşüncesi ile askeri zümre mensuplarına kayd-ı hayat şartı ile maaşları karşılığında ikam edilmesine ait tatbikattan, yine aynı mukataaların umumi açık müzayede ile intikal etmek köklü bir aşama sayılmaz.

Ancak bir kere tesis edildikten sonra malikane sistemi, muhteva ve şumulü bakımından kendisini hazırlayan şartları aşan bir hüviyet kazanmak müteakip… 100-150 yıllık maliye tarihinde tesir ve neticeleri itibariyle önemi küçümsenmeyecek bir müessese gelmiştir. Malikane sistemi ömür boyunca tasarruf olunacak vergi kaynağının gelecek yıllardaki verim kabiliyetiyle gerçek bir menfaatle ilgileneceği tımar sistemine, aynı kaynağa bağlı nakdi gelirler muntazamın her yıl hazineye ödemeye devam edileceği için de iltizam usulüne alt unsurların, zamana uygun olanların sinesinde toplamış olarak ortaya çıkarmıştır. Bu da başka bir sistemle devlet yalnız gelecek yılların gelirlerinin idamesini temin etmekle kalmamış ayrıca yepyeni bir gelir kaynağı da bulmuş oluyordu. Buna ilave gelir, malikane olarak satışa çıkarılan mukataaların muaccele adı verilen satış bedellerinden meydana geliyordu.

Bu mukataasının satış bedeli, malikane sahibinin temin edeceği yıllık net karların bir nevi kapitülasyonu tezinde müzayede ye tayin ederdi. Aynı bedelin müzayede başlangıcı olarak askeri değerin mukataanın sahibine temin edeceği ortalama yıllık karın devir ve piyasa satışlarına göre 2 ile 10 arasında değişen kolları olarak devlet tarafından tespit edilirdi. Genellikle devletin tayin ettiği askeri muaccele miktarı ilan edildikten sonra taliplerin satışla görevli memurun huzuruna gelerek yapmak istedikleri yükseltme miktarını kaydettirme ile devam eder. Neticede en yüksek meblağı teklif etmiş olarak satış yapılırdı. Tekliflerin hiçbirisi asgari halde ulaşamamışsa satış yapılmazdı. Eğer müzayede şartlarına riayet edilmeyerek tespit edilen asgari haddin altında satış yapılmışsa bu satış yükümsüz sayılacak, yeniden müzayedeye başvurulurdu.
Son düzenleyen Safi; 26 Kasım 2018 00:27