Arama

Cezayir ve Cezayir Tarihi - Tek Mesaj #2

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
21 Mayıs 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

YÖNETSEL VE TOPLUMSAL KOŞULLAR.


Devlet yapısı.


Bağımsızlıktan sonra Cezayir’de Ûlusal Kurtuluş Cephesi’ne (FLN) dayalı tekpartili bir sistem kuruldu. Büyük ölçüde ordunun desteğiyle ayakta duran ve sosyalist devlet yapısını örnek alan bu sistemi parlamenter bir çerçeveye oturtmaya yönelik ilk adımlar 1970’lerde atıldı. Devlet başkanmm geniş yetkileri elinde tuttuğu yeni anayasal düzende beş yıllık bir dönem için seçilen Ulusal Halk Meclisi’ne de yer verildi. Yönetime karşı gelişen yoğun muhalefet sonunda Şubat 1989’da köklü anayasal değişikliklerle birlikte çokpartili siyasal yaşama geçişin yolunu açtı. Başlıca muhalefet odağı olan İslami Selamet Cephesi (FIS) Aralık 1991’de yapılan genel seçimlerin ilk turunda büyük başarı gösterdi. Olası iktidar değişikliği karşısında Yüksek Güvenlik Konseyi Ocak 1992’de ordunun desteğiyle ikinci tur seçimleri iptal ederek yönetime el koydu. Ardından yeni iktidar organı olarak Devlet Konseyi oluşturuldu. 1992’nin ikinci yarısına gelirken Cezayir’de siyasal sistemin geleceği belirsizliğini koruyordu.
Ad:  Cezayir3.jpg
Gösterim: 1596
Boyut:  37.1 KB

Yargı.


Cezayir’de gelenek hukuku ile İslam hukuku arasında sömürge döneminden beri süren yargısal ikilik 1965’te gerçekleştirilen reformla sona erdirilmiş, ceza hukuku, medeni hukuk ve yargılama usûlleri alanında yeni yasalar çıkarılmıştır. Devlete karşı işlenen suçlara bakmak üzere 1966’da oluşturulan üç özel mahkemenin kararları temyiz edilemez. Ayrıca 1975’te siyasal davalara yönelik Devlet Güvenlik Mahkemesi kurulmuştur. Yargı yönetimiyle ilgili işleri, yürütme, yargı ve parti temsilcilerinin oluşturduğu ve adalet bakanının başkanlık ettiği Yargıçlar Yüksek Kurulu yürütür.

Eğitim.


Cezayir’de okuryazarlık oranı (1987) ancak yüzde 50’yi bulur. Geçmişte eğitim dili olan Fransızcanın yerini giderek Arapça almıştır. Öğretmen sayısı okul çağındaki nüfusun artışına ayak uyduramadığından, öteki Arap ülkelerden öğretmen getirilmektedir. Eğitimde radyo ve televizyondan da yararlanılır. Ortaöğretim kurumlan yetersizdir. Tarımla ilgili ilk teknik enstitü 1970’te Mosteganim’de açılmıştır. Bağımsızlık öncesinde Kuzey Afrika’nın başlıca yükseköğretim kurulu olan Cezayir Üniversitesi, Fransız üniversite sistemiyle bağlarını sürdürerek nitelikli eğitim düzeyini korumuştur. 1982’ye değin dokuz yeni üniversite daha kurulmuştur.

Sağlık ve sosyal yardım.


Cezayir koruyucu hekimliğe dayalı bir sağlık politikası izlemektedir. Yapılan sağlık reformlanyla yeni mezun doktor, cerrah, eczacı, dişçi ve ebelere devlet sağlık kuruluşlarında bir süre hizmet yükümlülüğü getirilmiştir. Çeşitli hastanelerde parasız tıbbi bakım birimleri vardır. Özellikle kırsal kesimleri içine alan yaygın bir devlet eczaneleri ağı kurulmuştur. Verem, zührevi hastalıklar, sıtma ve trahom hâlâ yaygındır.

Kentlere göçün yol açtığı konut açığı, ülkenin en önemli toplumsal sorunlarından biridir. Bağımsızlık sonrasında hükümet var olan pek çok yapının bakım ve onarı- mının yanı sıra, yarım kalmış konut projelerini sürdürmeyi de üstlenmiştir. Kırsal kesimden kentlere göçün hızını kesmek için, 1972’de başlatılan Bin Sosyalist Köy projesiyle 3 odalı çağdaş konutlardan oluşan 200 haneli, 1.500 nüfuslu köyler kurulmuştur. Düşük kiralı konut yapımı da devletçe desteklenmektedir.
Ülkedeki tek işçi örgütü, devletle sıkı ilişki içinde olan Cezayir Genel İşçi Sendikaları Birliği’dir (1956). Cezayir Ulusal Köylü Birliği, bütün çiftçileri temsil eder. Sosyal sigorta sistemi yaşlı ve sakat aylığının yanı sıra çocuklu ailelere yardımı da öngörür.

Kültürel yaşam.


Sömürge döneminde yoğun baskı altında tutulan geleneksel Arap kültür mirası özellikle bağımsızlıktan sonra gösterilen çabalarla canlandınlmıştır. Geleneksel ve çağdaş sanatların en önemlilerinden biri edebiyattır. Cezayir edebiyatında Albert Camus, Emmanuel Robles, Rene-Jean Clot gibi Cezayir’de doğmuş Fransız asıllı yazarların yapıtları önemli bir yer tutar. Yerli yazarların, Fransızca yazılmış olmakla birlikte Cezayir’e özgü bir hava taşıyan yapıtları, sömürge döneminden çok farklı olan çağdaş koşullan yansıtır. Aynca Arapça ve Berberi dillerinde yazılmış şiir ve oyunlar da vardır. Halıcılık, kuyumculuk ve ağaç işleme günümüzde de sürdürülen önemli geleneksel sanatlardır. İslam dini geçmişle kültürel bir bağ kurulmasına olanak sağlar. Ülkede çok sayıda etnografya ve arkeoloji müzesinin yanı sıra, bir Ulusal Güzel Sanatlar Okulu vardır. Ülkedeki pek çok cami, erken dönem İslam mimarisinin zarif örneklerini oluşturur.

TARİH.


ilkçağ, Arap ve Osmanlı egemenliği. Cezayir’deki arkeolojik kazılarda 200 bin yıl öncesine tarihlenen yerleşmelerin kalıntıları bulunmuştur. Fenikeli tüccarlar 1Ö 1. binyılda bugünkü Cezayir’in Akdeniz kıyılarına yerleştiler. Şimdiki Tunus sınırları içinde yer alan Kartaca, Fenikelilerin en önemli kenti, daha sonra da aynı adla kurulan imparatorluğun başkenti oldu. İÖ 146’da Kartaca’yı ele geçiren Romalılar İS 40’a doğru en azından kıyı kesiminde egemenliklerini pekiştirdiler. Cezayir, Romalıların Mauretania Caesariensis adını verdiği eyaletin bir parçası durumuna geldi; ama iç bölgeler Roma denetiminin dışında kaldı. Roma İmparatorluğu’nun 5. yüzyılda çökmesinden sonra bölgeyi önce Vandallar, ardından BizanslIlar işgal etti. Bu dönemde Kuzey Afrika Hıristiyanlığın etkisi altına girerken, Latince de yaygınlaştı.

7. yüzyılda başlayan İslam akınları sonunda bütün Kuzey Afrika 711’de Emevilerin denetimi altına girdi ve yerli Berberi kabileleri arasında Müslümanlaşma süreci hızlandı. Kuzey Afrika halkları, Hariciliğin etkisiyle 740’ta Emevilerin bölgedeki egemenliğine son verdiler. Ardından bir dizi Berberi devleti kuruldu. Bunların en önemlisi olan Murabıtlar (y. 1054-1130) egemenliklerini Ispanya’ya kadar genişlettiler. Gene büyük bir devlet kuran Muvahhidlerin (1130-1269)
egemenliği, genellikle yerleşik düzene geçmiş olan kabileleri yeniden göçebeliğe döndüren Bedevi göçmenlerin akınlan sonucunda yıkıldı.

Kuzey Afrika’da Osmanlı egemenliği 16. yüzyılda başladı. Bu gelişmede Oruç Reis ile kardeşi Hızır Reis’in (Barbaros Hayreddin Paşa) önemli katkısı oldu. Oruç Reis daha 1514’te Cezayir’de Cicelli’de bir Türk yerleşmesi kurmuştu. 1516’da Cezayir kentini ve Tümsen’i de ele geçirince İspanyolların saldırısına uğradı. Bunun üzerine yardım istediği I. Selim (Yavuz) onu beylerbeyliğine atayarak emrine asker verdi. Kardeşinin ölümünden sonra yerine geçen Barbaros Hayreddin beylerbeyliğinin sınırlarını genişletti ve İspanyolları sürerek Cezayir’i kendisine başkent yaptı. Kuzey Afrika’nın OsmanlIlara bağlı olan bölümünü 1587’ye değin bu kentte oturan beylerbeyleri yönetti.

Bölge 1587’de “Garp Ocakları” denen üç eyalete bölündü: Cezayir, Tunus ve Trablusgarp. Askeri nitelik taşıyan Cezayir Eya- leti’nin yapısı hem yerel korsanlara, hem yeniçerilere dayanıyordu. Berberi korsanlar özellikle 17. yüzyıl sonlarında güçlenerek Cezayir kentini büyük bir köle ticareti merkezi durumuna getirdiler. Nüfusu 60 bini bulan Cezayir kenti Ispanya’dan gelen bazı Magriplilerin yerleşmesiyle daha da büyüdü.

Eyaletlerin yönetiminden sorumlu paşalar kısa bir süre sonra denetimi yitirdiler. Yönetim önce “ağa” adı verilen askeri komutanların, sonra da dayıların eline geçti. 18. yüzyılda dayılar, eski eyalet yönetiminden geriye kalan merkezî yapının başına geçtiler. Eyalet üç beyliğe, bu beylikler de kait ya da şeyhlerin yönettiği daha alt birimlere bölündü. Böylece eyalet, Osmanlı askeri yöneticilerine bağlı biçimde eski kabile düzenine döndü.

Cezayir’de OsmanlIlar yeni camiler yaptır dılar ve Hanefiliğin fıkıh sistemini yerleştirdiler. Ama Maliki mezhebi halk arasındaki yaygınlığını sürdürdü, Murabıtlık da köklü bir değişikliğe uğramadan varlığını korudu. Mimaride İspanyol-Magrip klasik süsleme tarzının yerini Doğu kökenli yeni tür çiçekli süsleme tarzı aldı.

19. yüzyıl. Berberi korsanların Akdeniz ticaretini geriletmesi sonucunda Cezayir giderek önemini yitirdi. Bu durum, askeri bir başarı yoluyla X. Charles’m konumunu güçlendirmek isteyen Fransa’nın bölgeye girişini de önemli ölçüde kolaylaştırdı. Fransız hükümeti 1830’da konsolosun^ hakaret edildiğini öne sürerek Cezayir kentine saldırmaya karar verdi. Bu sırada Cezayir dayısı, korsanlık gelirlerinin azalması üzerine vergileri artırma yoluna gittiğinden, Cezayir halkı arasında büyük bir hoşnutsuzluk vardı. Arapça yayımladıkları bir bildiriyle Arapları Osmanlı boyunduruğundan kurtarıp kendi ülkelerinin efendisi yapmak için savaş açtıklarını bildiren Fransızlar, Temmuz 1830’da 37 bin kişilik bir kuvvetle Cezayir kenti yakınlarında karaya çıktılar ve kısa sürede Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattılar. Daha sonra kıyı kesimini denetim altına alarak, iç kesimdeki kabileleri işbirliğine zorlamaya çalıştılar. Ama 1832’de Abdülkadir Cezayiri’nin önderüğin- de güçlü bir direniş hareketi başladı. Fransız- lar ülkenin batı kesimine egemen olan Ab- dülkadir’i Tafna Antlaşmasıyla (1837) emir Dİarak tanıdılar. Buna karşılık Ahmed Bey’ in elindeki Konstantin’i 1836’daki başarısız girişimin ardından almayı başardılar. Bir süre sonra da öteden beri tasarladıkları kolonileştirme programını uygulamaya koydular. Fransızların anlaşmayı çiğnediklerini gören Abdülkadir 1839’da saldırıya geçerek bu program çerçevesinde kurulmuş çiftlikleri yıktı. Ertesi yıl gerekli askeri donanımı sağlayan Fransız generali Bugeaud acımasız bir misillemeye girişti. Bunu yedi yıl süren ve birçok Cezayir köyünün yok olmasına, binlerce kişinin açlıktan ölmesine yol açan çatışmalar izledi. Fas sınırına kadar geriletilen Abdülkadir 1844’te Fas sultanına sığındı. Fransız gemilerinin Tanca ve Mogador limanlarını topa tutmaları üzerine Fas sultanı, Abdülkadir’i geri vermek zorunda kaldı. Kurtulmayı başararak direnişini iki yıl daha sürdüren Abdülkadir’in teslim olmasından sonra yer yer patlak veren ayaklanmalar ancak 1884’te bütünüyle bastırılabildi. Bunu ülkenin iç kesimlerinin denetim altına alınması izledi.

1880’lere gelindiğinde, kıyı şeridinde yaşayanların çoğunluğunu artık Avrupa kökenli Hıristiyanlar oluşturuyordu. Oran ve çevresinde Ispanyollar, orta ve doğu kıyı kesiminde ise Fransızlar, İtalyanlar ve Maltalılar çoğunluktaydı. Kolonileşmenin ilerlemesiyle ülke Fransız yönetim sistemine göre illere ayrıldı. Yerli halk üzerinde tam bir siyasal, ekonomik ve toplumsal baskı kuruldu. Küçük bir azınlık dışında Cezayirli Arapların çoğu ikinci sınıf yurttaş durumuna düşürüldü. Özellikle I. Dünya Savaşı’ndan sonra çok sayıda Cezayirü işçi olarak Fransa’ya yerleşmeye başladı.

Fransız yaşam biçimi ve kültürünün egemenliğine ve Fransa’yla sıkı bağlar kurulmasına karşın, 20. yüzyılın ortalarına doğru Cezayir milliyetçiliği giderek güçlendi. Fransa’da yaşayan Cezayirliler Ahmed Messali Hac önderliğinde Cezayir Halk Partisi’ni kurdular. Cezayir’de de Şeyh Abdülhamid bin Bedis’in öncülük ettiği Cezayir Ulema Cemiyeti güçlü bir ulusal kültür hareketi başlattı. Fransa’daki Halk Cephesi hükümetinin Cezayir’le tam bir birleşme sağlama yönündeki girişimleri 1937’de Fransız kolonicilerin muhalefeti yüzünden sonuçsuz kaldı.

II. Dünya Savaşı ve bağımsızlık hareketi.


Fransa’nın II. Dünya Savaşı’mn başlarında Almanya’ya yenik düşmesi üzerine, İngiliz ve ABD küvetleri 1942’de Kuzey Afrika’yı işgal etti. Savaşan tarafların bölge halkının desteğini kazanmak için yürüttüğü yoğun propaganda bağımsızlık akımını daha da güçlendirdi. EsKİden özümleme politikasından yana olan Ferhad Abbas, Aralık 1943’te yayımladığı Cezayir Halkının Manifestosunla Fransa’dan ve Müttefikler’den Cezayir’e siyasal özerklik verilmesini istedi. General de Gaulle’ün, savaşta gösterdikleri bağlılıktan dolayı Fransa’nın Kuzey Afrikalı Müslümanlara borçlu olduğunu açıklamasından sonra Mart 1944’te bazı Müslüman gruplara da Fransız yurttaşlığı hakkı verildi. Ama Cezayir’de Fransızlar ile Müslüman Araplar arasındaki sürtüşme giderek tırmandı. Fransız Ulusal Meclisi, 20 Eylül 1947’de Cezayir için özel bir yönetim yapısı öngören ve okullarda Arapça okutulmasını kabul eden bir yasa çıkardı. Bu yasaya göre, nüfusun ancak altıda birini oluşturan AvrupalIlar ile çoğunluktaki Arapların eşit olarak temsil edileceği 120 üyeli bir Cezayir Meclisi kurulacaktı. Müslümanlar Fransız yurttaşı sayılacak, dinsel inançlarını koruyabilecek ve Fransa’da çalışabilecekti. Bu yasa tam anlamıyla uygulanmadıysa da karışıklıklar önemli ölçüde yatıştı.

Demokratik Özgürlüklerin Zaferi Hareketi


(MTLD) adını almış olan Cezayir Halk Partisi 1950’de Fransız yönetimine karşı eylemlere başladı. 1952’de önemsiz bir suçtan yargılanan Ferhad Abbas’m davası, yönetimi hedef alan bir propaganda aracına dönüştü. MTLD ve Cezayir Ulema Cemiyeti yöneticileri de Arap devletlerinden destek sağlama çabalarını yoğunlaştırdılar.
Messali Hac’ın önderliğinden hoşnut olmayan bir grup gencin oluşturduğu Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLN) 31 Ekim 1954’te Betna ve Aures’te başlattığı ayaklanma yoğun bir tutuklama kampanyasına yol açtı. Ertesi yıl Ayn Abid’de ve el-Alia madenlerinde patlak veren ayaklanma, AvrupalIlara yönelik bir kıyım hareketine dönüştü; yönetim buna idamlarla karşılık verdi. 1956’da Fransa’da iktidara gelen hükümetin genel valiliğe atadığı Röbert Lacoste, direniş hareketini zorla bastırma politikasına yöneldi. Ülkenin iç kesimlerinde giderek denetimi sağlayan FLN’nin etkisini kırmak amacıyla Cezayir’e 500 bin kişilik bir Fransız ordusu gönderildi. Bu sırada daha önce silahlı mücadeleye karşı çıkan milliyetçi önderlerin çoğu FLN’ye katılmaya başladılar.

Bağımsızlığına yeni kavuşan Fas ve Tunus’un Cezayir sorununa bir çözüm bulmak amacıyla 1956’da görüşmeye çağırdığı Cezayirli önderlerin yakalanarak hapse atılması, ayaklanmanın daha da genişlemesine neden oldu. Ertesi yıl direnişçiler şiddet eylemlerine başladı. Cezayir’e gönderilen Fransız paraşütçü birlikleri bu girişimleri engelledi ve yoğun bir işkence uygulaması başlatıldı. Direnişçilerin sızmalarını önlemek için Cezayir’in Tunus ve Fas sınırına dikenli tel örgüler çekildi. Bu engelin gerisinde kalan 30 bin kişilik Cezayir ordusunun saldırılarını sürdürmesi üzerine, Fransızlar Şubat 1958’de bir Tunus sınır köyünü bombaladı. Bu olay Fransa-Tunus ilişkilerinin gerginleşmesine ve İngiltere ile ABD’nin arabuluculuk girişimlerine yol açtı.

Nisan 1958’de Tanca’da toplanan Magrip Birliği Kongresi’nde alınan bir kararla Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti (GPRA) oluşturuldu. Bu sırada Avrupalı Cezayirlilerin Fransa ile birleşme amacıyla yürüttüğü mücadele de kızıştı. Gerginliğin Fransa’da yol açtığı bunalım sonucunda geniş yetkilerle iktidara gelen de Gaulle, Cezayirli Fransızların baskısına karşın, soruna siyasal bir çözüm bulmaya yöneldi. Arap devletleri ile sosyalist ülkelerden destek gören GPRA ile Mayıs 1961’de resmî görüşmelerin başlamasından sonra, Fransız göçmenlerin kurduğu Gizli Ordu Örgütü (OAS) sivil halka yönelik acımasız şiddet eylemlerine girişti. Altı aylık bir aradan sonra yeniden başlayan görüşmeler 18 Mart 1962’de anlaşmayla sonuçlandı. Geçici bir hükümetin gözetiminde yapılacak bir referandumda onaylanmak koşuluyla, Cezayir’in bağımsızlığı tanındı. Ayrıca bağımsızlıktan sonra Fransa ile ilişkilerin sürdürülmesi ve AvrupalIların uyruk belirlemede serbest bırakılması öngörüldü. 1 Temmuz 1962’de yapılan referandumda 6 milyon kişi bağımsızlık lehinde, 16 bin kişi aleyhte oy kullandı.

Üç gün sonra ülkede iktidarı teslim alan GPRA içinde çok geçmeden bölünmeler baş gösterdi. Kısa süren bir çatışmanın ardından Albay Huari Bumedyen’in desteklediği Ahmed ben Bella ile FLN genel sekreteri Muhammed Hıdır yönetime egemen oldular. Ben Bella devlet başkanı, Bumedyen genelkurmay başkanı oldu; Hıdır ise parti örgütünün başında kaldı.
Altı yıl süren Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda 10 bin Fransız subay ve eri ile 250 bin Müslüman yaşamını yitirirken, 2 milyon kadar köylü de toprağını terk etmek zorunda kaldı.

Bağımsızlık dönemi.


AvrupalIların ülkeyi terk etmesiyle yüksek kamu görevlerinin, yönetici ve teknik kadroların çoğu boşaldı. Yalnız 10 bin kadar Fransız öğretmen ülkenin en ücra köşelerinde görevlerini sürdürüyordu. Posta, demiryolu ve elektrik dağıtımı gibi hizmetlerde önemli aksama olmamıştı. Ama çiftlik ve fabrikalarda yönetim boşluğu yüzünden üretim düşmüştü. İşsizlik ve işçi bulma önemli sorunların başında geliyordu. Kısa süre önce Sahra’da bulunan petrol ve doğal gaz, yeni devletin en önemli dayanağı olacaktı.

Nisan 1963’te görevinden istifa eden ve FLN’nin paralarıyla birlikte yurtdışma kaçan Hıdır bir süre sonra Madrid’de öldürüldü. Bunu Ben Bella ile Bumedyen’e karşı olan siyasal önderlerin teker teker saf dışı edilmesi izledi.

Ordunun yönetimdeki ağırlığına son vermeye yönelen Ben Bella Haziran 1965’te Bumedyen’in düzenlediği kansız bir darbeyle devrildi. Bumedyen ordunun desteğini arkasında tutarak sağlam adımlarla yönetimini pekiştirdi. FLN’yi yeniden örgütleme girişimlerinde önemli ölçüde başarıya ulaştı. Yerel konularda geniş bir özerklikten yararlanan komünlerin temel birimi oluşturduğu yeni bir yönetim yapısı kurdu. Seçimle işbaşına gelen halk meclislerinin yönettiği bu komünler bir üst birim olan illere bağlıydı. İllerde ise halk meclisinden çıkan yürütme konseyinin başında merkezî hükümetçe atanan bir vali vardı.
Kasım 1976’da referandumla kabul edilen yeni anayasanın yürürlüğe girmesiyle 1977’de Ulusal Halk Meclisi için seçimler yapıldı. Aralık 1978’de ölen Bumedyen’in yerine FLN’nin adayı Albay Şadli Bencedid geçti. Bencedid’in devlet başkanlığı Şubat 1979’da yapılan referandumla onaylandı. Yeni yönetimle birlikte ülkede başlayan siyasal yumuşama, 1965’ten beri evinde gözaltında tutulan Ben Bella’nın ertesi yıl serbest bırakılmasını getirdi.

Ekonomik alanlarda karşılaşılan güçlükler, FLN’nin Aralık 1983’te yapılan 5. Kongresi’nde kalkınmada tarıma mutlak öncelik tanınması görüşünün benimsenmesine yol açtı. Ocak 1984’te yeniden devlet başkanlığına seçilen Bencedid yönetiminin Araplaştırma politikasına karşı Berberi nüfustan kaynaklanan tepkilerin yanı sıra, ülkede bir İslami düzenin kurulmasını isteyen dinsel muhalefet ciddi boyutlara ulaştı. Ocak 1985’te Ben Bella ve FLN’nin kurucularından Ay t Ahmed, Londra’da FLN’ye karşı bir birleşik cephe kurduklarını ilan ettiler.

Muhalefetin demokrasi talepleri


Ekim 1988’de ülke çapındaki gösterilerle geniş bir destek buldu. Bunun üzerine siyasal çoğulculuğa olanak veren ve özgürlükleri genişleten yeni bir anayasa hazırlandı. Bu anayasanın Şubat 1989’daki referandumda kabul edilmesinden sonra, çok sayıda parti ortaya çıktı. İzleyen dönemde çeşitli yasalarla getirilen kısıtlamalara karşın, demokratikleşme süreci büyük bir hız kazandı. Köktendinci bir alana dayanan İslami Selamet Cephesi (FIS) Haziran 1990’daki yerel seçimlerde beklenmedik bir başarı elde etti. Seçimlerden sonra FLN içinde önemli ayrılıklar baş gösterdi. Bu arada FIS içindeki radikal kanat kitlesel eylemlere yöneldi. Sonunda Ulusal Halk Meclisi’ni yenilemek için Aralık 1991’de yapılan genel seçimlerin ilk turu FIS adaylarının kesin üstünlüğüyle noktalandı. FLN ise çok düşük bir oy oranıyla üçüncü sırada yer alabildi. Bu gelişmeye karşın demokratikleşmeyi sürdürmekten yana olan Bencedid Ocak 1992’de ikinci turdan birkaç gün önce devlet başkanlığından istifa etti. Ardından Yüksek Güvenlik Konseyi “anayasal darbe” olarak nitelendirilen bir girişimle seçimleri iptal ederek yönetime el koydu. Yeni iktidar organı olarak bütün yetkiler Devlet Konseyi’nin elinde toplandı. Bunu FIS önderlerine yönelik geniş çaplı bir sindirme kampanyası izledi. Devlet başkanlığını üstlenen bağımsızlık hareketi önderlerinden Muhammed Budiaf’ın Haziran 1992’de “karanlık” bir suikast sonucunda ölmesi ülkedeki siyasal bunalımı daha da artırdı.

Bağımsızlığın ardından Üçüncü Dünya’da yer alan Cezayir, özellikle 1965’ten sonra sosyalist ülkelere yakınlaşmakla birlikte pragmatik ve milliyetçi bir çizgiye dayanan bir dış politika izledi. Filistin sorunu, Afrika’da sömürgeciliğin sona erdirilmesi, gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler gibi konularda radikal bir tutum benimsedi. Bununla birlikte ABD ve öteki Batılı ülkelerin özel şirketleriyle ortak yatırımlara girişmekten kaçınmadı. Bu eğilim ekonomide merkezî planlamanın terk edildiği 1980’lerin sonlarında daha da belirginleşti.

Cezayir ile Fas arasında demir cevheri yatakları yüzünden 1963’te çıkan sınır savaşı Afrika Birliği Örgütü’nün müdahalesiyle kısa sürede son buldu. İki ülkenin daha sonra geliştirdiği ilişkiler 1975’te Fas’ın Batı Sahra’yı ilhak etme girişimiyle yeniden bozuldu. Cezayir ilhaka karşı direnen Polisario gerillalarına verdiği desteği ısrarla sürdürdü.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 4 Temmuz 2016 04:23
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!