Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
22 Mayıs 2009       Mesaj #6
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Ad:  Bulgaristan ve Bulgaristan Tarihi6.jpg
Gösterim: 1786
Boyut:  55.8 KB

ikinci Bulgar İmparatorluğu


Bir buçuk yüzyıllık bizans egemenliğinden sonra, Manuel Komnenos’un ölümünün (1180) ardından balkan halkları başkaldırdılar. Petır ve ivan Asen adlı kardeş iki senyörün önderliğinde Bulgarlar, devletlerini yeniden kurup, Tırnova’yı başkent yaptılar; Aşağı Tuna ovasını ele geçirip, Serdica (Sofya) bölgesini, Trakya’yı ve Makedonya’yı fethe giriştiler. Asen kardeşlerin öldürülmesi, Bulgarlar’ın ilerlemesini durdurmadı: Marmara denizi kıyılarına kadar ilerlediler, ivan II Kaloyan (1197-1207), kendini papa innocentius lll’e "Bulgarlar’ın ve Valaklar’ın" kralı ilan ettirerek, eski bulgar devletini yeniden kurdu. Kaloyan Haçlılar ile ittifak içine girip topraklarından birçok kez geçmelerine izin verdi, böylelikle Doğu Roma imparatorluğu'nun çökmesini kolaylaştırdı. 1205'te Konstantinopolis Latin imparatorluğu ile ittifakını bozdu, imparator Flandrelı Baudouin yenilgiye uğratıldı ve Tırnova’da, kapatıldığı hücrede öldü. Ertesi yıl Kaloyan Selanik’i işgal ederek krallığına Ege denizi'ne açılma olanağını sağladı. Ancak Selanik'te öldürüldü. Ondan sonra ülkeyi, Gasıp Boril (1207-1218) yönetti.

Tahtın yasal vârisi ivan III Asen II, Bogomiller’in desteğini alarak, Gasıp Boril’i ülkeden kaçmak zorunda bıraktı (1218) ve 1241’e kadar ülkeyi yönetti, ivan III Asen ll’nin yönetiminde, krallık bir refah dönemi yaşadı. Soylular (Boyarlar) yeniden krala boyun eğdiler. Gücünü, kıpçak ve moğal paralı askerlerinin katıldığı 100 000 kişilik ordudan alan krallık yeniden güçlendi. Krallık hâzinesi, vergilerin düzenli toplanması sayesinde doldu. Tarım ve ticaret gelişti, ülke birçok İtalyan tüccarın uğrak yeri oldu. Bu dönemde Bulgaristan Balkanlar'ın en güçlü devletiydi; toprakları Tuna’dan Ege denizi’ne, Karadeniz'den Adriya’ya uzanıyordu. Usta bir evlilik siyaseti sayesinde Macaristan, Sırbistan ve Nikaia (İznik) Rum imparatorluğu ile ilişki kuran kral, onların yardımıyla Konstantinopolis'i almaya çalıştıysa da başaramadı. 1235’te Nikaia, Roma ile ilişkilerini koparmak pahasına, Bulgar kilise- sı’nin özerkliğini tanıdı. Konstantinopolis’ ten sonra Balkanlar'ın ikinci kenti olan Tırnova’nın parlak uygarlığında güçlü bir bizans etkisi vardı. Hükümdarın imtiyazları, idari ve dini unvan ve görevler Bizans örnek alınarak düzenlenmişti.

ivan III Asen ll’nin ölümüyle (1241), büyük bir gerileme dönemi başladı. Bu gerilemenin temelinde merkez dışı güçlerin gelişmesi, Latin imparatorluğu’nun çökmeşinden (1261) sonra, Bizans’ın yeniden güçlenmesi yatmaktaydı. 1272'de moğol akınları başladı. Asen sülalesinden hükümdarlar, moğol istilasına engel olamadılar. Bir halk ayaklanmasıyla (1277) tahta çıkarılan yeni kral Çoban ivaylo istilacılara karşı direnmeyi başardıysa da, ayaklanma sonradan bastırıldı; Boyarlar üstünlük sağladılar, ivan IV Asen III, 1280'den sonra Konstantinopolis’e sığınmak zorunda kaldı. O sırada krallığı tam anlamıyla parçalanmaktaydı: kıpçak kökenli Terterler moğol egemenliğini tanıdılar ve ülkenin Boyarlar yararına parçalanmasını kabul ettiler. Boyarlar da birçok bağımsız prenslik kurdular.

1323'te bu prenslerden, Terterler ile akraba olan Mihail Şişman, Şişmanlar hanedanını kurdu ve yeniden bir bulgar devleti oluşturmaya girişti. Ancak ülkenin feodal beyliklere bölünmesini önleyemedi. 1330'da, Köstendil bozgunundan sonra, Bulgaristan Stefan Duşan yönetimindeki Sırbistan topraklarına katıldı. Bu durum 25 yıl sürdü. Çar ivan VI Aleksandır ölünce (1371) Bulgaristan iki prensliğe bölündü: Sofya ve Vidin prensliği. Tam o sırada Türkler de Avrupa kıtasına ayak basmış, Balkan devletlerini tehdit etmeye başlamışlardı. Bulgar prenslikleri, patrik Eftimiy'in çabalarına karşın, kendilerini savunacak güçten yoksunlardı. Türkler Sofya'yı (1382), Tırnova’yı (1393) ve Vidin’i (1396) ele geçirdiler. Haçlı seferinin başarısızlığı ve Haçlılar'ın Nikopolis'te (Niğbolu) bozguna uğramaları, Bulgaristan'ın kesin olarak OsmanlI imparatorluğu na katılması sonucunu doğurdu.

türk egemenliği


Türk egemenliği, ülkedeki toplumsal yapılarda büyük değişiklikler meydana getirdi. Boyarlar arasında bölünmüş olan ülke, doğrudan osmanlı yönetsel yapısına katılarak Rumeli beylerbeyliği’ne bağlı sancaklara (Silistre, Niğbolu, Sofya ve Çirmen sancağının batı bölümü) ayrıldı. Savaşlarda çoğu yok edilen Boyarlar'ın kalanları Osmanlı devletinin asker kadrolarına katıldı. Ülkenin nüfusu ve vergi kaynakları kayıtlara geçirildi, bu kayıtlara göre çeşitli yerlere tımarlı sipahiler yerleştirildi. Anadolu’da kargaşalık çıkaran Türkmenler ve Tatarlar Filibe yöresine yerleştirildi. Böylece XV. yy. ortalarından XVII. yy. sonlarına kadar hiçbir yabancı istilasına uğramadığı için tam bir istikrar kazanan ülke, osmanlı başkentinin yakınında ve Avrupa’ya düzenlenen türk seferlerinin yolu üzerinde olduğundan, büyük bir gelişme gösterdi. Yeni kentler kurulurken, eski kentler büyüdü; ticaret, tarım ve hayvancılık önemli ölçüde gelişti. Yerli soylular ve Rodoplar’daki Pomaklar müs- lümanlığı kabul ettilerse de halkın büyük çoğunluğu hıristiyan kaldı. Bu nedenle Bulgarlar vergiye bağlı çiftçi sınıfı olarak kabul edildiğinden, hıristiyanlardan alınan vergi (cizye) onlardan da düzenli bir biçimde alındı. Öte yandan, Yeniçeri ocağı'nın önemli devşirme bölgelerinden biri olan ülkede önceleri Voynuk adı altında askere alınan bulgar erkekleri, daha sonra osmanlı sarayında seyislikle görevlendirildiler. Osmanlı egemenliği döneminde, özellikle XVII. yy.'daki Osmanlı-Avusturya savaşları sırasında birçok ayaklanma girişimi oldu.

Osmanlı yönetimine karşı ilk ayaklanmaların XV. yy. ortalarında başladığı görülür. Macar ordusu Sofya yakınlarına kadar ilerleyince (1443), bölge halkı ayaklanarak Macarlar ile birleşti. Ancak, türk kuvvetlerinin kente gelmesi üzerine ayaklanma sona erdi. Tuna boyundaki köylülerin ayaklanması Sinan Paşa tarafından bastırıldı (1595).Avusturyalılar'ın Batı Bulgaristan'ı işgali sırasında (1683) halkın bir bölümü Avusturya kuvvetleriyle birleşti. Ancak, Fazıl Mustafa Paşa komutasındaki türk ordusu işgal edilen toprakları geri aldı, dirlik ve düzeni yeniden kurdu. Keşiş Paısy Hilendarski'nin yazdığı Bulgar ulusunun, çarlarının ve azizlerinin tarihi (1762) adlı kitap ve Sofroniy adıyla bilinen piskopos Sofroniy Vracanski’nin Pazvandoğlu ayaklanmasını gördükten sonra kaleme aldığı yazılar bulgar milliyetçiliğini ilk kez gerçek anlamda uyandıran atılımlar oldu. Aralarından bazıları rus saflarında çarpışmalara katıldılar.

Bu canlanmanın etkisiyle 50'yi aşkın bulgar okulu açıldı (1835-1845); İstanbul’da çıkmaya başlayan isarigradski Vestnik (1848) adlı gazete ilki olmak üzere osmanlı topraklarında bulgarca gazete ve kitapların yayımlanmasına izin verildi. Bu arada, kentlerde ticareti ve kiliselerde dinsel makamları ele geçirmiş olan Rumlar ile Bulgarlar arasındaki egemenlik kavgaları padişah fermanıyla (1870) özerk bulgar kilisesi (eksarkhosluk) kurulana kadar sürüp gitti. Ulusal bilincin güçlendiği ve etkisinin giderek arttığı bu dönemde osmanlı yönetimine karşı birçok ayaklanma patlak verdi. Kopriuştitsa ve Panogvurişte'de çıkan ayaklanmalar türk kuvvetlerince şiddetle bastırıldı (nisan 1875). Ulusçu hareket, Georgi Stoykov Rakovski’nin (1821-1867), Lyuben Karavelov’un (1834-1879), "Bulgar devrimi merkez komitesi'ni” kuran Vasil Levski (1837 -1873) ve ozan Hristo Botev’ın (1848 -1876) çabalarıyla güçlendi. 20 nisan 1876’da bulgar komitecilerinin başlattığı ayaklanma, Avrupa’da bunu fırsat Menlerce büyük bir dayanışma hareketine yol açtı. Ruslar "slav kardeşlerine yardım" gerekçesiyle, Osmanlı devletinden Bulgaristan’da iki özerk bölge kurmasını istediler. isteğin reddedilmesi sonucu Rusya Osmanlı devletine karşı savaş açtı (nisan 1877).

Bulgarların da yanında yer aldığı rus ordularının İstanbul yakınlarına kadar ilerlediği bu savaşın sonunda imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) antlaşmasıyla (3 mart 1878) Makedonya'nın büyük bölümünü kapsayan ve Ege denizi'ne çıkışı olan büyük ve özerk bir Bulgaristan prensliğinin kurulması kabul edildi. Ancak Ruslar’ın başarısından kaygılanan öteki Avrupa devletlerinin işe karışması ve Berlin konferansı kararları sonucu (13 temmuz 1878) Dobruca Romanya'ya, Niş Sırbistan’a verildi ve Balkanlar ile Tuna arasındaki bölgede de başkenti Sofya olan küçük bir Bulgar prensliği kuruldu. Balkanların güneyinde kalan kesimse, merkezi Filibe olmak üzere Rumeli-i Şarki vilayeti adıyla bir osmanlı eyaletine dönüştürüldü. Anayasanın hazırlanmasından sonra Rusya'nın baskısıyla toplanan ilk bulgar parlamentosu (Sobranie), rus çarının yeğeni Aleksandr Battenberg’i bulgar prensi seçti (29 nisan 1879). Ülkeyi danışman sıfatıyla gelen rus generallerinin istekleri doğrultusunda yönetmeye başlayınca, Sobranie hükümete karşı cephe aldı, prens de meclisi dağıttı (aralık 1879). Ancak, yeni rus çarı Aleksandr III ile anlaşmazlığa düşünce bulgar prensi Aleksandr Battenberg, anayasayı yeniden yürürlüğe koyarak hükümeti kurma görevini de Karavelov’a verdi. Bir darbe sonunda Rumeli-i Şarki vilayeti'nde yönetimi ele geçiren bulgar komitacıları (eylül 1885) vilayetin prenslikle birleştiğini ve Aleksandr'ı prensleri olarak kabul ettiklerini duyurdular. Büyük Avrupa devletlerinin de onayladığı bu birleşmeyi osmanlı hükümeti kabul etmek zorunda kaldı.

Birleşmenin hemen ardından Avusturya’nın kışkırttığı Sırplar, Bulgar prensliğine savaş açtılarsa da onları yenilgiye uğratan Bulgarlar, Mart 1886 antlaşmasıyla Balkanlar’da konumlarını güçlendirdiler. Ancak, rus yanlılarının gerçekleştirdikleri bir darbe sonucu (21 ağustos 1886) Aleksandr prenslikten çekilmek zorunda kaldı. Böylece rus yanlısı Saksonya-Coburglu Ferdinand prens seçildi (haziran 1887). Hükümeti kuran Stefan Stambolov, iç muhalefeti sindirdi ve rus baskısından kurtulmak için Avusturya -Almanya yanlısı bir dış siyasete yöneldiyse de prens Ferdinand ile anlaşmazlığa düşünce görevden ayrıldı (1894). Onun istifasından sonra dış siyasetini değiştiren Bulgar prensliği, Rusya’nın da etkisiyle Balkanlar’da Osmanlı devleti zararına bir bağlaşma oluşturmaya girişti, ikinci meşrutiyetin duyurulmasından sonra Babıâli hükümeti, 100 milyon mark karşılığında
Rumeli-i Şarki eyaleti’nden bütünüyle vazgeçti. Böylece Bulgaristan Tırnova’da tam bağımsızlığını kazandı ve prens, Ferdinand I adıyla Bulgaristan’da "çar” unvanını aldı (20 Eylül 1908).

Çarlık'tan Cumhuriyet'e


Stambolov başbakan iken bir diktatör siyaseti izledi. Rusya’ya düşman bir tutum içine girdi ve ülkeyi kalkındırdı. Ama modern tipte bir sanayinin ortaya çıkması, işçi sorununun doğmasına yol açtı. 1891 mayısında Dimitır Blagoev'in (1856-1924) yönetiminde bir Bulgar gizli sosyal demokrat partisi kuruldu. Bu parti çok geçmeden iki farklı eğilime bölündü: Blagoev’e bağlı devrimci sol, reformcu sağ. Stambolov’un 1894’te görevinden çekilmesinden sonra (bir yıl sonra da öldürüldü), Ferdinand Rusya ile yakınlaşma içine girip iç bölünmelerin büyük zarar verdiği ülkeyi bir baskı rejimiyle yönetti. 1899’da Aleksandır Stamboliyski’nin (1879-1923) önderliğini yaptığı çiftçi partisi, çok geçmeden köylü yığınlarını etrafında topladı. Balkanlar’da hâlâ OsmanlI imparatorluğu’na ait olan topraklara göz diken Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan, bir Balkan birliği kurarak, 1912 ekiminde Türkiye’ye savaş açtılar. Bulgar ordusu Kırkkilise’de, Lüleburgaz’da, Bolayır’da başarılar kazandı ve Edirne'yi ele geçirdi. Çatalca'ya kadar ilerledi. Türkiye ile Londra barışı’nın (mayıs 1913) imzalanmasından sonra, ele geçirilen toprakların bölüşülmesi, Birlik üyelerini çok geçmeden birbirine düşürdü. Bulgaristan krallığı’nın çok geniş toprakları ele geçirmesi Sırbistan’ın, ardından da Yunanistan’ın Bulgaristan'a saldırmasına yol açtı. Romanya da kuzeyden harekete geçti. Bu arada türk ordusu da Edirne’yi geri aldı. Bulgar orduları dört cephede de yenilgiye uğradı. 10 ağustos 1913’te imzalanan Bükreş barışı ile Bulgaristan, ele geçirmiş olduğu toprakların büyük bölümünü geri vermek zorunda kaldı ve Ege denizi’ne ancak dar bir kıyıyla açılabildi.

1915 ekiminde Ferdinand, uzun süren bir kararsızlık döneminden sonra, Merkez devletleriyle ittifaka girdi. Sırbistan'a saldırıp, bozguna uğratarak, Selanik’te yunan ordusunu uzun süre zorladı. Ama Franchet d’Esperay komutasındaki itilaf devletleri ordusunun saldırısı, Bulgarlar'ı 28 eylülde Selanik antlaşması’nı imzalamak zorunda bıraktı. Halkın hoşnutsuzlu
ğunun artması üzerine, Ferdinand tahttan çekilerek yerini oğlu Boris Ifl’e bıraktı (3 ekim). Başbakanlığa getirilen Stamboliyski, sol sosyalistlerin gelişmesini önlemeye çalıştıysa da 27 mayıs 1919‘da sol sosyalistler Bulgar komünist partisi’ni kurdular.
Neuilly antlaşması ile (kasım 1919) Bulgarlar, Ege denizi'ne açıldıkları kapı dahil, ele geçirmiş oldukları bütün toprakları yitirdiler. Ağır tazminat ödemek zorunda kaldılar ve orduları 33 000 kişiye indirildi. Büyük bölümü Makedonya’dan gelen çok sayıda mülteci, sonradan ciddi sorunlara yol açtı.

1920 martındaki seçimleri ezici bir çoğunlukla kazanan Stamboliyski, bir köylü demokrasisi kurmaya çalıştı ve komünistler ile üyelerini mültecilerin oluşturduğu Uluslararası Makedonya devrim örgütü üzerinde sert bir baskı uyguladı. Ayrıca Yugoslavya ile yakın ilişkiler kurmaya çalıştı. Ama, haziran 1923'te Aleksandır Tsankov'un yönettiği sağcılar koalisyonu üyelerinin yaptığı bir darbeyle devrildi ve öldürüldü. Tsankov, Mussolini italyası'ndan esinlenen bir diktatörlük rejimi kurup, çiftçiler ve komünistlerin bir ayaklanma girişimini bastırdı ve ülkede, 20 000 kişinin ölmesiyle sonuçlanan bir beyaz terör uyguladı. 1931 haziranındaki seçimleri muhalefetin kazanması, kısa süreli bir demokrasi yönetimi sağladı, ama bu dönemde, tutucu gruplar durumlarını sağlamlaştırmaktan geri kalmadılar: Tsankov’un kurduğu Toplumsal halk hareketi ve subaylar ile aydınları kapsayan Zveno ("halka") grubu 1934 nisanında, bir hükümet darbesi düzenledi. Çok geçmeden kral, kişisel diktatörlüğünü kurarak, Yugoslavya’ya yaklaştı ve Almanya ile İtalya’nın, gün geçtikçe daha çok etkisine girdi, ikinci Dünya savaşı'nın patlak verdiği sırada, kral 1940 şubatında, başbakanlığa, Hitler hayranı Bodgan Filov’u atadı. Reich ile yakınlaşması Bulgaristan’a Romanya'dan Güney Dobruca’yı geri alma fırsatını verdi (Craiova anlaşması, eylül 1940). Viyana antlaşması’ndan (1 mart 1941) sonra Almanlar ülkeyi işgal edip, kaynaklarını işletmeye başladılar.

Bulgar birlikleri SSCB topraklarının istilasına katılmadılarsa da Yugoslavya’nın bozguna uğramasından sonra Hitler, Boris lll’ün sırp ve yunan Makedonyaları’nı işgaline izin verdi. 28 ağustos 1943’te kral Boris III esrarengiz bir şekilde öldü. Antikomintern paktı’na katılan Bulgaristan, SSCB’ye karşı yansız kaldı, ama 5 eylül 1944’te, Romanya’ya giren Sovyetler Bulgaristan’a savaş açtılar. Muraviev hükümeti hemen barış istedi ve Kızılordu ülkeyi işgal etti. Ama dört gün sonra, direnişçiler ayaklandılar. 1942 haziranından sonra Komünist partisi’nin çağrısıyla, nazi yanlısı rejimin bütün muhaliflerini bir araya toplayan bir Vatan cephesi (Otetçestven Front) kuruldu. Bu cephe, 9 eylül akşamı yönetimi ele alıp, başkanlığını Zveno’nun lideri albay Kimon Georgiev’in yaptığı, komünist, çiftçi ve radikal bakanlardan oluşan bir hükümet kurdu. Bu hükümet Reich’a savaş açtı; bulgar birlikleri cephede görev alarak çarpıştılar. Georgiev ayrıca, acımasız bir ayıklama hareketine girişti. Aralarında naiplerin, Boris'in kardeşi Filov’un ve Kiril'in de bulunduğu 2 680 kişi ölüm cezasına çarptırıldı.

halk demokrasisi


18 kasım 1945’te yasama meclisi seçimleri yapıldı. Georgiev hükümetinin kurulmasından sonra, Vatan cephesi içinde büyük görüş ayrılıkları belirmiş, tarihi önderi Georgi Dimitrov’un ülkeye dönmesiyle daha da güçlenmiş olan Sovyetler’in desteğindeki Komünist partisi, etkisini ülkede büyük ölçüde yaymıştı, ama komünistlerin daha da güçlenmesi, onlarla tek seçim listesi oluşturulmasına karşı çıkan çiftçiler ve önderleri Petkov tarafından engellendi. Vatan cephesi seçimleri kazandı ve Georgiev’in başkanlığında komünistlerin ağırlıkta olduğu bir hükümet kuruldu. 8 eylül 1946'da yapılan plebisit sonucu monarşi kaldırıldı; 15 eylülde Bulgar Cumhuriyeti ilan edildi. Yapılan yeni seçimlerde (27 ekim 1946), muhalefet oyların % 30’unu aldı ve Dimitrov başkanlığında bir hükümet kuruldu.

10 şubat 1947’de Müttefikler ile Bulgaristan arasında barış imzalandı; 23 eylül 1947’de Petkov idam edildi. O tarihten itibaren, muhalefetin ortadan kaldırılmasına girişildi ve hükümette başlıca gücü oluşturan komünistler, bulgar "halk demokrasisi”nin kurulduğunu ilan ettiler.
1945’te başlanmış olan iktisadi ve toplumsal reformlar hızlandırıldı: 9 haziran 1945'te çıkarılan ve toprak mülkiyetini 20 hektarla (Dobruca’da 30) sınırlayan toprak mülkiyeti yasası, köylerde kolektifleştirmenin başlatılması, devletleştirmeler (1946 yasası, özel sektörün payının 2 yılda % 5’e indirilmesini öngörüyordu), iki yıllık bir planın (1947-48) yürürlüğe konması.
2 temmuz 1949’da Georgi Dimitrov ölünce, yerine önce Vasıl Kolarov (öl. 1950), Sonra Vılko Çervenkov getirildi, ilk | beş yıllık planda özellikle ülkenin sanayi potansiyelinin artırılması ve ağır sanayinin geliştirilmesi hedef alındı. Buna koşut | olarak, ülkede stalinci yöntemler uygulandı: meclis başkan yardımcısı Trayço Kostov, ihanetle ve titoculukla suçlanarak aralık 1949'da idam edildi, ikinci beş yıllık planda (1953), özellikle köy iktisadının geliştirilmesi üstünde duruldu.

1956'da, "sosyalizmden sapmak”la suçlanan Çervenkov görevden uzaklaştırılarak, yerine Anton Yugov getirildi, Todor Jivkov parti genel sekreteri oldu. 1962 martında Ulusal meclis, Yugov’u yeniden Konsey başkanı seçti. Ama bir süre sonra, Tsankov ile birlikte bir temizlik hareketi sırasında ortadan kaldırıldı. Todor Jivkov, genel sekreterlik ve Konsey başkanlığı yetkilerini elinde topladı. Bulgaristan, SSCB ile yakın ilişkiler içinde olmasına karşın, komşularıyla da iyi ilişkiler sürdürebilmek için Arnavutluk ve Yugoslavya’ya karşı eleştirilerinde ölçülü davrandı.

27 şubat 1966 seçimlerinden sdnra, devlet yapısında yeni bir örgütlenmeye gidildi. 11 mart 1966’daTodor Jivkov) ikili görevine yeniden seçildi. Aynı yıl, planlama sisteminde reform yapıldı ve ulusal üretim olarak sanayi üretimi önemli ölçüde arttı. Batı ile ilişkiler çoğaltıldı: Fransa ile anlaşmalar imzalandı (1966); Sofya' daki ABD, VVashington'daki Bulgaristan temsilcilikleri büyükelçilik düzeyine yükseltildi. Bununla birlikte, 1968 ağustosunda bulgar birlikleri Varşova paktı’nın bir üyesi olarak Çekoslovakya’nın işgaline katıldılar ve ekim ayına kadar bu ülkede kaldılar. 1971 'de, mayıs ayında yapılan bir referandumda büyük bir çoğunluğun onayladığı yeni bir anayasa, 1947 anayasasının yerine yürürlüğe girdi. Todor Jivkov 7 temmuz 1971 'de devlet başkanlığına atandı ve Konsey başkanlığını Stanko Todorov'a bıraktı; ama parti genel sekreterliğinden ayrılmadı. Planlamayı ve iktisadi faaliyetleri geliştirmek amacıyla bir yapısal yeniden örgütleme çabasına girildi. 1981 haziranında, Stanko Todorov' un yerine Grişa Filipov getirildi. Kamu iktisadi teşebbüslerinde verimi artırmak için merkezi planlamanın daha esnek tutulması kararlaştırıldı. Üretimde nicelik yanında, niteliğe de önem verilmesi gerektiği vurgulandı. Tarımda plan hedeflerinin gerisinde kalınması eleştirilere yol açtı.

1985 başında türk azınlığa karşı baskılar yoğunluk kazandı. 1971 anayasasında ülkedeki azınlıkların varlığını reddeden yönetim, okullardan türkçe eğitimi kaldırdı, müslümanların ibadetlerine sınırlamalar getirdi. Türk adları slav adlarına çevrildi. Bulgarlaştırma kampanyasına karşı direnen türk köyleri, askeri birliklerle kuşatıldı. Türk azınlığa yöneltilen baskılar pek çok ülke tarafından kınandı. Bulgar yöneticiler ancak komünist rejim çöküp demokratik yönetim kurulduktan sonra bu kısıtlamalardan vazgeçtiler (1990).

Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 22 Eylül 2016 00:24
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!