Arama

Çevre Kirliliği - Tek Mesaj #4

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
27 Mayıs 2009       Mesaj #4
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Çevre Kirliliği

Ad:  4.jpg
Gösterim: 3121
Boyut:  46.1 KB

Çevrebilimciler çevreyi canlı, cansız bütün doğal varlıkların ve doğa­daki insan yapısı öğelerin bütünü olarak tanımlarlar. Bu çevre, çeşitli insan etkinlikleri sonucunda oluşan atıklar, duman, zehirli kim­yasal maddeler ve öbür zararlı maddelerle sürekli kirlenmektedir. Toprak, su ve hava kirliliğinin yanı sıra gürültü ve radyoaktiflik gibi daha yeni öğeleri de kapsayan çevre kirliliği günümüzde tüm dünyada önemli bir sorun haline gelmiştir. Özellikle büyük kent­lerde ve sanayi bölgelerinde insan sağlığını tehdit eden ciddi boyutlara ulaşan ve 1970'lerden başlayarak geniş kitlelerin ilgisini çeken çevre kirliliği aslında yeni bir sorun değildir. Yeni olan, bu kirliliğin tüm dünyada ulaştığı ciddi boyutlar ve insanların bu tehli­kenin bilincine varmaya başlamalarıdır.

Ortaçağda özellikle kentler çok pisti, su kaynakları kirliydi ve salgın hastalıklar hızla yayılırdı. Kentlerin koşulları zamanla iyileşti­rildi, ama Sanayi Devrimi'nden bu yana hızla büyüyen sanayi üretiminin ortaya çıkardığı atıklar çevre kirliliğine yeni boyutlar getirdi. Artan ve belirli kentsel alanlarda yoğunlaşan nüfusun çeşitli etkinlikleri sonunda ortaya çıkan atıkların yok edilmesi gittikçe daha karmaşık bir soruna dönüştü. Artan enerji gereksinimini karşılamak için kullanılan ya­kıtların dumanı havayı, akarsu ve denizlere boşaltılan atıklar suları kirletti. Kısa sürede çürüyüp ayrışarak doğaya karışan organik atıklara, uzun yıllar bozulmadan kalan plas­tik, metal, cam gibi sanayi atıkları eklendi. Çöplükler geniş alanlara yayıldı. Zehirli kimyasal ve radyoaktif maddelerden olu­şan atıklar bütün canlı varlıklar için tehlike oluşturmaya başladı. Kirliliğin en yoğun oldu­ğu yerlerde insanlar ve hayvanlar ölmeye başladı, bitkiler kurudu. Doğadaki dengelerin bozulması yaşamı tehdit etmeye başlayınca, daha çok sayıda insan çevre kirliliğinin tehli­kesini gördü ve bunun önlenmesini istemeye başladı. Çevre kirliliğini önlemenin yolları aranıp bulundu. Ama kirliliği önleyecek bü­tün önlemler ek harcamalar gerektirdiği ve sanayi üretimini daha pahalı hale getirdiği için bunların her zaman istekle uygulandığı söyle­nemez.

Çevre kirliliğini azaltmak için en iyi çözüm atıkların sanayinin hammadde gereksinimini karşılamakta kullanılmasıdır. Örneğin, kulla­nılmış şişe ve camlar, metal, kâğıt ve plastik atıklar bu maddelerin yeniden üretiminde hammadde olarak kullanılabilir. Öte yandan, denizlere bo­şaltılan atıklar önceden arıtılarak zararlı mad­delerden temizlenmeli, radyoaktif ve zehirli kimyasal atıklar özel koruyucular içinde yer­altına gömülmelidir. ABD'deki Love Canal olayı bu tür atıkların tehlikelerini açıkça ortaya koymuştur. New York eyaletinde, Niagara Çavlanı yakınında plastik ve kimya­sal maddeler üreten bir fabrika, 1940'lardan başlayarak atıklarını fabrika yakınındaki eski bir su kanalına boşaltmış, daha sonra doldu­rulan ve üzeri killi toprakla kapatılan kanalın üstünde okullar, evler yapılmıştı. Ancak 1971'de, zehirli kimyasal atıkların killi top­raktan sızdığı ve bölgenin, bazıları kansere neden olan kimyasal maddelerle kirlendiği belirlendi. Sonunda Love Canal yöresi felaket bölgesi ilan edilerek boşaltıldı. Sızıntıyı önle­mek ve kirlenmenin zararlarını gidermek için 20 milyon dolardan fazla para harcandı.

Çöp Sorunu

Büyük bir kentten bir günde toplanan çöpler dağ gibi bir yığın oluşturur. Hastalık taşıyan sinek, böcek ve farelerin üremesi için elverişli bir ortam oluşturan bu çöplerin kısa sürede ortadan kaldırılması insan ve çevre sağlığı açı­sından zorunludur. Üstelik bu çöplerin artık eskisi gibi yalnızca organik atıklardan oluşma­ması sorunun boyutlarını gittikçe genişlet­mektedir. Yenen sebze ve meyvelerin kabuk­ları, eti için kesilen hayvanların postları, boy­nuzlan, kemikleri, bağırsakları ya da çöpe atı­lan ekmek parçalan ile yemek artıkları za­manla bileşenlerine ayrılarak doğaya karışa­bilen atıklardır. Oysa doğada uzun yıllar hiç bozulmadan kalan metal, cam ve plastik eşya­lar çevre kirliliği yaratan etkenlerin başında gelir.

Sokak ve caddelerde biriken çöpler yalnız kentleri çirkinleştirmekle kalmaz, insan sağlı­ğını tehdit eden birçok tehlikeyi de beraberin­de getirir. Örneğin sokağa atılan şişe kırıkları ya da paslanmış metal parçalan tehlikeli ke­sikler açabilir. Ayrıca çöplerdeki sebzeler ve hayvansal atıklar çok çabuk çürüdüğünden hem çevreye pis kokular yayar, hem de fare­lerin ve sineklerin üremesini kolaylaştırarak hastalıkların yayılmasında etkili olur. Bu yüz­den, çevreyi temiz tutmak ve sağlığı korumak amacıyla çöplerin toplanmasını ve yok edil: meşini birçok ülkede belediyeler üstlenmiştir. Çöp toplama hizmetinin sıklığı belediye büt­çesinden bu işe ayrılan paraya, çöp kamyonla­rı ile temizlik işçilerinin sayısına ve iklime bağlıdır. Çöplerin daha çabuk çürüyüp kokuş­tuğu sıcak ve nemli iklim kuşağındaki ülkeler­de çöplerin daha sık toplanması gerekir. Mo­dern çöp kamyonlarında, çöpleri parçalayıp sıkıştırarak her kamyonun daha çok çöp top­lamasını sağlayan sıkıştırma düzenekleri var­dır. Evlerdeki çöpleri kanalizasyon sistemine bağlı çöp öğütme makineleriyle yok etmek daha da sağlıklı bir yöntemdir. Bu düzeneğin bulunduğu evlerde çöpler hiç biriktirilmeden mutfak lavabolarına dökülür ve küçük bir elektrik motoruyla çalışan öğütücüde öğütü­lür. Böylece ince toz haline gelen çöpler suyla birlikte kanalizasyon borularına akar. Yalnız, metal ve plastik atıklar bu makinelerde öğütülemediği gibi çok iri kemikler de sorun ya­ratabilir.

Toplanan çöpler eskiden denize dökülürdü. Ancak denizlerin kirlenmesinin sonuçlan or­taya çıkınca birçok ülkede denize çöp dökül­mesi yasaklandı. Bugün en çok gömme ve yakma yöntemleri kullanılmaktadır. Çöplerin kullanılmayan taşocaklarına ve benzeri çu­kurlara gömülmesini içeren gömme yönte­minde çöp katmanlar halinde yayıldıktan son­ra üstü toprakla kapatılır. Daha sonra toprak yüzeyi düzenlenerek buraları park ve yeşil alan olarak değerlendirilebilir. Yakma yönte­minde ise çöpler yakılarak bir enerji kaynağı olarak değerlendirilir. Eski Mısır'da yüzyıllar boyunca Kahire'deki hamamların yakılan çöplerden sağlanan ısıyla ısıtıldığı bilinir. Gü­nümüzde özel fırınlarda yakılan çöpler önce magnetik' ayıklayıcıdan geçirilerek içindeki metal parçaları ayrılır. Çöp yakma fırınlarının hava kirliliğine neden olmaması için bacaları­na filtre takılır.

Su Kirliliği

Her yıl milyonlarca ton çöpün döküldüğü denizler zamanla birer çöplüğe dönüşmüş, kuşkusuz bunun en büyük zararını deniz ve okyanuslardaki canlılar görmüştü. Çok mik­tarda pislik arıtılmadan kanalizasyonlardan deniz, göl ve ırmaklara akıtıldığı zaman su bu kadar çok pisliği arıtamaz. Sudaki tüm oksi­jen tükendiği için, balıklar ve atıkları ayrıştı­rarak zararsız maddelere dönüştüren bakteri­ler ölür. Sularda yalnızca oksijensiz yaşayabi­len, hastalık yapıcı bakteriler kalır. Özellikle sanayi bölgelerine yakın olan Akdeniz ve Japon Denizi ile Kuzey Amerika'daki Büyük Göller'de görülen kirlilik bütün okyanusları etkilemektedir.
1950'lerde Japonya'da görülen Minimata hastalığının denize dökülen cıvalı atıklardan etkilenen ton balığının yenilmesinden kay­naklandığı belirlenmiştir. Fabrikaların denize döktüğü kimyasal atıklann içindeki ava önce kü­çük deniz canlılarının, sonra bunları yiyen daha büyük balıkların vücudunda birikiyor ve en sonunda o balıkları yiyen insanlara zarar verecek düzeye ulaşıyordu. 1986'da Kuzey Denizi'nde yapılan bir araştırmada, incelenen yassı balıkların beşte ikisinden fazlasında kan­ser hastalığına benzer belirtiler bulunmuştur. Kuşkusuz, kirlenme yalnızca insan sağlığını değil öteki canlıları da etkilemektedir.

Hava Kirliliği

Fabrika bacalarından çıkan duman ve motor­lu taşıtlardan çıkan egzoz gazları hava kirlili­ğinin temel etkenleridir. Havaya karışan kü­kürt dioksit gibi kimyasal maddeler havadaki nemle birleşerek asitlere dönüşür. Havadaki asit taş ve tuğlaları aşındırarak yapılara zarar verir. Egzoz gazlarıyla havaya karışan karbon monoksit ve hidrokarbonlar da insan sağlığı­na zararlıdır.

Güçlü güneş enerjisinin etkisiyle havadaki yoğun duman içinde oluşan kimyasal tepki­meler de boğucu bir sise yol açar. Özellikle astımı ve akciğer hastalıkları olanlara çok zararlı olan bu sis ağaçları ve öteki bitkileri de zehirleyebilir. Londra, Los Angeles ve Tokyo gibi kentlerde hava kirliliğine bağlı sis büyük ölçüde denetim altına alınmıştır. Ama azgelişmiş ülkelerdeki Kalküta ve Meksiko gi­bi kentlerde hava kirliliği gittikçe artmak­tadır.

Kömür, petrol gibi yakıtların dumanındaki kükürtdioksidin havadaki su buharı ile birle­şerek oluşturduğu sülfürik asit, asit yağmuru olarak yeryüzüne iner. Hava akımlarıyla sürüklenen duman yüzlerce kilometre uzakta bile asit yağmuruna yol aça­bilir. Asit yağmuru suların asitlilik derecesini artırarak canlılara zarar verir.

Hava kirlenmesinin bir başka tehlikeli so­nucu atmosferin yüksek katmanlarında bir karbondioksit tabakasının oluşmasıdır. Kö­mür, odun, mazot gibi yakıtların yanmasıyla açığa çıkan karbon dioksitin oluşturduğu bu tabaka, yeryüzünden yansıyan güneş ışınlarını engelleyerek atmosferin ısınmasına yol açar. Sera etkisi denen bu olgu Dünya'nın sıcaklığı­nın artmasına neden olmaktadır. Eğer enerji üretimi için odun, kömür ve petrol ürünleri­nin yakılması bugünkü düzeyde sürerse, 50 yıl içinde dünyamızdaki ortalama sıcaklığın 3°-5°C yükseleceği sanılıyor. Bunun sonucunda iklim özellikleri değişecek, bazı bölgeler çoraklaşacak, kutuplardaki buzlar eriyerek deniz düzeyi 5 metre kadar yükselecek, bir­çok liman ve Hollanda, Bengal gibi çok geniş alçak alanlar sularla kaplanacaktır.

Hava kirliliğinin bir başka etkeni de aerosollerde ve soğutucularda kullanılan bazı gaz­ların havaya karışmasıdır. Eğer gerekli önlemler alınmazsa, bu olay sonucunda Dünya'da tüm canlılar Gü­neş'ten gelen morötesi ışınların zararlı etkileri karşısında korumasız kalabilir.

Kimyasal Kirlilik

Tarımda kullanılan gübreler ve böcek öldürü­cü ilaçlar da çevre kirliliğine neden olur. Gübrelerdeki kimyasal maddeler topraktan akarsulara karışarak su kaynaklarında ve denizlerde toplanır. Bunlar yosunların hızla büyüyerek sudaki tüm oksije­ni kullanmasına yol açar ve sonuç olarak sudaki yaşam sona erer. Zararlı böcekleri öldürmek için kullanılan zehirli ilaçlar yararlı canlıları da öldürmekte, bu tür ilaçların kulla­nıldığı tarlalardaki ürünleri yiyen hayvanlar da zehirlenmektedir.
Bu konuda çok bilinen bir örnek DDT ile zehirlenme olayıdır. Böcek öldürmede kulla­nılan bu zehirli kimyasal bileşik doğada kolay­ca yok olmaz. Sulara karışarak; önce küçük su canlılarının, sonra onları yiyen balıkların vücuduna geçer. Beslenme zinciri boyunca ilerledikçe DDT balıkların vücudunda, yoğunluğu artarak birikir. Böy­le balıklan yiyen insanlar tehlikeli miktarda DDT almış olurlar. Bunun sonucunda kanser ve sakat bebek doğumları gibi olaylar ortaya çıkabilir. Pek çok gelişmiş ülkede DDT kulla­nımı yasaklanmıştır. Ama zararının pek iyi bilinmediği azgelişmiş ülkelere satmak için gelişmiş ülkeler DDT üretimini sürdürmek­tedir.

Çevremizi kirleten çok çeşitli kimyasal maddeler vardır. Bunlar arasında dioksin, dieldrin ve öteki tarım ilaçları, hidrolik yağ ve plastik yapımında kullanılan poliklorodifenil (PCB) sayılabilir. Kadmiyum, kobalt, çinko, kurşun, nikel, cıva da aynı biçimde canlıların vücudunda birikerek insan ve hayvan sağlığını olumsuz etkileyebilir.

Radyoaktif Kirlilik

Nükleer enerjinin en büyük sakıncası, orta­dan kaldırılması gereken radyoaktif atıkların ortaya çıkmasıdır. Bir başka temel sakınca da, 1986'da SSCB'deki Çernobil'de olduğu gibi kaza sonucu çok tehlikeli radyoaktif sızıntıların olabilmesidir. Rad­yoaktif kirlenme binlerce yıl sürebilir. Günümüzde radyoaktif atık­lar çok sağlam beton koruyucular içinde top­rağa ya da deniz dibine gömülmektedir; ama bunu sonsuza dek sürdürmek de olanaksızdır.

Sorunların Çözümü

Çevre kirliliği tüm dünyanın karşı karşıya ol­duğu, acil çözüm gerektiren bir sorundur. Çok sayıda insan bu konuyla uğraşmakla bir­likte, birçok hükümetin ve büyük şirketlerin bu konuda yeterli duyarlığı gösterdiği söylenemez. Çünkü kirliliğe karşı önerilen önlem­lerin maliyeti genellikle yüksektir ve şirketle­rin kârlarını azaltır. Birçok kişi de kirliliğe karşı önlem alınmasını ister, ama bunun için yaşam biçimini ve alışkanlıklarını değiştirme­ye yanaşmaz.

Çevre kirliliği geç kalınmadan denetim altı­na alınmalı ve kirliliğin azaltılmasına çalışıl­malıdır. Ama başarılı sonuçlar alabilmek için, sanayicilerin bundan doğacak maliyet artışını göze alması ve insanların yaşam biçimlerini değiştirmesi gerekir. Örneğin, elektrik santrallerinin bacalarına filtre konularak zararlı dumanlar süzülüp asit yağmuru azaltılabilir, ama bu uygulama elektriğin fiyatını yükselte­cektir. Öte yandan insanların özel otomobil kullanma alışkanlıklarından vaz geçmeleri de çevre kirliliğinin önlenmesine önemli katkıda bulunacaktır.

Günümüzde kirliliğe neden olan pek çok madde vardır. Bilim adamları bunları kullan­maktan kaçınmak ya da zararlarını ortadan kaldırmak için yeni yollar bularak, insanın alt­üst ettiği doğal dengeyi yeniden kurmaya ça­lışmaktadırlar. Çevre kirliliğinin önlenmesi için uluslarara­sı alanda çalışmalar yürütülmektedir. 1972'de Stockholm’de toplanan Birleşmiş Milletler İn­san Çevresi Konferansı'na 130'dan çok ülke­den temsilciler katılarak çevre sorunlarını ve bu konuda alınması gerekli önlemleri görüş­tüler. Konuya ilgiyi canlı tutmak için konfe­ransın toplandığı 5 Haziran günü her yıl Dünya Çevre Günü olarak kutlanmaktadır.

Birçok ülkede çevre kirliliğini önlemek amacıyla yasal düzenlemelere gidilmiştir. Türkiye'de bu konu ilk kez 1971 tarihli Su Ürünleri Kanunu'nda açıkça ele alındı. 1982 Anayasası'nın 56. maddesinde ise "çevre kir­lenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir" hükmü yer alıyordu. 1983'te çıkarı­lan Çevre Kanunu ile çevrenin korunmasına ve kirliliğin önlenmesine ilişkin ayrıntılı ön­lem ve düzenlemeler getirildi. Bu alanlardaki çalışmalar 1978'de kurulan Çevre Genel Müdürlüğü'nce yürütülmektedir.

MsXLabs.org & Temel Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 13 Haziran 2017 21:26
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!