ASABİYET
(ar. ’asabe ve -ryyet’ten ’asabiyyet). Esk.
1. Akrabalık, yakınlık.
2. Yurtseverlik: "Hadiseyi gerek buradaki arkadaşlar, gerek hariçteki kolordu kumandanları asabiyet ve ehemmiyet ile telakki etmekte..." (Atatürk).
3. Aşırı yan tutma, taraftarlık: Asabiyet-i milliye. Asabiyet i kavmiye.
—ANSİKL. Tar. Aile ya da kabile akrabalığı ruhu. Araplar’da, İslamlık öncesi dönemde, bir kimsenin baba yönünden erkek akrabalarını haklı haksız her durumda savunmaya, kabile bireylerinin mal ve mülklerini korumaya hazır olması ve bir söz üzerine başka kabilelerin mal ve mülklerini ele geçirme konusunda birleşmesi. Peygamber, asabiyeti, İslam ruhuna aykırı bulur. Nitekim, İslam öncesi dönemde geçerli olan “zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et” ilkesi, İslamlıkla bağdaşmaz. Ancak Peygamberin bu konuya ilişkin bir hadisi, "zalim kardeşe zulümden vazgeçmesi için yardım edilmelidir” biçiminde yorumlanmıştır. Asabiyet terimi, ibn Haldun'un tarih görüşünün temel ilkesi olarak ün kazandı. Bu filozof, asabiyeti, toplumun temel bağı ve tarihin itici gücü olarak ele aldı.
Ona göre asabiyet, insan gruplarını, üstünlük için savaşmaya; egemenlikler, hanedanlar ve imparatorluklar kurmaya iten kuvvettir. Arapların İslamiyet öncesi ve sonrası tarihi ve Berberiler ile öteki İslâmlaşmış halkların tarihi, bunu açıkça gösterir. Ancak üstünlük ya da egemenlik ele geçirildikten sonra, asabiyetin gevşediği ve yerini başka güçlerin aldığı görülür ibn Haldun, dindışı bir ilke olan asabiyeti tarihin ilk hareket ettiricisi olarak ele alınca, islami tarih ve uygarlık görüşüyle (bu görüş, dinsel etkiyi temel olarak kabul ediyordu) bir uzlaşım bulmak zorunda kaldı ve dolayısıyla birçok sorunla karşılaştı. Bu uzlaştırıcı çabası, Mukaddime'nin birçok yerinde açıkça görülür ve filozofun, dâhiyane kuramını gerektiği gibi derinleştirmesini ve tamamlamasını engeller.
Kaynak: Büyük Larousse