Arama

Ergenekon Operasyonu - Tek Mesaj #3

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
21 Haziran 2009       Mesaj #3
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Ergenekon Operasyonu
Vikipedi, özgür ansiklopedi


Operasyon Öncesindeki Gelişmeler


Tuncay Güney

Varlığı iddia edilen örgüt ile ilgili ilk bilgiler Tuncay Güney'e ait İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şubesi tarafından yapılan sorgulama CD'leridir. Ancak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi yaptırdığı bilirkişi inceletmelerinde Tuncay Güney'in bu ifadeleri CMUK'a aykırı olarak, polis sorgusunda Adil Serdar Saçan ve Ahmet İhtiyaroğlu'nun işkencesiyle verildiğini tespit edilmiştir. Bahse konu olan CD daha önce MİT tarafından mahkeme heyetine sunulmayan CD'dir. Gazeteci Ümit Oğuztan da ilgili CD'de Güney'e işkence yapılırken dinletilen işkence seslerinin kendisine ait olduğunu beyan etmiştir. Davad Tuncay Güney'in ifadesinin işkence altına alınmasına rağmen Ergenekon iddianamesinde daha çok Tuncay Güney'in işyerinden çıkan 6 çuval Ergenekon dökümanına yer verilmektedir.
Güney'in kimin adına çalıştığı konusunda bir çok farklı görüş ortaya atılmıştır. "Sabah gazetesinin ortaya çıkardığı belgelere göre" Tuncay Güney genç yaşında, MİT İstanbul Bölge Başkanı Galip Tuğcu tarafından MİT'e kazandırıldı. 1990'larda önce MİT'in Gerici Faaliyetler Şubesi'nde ardından İran Masası'nda çalıştı. Bu amaçla genç bir gazeteci olarak, Ortadoğu'daki liderlerle yüzyüze görüşmeler yaptı. Fakat, 1992 yılında MİT Tuncay Güney'in görevini değiştirdi. Kendisine JİTEM'in ve Ergenekon'un içine sızma görevi verilen Güney, ilk kez bu tarihte Ağrı'da görev yapan albay Veli Küçük ile tanıştı. 1996 ve 1997 yıllarında Susurluk skandalı ve 28 Şubat sürecinde elde ettiği önemli bilgileri, MİT'in çalışma merkezi olarak kullanan Dolmabahçe Sarayı Harem Dairesi'ne götürdü. 2001 yılında dönemin İstanbul Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan tarafından sorgulanan Tuncay Güney'in kimliği deşifre edildi. İddiaya göre Güney'in JİTEM kimliğinin deşifre olmasını istemeyen Veli Küçük, Güney'in serbest bırakılmasını sağladı. MİT derhal devreye girdi. Bizzat MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, Amerikan haberalma servisi CIA ile iletişim kurarak Güney'e 10 yıl süreli ABD vizesi aldı. Güney kendi adına pasaport ile MİT İstanbul Bölge Başkanı Kubilay Günay'ın ekibi eşliğinde Türk Hava Yolları'nın New York tarifeli uçağıyla ABD'ye gönderildi.
MİT ise Sabah'ın yayınladığı belgelerin teşkilata ait olduğunu ve belgelerde adı geçen kişinin Tuncay Güney olduğunu kabul etmekle beraber Tuncay Güney'in kayıtlı kaynak olmadığını açıklamıştır. Tuncay Güney'in çalıştığı iddia edilen MİT Kontrterör Dairesinin başkanı Mehmet Eymür Güney'i tanımadığını Güney de hiç bir istihbarat servisinin elemanı olmadığı söylemektedirler. Ancak, Ergenekon soruşturması sürecinde ortaya çıkan Güney hakkındaki MİT belgesininin içeriğini 2000 yılında internet sitesinde yayımladığı ve Güney'in ‘çift meslekli gazeteci’ olduğunu anlattığı ortaya çıkmıştır.Eymür, Güney’i ‘Tunca’ kod adıyla nitelendirdiği yazısındada, o dönem ikinci meslekleri gazetecilik olan iki kişi arasındaki konuşmada JİTEM adına çalıştığını söyleyen Tunca, Susurluk’la bağlantılı özel tim mensuplarının bir düğünde Abdullah Çatlı ile beraber çekilmiş fotoğrafları basına kendisinin sattığını anlatıyor. Akşam gazetesinin o dönemki genel yayın yönetmeni Behiç Kılıç da, Güney, arşivden aldığı bir takım fotoğraflarla dönemin Başbakan'ı Mesut Yılmaz'ı Susurluk skandalının baş kahramanlarından Abdullah Çatlı'yla yan yana gösteren bir fotomontaj olayına karıştığını ve Yılmaz'a muhalif bir milletvekiline sattığını söylemektedir. Strateji dergisinde bir dönem Güney ile beraber çalışan Ümit Oğuztan, Güney’in radikal sağ ve PKK yandaşı gruplar ile cemaat yapılanmalarına girip çıkan bir muhabir olduğunu öne sürmüş, “Bir keresinde dergide oturuyordu, bir telefon geldi, yüzü kireç gibi oldu. Ne olduğunu sordum. ‘Mehmet Eymür beni aradı, niye arıyor ki beni?’ diye cevap verdi” demiştir. Oğuztan ayrıca, Güney’in kendisine bir gay barda cellat lakaplı Muhsin Karger adında İranlı bir diplomatla ilişki kurduğunu, MİT’in de bundan haberdar olunca bu kişiyle ilgili bilgileri Eymür’ün adamlarına aktarmasının istendiğini anlattığını söylemiştir. Güney’in Tansu Çiller, Mehmet Ağar ve Necmettin Erbakan ile de sıkça görüştüğünü öne süren Oğuztan, Güney’in Susurluk sürecinde ifade verdiğini ve kendisine bu durumdan çok korktuğunu anlattığını belirtmiştir. Güney'in yakın ilişkide olduğu ve Türk basınında Cellat diye anılan Muhsin Karger Azad'ın, Uğur Mumcu ve Jak Kamhi suikastlarına karıştığı iddiası mahkeme kayıtlarına geçmiştir.
Bugün gazetesinin yayınladığı 7 Şubat 1997 tarihli ve 'çok gizli' ibareli belgelere göre ise Tuncay Güney'i izleyen birimler, temasları hakkında MİT'e kapsamlı bir rapor sundu. Sözkonusu belgeye göre Tuncay Güney MİT'te değil Veli Küçük'ün emrinde JİTEM'de çalışıyordu.
Güney 1 Mart 2001'de otomobil kaçakçılığı ile ilgili bir operasyonda Strateji dergisi genel yayın yönetmeni Ümit Oğuztan ve eniştesi Adem Taşdemir ile beraber Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü tarafından gözaltına alındı. Bu gözaltının nedeni Timur Büyükölmez adlı bir vatandaşın, bir jeep alım satımıyla ilgili olarak Erdal Güventürk ve Orhan Sonuç adlarındaki iki polis tarafından dolandırıldığı iddiasıyla Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurması sonucu yapılan incelemede kendilerini polis olarak tanıtan bu kişilerin Güney ve Adem Taşdemir olduğu ortaya çıkması. Bunun üzerine düzenlenen operasyonda, olaya karıştığı düşünülen kişiler gözaltına alınmıştır. Güney’in evinde yapılan aramada, 2 ruhsatsız tabanca, 36 fişek ve 115 sahte diploma, üzerinde Güney’in fotoğrafları olan sahte kimlikler ile pek çok farklı belge ele geçirildi. Sorgulamalar devam ederken, 6 Mart 2001’de Güney’le birlikte hareket ettiği ileri sürülen Teğmen Murat Oğuz’un evinde ve Hasdal Kışlasında bulunan birliğindeki odasında askeri savcı nezaretinde arama yapıldı ama suç delili sayılacak herhangi bir bulguya rastlanmadı. Aynı soruşturma kapsamında gözaltına alınan Ümit Oğuztan ile Güney’in ortak işyerlerinde yapılan aramada ise Güney'in evi ve iş yerinde yapılan aramalarda Ergenekon örgütü ile ilgili 6 çuval doküman bulundu. Önce Gayrettepe'deki Asayiş Şube Müdürlüğü'nde sorgulaması yapılan Tuncay Güney, birkaç gün sonra resmi kayıtlara göre "ifadesinde Susurluk olayı ve bir kısım organize suç örgütleriyle ilgili beyanda bulunduğunun tespiti üzerine" İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne teslim edildi. Güney, kendisini sorgulayan Organize Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'a Ergenekon hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler verdi. Şüpheliler hakkında ‘dolandırıcılık’ suçundan dava açıldı. Güney, davada ablasının ödediği kefaletle serbest bırakıldı.
Zaman gazetesinde açıklanan ancak yalanlanan habere göre Adil Serdar Saçan, Tuncay Güney'in sorgu kasetlerini Emniyet Genel Müdürlüğüne bildirmediği için Ergenekon ile ilgili belgeler hakkında hiç bir işlem yapılmamıştır. Ancak Zaman Gazetesinin bu iddiasına rağmen Milliyet Gazetesi Adil Serdar Saçan’ın girişimiyle halen İstanbul Başsavcısı olan Aykut Cengiz Engin’in soruşturmayı başlattığı ve Cumhuriyet Savcısı Muzaffer Yalçın’ı görevlendirdiğini bilgilgisini vermektedir. Ancak bu soruşturmanın "İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi"’nde kaldığı da ortaya çıkıyor.
Önce İstanbul 4 No’lu DGM’de başlayan, sonra İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen dava kapsamında Güney'in, ifadesi alınamadı. Süren dava nedeniyle kendisi hakkında yurtdışına çıkış yasağı olmasına rağmen 'ABDye gitti. Eski avukatı Aydın'ın verdiği bilgiye göre, davadaki şikayetçiler zararları tazmin edildiği için şikayetlerini geri çekti. Güney bu zararları ise, ablası ve Taksim'deki kendisine ait binanın satışıyla karşıladı. Otomobil dolandırıcılığı davası nedeniyle Güney hakkında 27 Ocak 2003’te “gıyabi tutuklama” kararı çıkarıldı. Ancak 2009 Şubat ayında dava zaman aşımına uğradı ve gıyabi tutuklama kararı da kaldırılmış oldu.
Adil Serdar Saçan, 2003'te Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü görevinden ayrıldıktan sonra işadamı Şevki Duyu'nun Gaziosmanpaşa'daki 'Duyu-San' adlı fabrikasında bomba yapımında kullanılan çok miktarda malzeme bulunduğu ihbarı yapıldı. 12 Aralık 2003'te Terörle Mücadele ekiplerinin fabrikaya yaptığı baskında Duyu-San şirketinin yanındaki Karadeniz Ekmek Fırını'nın altında çok sayıda resmi belge ile beraber İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü arşivlerinde olması gereken Tuncay Güney'in mülakat kasetleri ve Güney'in Ergenekon hakkındaki belgelerinden oluşan 6 çuvallık arşivi bulundu. Belgeler İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne geri verildi. Şube de kasetleri Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı'na iletti. Bu olayla ilgili Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Saçan, bu davada 5 ay hapis cezası almıştı.

Ergenekon Reorganizasyon Belgesi
Gazeteci Fehmi Koru 30 Nisan ve 1 Mayıs 2001'de Yeni Şafak'taki köşesinde; eline geçen 24 sayfalık “Ergenekon: Analiz- Yeniden Yapılanma, Yönetim ve Geliştirme Projesi” başlıklı bir belgeden söz etmiştir. 29 Ekim 1999 tarihli olan ve "Bu çalışmanın amacı; Atatürk ilkeleri doğrultusunda biçimlendirilmiş, Kemalizm'in tek gerçek ve içtenlikli koruyucusu Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon'un reorganizasyonuna katkıda bulunabilmektedir" diye başlayan bu belgede yeniden kurulması talep edilen Ergenekon adındaki bir gizli birimden bahsedilmektedir.
Fehmi Koru'ya en büyük tepki İşçi Partisi'nin yayın organı Aydınlık'tan gelmiştir. Hikmet Çiçek, 6 Mayıs 2001'de Aydınlık'ta yazdığı yazısında;
"CIA, SüperNATO ve MİT şeflerinin işbirliğiyle Orduyu yıpratma kampanyası her alanda sürdürülüyor. Psikolojik savaşta sözde dosyalar ve raporlar imal ediliyor. “Ergenekon” hikayeleri de bu tertibin bir parçası."
diyerek Koru'ya sert tepki göstermiştir. MİT Kontrterör Dairesi eski başkanı Mehmet Eymür, kendi web sitesinde bu belgeyi konu aldığı yazısında Aydınlık'ın verdiği tepkinin "belgeyi bizzat Doğu Perinçek'in kaleme aldığı ve Ergenekon'un yeniden yapılanmasında önemli fonksiyonlar yüklendiği" söylentilerinin neden olmuş olabileceğini yazmıştır. Mehmet Eymür'ün 2001'deki bir yazısında İşçi Partisine ait olduğunu iddia ettiği derin ilişkileri deşifre etmesi ile bir dönem gündemden düşmeyen ve daha sonra kapatılan "yeşil.org" isimli internet sitesinde 2001 yılında “Müslüman mezarlığında Yahudi kanı” başlıklı bir yazıda Ergenekon oluşumundan bahsedildiği, Üzeyir Garih cinayetinin de bu örgüt tarafından işlendiğininin anlatıldığı ortaya çıkmıştır.

Danıştay Saldırısı
17 Mayıs 2006 günü Danıştay 2. dairesine Alparslan Arslan adlı saldırgan tarafından silahlı saldırı düzenledi. Saldırı sonucunda, Danıştay İkinci Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin öldü, aralarında daire başkanı Mustafa Birden'in de yer aldığı dört üye daha yaralandı. Alparslan Arslan saldırıyı gerçekleştirdikten hemen sonra yakalandı. Arslan sorgusunda saldırıyı Danıştay'ın başörtüsü kararı nedeniyle gerçekleştirdiğini söyledi. Yetkililerin ilk açıklamaları suikastın bir örgüt işi olduğu yönünde geldi.
Olaydan iki gün sonra dönemin başbakan yardımcısı Abdullah Gül Alparslan Aslan'ı yönlendiren çetenin elebaşısının 12 Eylül öncesi yüzbaşı iken ordudan atılan ve ekip içinde "Albay Muzaffer" diye tanınan Muzaffer Tekin olduğunu açıkladı ve Tekin'in, olay öncesinde Arslan ile sık sık telefonla görüşmesi yaptığını belirtti. İkamet ettiği apartmanın yöneticisi ve komşularının, "milli duyguları sağlam, ama dini bütün değildir" diye nitelendirdikleri Muzaffer Tekin, saldırının gerçekleştiği gün saat 12.00 sıralarında eşi Müge'yle birlikte binadan çıkmış ve kendisinden bir daha haber alınamamıştır. Muzaffer Tekin Danıştay Saldırısından üç gün sonra bıçakla intihara teşebbüs etmiş şekilde yakalandı. Tekin, yaralı halde götürüldüğü Acıbadem Hastanesi'nde polis tarafından gözaltına alındı. Tekin'in Danıştay Saldırısı'nı hemen ardından teknik takibe alındığı ve evini terkettikten sonra emekli albay Mehmet Zekeriya Öztürk'e telefon ederek "Birkaç gün ortadan kaybolmam lazım bana yardımcı ol" dediği öğrenildi.
Hürriyet gazetesi 24 Mayıs 2006 günü Muzaffer Tekin tutuklu olduğu sırada emekli yüzbaşının içinde olduğu ilişkiler ağının polise göre, 'Ergenekon' yapılanmasında yer alan kişileri işaret ettiğini duyurdu. Ancak; Arslan ve Tekin'in Veli Küçük, Sedat Peker, Kemal Karinçsiz, Sevgi Erenerol gibi kişiler uzanan önemli bir ilişki yumağının mevcut olduğu tespit eden polis ciddi bir delile ulaşamadığı için Muzaffer Tekin'i serbest bıraktı.

Engin Bağbars'ın İfadeleri
Kokain satmak ve 20 adamıyla çete kurmak suçundan 2006 yılında tutuklanarak Kandıra F Tipi Cezaevi'ne gönderilen Engin Bağbars 27 Eylül 2006 ve daha sonrasında polis, savcılık ve mahkemeye verdiği ifadesinde Ergenekon ile ilgili bilgiler vermiştir. Bağbars, Hrant Dink suikastı dosyasına da giren ifadelerinde Danıştay saldırısı, rahip Andrea Santoro cinayeti, darbe planları, TÜSİAD üyelerine suikast planı kuran bir çeteden söz etmiştir. Bağbars'ın ifadesine göre, Gökhan Başoğlu isimli Trabzonlu ve cinayetten sabıkalı bir kişinin kendisini Muzaffer Tekin ile tanıştırdı. Başoğlu, Bağbars'a, kendilerinin çok güçlü olduklarını, Alaattin Çakıcı'nın yerine geçeceğini, oluşumun içerisinde emniyet, askeriye ve MİT'ten kişiler olduğunu, sürekli olarak tanıdıkları bazı kişilerin Emniyet Müdürü olarak atanacağını ve İstanbul'da kelle koparacaklarını anlatmıştır.
Engin Bağbars tutuklanmadan önce Muzaffer Tekin’in adamları olan Gökhan Başoğlu ve Sarı Levent adlı bir kişinin kendisiyle Beykoz Kaymakdonduran Mevkii’nde buluştuğunu söylemiştir. Kendisine Kaleşnikof marka bir silah ve yanında mermi verdiklerini söyleyen Bağbars, kendisinden zamanı gelince TÜSİAD yöneticilerine eylem yapmasını ve eyleme İslamcı örgüt süsü vermesini istendiğini savunmuştur.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!