Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
21 Haziran 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Cadılık
MsXLabs.org & Temel Britannica

Cadıların doğaüstü güçlerden ya­rarlanarak insanlara ya da mala mülke zarar verdiğine inanılır. Oysa, cadı olarak adlandı­rılan kimseler, eski zamanlarda doğal bitkiler ve kökler kullanarak hastalıkları iyileştirmede başarılı, özel bilgi sahibi olan insanlardı. Bu, çağdaş tıp biliminin ve tedavi edici ilaçların yaygın olarak kullanılmasından çok daha ön­ceydi. Çoğunluk kadın olan cadılar gizli bilgi­leri, genellikle anadan kıza olmak üzere, ku­şaktan kuşağa aktarırlardı. Dünyada bugün de, binlerce yıllık bilgi birikiminden yararla­narak hasta insan ve hayvanları iyileştirmede "hünerli" kimseler vardır.
Ortaçağın ikinci yarısında, 14. yüzyılın son­larına doğru Avrupa'da "cadı" sözcüğünün anlamı epeyce değişti. O sırada Avrupa, nü­fusun dörtte birinin ölümüne neden olan kor­kunç Kara Ölüm'ün (veba) sarsıntısı içindey­di. Dehşete kapılan insanlar Kutsal Kitap'ta (Tevrat-İncil) sözü edilen kıyamet gününün yaklaştığı kanısındaydı. Yoksullar kilise ve soyluların baskısından kurtularak, Hıristiyan­lık ile daha eski gelenekleri kaynaştıracak ye­ni topluluklar oluşturmaya çalışıyorlardı. Devletlerin ve kilisenin bu girişimlere karşı tepkisi acımasız oldu. Kendilerine karşı gelen ya da kendilerinden farklı düşünenleri yakala­yarak işkenceyle öldürdüler. Bu kişilere "kâ­fir" dendi.

Cadı Avcılığı
Kâfir olarak adlandırılan insanlar ortadan kaldırıldıktan sonra, kilise ve devlet gizli bilgi sahibi olduklarını varsaydığı cadıları baş düş­man ilan etti. Cadılarla birlikte tüm kâfirleri ortadan kaldırmak amacıyla, Engizisyon adı verilen, kiliseye bağlı bir mahkeme kuruldu. Dönemin en bilgili kişileri sayılan bazı rahip ve din adamları cadıların işledikleri ileri sürülen suçları içeren korkunç bir liste hazırladılar. Bu listede cadıların, şey­tanla anlaşma yaparak ruhlarını satmak paha­sına doğaüstü güçler kazandıkları; şeytanın törenlerine katılmak için süpürgelerine binip uçtukları; şeytanın buyruğuyla bebekleri çiğ çiğ yedikleri gibi akıl almaz suçlamalar yer alıyordu.
Yakalanan cadılara acımasızca işkence ya­pılıyordu. Hepsi de kadın olan bu cadıların, din adamlarının ileri sürdüğü tüm kötülükleri üstlenmelerine ve şeytanla işbirliği içinde ol­duklarını itiraf etmelerine şaşmamak gerekir; çünkü itiraf acı çekmekten kurtulmanın tek yoluydu.
Cadıların yok edilmesi Roma Katolik Kili-sesi'nce yönetilen bölgelerden Avrupa'nın orta ve kuzeybatısındaki Protestan ülkelere ve daha sonra Amerika kıtasına da yayıldı. İngiltere'de cadı avcılığı 17. yüzyılın ortaların­da iyice yoğunlaştı. Bu dönemde Oliver Cromwell, Matthevv Hopkins adında bir ge­nerali cadıları yakalamakla görevlendirdi. Yüzlerce talihsiz kadın cadılıkla suçlanarak öldürüldü. Cadıların yakalanıp öldürülmesi 18. yüzyıl ortalarına kadar İskoçya'da da sür­dü. ABD'de de 1692'de, Massachussetts eya­letindeki Salem'de birçok kişi cadılık suçuyla yargılanarak asıldı.
Bu cadı avlama çılgınlığı zamanla azaldı. Bunun bir nedeni insanların cadılığa ilişkin inançlarını yıkan çağdaş bilimin gelişmesiydi.

Batı Dünyası Dışında Cadılık
Dünyada batı ülkeleri dışında yaşayan çok sa­yıda insan cadılar ve cadılığa ilişkin olarak yu­karıdakilere benzer görüşlere sahiptir. Bu gö­rüşler antropologlarca incelenmiştir. Bir İngiliz antropolog olan Sir Edvvard Evans-Pritchard 1930'larda, Orta Afrika'daki Azandeler'le birlikte yaşaya­rak onların cadılığa ilişkin inançlarını incele­di. Azandeler Evans-Pritchard'a bazı kişile­rin çift kişiliğe sahip olduklarını, geceleri uyu­yan insanlara, görünmeyen bu ikinci kişinin saldırdığını anlattılar. Evans-Pritchard bu ki­şileri cadı olarak niteledi, çünkü bunlar sü­pürgeye binip uçarak düşmanlarının hastala­nıp ölmesine neden olan cadılarla ilgili eski öyküleri anımsatıyordu. Ayrıca Azandeler'in, cadılarla savaşmakta ustalık kazanmış, çoğun­luğu erkek olan "uzmanları" vardı. Evans-Pritchard bunlara "büyücü doktor" adını verdi.
Orta Afrika'da yaşayan Pigmeler gibi bazı toplumlarda ise bu türden inançlara rastlanmaz. Antropologlar bunun nedenini, küçük kümeler halinde ve sürekli göçebe olarak ya­şayan Pigmeler'in, içinde bulundukları gru­bun üyeleriyle anlaşamamaları durumunda o gruptan ayrılarak başka bir gruba katılabilme­lerine bağlamaktadırlar. Yerleşik bir düzen kurmuş olan insanlar ise komşularını sevme­seler bile onlara dostça davranmak zorunda­dırlar. Böylelikle içten içe nefret ettikleri komşularını kolaylıkla cadı olarak düşünebi­lirler.
Antropologların çoğu Afrika ve başka ül­kelerdeki cadı öykülerini hayal ürünü olarak kabul eder. Öte yandan bazıları da bu yaygın söylentilerin incelenmesi gerektiğini savun­maktadır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!