Arama

Deniz ve Kıyı Turizmi - Tek Mesaj #3

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Temmuz 2009       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
KIYI TURİZMİ
KIYI TURİZMİ
Mehmet Çakılcıoğlu
Dr. Kent Plancısı

Kıyı mekanına, yaşamın başladığı kara parçası diyecek kadar gerilere gidilmese de, geçmişe bir göz atıldığında, antik çağda önemli sitelerin yaklaşık tümünün bu alanda yer aldığını, bazı durumlarda denizin getirdiği olanakları kullanan sitelerin çağına göre bu yerleşmeleri dev boyutlara ulaştırdığı gözlenmektedir. Kara üzerindeki etki alanları çok az olduğu, ancak deniz aracılığı ile dış dünya ile ilişkilerin kurulduğu ve uygarlığın da bu yolla deniz aşırı kolonilere ulaştırıldığı bilinmektedir.

Kıyılar doğal kaynaklardır. Bu kaynaktan yararlanma isteği, sanayileşme ve kentleşmenin hız kazanması ile artmıştır. Sanayi kuruluşları denizleri, gölleri ve nehirleri kirletmeye başlamıştır. Bunun yanında kentleşme olgusu ileri düzeylere ulaşmaya başlamıştır. Kentli nüfusun, sağlık dinlenme, eğlenme ve tatil alışkanlıkları değişmiştir. Artan gelir düzeyleriyle de desteklenen bu alışkanlıklar, kıyılara olan talebi arttırmıştır.

Kıyı mekanının biçimlenmesi, üzerindeki doğal, toplumsal, ekonomik ve politik devingen güçlerin etkileşimlerinin geçici dengeleri ile oluşur.

“Kıyılardan yararlanma biçimleri, kıyı miktarının arttırılamaz olması nedeniyle birbiriyle çatışır duruma gelmiştir. Kıyılar çoğaltılamayan ancak, planlı kullanımla kullanışı arttırılabilen, tüketilemeyen ancak kötü ve yanlış kullanımla niteliği bozulabilen bir kaynaklardır.”[1]

Kıyı Kullanımları;
- Ulaşım (karayolları, liman)
-- - Ticaret (limanlar, serbest bölgeler, depolar)
- Sanayi (rafineri, tersane)
- Tarım (sulu tarım)
- Artık Hammadde atımı (sanayi ve kentsel atıklar)
- Hammadde kaynağı (kum, tuz)
- Savunma (deniz üsleri)
- Rekreasyon ve turizm (turistik tesisler, ikinci konutlar, plaj tesisleri)
- Sağlık (kür merkezleri)
- Enerji (deniz hareketlerinden yararlanma tesisleri)
- Konut yerleşmeleri (kentler, kırsal yerleşmeler)
- Gıda maddeleri kaynağı (deniz ürünleri)
- Spor (yüzme, yelken)
- Çeşitli bitki ve Hayvan topluluklarının yaşam alanı

Büyük ölçüde plansızlık ve yanlış kullanımlar yüzünden bu çeşitli yararlanma biçimleri deniz ve kıyılarında önemli ve giderek büyüyen sorunlara yol açmaktadır. Bu sorunlar doğal ekolojik dengede onarılması güç yaralar oluşturmaktadır.

Turizm son 30 yılda, kazandığı sayısal büyüklük ve coğrafi yaygınlık yüzünden olağanüstü bir olgu haline dönüşmüştür. Bu olgunun doğal verileri ile ilişkili olarak incelenmesi giderek önem kazanmıştır. Özellikle yaz aylarında kıyıları dolduran büyük kalabalıkların beraberinde oluşturdukları yapısal değişim ve artlarında bıraktıkları kirlilik kolaylıkla gözlenmektedir. Öte yandan turizm hareketinin kapalı bölge ekonomilerine getirdiği canlılık ve hareketliliğin mevsimlik olmasına karşın birçok alt bölgede önemli ekonomik değişimlere neden olmaktadır. Toplum yapısı bu hızlı değişime ayak uyduramamakta, bir yandan ziyaretçilerin istekleri kabul ederken, öte yandan bu yabancılar ile arasında var olan yapı farklılığı, zararlı ölçülere varabilecek çelişki ve sürtüşmeler yaratmaktadır.

3621 sayılı Kıyı Yasası, deniz, tabii ve suni göl ve akarsu kıyıları ile bu yerlerin etkisinde olan ve devamı niteliğinde bulunan sahil şeritlerinin doğal ve kültürel özelliklerini gözeterek koruma ve toplum yararlanmasına açık, kamu yararına kullanma esaslarını tespit etmek amacıyla düzenlenmiş ve kıyılarla ilgili olarak birçok kavrama açıklık getirmeye çalışarak bu alanların korunabilmesi ve kullanılması için hükümler getirmiştir.

“Buna karşın, kıyısal mekan, yasalar ile değil, ancak genel bir mekan düzenlemesi ile tanımlanabilir. Dolayısıyla, mekan düzenleme sürecinin ana unsuru olan politikanın tanımlanması ve hedeflerinin saptanması mekan düzenlemede üst yapı örgütlenmesinin özünü oluşturur. Politikaya biçim veren ise ülkede var olan değişik kesimlerin-tarafların-(devlet, yerel yönetim, politik örgütler, plancı, mal sahibi, yabancı dış dinamikler, genel kamuoyu, toplumsal sınıflar...) güçler dengesidir. Bu politika gene, “Demokratik bir siyasal rejim” içinde “Karma ekonomiyi benimsemiş”, dolayısıyla, “Devlet kesimi için emredici”, “özel kesimin de etkinliklerini özendirici, destekleyici ve caydırıcı olarak yöneltici bir görev üstlenmiş” planlama ve ona bağlı tartışmalı “toplum yararı-kamu yararı” ikilemi içinde biçim alacaktır.”[2]

Türkiye'deki turizm olgusu Ege ve Akdeniz Bölgeleri ağırlıklı gelişim/bozulma göstermiştir. Bu bölgelerde bütüncül bir plandan yoksun ve denetimden uzak turizm yapılaşması sonucunda, çevre kalitesi bozulmaya başlamış ve altyapı eksiklikleri önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Altyapı eksikliklerinin belirlenmesi amacıyla 1989 yılında Güney Anadolu Çevre Projesi (GAÇ) adı ile başlayan ve halen Akdeniz-Ege Turizm Altyapısı Kıyı Yönetimi (ATAK) Projesi adı ile yürütülen bir proje Turizm Bakanlığı'nca yürürlüğe konmuştur. 2020 yılı hedef alınarak, yaklaşık 4000 km'lik kıyı ve hinterlandı boyunca kanalizasyon, içme suyu, atık su arıma, çöp toplama ve imha gibi altyapı sorunlarına çözüm getirmeyi amaçlayan proje, Dünya Bankası'nca Japon Hükümeti'nden sağlanan teknik yardım kredisi ile karşılanmaktadır. Ancak, ATAK Projesi, "Yerel yönetimlerin personel, ekipman, teknik, finansal yetersizlikleri ve merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasındaki koordinasyon eksikliği gibi sorunlardan dolayı yaşama geçirilememektedir." [3]

"Türkiye özellikle son yirmi yıl içinde Marmara, Ege ve Akdeniz kıyılarına nüfus ve kapital yığılması yaşamaktadır. Bu süreç "Kıyısallaşma" diye adlandırılmaya başlamıştır. Bu kıyısallaşma değişik mekanizmaların bileşik bir etkisi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki, Türkiye'de özel araba sahipliliğinin artışı ve yaşam kalıplarındaki değişmeler sonucu kıyılarda dinlence ya da spekülatif amaçlı çok sayıda ikinci konutun yapılmasıdır. İkincisi ise, özellikle 1980'li yıllardan sonra büyük ölçekli turizm yatırımlarının özendirilmiş olmasıdır. Turizm sektöründeki gelişme bu alanlara çok sayıda küçük girişimcinin gelmesine ve kamunun altyapı harcamaları içinde öncelik almasına neden olmaktadır. Son olarak da, ülke ekonomisinin 1980'li yıllardan sonra dışa yönelmesiyle ülkenin bu kesiminin göreli üstünlüğünü arttırması sayılabilir." [4]

Geliştirilen politikalar ve önlemler, çoğu kez uygulamaya dönüştürülememekte veya uygulamada belirlenen sonuçları getirememektedir. Ülkesel ölçekte geniş kapsamlı planlamalar yapılamadığından veya uygulanamadığından, yapılan girişimler kısa vadeli ve parasal çıkarın ön planda olduğu bireysel girişimler olmaktadır.

Sektörün alt birimlerindeki uygulayıcılar (fiziksel plancılar veya belirli bir tanıtma biçimine karar verme durumunda olanlar-Turizm Danışma Şirketleri, Seyahat Acentaları) ve yatırımcı gruplar, yönlendirici bir ana politikanın, belirgin bir gelişim çizgisinin olmayışından yakınmaktadırlar. Sektörün bugünkü durumu, politika belirlenmesinde "Bütünsel" bir yaklaşımı gerektirmektedir. Türkiye’nin iç politikasında görülen sık değişimler, makro turizm politikalarının oluşmasını ve yeterli ve gerekli bir turizm stratejisi geliştirmesini engellemiştir. Makro bir turizm politikası olmadan yapılan girişimler bütüncül bir yaklaşımı olanaksız kılmaktadır.

Türkiye'de turizm olgusu bilinçli bir dizge içerisinde ele alınmadığından, toplumsal, fiziksel ve ekonomik açılardan gerekli irdelemeler yapılmadığından, çalışmalar tam verime ulaşamamış, bazen de karşıt tepki yaratmıştır. Gelişmekte olan birçok ülke gibi Türkiye'de turizm olgusunun tüketici ve bozucu yanı ağır basmakta, doğal ve kültürel değerler yozlaşmakta ve yok olmaktadır.

Türkiye'de turizm hareketi giderek hızlanırken ve buna bağlı olarak turizm amaçlı yatırımlar birbiri ardına tamamlanıp hizmete sunulurken, herkesin birleştiği gözlem "Kentlerimizden sonra kıyılarımız da betonlaşıyor" olmuştur. "Betonlaşma" deyimi, kültürel ve doğal çevre bakımından eşsiz varsıllıkların yer aldığı ülkemizde bu çevreye saygı duymayan, uyumsuz, kişiliksiz yapılaşmayı tanımlamak için kullanılmaktadır. Kuşkusuz bu olumsuz gelişmenin sorumlusu "Beton" değildir. Önemli olan "Malzeme değil", "Amaçtır", "Yaklaşımdır". Kısa vadeli ekonomik kazanca ve spekülasyona yönelik yapılaşma devam ettiği sürece suçu, "Malzemede" değil kendimizde aramamız gerekmektedir.


Toplumsal kimliğimizi oluşturan doğal ve kültürel değerlerimizi, turizm için en önemli kaynak olarak ortaya koyarken, turizm amaçlı planlama ve yapılaşmalarda bu değerleri bozucu, giderek yok edici bir uygulamaya gidilmektedir. Özellikle son yıllarda, turizm yapılaşması, tarihsel ve doğal çevreyi hızla yok etmekte, ülke turizmi için en önemli potansiyel olan "Ülke/bölge kimliğini" giderek ortadan kaldırmaktadır. Turistler "Farklı bir çevrede olduklarını" tesisin fiziksel yapısından başlayarak sürekli duyumsamalıdır. Herhangi bir ülkenin veya, bölgenin, herhangi bir "İyi" otelinde değil Türkiye'de/Söz konusu bölgede, kaldığını ve Türkiye'ye/Bölgeye ait "Doğal yapının parçası" bir tesiste konakladığını, ülkenin/bölgenin ayırdedici özellikleri içinde yaşayarak görebilmelidir.

alinti...