Arama


kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
30 Haziran 2006       Mesaj #194
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Sosyal Fobi Nedir?

SF (Sosyal Fobi): Utanç verici bir duruma düşmekten, onaylanmayacak bir davranışta bulunmaktan, alay edilmekten, rezil olmaktan, eleştirilmekten, reddedilmekten, beğenilmemekten, olumsuz olarak değerlendirilmekten duyulan korku.
SF anksiyete bozukluklarından biridir ve sosyal anksiyete bozukluğu olarak da isimlendirilir. Yunanca kökenli bir kelime olan fobinin bire bir çevirisi korkudur. Fobi kavramı psikolojide irrasyonel (gerçekçi olmayan, akıl dışı) ve aşırı korkular için kullanılır.
SFyi basitçe utangaçlık veya aşırı utangaçlık olarak tanımlamak bence doğru olmaz. SF utangaçlığın ötesinde utanma korkusudur ve bundan fazlasını da kapsar. Başkalarının beklentilerine fazla önem verme, kendi isteklerini açıkça ortaya koyamama, hayır diyememe, aşırı düzeyde kendinin farkında olma, kendini fazla eleştirme, hataları gözünde büyütme, incelendiği düşüncesiyle kalabalık ortamlarda göz önünde bulunmaktan rahatsızlık duyma gibi eğilimler SFlilerin belirgin nitelikleri olarak sayılabilir. SFnin temelinde onaylanmama korkusu vardır ve "Başkaları ne der?" sorusu arttıkça SFye yatkınlık da artar.
SFyle aynı kategoride değerlendirebileceğimiz çekingen kişilik bozukluğu da kendine güven eksikliği ve düşük özsaygı, sosyal becerilerde yetersizlik inancı, kabul göreceğinden emin olmadıkça sosyal ilişkiye girmekten kaçınma gibi belirtileri içerir.
SFnin Yaygın Olarak Ortaya Çıktığı Durumlar
SFliyi korkutan çok farklı ortamlar bulunabilir. Bunların ortak özelliği diğer insanlarla -en azından aynı ortamın paylaşılmasıyla- bir ilişki içinde olunmasıdır. SFliler genellikle yalnızken rahattırlar. Bu rahatlığın bozulması -genelleşmiş bir SFnin göstergesi olarak- insanın bulunduğu her ortamda gerçekleşebileceği gibi, SF belli durumlara ya da konulara özgü de olabilir.
İşte birkaç örnek:
  • Cinsellik
  • Sınava girme
  • Tartışmaya girişme
  • Genel tuvaletlere gitme
  • Alışverişte pazarlık etme
  • Karşı cinsle iletişim kurma
  • Topluluk önünde konuşma
  • Genel yerlerde yemek yeme
  • Statüsü yüksek biriyle konuşma
  • Başkalarının önünde giyinme
SFnin Belirtileri

Fizyolojik Belirtiler
(Bedeninizde ortaya çıkan değişiklikler)
  • Yüz kızarması
  • Terleme
  • Ağız kuruması
  • Kalp çarpıntısı
  • Nefes kesilmesi
  • Nefes darlığı
  • Titreme

Zihinsel Belirtiler

(Sosyal ortamlarda nasıl olmanız gerektiği ve kendiniz ile ilgili düşünceleriniz)
  • Güçsüzüm.
  • Yetersizim.
  • Çirkinim.
  • Beğenilmiyorum.
  • Sevilmeye layık değilim.
  • Mükemmel olmalıyım.
  • Asla hata yapmamalıyım.
  • Kaygılı olduğumu belli etmemeliyim.
  • Çok rahat davranmalıyım.
  • Kusursuz görünmeliyim.
  • Kimseyi gücendirmemeliyim.
  • Herkesin beğenisini kazanmalıyım.
Davranışsal Belirtiler
  • (Kaçınma yöntemleriniz)
  • Korkulan ortama girmeme
  • Korkulan ortamı terk etme
  • Göz temasından kaçınma
  • İlgisiz şeyler düşünme
  • Hayallere dalma
  • Konuyu değiştirme
  • Alkol kullanma


Nasıl Oluyor da Oluyor?

"İnsan inandığıdır."
Anton Çehov
Anladığım şu ki herşey zihnimizde olup bitiyor. Gerçekte bizi olaylar değil, olaylara yüklediğimiz anlam etkiliyor. Bakış açımız algılamamızı değiştiriyor ve biz gerçeği büyük ölçüde olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görüyoruz.
Kendimiz hakkındaki inanç ve düşüncelerimiz sonucun belirlenmesine katkıda bulunuyor. Hatta sırf inançtan kaynaklanan fizyolojik sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Örneğin domatese alerjisi olan birine -gerçekte olmadığı halde- yediği yemekte domates olduğu söylendiğinde sanki gerçekten de domates yemiş gibi tepki gösterebiliyor; sadece domatesi yediği inancı onda alerjik reaksiyona -mesela kaşıntıya- neden olabiliyor. Ve benzer şekilde SFli de örneğin -belki de gerçekte öyle olmadığı halde- insanların onu olumsuz değerlendirmelerde bulunarak incelediği zannına kapılabiliyor ve bedeninin bu duruma tepki göstereceğini zannettiği için de belirtiler gerçekten de ortaya çıkabiliyor.
SFlilerin değiştirmeleri gereken hatalı inançları var. Bunlar olumsuz beklentileri doğuruyor. Olumsuz beklentiler de istenmeyen sonuçları... SFli muhtemelen mükemmeliyetçidir; hiç hata yapmaması gerektiğine inanır. Hata yaparsa başkalarının onu onaylamayacağını sanır. Tehlikeyi de çoğu kez yanlış algılar. İstenmeyen sonucun gerçekleşme olasılığını ve gerçekleştiği takdirde ortaya çıkabilecek durumun şiddetini zihninde çarpıtıp abartır. Olumsuz varsayımlarda bulunur. Sonu kötü biten senaryolar yazar. Bu desteklerle hatalı inançlarını güçlendirip istenmeyen sonuçlara davetiye çıkarır.
Örnek üzerinde düşünecek olursak; SFli konuşurken hiç hata yapmaması gerektiğine, eğer hata yaparsa rezil olacağına ve muhatabının gözünde değerinin düşeceğine inanır. Bu inançları onu olumsuz beklentilere sürükler: "Büyük ihtimalle yine aptalca birşey söyleyeceğim ve kaygılanacağım. Belirtiler de gün gibi ortaya çıkacak. Kaygılanırsam ve bunu fark ederlerse rezil olurum; bir daha asla orada bulunamam." Ve kehanet kendini gerçekleştirir. (Çünkü beyin odaklanılan sonuç için çalışır -olumsuz bile olsa!) Konuşurken hata yaptığı, yani ona göre olmaması gereken birşey olduğu için de kendisini eleştirir, hata yapmayı doğal karşılamak yerine bir dahaki sefere asla öyle hatalar yapmaması gerektiğini tekrar telkin eder kendisine.
SF bir kez ortaya çıktıktan sonra kısır döngü süreci şöyle işleyebilir: SFli korktuğu ortamlarda bulunmaktan kaçınır. Kaçındıkça özgüveni azalır, korkusu artar. Korkusu arttıkça da daha çok kaçınmaya çalışır. Bu arada kendisiyle meşgul olmayı da ihmal etmez. Başkalarının hakkında ne düşündüğünü hesaplar. Ne derece iyi yaptığını, ne kadar doğru, ne kadar yanlış davrandığını düşünür. İnsanların tepkileri üzerine tahminler yürütür. Hiç gerçekleşmeyecek olan kusursuzluk idealini hayallerle besler. Böylece SF iyice kök salar.
Biyolojik Faktörler?
Beynimizde, nöronlar arasında veri taşıyıcılığı yapan 60 kadar sinirsel aktarıcı (neurotransmitter) olduğu söyleniyor. Bunlardan birkaçı SF ile ilişkilendiriliyor. Örneğin üzerinde çok durulan sinirsel aktarıcılardan biri serotonin. SF ile birlikte depresyon ve diğer anksiyete bozukluklarıyla da bağlantısı olduğu düşünülen bu kimyasal maddenin SFlilerin beynindeki oranının normalden az olduğu veya iletimde aksaklıklar bulunduğu varsayılıyor.
Bu gibi sonuçlardan yola çıkılarak böyle biyolojik faktörler SFnin nedeni olarak kabul edilebiliyor. Oysa beyindeki elektro-kimyasal değişiklikleri doğuran da yine bizim düşüncelerimiz olabilir. Ama 'gözlemlenebilir' olan yalnızca maddesel değişiklik olduğu için neden olarak da bu değişikliğin kendisi gösterilebiliyor. Bu nedenin de bir nedeni olsa gerek. Ya da başka bir ifadeyle, bu işleyiş süreci SFnin nedenini değil, nasılını açıklar. Eldeki verilere dayanarak serotonin azlığının SFye yol açtığı iddia edilebilir belki ama serotonin maddesini arttıran ya da azaltan temel etken düşünce olamaz mı? Burada bu varsayımı destekleyebilecek çarpıcı bir örneği özetleyerek aktarmak istiyorum. Demiryolu işçisi Nick'in öyküsü: *
Bir yaz günü... Tren işçileri ustabaşının doğum günü nedeniyle bir saat erken bırakılırlar. Nick tamir için manevra alanındadır. Soğutucu vagonun içine girer. İçerden kapıyı yanlışlıkla kapatır ve vagonda kilitli kalır. Kötümser biri Nick. İçeride donarak öleceğinden korkar. Bir kağıda düşündüğü son şeyleri yazar ailesine hitaben: "Çok soğuk, bedenim hissizleşmeye başladı. Bir uyuyabilsem! Bunlar benim son sözlerim olabilir." Nick ertesi gün soğutucu vagonun içinde ölü bulunur. Otopsi onun donarak öldüğünü göstermektedir. Ne var ki soğutucu vagonun soğutma motoru bozuktu, çalışmıyordu. Vagonun içindeki ısı 16 santigrat dereceydi ve vagonda bol hava vardı.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 07:26