ENGELLİ AİLENİN 10 YAŞINDAKİ ÇALIŞKAN ÇOCUĞU OĞULCAN
Bartın’da 13 yaşındaki Oğulcan Arıcı adlı bir çocuk, ailesinin maddi durumunun kötü olması ve harçlığını çıkarmak için yaz tatilinde çalışmak istedi. Bunun için Bartın’da bir ayakkabı tamircisine girerek işyeri sahibine çalışmak istediğini söyledi. İşyeri sahibi Candemir Yazıcı, “Sen daha çok küçüksün. Burada çalışamazsın” demesinin ardından 10 yaşındaki Oğulcan, “Sen hiç ekmeksiz kaldın mı?” dedi ve gözyaşları içinde işyerinden uzaklaşmaya başladı. Bunun üzerine iş yeri sahibi Candemir Yazıcı, gözden kaybettiği çocuğun peşinden koşarak buldu ve konuşmaya başladı.
Bir süre sohbet ettiği çocuğun annesinin ayaklarının tutmadığını, babasının ise gözlerinin görmediğini öğrenen ve işyeri sahibi Candemir Yazıcı, çocuğu işe almaya karar verdi. Bartın Merkez Hendekyanı İlköğretim Okulu 6. sınıfa giden Oğulcan, yaklaşık 2 buçuk aydır çalıştığı iş yerinde bir kalfa kadar iş öğrendi. İşyeri Sahibi Candemir Yazıcı, “Okullar kapanmadan bir hafta önce cama eleman aradığımız belirten bir yazı yazdık. Tabi alacağımız eleman sanat öğreteceğimiz için ortaokulu bitirmiş, liseye devam etmeyen 15-16 yaşlarında bir çocuk olması gerekiyordu. Bu arada Oğulcan geldi ve “Ben çalışmak istiyorum” dedi. Bende kendisine küçük olduğunu ve vasıflarının bizim iş için uygun olmadığını söyledim. Daha sonra bana “Sen hiç ekmeksiz kalmamışsın” dedi. Bu lafı bana çok dokundu. Daha sonra peşinden koşmaya başladım. Bir ara gözden kayboldu ama ara sokaklarda buldum ve “gel konuşalım” dedim. Sonra birlikte dükkanıma geldik. Babasının gözlerinin görmediğini annesinin ise felç olduğunu söyledi. O zaman çok üzüldüm ve işe almaya karar verdim” şeklinde konuştu.
1 hafta sonda okullar kapanınca gel dediği halde Oğulcan’ın çalışmak için 1 gün sonra geldiğini ifade eden Candemir Yazıcı, “Ben Oğulcan’ın gerçekten çalışmak istediğini o zaman anladım. Bizim diğer dükkanımızı sabah 8 de açıyor, akşam 7’de kapatıyor. Müşterileri tatlı dille karşılıyor. Bütün işlerini de görüyor. Bir dükkanı idare etmek kolay bir şey değil. 18-19 yaşındaki gençlerin yapamadığını Oğulcan yapıyor. Ona 2 gün sonra dükkanın anahtarlarını teslim ettim. Bir yere gönderip de halletmediği bir iş olmadı. Oğulcan artık bizim sağ kolumuz oldu. Okullar açıldığında da 1-2 saat yanıma gelecek, bana yardımcı olacak. Bende ona okulu boyunca elimden gelen yardımı yapmaya çalışacağım. Oğulcan kazandığı para ile evinin kirasını ödüyor. Ailesinden öğrendiğimize göre 3 aydır kirayı Oğulcan ödüyormuş. Oğulcan artık, bizim yanımızda bir eleman değil, bizden biri oldu. Ben artık her gelene Oğulcan’ı yeğenim olarak tanıtıyorum” dedi.
Annesinin ayaklarının tutmaması babasının da gözlerinin görmemesi nedeniyle iş bulamadıklarını ve çalışamadıklarını söyleyen Oğulcan ise, “Okulların tatile girmesi ile birlikte çalışmaya karar verdim. Bir sabah, Bartın sokaklarında gezerek iş aramaya başladım. İş için ilk başvurduğum yerde ayakkabı tamircisi oldu. İlk sorduğum yerde de “Sen burada çalışamazsın” diye cevap alınca çok üzüldüm. Ama Can ağabeyim sonradan peşimden geldi ve beni buldu. Şu anda aldığım haftalığımla evime ekmek de götürüyorum. Okul için harçlıkta biriktiriyorum.” dedi.
Baba Mehmet Arıcı (50) 8 yaşında iken yüksek tansiyon nedeniyle sol gözünü, 10 yaşında ise bir arkadaşı ile oynarken meydana gelen kaza sonucu diğer gözünü kaybetmiş. Elinde bazı kurs belgeleri olduğunu ancak buna rağmen iş bulamadığını belirten Arıcı, “Oğlumuzun kazandığı para, ekmek parası oluyor. Çok mağdur durumdayız. Bir lokanta önünden geçerken Oğulcan, “Baba döner kokusu geliyor” dediği zaman çok üzülüyorum ve içim sızlıyor. Çünkü alacak durumumuz yok” dedi.
ODUN KÖMÜR TELAŞI İÇİNDEYİZ
34 yaşında geçirdiği çocuk felci nedeniyle ayakları tutmayan Anne Fatma Arıcı ise, oğlunun diğer arkadaşları gibi yaz tatilini gezip eğlenerek geçirmesini istediğini ancak durumlarının da iyi olmadığını belirtti. Anne Arıcı, “Haftalığını alır almaz getirip bana veriyor. Bende az bir miktarını harçlık olarak ona veriyorum. Kazandığı para yine bir açığımızı kapatıyor. Şu anda ailemizde eli ayağı tutan bir tek o var. Bize 10 yaşındaki oğlumuz bakıyor desek yalan olmaz” diye konuştu. Anne Fatma Arıcı, "Elimize geçen para ile anca elektrik, su ve tüp ile mutfak giderlerimizi karşılıyoruz. Eşim vefat eden babasının maaşını aldığı için Sosyal Yardımlaşma Vakfı'ndan kömür yardımı da alamıyoruz. Şu anda odun kömür telaşı içindeyiz. Daha önce köyde oturuyorduk ama köydeki evimizde oturulacak halde olmadığı için buraya geldik. Tanıdığımız ve bize sahip çıkan ev sahibimiz, bir yıl parasız kira vermeden oturun dedi. Ama elimize geçen para ile doğru dürüst yiyecek bile alamıyoruz. Oğulcan'a okula giderken bir kuruş harçlık veremiyoruz. Ekmeği de esnafların un yardımı ile evde kendim yapıyorum. Elimize geçen para bize yetmiyor ama komşularımız da yardım ediyor ancak öyle zor zahmet geçinmeye çalışıyoruz” dedi.
Baba Mehmet Arıcı, engelli olması nedeniyle vefat eden babasının maaşından aylık 270 TL pay alıyor. Anne Fatma Arıcı ise 3 ayda bir 600 TL sakatlık maaşı alıyor. Ailenin ayda eline geçen miktar 470 TL. Oğulcan, işyerinde boş kaldığı zamanlarında ayakkabı yapımı, ayakkabı kalıp modelleri gibi meslek kitapları okuyup, zaman bulduğunda TV'de çizgi film izliyor.
AB FONLARI ENGELLİLER İÇİN KULLANILIYOR
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, "Biz, 45 yıl boyunca eline bahane verdiğimiz, koz verdiğimiz Avrupalılar'ın elinden bu kozları aldık, reformları geçirerek önlerinde bahane bırakmadık. AB, Türkiye'ye müzakere tarihi vermek zorunda kaldı" dedi.Bağış, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Kayseri Sanayi Odası, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı'nın katkılarıyla düzenlenen "Ortak Geleceğimiz Avrupa Birliği'' konulu panelin açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye'de AB sürecinin sadece 5 yıldızlı otellerde bir takım elit çevreler tarafından tartışılan bir konu olmaktan çıktığını söyledi.
AB projesinin artık Kayseri'de de, Yozgat'ta da, Siirt'te de, Artvin'de de, Edirne'de de tartışılan, konuşulan ve AB fonlarının Türkiye'nin 81 ilinde bir şekilde değerlendirildiği bir döneme girildiğini ifade eden Bağış, şöyle devam etti:"Bugün Türkiye'nin çok farklı yerlerinde AB fonları ile altyapı çalışmaları yapılıyor, özürlü vatandaşlarımızın topluma kazandırılması, gençlerin, kadınların ekonomide daha fazla yer edinebilmesi için projeler geliştiriliyor, eğitim çalışmaları yapılıyor. Bunlar sadece büyükşebirlerimizde değil, Türkiye'nin dört bir yanında yapılıyor. Bu da AB projesinin artık Türkiye'nin tamamının ortak heyecanı haline geldiğini gösteriyor.
Artık, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla, askeriyle siviliyle, Kürdü'yle, Türkü'yle, Çerkezi'yle, Boşnak'ryla, Alevisi ile Sünnisi ile, Müslümam ile Müslüman olmayanıyla ülkenin bütün vatandaşlarının ortak heyecanı haline gelmiş bir projeden bahsediyorum.Gerek Selçuklu döneminde, gerek Osmanlı döneminde, gerek Cumhuriyet döneminde Anadolu bu konuda ortak heyecanı yakalamışsa o konuda başarı! ı olmuştur. Bu yüzden AB üyelik konusunda da başarılı olacağımıza yürekten inanıyorum. Gerçekten de AB projesini bir Anadolu projesi haline getirmiş bulunmaktayız. Bunda da TOBB'un bize verdiği çok önemli destek oldu, odalarımızın, sendikalarımızın verdiği destek oldu.
Türk özel sektörünün Türkiye'nin en önemli kozu olduğunu dikkati çeken Bağış, şöyle devam etti: "AB sürecinde de biz hep birlikte bu süreci götürüyoruz ama özel sektörümüzle sendikalarımızla, sivil toplum kuruluşlarımızla, medyamızla, akademi dünyamızla el ele vererek bu süreci yürütmek istiyoruz. Çünkü, AB süreci hepimizin ortak süreci. Türkiye'de ortak veya çok farklı endişeleri olan kesimler ' AB sürecinde bir ortak huzura kavuşabiliyorlar. Farklı endişeleriniz olabilir, yarınlarla ilgili farklı çekinceleriniz olabilir, herkesin ürktüğü bir konu olabilir ama şu bir gerçek ki. AB sürecinde her şeyin standardı belli. Bugün AB üyesi olan 27 ülkeye baktığımız zaman hiç biri bölünmemiş parçalanmamış. Tam aksine hepsi AB'ye üyelik müzakeren' sürecinde güçlenmişler, hem ekonomileri güçlenmiş hem bireysel haklan güçlenmiş, hem demokratik standartları yükselmiş, hem işçi hakları yükselmiş, hem işverenin haklan garanti altına alınmış. Türkiye'de de artık bir takım düzenlemeleri yapmaya başladık."
Bağış, AB'den 45 yıl müzakere tarihi dahi alamazken, partilerinin iktidara gelmesinden soma ortaya koydukları reform kararlılığı nedeniyle 2 yıl içinde müzakere tarihi aldıklarım belirterek, şöyle dedi:"Oradaki tılsım, iktidarı ile muhalefeti ile mecliste el ele verip reform kanunların geçirmiş olmamızdır. Biz, 45 yıl boyunca eline bizim bahane .verdiğimiz, koz verdiğimiz Âvrupalılar'ın elinden kozları aldık. Reformları geçirerek önlerinde bahane bırakmadık. AB, Türkiye'ye müzakere tarihi vermek zorunda kaldı. Bundan sonraki süreçte de eğer Türkiye'nin AB'ye tam üyelik sürecinin hızlanmasını istiyorsak, mecliste yine hep birlikte çalışmak durumundayız. Biz muhalefetle işbirliği yapmak konusunda kararlıyız. Ümit ediyorum ki önümüzdeki dönemde Türkiye'nin huzuru için, kalkınması için, daha aydınlık, daha çağdaş yarınlara kavuşabilmesi için mecliste hep birlikte yine reform yasalarını beraber geçirebiliriz."
KİMSE EVİNİ GÜÇLENDİRMİYOR
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü'nün yeni müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik oldu. Üniversitenin Deprem Mühendisliği Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden olan Erdik ile 17 Ağustos depreminin 10'uncu yıldönümü nedeniyle hem yeni görevini hem de olası İstanbul depremini konuştuk. Depremle ilgili en çok araştırma yapan bilim insanlarından biri olan Erdik, 17 Ağustos depreminin hemen sonrasında da bölgeye ilk gidenlerden. "Teknik anlamda beni en çok dehşete düşüren görüntü, Gölcük Donanma Komutanlığı'ydı. Fay hattı rıhtımın tam altından geçiyordu" diyen Erdik, o gün yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Sabah 6'da helikopterle bölgeyi dolaştım. En büyük endişem bölgeye olan ulaşımın durmasıydı.
Kandilli'nin patronu, Kuzey Anadolu fay hattının büyük bir deprem üretebileceğini belirterek şiddetin 7 olabileceğini söylüyor. Erdik'in yaşanacak kayıp konusundaki tahmini ise şöyle: "30-40 bin civarında can kaybı olur. O da nüfusun binde 3'ü demektir" muştu. Bu da oradaki insanları kendi kaderine terk etmek demekti. Çok acı olaylarla karşılaştık ama arabayı kullanırken arka aynaya arada bir bakmak lazım. Hep arka aynaya bakarak ileriye gitmeniz mümkün değil."
İstanbul'da deprem olasılığı yıllık %2
Depreme dayanıklılık konusunda hangi ilçelerin daha güvenli olduğu çok tartışılıyor. Semt bazında güvenli-güvensiz ayrımı yapmak doğru değil. Tamamen binanın özelliği ile ilgili bir konu bu. Büyük depremlerde zemin yapısının da bir önemi yok. İstanbul'da emin yapısının etkileyeceği yerece Ayamama Dereve Haliç bölgesi, önemli olan fay hattına yakınlık. Sahil kesimleri fay hattına daha yakın. Hangi binanın yıkılacağını belirlersiniz ama hangisi yıkılmaz onu seçmek zordur. İstanbul kadar riskli bölge yok şu anda. Şu anda İstanbul depreminin yılda yüzde 2 oranında olma olasılığı vardır. Kimine göre büyük kimine göre küçük bir oran. Bu orana sahip tüm dünyada iki kent daha var: Tokyo ve San Francisco. Mesela İzmir'de bu oran binde 2 gibidir.
Şöyle bir endişe var: Büyük bir depremde en büyük zararı dar gelirli vatandaşların yaşadığı bölgeler görecek.
Bu doğru bir endişe. Kentsel dönüşüm yasası çıktı ve parseller birleşiyor. Böyle olunca artık çok daha büyük ve planlı inşaatlar yapılabilecek. Teker teker binaların güçlendirilmesi olabilecek bir şey değil. Vatandaş mülkünü depreme dayanıklı hale getirdiğinde satış değerinin artmayacağını boşuna masraf yapacağını sanıyor. İnsanlara 'Kredi verelim evlerini güçlendirsinler' demek çok naif bir düşünceydi ama bu evine sosyal bağlılığı olan kişiler için geçerli. Bugün ABD'de bir konutu satın alacaksanız ya da kiralayacaksanız o konutta oturacak kişiye deprem raporunu vermeniz gerekiyor. Belki o tip bir sistem getirilebilir.
30-40 BİN KİŞİ ÖLEBİLİR
İnsanlara korku duyacağı gereksiz bilgileri vermenin de aşırı rahatlatmanın da bir faydası yok. İnsanları 'Deprem olmaz, olursa da bir şey olmaz' diye rahatlatmak doğru bir yaklaşım değil. Kuzey Anadolu fay hattında bizim karakteristik dediğimiz depremler oluyor. Bu hat bekler bekler büyük deprem üretir. Hazırlığı 7'ye göre yapmak gerek. Sizin elbirliğiyle bir an önce yaşadığınız mahallenin en sağlam binasını tespit ettirmeniz ve orada yaşayan doktorların, sağlıkçıların burayı öğrenmesi lazım. Herkesin deprem sonrası orada toplanması, açlık susuzluk olmaması için orada bir hazırlık yapılması lazım. Deprem sonrası normale dönmek daha önemli bir konu.
SANATÇI DUYARLILIĞIYLA CEM YILMAZ
Ünlü komedyen Cem Yılmaz, yeni filminin çekimlerinde hayatını kaybeden seyisin engelli olan kızı Melek için tedavi desteğinde bulundu.
Başarıları kadar duyarlılığıyla da alkış toplayan Cem Yılmaz, yine gönülleri fethedecek bir yardımda bulundu. Son filmi "Yahşi Batı"nın çekimleri sırasında gölette ölü bulunan seyis Ramazan Eser'in ailesine yardım elini uzatan Yılmaz, şimdi de Eser'in geçen yıl asansör kazasının ardından yürüyemeyen ve konuşamayan 5 yaşındaki kızı Melek'in tedavi masraflarını üstlendi. Kızının tedavisinin halen devam ettiğini söyleyen Gürcü Eser, Bu zor günlerimizde Cem Yılmaz bize destek oldu ve kızımın tedavisi için elinden geleni yapacağım söyledi" diye konuştu.
ENGELLİLERİN SORUNLARININ ÇOĞUNDA YOL ALINDI
Bilgisayar İşletmenliği Kursu'nu tamamlayan kursiyerlere sertifikalarını Devlet Bakanı Faruk Çelik verdi. Bilgisayar kursunu bitiren engelliler, sertifikalarını Devlet Bakanı Faruk Çelik'in elinden aldı.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, Dr. Ayten Bozkaya Spastik Çocuklar Derneği ve Valilik tarafından düzenlenen bilgisayar işletmenliği kursunda başarılı olanlara sertifikaları verildi. Devlet Bakanı Faruk Çelik, iktidara geldikleri günden bu yana engelli vatandaşların meselelerini çözmek için çalıştıklarını söyledi.
Engelli vatandaşların iş bulabilmeleri için başta İl Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, İş-Kur ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmalar yaptığını hatırlatan Çelik, "Artık günümüzde insanların çok maharetli olmaları ve teknolojiyi çok iyi kullanmaları gerekiyor. Engelli vatandaşlarımızın istihdamı için çalışmalarımızı sürdüreceğiz" dedi.
Bu arada Çelik, Spastik Çocuk Hastanesi'ne ulaşımı kolaylaştıracaklarını söyledi. Dr. Ayten Bozkaya Spastik Engelliler Demeği Başkanı İdris Göz ise, 50 gün süren kursta 14 kişinin eğitimlerini tamamlayarak sertifika almaya hak kazandığını ifade ederek, Türkiye'de tek olan Ayten Bozkaya Spastik Çocuklar Hastanesi'ne engelli otobüsü tahsis edilmesini istedi.
MİLLİ EĞİTİM ENGELLİLER İÇİN TALİMAT VERDİ Devlet memuru olmak isteyen ancak Kamu Personeli Seçme Sınavı’nın (KPSS) soru ve kitapçıklarında karşılaştıkları problemler yüzünden başarılı sonuçlar alamayan yıllardır engellilerin önündeki engelin kaldırılması için Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, YÖK ve ÖSYM’ye talimat verdi.
YÖK ve ÖSYME'ye talimat verildi
Geçtiğimiz günlerde büyük zorluklarla üniversiteden başarı ile mezun olmuş, ancak geleceklerini mesleklerini icra etmelerini sağlayan KPSS’de başarılı olamadıkları için öğretmen olarak atanamayan bir grup görme engelli öğretmen adayları Çubukçu’yu ziyaret etti. Adaylar, Çubukçu’ya “Okulumuzu başarı ile bitiriyoruz. Ancak KPSS’de önümüzü çıkan zorluklar nedeniyle öğretmen olamıyoruz. Özellikle matematik soruları şekil içerdiği için bu tip soruları çözemiyoruz” diyerek şikâyetleri ilettiler. Öğretmen adaylarının bütün sorunlarını tek tek dinleyen Çubukçu, hemen harekete geçti. Çubukçu, Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı, YÖK ve ÖSYM’ye konuyu ileterek, YÖK ve ÖSYM’den engelli bireyler için düzenleme yapılmasını istedi. Copyright Yaşadıkça.com
TEKNOLOJİNİN SON NOKTASI 3G VE ZARARLARI
3G baz istasyonu kurulmasına tepki gösteren vatandaşlar eylem yaptı. Bazı anneler, baz istasyonları nedeniyle engelli çocukların daha da agresifleştiğini ileri sürdü. Yıldırım'daki, Erikli Mahallesi Eylül Sokağı'nda oturan vatandaşlar, komşuları C.K.'nin evine baz istasyonu kurulduğunu görünce ayaklandı. Baz istasyonu görevlilerini engellenmeye çalışan mahalleliyi yatıştırmak için çevik kuvvet ekipleri seferber oldu.
İstasyonun kurulacağı bina polis tarafından güvenlik çemberine alınırken, mahalleli pankartlar açıp sloganlar atarak komşularını protesto etti. 40 yaşındaki Edibe Amak da 2 engelli çocuğu olduğunu ifade ederek, istasyonun kaldırılmasını istedi.
3G İÇİN ÖNLEMLER ALMAYI UNUTMAYIN
Çok aşırı özel bir gereksinim yoksa çocuğumuza en az lise çağına kadar cep telefonu almayın
Evimizde kesinlike kablosuz modem değil normal kablolu modem kullanın, eğer kablosuz kullanıyorsanız kullanmadığınız saatlerde kesinlikle kapalı tutun
Cep telefonlarınızı evinizde işyerinizde üzerinizde bulundurmayın sadece hareket halinde olduğunuzda yanınıza alın
Sosyal aktivitelerinizi arttırın.
Aktiviteleri internette değil gerçek yaşamda uygulayın.Copyright Yaşadıkça.com
www.yasadikca.com Alıntıdır