Arama

Roman ve Roman Türleri - Tek Mesaj #4

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
25 Ağustos 2009       Mesaj #4
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Roman ve Roman Türleri
MsXLabs.org & Temel Britannica

Roman, düzyazı biçiminde yazılan ve öykü­ye göre daha uzun olan bir edebiyat türüdür. Romanın en yaygın ve kısa tanımlarından biri budur. Roman, kişi ve olaylar aracılığıyla geçmişin ve bugünün gerçek yaşamını, az ya da çok karmaşık bir örgü içinde anlatan bir edebiyat türü olarak da tanımlanır. Bazı tanımlamalara göre ise, roman düş ürünüdür. Gerçek yaşama uygun olabileceği gibi uygun olmayabilir de; romancı kafasında kurduğu bir dünyayı yansıtabilir. Romanda serüven; gelenek, görenek ve kişilik incelemesi; duy­guların ve tutkuların çözümlemeleri vardır. Bütün bu tanımlar ve nitelemeler çağdaş roman için de geçerli olmakla birlikte, daha çok 19. yüzyıl romanının özelliklerine da­yanır.
Roman sürekli değişen bir edebiyat türü olarak 20. yüzyılın ilk yansında yeni bir nitelik kazandı. 20. yüzyılın ikinci yansından sonra ise daha kökten değişimler geçirdi; "yeni roman" diye adlandırılan bir roman anlayışı ortaya çıktı. Başta sinema olmak üze­re 20. yüzyılın yenilikleri romanı da etkiledi; anlatım ve kurguda yeni yollar denendi.
Roman öteki edebiyat türlerine göre olduk­ça genç sayılır. İngilizce ve İtalyanca'da ro­man sözcüğüne karşılık olarak kullanılan söz­cüklerin kaynağı, "yeni" anlamına gelen "novus" sözcüğüdür. "Roman" sözcüğü ise, ilk kez ortaçağda uzun öyküleri adlandırmak için kullanıldı. Bu uzun öyküler halkın kullandığı ve "Roman dili" diye adlandınlan Latince'yle yazılıyordu. Böylece bu yeni türün adı "ro­man" olarak kaldı.
Roman niteliği taşıyan yapıtlann varlığı çok eski zamanlardan beri bilinmekle birlikte romanın bir edebiyat türü olarak yaygınlaş­ması 12. yüzyılda Fransa'da başlar. Öte yan­dan İÖ 2000'lerde Mısır'da romana benzeyen öyküler yazıldığı bilinmektedir. Hint, İran, Çin, Japon edebiyatlannda 8. yüzyıldan sonra roman sayılabilecek edebiyat ürünleri görü­lür. Eski Yunan edebiyatının son dönemlerin­de roman niteliğinde ilk yapıt ortaya çıktı. Bu, Longos'un yazdığı Daphnis'le Chloe (Daphnis kai Khloe) adlı bir aşk öyküsüydü.
Romanı, atalan olan ilk uzun öykülerle karşılaştırırsak daha iyi anlayabiliriz. 12. yüz­yılda ortaya çıkan ilk örnekler düzyazı değil, koşuk biçimindeydi. Sekiz heceli dizelerden oluşan bu ilk örneklerin efsane ve fabl ile ortak yönleri vardır. Gerçekleşmesi, yaşan­ması olanaksız olaylan ve serüvenleri anlatır­lar, bu olaylar ve serüvenler anlatılırken, kişilerin yaşadığı dünya ile ilgili fazla ayrıntıya girilmez, kişilerin düşünceleri üzerinde durul­mazdı. Bunlar tarihsel olayları, özellikle sa­vaşları konu alan romanlardı. Aşk öykülerini anlatan romanlar da vardı. Kişileri hayvanlar­dan oluşan, eğlendirici nitelikteki romanlar da yaygındı.
Şövalyelerin başından geçenleri anlatan bir başka tür roman da ortaçağda, yaygınlık kazandı. Bir ünlü örnek Sir Thomas Malory' nin 15. yüzyılda İngiltere'de yazdığı Arthur'un Ölümüdür (Morte d'Arthur; 1485). Bu öykü dizisi, şövalyelerin ejderhalar, büyü­cüler, esrarlı şatolarla dolu serüvenlerini anla­tır; kişilerin düşünceleri konusunda bir bilgi vermez.
15. yüzyılda halk arasında tanınıp yaygınlık kazanan bir başka düzyazı biçimi de "pika-resk" romandır. Bu sözcük İspanyolca "kül­hanbeyi", "serüvenci serseri" anlamındaki "picaro"dan gelir. Pikaresk romanda serü­venleri anlatılan kişi, şövalye romanlarının kahramanlarıyla taban tabana zıttır. Çapkın, hileci, ama çoğu kez sevimli olan roman kişisi aracılığıyla, okur yaşamın saçma ve çirkin yönünü görür.
Büyük romancılar bazen şövalye romanı ve pikaresk roman biçimlerini değişik amaçlarla kullanmışlardır. Buna bir örnek, 17. yüzyılın başında İspanyol romancı Miguel de Cervan­tes Saavedra'nın yazdığı Don Kişotıur (Don Quijote; 1605-15). Don Kişotıa yazar, şöval­ye romanıyla alay eder ve iki ana kişisini pika­resk kahramanların karşılaştıkları gibi bir dizi serüvenin içinde sunar. Don Kişot günümüze kadar yazılmış en büyük romanlardan biridir.
17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'daki toplum­sal değişmeler edebiyatı da etkileyince roman önem kazanmaya başladı. İngiltere'de Daniel Defoe ve Samuel Richardson, Fransa'da Ma­rie de La Fayette ve Alain-René Lesage gibi romancılar yeni bir anlayışla ürünler verdiler. Ama 19. yüzyıla gelene kadar roman başlı başına bir tür olamadı. Pierre Marivaux, Voltaire, Jean-Jacques Rousseau, Denis Di­derot, Bernardin de Saint-Pierre gibi Fransız yazarlar ve Alman yazar Goethe roman örnekleri verdiler. Romanın yaygınlaştığı ve başlı başına bir tür özelliği kazandığı çağ ise 19. yüzyıl oldu. Fransa'da Stendhal, Balzac, Hugo, Flaubert, Zola; Almanya'da Novalis ve Ludwig Tieck; İtalya'da Alessandro Man­zoni; İngiltere'de Jane Austen, William M. Thackeray, Dickens; Rusya'da Gogol, Dosto-yevski ve Tolstoy; ABD'de Edgar Allan Poe, Herman Melville, Nathaniel Hawthorne, Mark Twain ve Henry James bu dönemin en tanınmış romancılarıdır. Çağdaş romanda ise Fransız romancı Marcel Proust, Alman ro­mancı Franz Kafka, İngiliz romancı James Joyce roman anlayışına yenilik getirenler arasındadır.
Romanların anlatım biçimleri değişiktir.
Birinci tekil kişinin ya da romancının ağzın­dan anlatılan romanlar olduğu gibi roman kahramanlarını üçüncü kişi olarak anlatanlar da vardır. Roman, anı ya da mektup biçimin­de yazılabilir. "Bilinç akışı" adı verilen akım­da ise anlatımda noktalama işaretleri kullanıl­maz; insanın kafasından geçenleri, düşüncele­ri vermeyi amaçlayan yazar sözcükleri art arda sıralar.
Romanlar konularına göre serüven, polisi­ye, aşk, psikolojik çözümlemelere ağırlık veren, bir dönemin ya da bir çevrenin gelenek ve göreneklerini yansıtan töre romanları ola­rak sınıflandırılabilir. Çağdaş roman anlayı­şında romanı belli bir anlatım ya da kalıp içine sokmak söz konusu değildir. Bütün bu türler­den yararlanarak roman yazan romancılar vardır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!