Arama

Köşe Yazısı ve Makaleler - Tek Mesaj #132

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Temmuz 2006       Mesaj #132
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Devlet sadece güç üzerine kurulu bir yapı değildir. Devletleri güçlü yapan onların başkalarını ezebilme düzeyi de değildir.

Devletleri terör örgütlerinden ve diğer oluşumlardan ayıran en önemli özellikleri belli ilkeler üzerine kurulu olmalarıdır. Kısa dönemde saf güç en önemli unsur gibi görünse de meşruiyetini ilkelerinden almayan hiçbir devlet uzun dönemde güvende kalamaz. İsrail, bunun tipik bir örneğidir. Filistin karşısındaki neredeyse sınırsız gücüne, dünyanın en ‘süper güçlerini’ arkasına almasına rağmen İsrail aynı zamanda dünyanın en başarısız devletidir. Çünkü hâlâ devletin ne anlama geldiğini anlayabilmiş değildir. Çünkü hâlâ en temel güvenlik sorunlarını dahi çözebilmiş durumda değildir. Filistin’e verdiği zarar nedeniyle Filistin sorununda İsrail’in başarılı olduğu yanılgısı genel olarak kamuoyunda hâkimse de her gün bir patlama veya saldırı korkusu içinde yaşayan hiçbir devlet başarılı sayılamaz.
Terörü besleyen ana nedenler...
İsrail, Hamas’ı bir terör örgütü olarak görüyor ve bu nedenle Hamas, Arap dünyasının en demokratik, belki de tek demokratik seçimiyle iktidara geldiği zaman sadece Filistinlileri suçlamayı tercih etti. ‘Teröristlerden hükümet olmaz’ söylemi ilk bakışta haklı gibi dursa da İsrail, Filistin’e terör dışında fazla bir alternatif bırakmadığını, hatta terörü bizzat kendisinin uygulamakta olduğunu fark etmedi. Oysaki Hamas’ın kurulmasına maddi yardım da dahil destek veren bizzat İsrail’in kendisiydi. İsrail daha başından itibaren yanı başında istikrarlı ve dengeli bir Filistin Devleti’nin kurulmasına razı olmadı. Diğer bir deyişle sorun sadece İsrail’in var olma hakkının tanınması değildi. Sorunun diğer yüzünde İsrail’in Filistinlilerin var olma hakkını tanıması sorunu bulunuyordu. Eğer İsrail sorunu bu yönüyle ele alabilmiş olsaydı kısa sürede iktisadi açıdan kendisine bağımlı; fakat görünüşte bağımsız bir Filistin devleti oluşturabilirdi. Böylece Mısır gibi veya Ürdün gibi, hatta onlardan daha uyumlu bir Filistin devleti kurulmuş olurdu ve İsrail de Arap işgücünü kullanarak tüm Ortadoğu pazarlarına hâkim olabilirdi. Fakat kendisi de terörle kurulmuş bir devlet olarak ve uzunca bir süre aşırıların dümende olduğu bir yapılanma olarak İsrail, uzun süre sadece yok etmeyi düşündü. Her bir savaşı bir sonraki savaşa ve genişlemeye hazırlık basamağı olarak gördü. Oysa uluslararası ilişkilerde tek taraflı bir güvenlik olamaz. Eğer gerçek anlamda ve kalıcı bir güvenlik istiyorsanız komşularınızın da kendilerini güvende hissedeceği bir barış kurmak zorundasınız. İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeniklerin de sisteme dâhil edilmesinin mantığı budur. İsrail ise her savaş sonrasında Arap komşularını aşağıladı ve asıl barışı kurabileceği ılımlı Arap liderlerin daha başarısız olabilmesi için savaştı. İdealist ve dinci Yahudi başbakanlar, ilk yıllarda Tevrat’ın hedef gösterdiği toprakları işgal etme hayaliyle yanıp tutuştular.
Arapların yenilgileri büyüdükçe ılımlıların Arap siyaset sahnesindeki inandırıcılığı da azaldı. Çözümsüzlüğün çözüm halini aldığı bu ortamda bir yandan yenilgi, diğer taraftan yolsuzluklar ılımlı Arap siyasetini, ılımlı dini yaklaşımları ve Arap milliyetçiliğini bitirdi. Artık Filistin’de bağırmadan konuşabilmek mümkün değildi. Arafat’ın geldiği en son durumu bir gözünüzde canlandırınız. Bir odaya mahkûm edilen Arafat, kendisini bile savunacak durumda değildi. Bir mumun gölgesinde dünya liderlerinden yardım dileniyordu. Tablo öylesine acıklıydı ki dönemin Türk Başbakanı Bülent Ecevit dahi İsrail’i ‘soykırım’ yapmakla suçluyordu. Hamile kadınlar kontrol noktalarında doğum yapmak zorunda kaldı, küçük çocuklar terör zanlısı diye öldürüldüler, aşağılanma ve hakaret Filistin sokaklarının kaderi haline geldi. Filistin’e bir tek liman veya bir tek havaalanı dahi verilmedi. Filistin, etrafı tel örgüler ile çevrili bir açık cezaevine dönerken, İsrail fareyi köşeye sıkıştırmış kedi misali ahlak ve hukuk kurallarından arınmış bir tutum içine girdi. Kendi içinde demokratik bir hukuk devleti olan İsrail, Filistin’i bir tür ‘safari parkı’ gibi gördü. Üstelik bu politikalarını İsrail lobisi sayesinde Amerika’dan da onaylattı. Bu ortamda ‘ılımlı’ Filistinli siyasetçilere de kendi halklarına benzeri politikaları uygulama hakkı tanındı. ‘Devlet’ hakkı olmasa da, ‘otorite’ olma hakkı verilen Arafat ve adamları, kısa sürede Filistin Otoritesi’nde hapishaneler kurdular ve buraları dünyanın önemli işkencehanelerinden biri haline getirdiler. İsrail hapishanelerinden kurtulanlar El Fetih’in eline düştü. İsrail’in lütfedip geçmesine izin verdiği dış yardımlar ve gümrük vergileri, Arafat’ın adamlarının (Kuveyt Çetesi de denir) elinde çarçur edildi. Arafat öldüğünde bıraktığı milyonlarca dolarlık mirası paylaşmak bile zordu.
Yukarıdaki tabloya bakıldığında Hamas’ın, yani radikalizmin, yolunu İsrail’in ve onun izin verdiği Filistin siyasetinin açtığı rahatlıkla görülebilir. Canından başka kaybedecek bir şeyi kalmamış bir halk, adeta ölüm hakkını kullanmaya başladı. Hamas’ın intihar saldırılarının bir boyutu da çaresizliktir. İsrail’in intihar saldırılarına tepkisi de çok sert oldu. 15-16 yaşında çocukların yaptığı saldırıların ardından, saldırganların evi tanklar ile yerle bir edildi. Oysa suç bireyseldir. Ailesini veya başka kimseleri bağlamaz. İsrail, suç ile hiçbir ilgisi olmayan, sadece ölen çocukları için ağlayan ailelerin evlerini bir gecede yerle bir etmiştir. Bu intikamdır ve tipik bir terörist yaklaşımıdır. Bir militanın evini tanklarla ezip geçen bir devlet bunun karşılığında en azından o mahalledeki herkesi karşısında bulur, yüzlerce intihar saldırganını yaratacak bir ortama neden olur.
İsrail’in ‘terörist örgütleri andıran’ yaklaşımı bununla da sınırlı kalmamış ve tespit ettiği kişileri havadan füzeler ile tek tek öldürmüştür. Haklarında arama emri dahi bulunmayan birçok önemli isim, oturdukları dairelerinde veya bir taksinin içinde tek tek infaz edilmiştir. Bir kişiyi öldürmek için gerektiğinde kalabalık bir caddeye füze atılmış, bir zanlıyı vurabilmek için bir apartman komple havaya uçurulmuştur. Dikkat ederseniz, burada suçlu suçsuz ayrımı yoktur. ‘Kurunun yanında yaşlar da yansın’ yaklaşımı vardır. Sadece geçtiğimiz haftalarda birçok çocuk ve suçsuz Filistinli, İsrail’in bu tür saldırıları sonucu hayatını kaybetmiştir. İsrail’in bir plajı nasıl kana buladığı hâlâ hafızalardadır. Bu tabloya bakıldığında El Kaide’nin intikamcı ve toptancı terör yaklaşımını İsrail politikalarında da açıkça görmek mümkündür.
Kısacası Hamas, bir alternatifsizliğin ürünüdür. Terörse de, şiddetse de, aşırılıksa da Filistinlilere bırakılan tek çıkış kapısıdır. Aldığı % 50’den fazla oy bunun açık göstergesidir. Dahası gözlerden kaçsa da, diğer siyasi gruplar da hızla Hamas’a benzemektedirler. Artık El Fetih ile Hamas militanları arasındaki farkı anlayabilmek çok zordur. Her ikisi de ölmek ve öldürmekten bahsetmektedir, her ikisinin de elinde İsrail’in ellerine tutuşturduğu silahlar vardır (15 gün önce İsrail, El Fetih’e silah yardımında bulundu) ve her ikisinin de gözlerinde ümitsizlik vardır.
İsrail dünya barışını tehdit ediyor... Seçimlerden bu yana İsrail ve Batı dünyası Filistin’e yardımları kesti. Maaşlar aylardır ödenemiyor. Maksat Hamas’ı köşeye sıkıştırmak ve sonra da kaçmasını sağlamak. Halka ‘işte Hamas’ın size hiçbir yararı olmadı’ demek. Oysa Filistinliler köşeye sıkışalı çok oluyor. Hamas’ın iktidarda tutunamaması Hamas’ı bitirebilir belki; fakat kısa sürede yeni Hamas’ları ortaya çıkarır. Ayrıca Hamas’ı da geri dönülmez bir şekilde terörün içine çeker. Nitekim bunun işaretlerini de almaya başlıyoruz. Kendisine hiçbir yol bırakılmayan Hamas köşeye sıkıştırılmış bir ‘kedi’ misali yerin altından tüneller kazarak İsrail askerlerine saldırdı. İsrail plajlarda çocukları katlederken, Hamas militanları da bir İsrailli askeri kaçırdı. Öldürdüğü Filistinli çocuklar için ‘iş kazası’ açıklaması yapan İsrail, öldürülen ve kaçırılan kendi askeri olunca dünyayı ayağa kaldırdı. Önce İsrail savaş uçakları bağımsız bir devletin, yani Suriye’nin, devlet başkanının konutunun üzerinden tahrik uçuşları yaptı. Devamında Gazze topraklarına tanklar ve askerlerle girdi. Bu da yetmedi, Hamas hükümetinden aralarında bakanlar da bulunan 64 yetkiliyi rehin aldı. Bu da kesmedi, bu kez de yaklaşık 1,5 milyon Filistinlinin kullandığı elektriğin % 40’ını sağlayan elektrik santralını bombaladı. Santralın bombalanması sonucu sular da kesildi. BM’ye göre toplu ölümler dahi olası. Ve İsrail hâlâ tatmin olmuş gibi durmuyor. Çünkü intikam hırsıyla hareket ediyor. Teröristler intihar saldırısı düzenliyor, İsrail onların evlerini ve ailelerini vuruyor. Teröristler İsrail’in kamu binalarına saldırıyor, İsrail, Filistinlilerin elektrik santralını yok ediyor. Teröristler asker rehin alıyor, İsrail ise bakan ve bürokratları rehin alıyor. Suikast, infaz, gasp, rehin alma, binalara saldırı vs... Teröristler ile İsrail arasındaki çizgi iyiden iyiye inceliyor. İsrail devlet gibi davranmıyor, bu nedenle devlet gibi muamele görmekte de zorlanacak. Filistin ise zaten bir devlet değil. Kendisine karşı terör yöntemleri kullanıldığı sürece o da daha fazla terörü bir yöntem olarak kullanacak. Hamas, çatışma sahasına geri dönüyor. Diğer Filistinli siyasi gruplar da Hamas’ın yanına. Bunun faturasını ise sadece İsrail ve Araplar ödemeyecek. Aşırılık tüm İslam dünyasında prim yapmaya ve meşruiyet sahası bulmaya başlarken, fatura tüm dünya barışına kesilecek.