Medyada ekonomi haberleri artıyor. Ekonomi sayfalarının ve programlarının ilgi alanı genişliyor. Bunlar yetmiyor; müstakil ekonomi gazeteleri, ekonomi dergileri sürülüyor piyasaya.
Arz-talep dengesi içinde ortaya çıkan bu yükselişin sosyal bir gerçekliği olmalı. Elbette var. Hemen herkesin ekonomik hareketlilik ile yakından ilgisi var artık. Daha doğrusu, ekonomideki gelişmeler hemen herkesi derinden etkiliyor. Eskiden ekonomi haberleri sınırlı sayıdaki işvereni ve bürokratı bir derece ilgilendiriyordu. Şimdi öyle mi? Ekonomi, hayatın her alanına bu kadar nüfuz etmişse medyanın bu sahalardan kaçması düşünülemez. Ancak, eski mantık ve usullerle de ekonomi haberciliği yapılamaz. Çünkü sorumluluğu artmıştır medyanın...
Eski bir refleksin gölgesinde
Gazetecilerin zihnî reflekslerine yapışmış eski ve biraz da batıl bir inanç var: “Negatif haber caziptir, okutur. Pozitif haber sıkıcıdır, ilgi çekmez.” YANLIŞ! Modern gazeteciliğin dünya tecrübesi, bu kadim zihniyetle mücadele etmeye çalışıyor. Hâlâ tahterevallinin negatif kısmında seyrediyor habercilik; ancak pozitif haberlerde artış olduğu da aşikâr. Artık gazete yöneticileri eskisi kadar “Ne yapalım, okur cinayet gibi, hırsızlık gibi kötü haberleri daha çok okuyor” demiyor. Gücünü hayatın bizzat kendinden alan ve sosyal hayata olumlu sinyaller gönderebilen haberlere de yer veriliyor. Okur da belli bir oranda alıştı bu duruma. Gerçek hayattan derlenmiş başarı hikâyelerinde en azından kendini bulabiliyor, somut örneklerden kendine dersler çıkarabiliyor. Şüphesiz ille de pozitif haber verilecek diye gerçeğin sınırlarını zorlamamak gerekiyor; ancak şu da bir gerçek ki pozitif haber, öyle sanıldığı gibi çok uzaklarda değil, hayatın tam göbeğinde.
Negatif haber konusunda ekonominin daha hassas bir durumu var. Çünkü gereksiz yere yaşanan her sıkıntının bedelini herkes ödemek zorunda. Gerçeğin hudutlarını zorlayan her bilgi, okura karşı yapılmış büyük bir haksızlıktır. Sadece okura ya da seyirciye mi? Hayır! Ülkeye, ülkenin geleceğine yapılmış harakirilerden söz ediyoruz. Nasıl medya, gerçekleri sorumlu olduğu insanlardan gizleyemez; aynen öyle de sorumlu basın, gerçek olmayan bilgileri de -ki o bilgilere çapraz kontrolleri yapılmamış kulis bilgileri dâhildir- dilediği gibi kullanamaz. Hatta bilginin doğru olması yetmez; abartısız da olması şarttır! Haberdeki bilgi özünde doğru olabilir; ancak haber üzerindeki abartı o doğru bilgiyi de, o bilgiyi habere dönüştüren markayı da güvenilmez kılabilir. ‘Mübalağa, zımnî (gizli) bir yalandır’ sözü ne kadar veciz ve titiz bir kuralı işaretler! Çünkü abartı, sansasyon maksadıyla yapılır ve bununla gazetenin daha okunur, televizyonun daha seyredilir hale gelmesi planlanır. Doğrudur. Kısa süreli yüksek reyting ya da tiraj elde edilse bile, med-cezir bittiğinde medyadaki ağır hasarın vahim olduğu görülür...
Ekonomi sadece ekonomi değil artık
Türkiye kritik bir zaman tüneline girmiştir. 11 ay sonra Çankaya Köşkü yeni bir kiracıyı kabul edecek mesela. Kiracı diyorum; çünkü hiç kimseye tapulu değil o makam. Kimler geldi, kimler geçti. Üstelik Çankaya nöbet değişimleri genellikle sancılı oldu. Bu seferki durum biraz farklı. Daha önceki seçimler siyasî kriz doğurmuştu. Şimdiki durum sadece siyasetin alanını daraltmıyor. Bu hassas duruma bakmaksızın yürütülen bazı yayınlara anlam vermek kolay değil. Aynı gemide bulunmanın kaçınılmaz dayanışma yolları üzerine ortak akıl arayışları varken, gemiyi bir ucundan delmenin makul bir izahı olamaz.
Hemen her mevzu çatışma alanına taşınınca her gelişme tabii seyrinden çıkıyor. O yüzden sadece reis-i cumhur seçimi değil, Türkiye’nin önünde daha pek çok eşik var. Hiçbir demokratik ülkede bu kadar ağır hissedilmeyen tensiplerin sürekli gündemde tutulması da ekonominin normal seyrini bozabilir. Seçim üzerine koparılan fırtına bir başka handikap. Erken seçim olsun diye akla hayale gelmedik tezgâhlar kuruldu maalesef. Hırçınlığı cinnet seviyesine kadar götüren birileri için ne ekonomik istikrarın bir önemi var ne de siyasî istikrarın. Onlar bilseler ki bazı meşum gayretleri yüzünden Türk insanı bir asır boyu ıstırap çekecek, yine de gözlerini kırpmadan menhus yollarına devam edecek. Her ülkede böyle hasta ruhlar vardır; ama bu tip adamların bizdeki kadar güçlü irtibatları yoktur. Bizde psikolojik harp tekniklerinde uzmanlaşmış kişi ve gruplar rol alır içten çökertme senaryolarında...
Siyaset üzerinden ekonomiyi vurmak
Demek istediğim şu ki Türkiye’de ekonominin dinamikleri hâlâ gücünü siyasetin istikrarından alıyor. O yüzden sıcak gündem haberciliği ciddi bir sınavdan geçiyor. Siyasetin en temel esprisi halkın tercihine gösterilen saygıdır. Yani, son seçimlerden büyük bir halk desteği ile çıkan AK Parti’yi halk sandıkta ya ödüllendirecek ya da cezalandıracak. Buna tahammül etmeyen, faşizmin dik âlâsını savunuyor demektir. Bir zamanlar sandıktan zaferle çıkan Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi şimdi nerede? Halk, partileri zirveye çıkarmasını bildiği gibi oradan indirmesini de bilir. Buna razı olmamak, buna tahammül etmemek; hatta daha ileri giderek toplum mühendisliğine soyunmak, halka saygısızlıktır.
Tabii ki medya iktidarın yanlışlarını yazacak. Ancak hata avcılığı yaparken gerçeklerin hududunu aşırı derecede zorlayarak kendini de gülünç duruma düşürmeyecek. Kritik eşikler üzerine yapılan vurgulu yayınlar, manipülasyon kokuyor. Düşünebiliyor musunuz, dünyada ekonomik bir hareketlenme yaşanıyor, bundan Türkiye de olumsuz etkileniyor ve bir kısım “ekonomi uzmanı” neredeyse zil takıp oynuyor. Kasıntılı pozlar eşliğinde yapılan “analizler”i dinliyorsunuz; yorumlar ekonominin kendi iç dinamizminden almıyor gücünü. Tamam, ekonomi ile siyasetin gündem kesişmesi tarihte görülmedik kadar iç içe girmiştir; fakat siyasî intikam ile siyasî yorum arasındaki uçurumu da görmek şart! Siyasî intikam duygusuna ekonomi urbası giydirdiğinizde söyledikleriniz “ekonomi analizi” olmuyor...
Aslında Türkiye’de gazetecilik daha sağlıklı bir noktaya gidiyor. Hem medya yöneticileri sorumluluğu daha yakından hissediyor hem de halk daha katılımcı hale gelerek medyadan daha fazlasını istiyor. Ayrıca Türkiye’de belli alanlarda uzmanlaşan muhabir sayısı da artıyor. Bu meslekte önemli görevler üstlendiği halde bu durumun farkında olmayanlar da var. İdeolojik şartlanmışlık içinde gazetecilik yapanların vay haline! Yakın bir gelecekte insanlar, kendilerini güdümlemek isteyen medyayı daha derinden hesaba çekecek. İşte o zaman işinin ehli gazeteci ile propagandist arasındaki fark daha belirgin hale gelecek.
Ne yapmak lazım?
Ekonomi gazeteleri de sağlıklı bir yolda ilerliyor. Referans, Dünya ve Diplomatik Forum makul bir gelişim haritası sayesinde daha etkin pozisyonlar alabilir; alacaktır. Zaten hayatta kalmak için başka alternatifleri de yok. Güçlerini ülke gerçeklerinden alacak, siyasetin alavere dalavere işlerine ekonomi maskesiyle girmektense bilgi ve analize değer vererek yeni bir okur kitlesi oluşturacaklar. Gazetelere yansıyan ekonomi sayfaları ve ekranlarda boy gösteren programlar da öyle. Doğru bilgi-dürüst yorum tercihini yapanların ufku açık... Geçenlerde Başbakan Erdoğan, “Bizi eleştirin; ama yapıcı olun, yol gösterin” mealinde bir şeyler söyledi. El hak doğrudur! Eleştiri yapmayı, sevmediği kişi ya da grupların hayalarına tekme atmak gibi algılıyor bazı meslektaşlarımız. Kamu vicdanı bu vicdansızlığı yakından görüyor ve tercih hakkını hep mazlum durumuna düşürülmüş kişilerden yana kullanıyor. Önemli olan, tespitlerimizi hakperestlik içinde yapabilmek. Yüreği yeten sorunları dosdoğru tespit eder, tahlil eder ve daha önemlisi, çözüm önerileri sunar. Halk problemler üzerine yapılan vıdı vıdıdan usandı. ‘İyi de, sen ne öneriyorsun?’ denildiğinde sus pus olanları ya da lafı eveleyip geveleyerek olayları başka mecralara çekenleri dinlemek istemiyor artık. Ekonomi haberlerine bu yüreklilik içinde bir kere daha bakmakta fayda var.
Ortak Akıl Toplantıları
Geçenlerde gazetemizin merkez binasında önemli konuklarımız vardı. ‘Ortak Akıl Toplantıları’ başlığı altında gerçekleştirilen toplantının ana konusu ekonomiydi. O yüzden altı kişilik süper bir ekiple bir araya geldik. Ekonomideki son gelişmeler ve çıkış yolları üzerine beyin fırtınası yaptık. Meselenin değişik açıdan masaya yatırılması, konuya değişik açıdan yaklaşanların bir masa etrafında Türkiye fotoğrafı çekmesi ve hepsinden önemlisi, çözüm önerileri adına değişik fikirlerin makul bir düzlemde çözüm paketine dönüşmesi önemliydi.
Katılımcılar listesine bakar mısınız lütfen: SPK Başkanı Doğan Cansızlar, İSO Başkanı Tanıl Küçük, TİM Başkanı Oğuz Satıcı, MÜSİAD Başkanı Ömer Bolat, TUSKON Başkanı Rızanur Meral, Merrill Lynch ekonomisti Mehmet Şimşek. Oturumu Marmara Üniversitesi öğretim üyesi İbrahim Öztürk yönetti. Konuşmalar iki bölümden oluşuyordu. Birinci bölümde tespitler ortaya konulacak, ikinci bölümde de herkes net çözüm önerilerinde bulunacaktı. Gerçekten de planlandığı gibi oldu. Hem ekonominin değişik pencerelere akseden yüzünü gördük hem de somut çözüm önerilerini. O kadar ki, toplantı öngörülen süreyi aştığı h alde herkes büyük bir zevk almış olmanın keyfiyle program bitsin istemiyordu.
Toplantıya gazetemizin imtiyaz sahibi Ali Akbulut, genel yayın editörlerimiz ve ekonomi sayfasında çalışan arkadaşlarımız katıldı. Belki bundan sonraki toplantıyı merkez binamızın sinema salonunda yaparak hem daha çok katılımı temin edeceğiz hem de daha değişik sorular yöneltme imkânı bulacağız. Yaklaşık üç saat süren Ortak Akıl Toplantıları’nın ilkini bugünkü gazetenizde okuyacaksınız. Başta Ekonomi Editörümüz Turhan Bozkurt olmak üzere yayındaki arkadaşlar, bu toplantının hemen her ayrıntısı ile yakından ilgilendi. Sonuçta ortaya bir metin çıktı. Konuyla ilgili insanlara ve kurumlara yol göstereceğinden eminim...