"Bir devrimci kardeşimiz polis kurşunu ile haince öldürülmüştür. Devrimci şehitlerin matemini tutacak zamanımız yoktur. Devrimcilerin postunu ucuza satmayacağız. Gün gelecek Türkiye'nin bağımsızlığı ve kurtuluşu için gerekirse hepimiz vurulacağız. Bunlar bizi korkutmuyor, üzmüyor ancak kinimiz bileniyor. Taylan Özgür'ün ardından matem tutmayacağız, mersiyeler düzmeyeceğiz. O, 24 saatini devrime adamış bir kişiydi. Yapılacak çok işlerimiz vardır, İkinci Kurtuluş Savaşının ilk kurşunlanan devrimcilerinden sonra bizler de düşebiliriz, bunu korku değil varacağımız şerefli bir nokta olarak kabul ediyoruz. Taylan, Komer'in arabasını yakarak devrim için ilk kıvılcımı atmıştı. Bu kıvılcım devam ettirilecektir. Türkiye'de CIA artık bir adam temizleme kampanyası açmıştır. Yılmıyoruz, korkmuyoruz." (Turhan Feyizoğlu, Sinan: Nurhak Dağlarından Sonsuzluğa /Nurhak'ta Bir Şafak Vakti)
"Bu oğlum Sinan... Bunlar da onun arkadaşları (Kadir ve Alpaslan), kardeşleri.... Onlar da oğullarım... Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı birer güzel insandı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar. Size yalan söylüyorlar. Onlar eşkiya değildi."
"Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyi. Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi ODTÜ'de okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Ölmese yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz diye söylüyorum."