Arama

Osmanlı'da Teknoloji - Tek Mesaj #22

lionhead - avatarı
lionhead
Kayıtlı Üye
5 Temmuz 2006       Mesaj #22
lionhead - avatarı
Kayıtlı Üye
: Takuyiddini
berti
Takuyiddini
Insanlarin gökyüzüne ilgi duymalari zamanin çok eski dönemlerine rastlasa da bu ilginin bilimsellikten uzak ortamlarda, daha çok gelecekle ilgili kehanetlerde bulunmak ya da olacaklariönceden kestirmek amaciyla gelistirildigini biliyoruz. Bilimsel bilgi birikimi artana ve dogayla ilgili yeterli veri elde edilene kadar geçen sürede düsünürler, Dünya'yla Ay ve Günes gibi yakin gökcisimleri arasindaki iliskiyi ve bunlarin Evren içindeki konumunu açiklamaya yönelik birçok yanlis görüs ileri sürmüslerdi.Bütün bu yanilgilari düzelten ilerlemeler 1500'lü yillarda saglandi. 1500'lü yillarin Avrupa'sinda astronomi ve bilim dünyasindaki en önemli gelismelerden biri hiç kuskusuz, Polonyali Copernicus'un De Revolutionibus adli eserini yayinlamasi olmustur. Copernicus'un ileri sürdügü heliosantrik sistem (Günes merkezli gezegenler sistemi) gökbilimde yeni bir çigir açmakla kalmamis, Kilise'nin bilim üzerindeki dogmalara dayali denetim gücünü de temelinden sarsmisti. Yine de Copernicus'un ileri sürdügü görüsün kuskuyla karsilanan taraflari vardi. Cevaplanamayan sorular Dünya'nin nasil rüzgâr yaratmadan dönebildigi ve Dünya'nin dönmesine ragmen havaya atilan bir cismin nasil ayni noktaya düstügüydü. Bu sorularin cevaplari Copernicus'tan sonra gelen Kepler, Galile ve Newton tarafindan verildi.

16. yüzyilda Avrupa'da bu gelismeler olurken, konu hakkinda yeterli arastirma olmadigindan, gökbilimin Osmanli Imparatorlugu'ndaki durumuna iliskin bilgiler açik degildir. Islam dini, namaz vakitlerini belirlemek için Günes ve Ay'in konumlarini temel almisti. Ancak, kible yönünün saptanmasi ve sivil takvimin olusturulmasi için gökbilim gözlemlerinden ve ölçümlerinden yararlanilmistir. Böylece, Islam devletlerinde rasathane kurumlari olusmus ancak, yasamlarini fazla sürdürememislerdir. Islam devletlerinde rasathanelerin yasamlarinin hep kisa olmasinin ilk nedeni, kurumlarin birincil amaçlarinin günlük yasayisa iliskin sorunlari çözmek olmasidir. Takvimin olusturulmasindan ve kible yönüyle ilgili gerekli saptamalarin yapilmasindan sonra rasathanelerin birincil amaci da ortadan kalkmis oluyordu. Gökbilim çalismalarinin kurumsallasip devlet politikasi haline getirilmemesi de rasathanelerin kisa ömürlü oluslarinin ikinci nedeniydi. Islam devletlerinin yönetimlerinde meydana gelen degisiklikler rasathanelerle ilgili politikalarin da degismesine neden oluyor, rasathaneler ilgisizlik ve ödenek yetersizliginden gözlemlere kapaniyordu.




1500'lerin gökbilim çalismalari konusundaki arastirmalarin yetersizligine bakarak, Osmanli Imparatorlugu'nda gökbilimle ilgili hiçbir çalisma yapilmadigini ileri sürmek dogru olmaz. Ne yazik ki, bu çalismalarin çogu ya baska yapitlardan yapilmis derlemeler ya da çevirilerdir. Bu derleme ve çeviriler arasinda Seydi Ali Reis'in Muhit adli yapiti önemli bir yer tutar. On bölümden olusan yapitin bes bölümünde cografya ve gökbilimle ilgili bilgiler aktarilmistir. Yapitta, 1. Bölüm: Yön bulma, azimut ve yildizlarin yüksekliklerinin hesaplanmasi, 2. Bölüm: Zaman hesabi, takvim, Ay'a ve Günes'e bagli tanimlanan. yillar, 5. Bölüm: Denizcilikte bazi önemli yildizlarin dogmalari, batmalari ve adlari, 7. Bölüm: Önemli limanlarla adalarin enlemleri, 8. Bölüm: Gökbilime ait bilgiler ve bazi limanlar arasindaki uzakliklari konu alir. Önemli diger bir yapit da Mustafa Zeki imzasiyla çevirilmis Süllemü's Semâ'dir. Bu yapitta gökbilimle ilgili açiklamalarin yani sira bazi gök cisimlerinin Dünya'dan uzakligi da yer alir.

Takiyüddin ve Tyco Brahe
16. yüzyilda gökbilim çalismalari bu düzeylerde sürdürülürken, Avrupa ve Osmanli'da rasathane kuran iki çagdas gökbilimci ortaya çikar. 1546- 1601 yillari arasinda yasayan Danimarkali Tyco Brahe, kral II. Frederick'i ikna ederek Hveen adasinda 1576 yilinda ortaçag sonrasinin ilk rasathanesini kurdu.

Tyco Brahe, Copernicus'un Günes merkezli gezegenler görüsünü destekleyenlerden bir noktada ayriliyordu. Brahe'ye göre, Dünya hareketsizdi ve Günes'le Ay Dünya'nin etrafinda, gezegenler de Günes'in etrafinda dönüyorlardi. Brahe kendi gözlemevinde kullandigi, döneminin en gelismis aletleriyle duyarli gözlemler yaparak gökcisimlerinin koordinatlarini saptamakla kalmadi, nova ve kuyruklu yildizlari da gözledi. O'nun yaptigi gözlemler ve elde ettigi bulgular, Kepler'in ünlü kanunlarini gelistirmesine ve günümüzün Günes Sistemi modelini kurgulamasina neden oldu. Brahe, 1563 yilinda Jüpiter ve Satürn kavusum gözlemelerini içeren Tabulae Prutenicae adli katalogunu yayinladi. 1577 yilinda görülen kuyrukluyildizi da inceledi ve Liber de Cometa adli yapitini yazdi.

Tyco Brahe, Copernicus sistemini reddetmesine ve astrolojiye inanmasina karsin 16. yüzyilin en önemli gökbilimcilerinden biri olarak kabul edilir. Brahe'nin kurdugu rasathane, rasathanesinde kullandigi ölçüm araçlari ve yaptigi ölçümler bilim tarihi açisindan son derece önemlidir. Çünkü, Tyco Brahe Hveen adasindaki çalismalarini sürdürürken, çagdasi bir gökbilimci de Istanbul'da çalismalarini sürdürmekteydi.

1521 yilinda Sam'da dogan Takiyyüddin, Misir ve Sam'da döneminin taninmis hocalarindan fikih, hadis ve tefsir dersleri aldiktan sonra ders vermek üzere yine Misir'a atandi. Bundan sonra Takiyüddin iki kez Istanbul'a gitti ve yine Misir'a döndü. Istanbul'a ilk gidisinde Ali Kusçu'nun torunu Kutbeddinzade Muhammed Efendi gibi bilge kisilerle dostluk kurdu ve bilgisini artirdi. Müderris olarak geri döndügü Misir'dan ikinci kes Istanbul'a geldi. Edirnekapi'daki Medreseye atanmasina karsin kabul etmeyerek tekrar Misir'a döndü. Misir'da kadilik yapmakta olan Abdülkerim Efendi, eski gökbilimcilerden kalma risaleleri verdigi Takiyüddin'e gerekli gözlem aletlerini ve aletlerin yapimlarina iliskin bilgileri de vererek matematik ve gökbilimle ilgilenmesini sagladi. Gökbilim konusundaki deneyimini ve yetkinligini artiran Takiyüddin 1570 yilinda üçüncü kez Istanbul'a geldi.

Takiyüddin'in Istanbul'a yerlestigi 1570 yilina kadar, gökbilimle ilgilenmek amaciyla rasathane kurulmamis oldugundan, gökbilimle ilgili bilgiler eskiden kalma Arapça ve Farsça kitaplardan ögrenilmekteydi. Gözlemle ilgili hesaplar da eskiden hazirlanmis olan gözlem kataloglarindan yararlanilarak yapiliyordu. Bu gözlem kataloglarina dayanilarak yapilan hesaplar dogru sonuçlar vermekten uzakti. Yeni bir gözlem katalogu düzenlenmesi için bir rasathane kurulmasi gerekiyordu. Takiyüddin, matematik ve gökbilim konusundaki yetenegine büyük önem veren Hoca Sadettin Efendi'nin yardimlariyla Padisah III. Murat'tan rasathanenin kurtulmasi için izin, yer ve ödenek aldi. Kendiside rasathanenin müdürlügüne atanarak insasina da nezaret etmekle görevlendirildi. Bugün, Cihangir Tophane sirtlarinda kurulmus olan Istanbul Rasathanesi'nin yapimina kesin olarak ne zaman baslandigina dair kanit niteliginde her hangi bir belge bulunmamasina karsin, rasathanenin aletleri ve yapimi tamamlanmamis da olsa 1575-1580 yillari arasinda gözleme açik oldugu kesindir.

berti
Takiyüddin’in Ondalik Kesirleri Trigonometri ve Astronomiye Uygulamasi Remzi Demir Bilindigi gibi, Türk bilim tarihine iliskin arastirmalarin yetersiz olmasi, Türklerin tarihlerinin hiçbir döneminde bilgin yetistirmedikleri gibi yanlis bir anlayisin dogmasina ve yayilmasina neden olmustur; "Türklerin kalem ehli degil ama kiliç ehli olduklari" biçiminde özetlenen bu anlayis, son yillarda özellikle EI-Hârezmî, Abdülhamid ibn Türk, Fârâbî, Ibn Sinâ, Ulug Bey ve Ali Kusçu gibi bilginlerin yapitlari üzerinde yapilan arastirmalar sonucunda sarsilmissa da yikilmamistir. Bu yazinin konusu olan ve XVI. yüzyilda Istanbul Gözlemevi’ni kurarak gözlemler yapan Taküyiddin ibn Manif (1521-1585) yukaridaki bilginler kadar da taninmamaktadir; ancak matematik, astronomi ve optik konularinda yazmis oldugu yapitlar incelendiginde onlardan hiç de asagi kalmadigi görülmektedir. Ondalik kesirleri, Ulug Bey’in Semerkant Gözlemevi’nde müdürlük yapan Giyâsüddin Cemsid el-Kâsî’nin Aritmetigin Anahtari (1427) adli yapitindan ögrenmis olan Takiyüddin’e göre, el- Kâsî’nin bu konudaki bilgisi, kesirli sayilarin islemleriyle sinirli kalmistir; oysa ondalik kesirlerin, trigonometri ve astronomi gibi bilimin diger dallarina da uygulanarak genellestirilmesi gerekir. Acaba Takiyüddin’in ondalik kesirleri trigonometri ve astronomiye uygulamak istemesinin gerekçesi nedir? Osmanlilarin kullanmis olduklari hesaplama yöntemlerini, yani Hint Hesabi denilen onluk yöntemle Müneccim Hesabi denilen altmislik yöntemi tanitmak maksadiyla yazmis oldugu Aritmetikten Beklediklerimiz adli çok degerli yapitinda Takiyüddin, ondalik kesirleri altmislik kesirlerin bir alternatifi olarak gösterdikten sonra, dokuz baslik altinda, ondalik kesirli sayilarin iki katinin ve yarisinin alinmasi, toplanmasi, çikarilmasi, çarpilmasi, bölünmesi, karekökünün alinmasi, altmislik kesirlerin ondalik kesirlere ve ondalik kesirlerin altmislik kesirlere dönüstürülmesi islemlerinin nasil yapilacagini birer örnekle açiklamistir. Ancak Takiyüddin’in tam sayi ile kesrini birbirinden ayirmak için bir simge kullanmadigi veya gelistirmedigi görülmektedir; örnegin, 532.876 sayisini, "5 Yüzler 3 Onlar 2 Birler 8 Ondabirler 7 Yüzdebirler 6 Bindebirler" biçiminde veya "532876 Bindebirler" biçiminde sözel olarak ifade etmekle yetinmistir. Takiyüddin, bu yapitinda göksel konumlarin belirlenmesinde kullanilan altmislik yöntemin hesaplama açisindan elverisli olmadigini bildirir; çünkü altmislik yöntemde, kesir basamaklari çok olan sayilarla çarpma ve bölme islemlerini yapmak çok vakit alan ****** ve güç bir istir; bugün kullandigimiz onluk çarpim tablosuna benzeyen altmislik kerrat cetveli bile bu güçlügün giderilmesi için yeterli degildir. Oysa onluk yöntemde, kesir basamaklari ne kadar çok olursa olsun, çarpma ve bölme islemleri kolaylikla yapilabilecegi için, Ay ve Günes’in yaninda gözle görülebilen Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn’ün gökyüzündeki devinimlerini gösterir tablolari düzenlemek ve kullanmak eskisi kadar güç olmayacaktir. Bu önerisiyle gökbilimcilerinin en önemli güçlüklerinden birini gidermeyi amaçlayan Takiyüddin, açilari veya yaylari ondalik kesirlerle gösterirken, bunlarin trigonometrik fonksiyonlarini altmislik kesirlerle gösteremeyecegini anlamis ve ondalik kesirleri trigonometriye uygulamak için Gökler Bilgisinin Siniri adli yapitinda birim dairenin yariçapini 60 veya 1 olarak degil de, 10 olarak aldiktan sonra kesirleri de ondalik kesirlerle göstermistir. Zâtü’l- Ceyb olarak bilinen bir gözlem aletini tanitirken, "Bir cetvelin yüzeyini altmisli sinüse göre, digerini ise bilginlere ve gözlem sonuçlarinin hesaplanmasina uygun düsecek sekilde kolaylastirip, yararliligini ve olgunlugunu arttirdigim onlu sinüse göre taksim ettim." demesi bu anlama gelir. Takiyüddin, ondalik kesirlerin trigonometri ve astronomiye nasil uygulanabilecegini kuramsal olarak gösterdikten sonra, 1580 yilinda bitirmis oldugu Sultanin Onluk Yönteme Göre Düzenlenen Tablolarinin Yorumu adli katalogunda uygulamaya geçmistir. Istanbul Gözlemevi’nde yaklasik bes sene boyunca yapilmis gözlemlere göre düzenlenen bu katalog, diger kataloglarda oldugu gibi kuramsal bilgiler içermez; yalnizca ortaçag Islam Dünyasi’nda Batlamyus adiyla taninan Ptolemaios’un kurmus oldugu Yermerkezli sistemin ilkelerine uygun olarak belirlenmis gezegen konumlarini gösterir tablolara yer verir. Takiyüddin, 1584 yilinda Istanbul’da tamamlamis oldugu Inciler Toplulugu adli baska bir yapitinda, son adimi atmis ve birim dairenin yariçapini 10 birim almak ve kesirleri, ondalik kesirlerle göstermek kosuluyla bir Sinüs -Kosinüs Tablosu ile bir Tanjant - Kotanjant Tablosu hesaplayarak matematikçilerin ve gökbilimcilerin kullanimina sunmustur. Eger Takiyüddin bu tablolari hazirlarken birim uzunlugu 10 birim olarak degil de, 1 birim olarak benimsenmis olsaydi, bugün kullanmakta oldugumuz sisteme ulasmis olacakti. Bati’da ondalik kesirleri kuramsal olarak tandan ilk müstakil yapit, Hollandali matematikçi Simon Stevin (1548-1620) tarafindan Felemenkçe olarak yazilan ve 1585’de Leiden’de yayimlanan De Thiende’dir (Ondalik). 32 sayfalik bu kitapçikta, Stevin, sayilarin ondalik kesirlerini gösterirken hantal da olsa simgelerden yararlanma yoluna gitmis ve ondalik kesirleri, uzunluk, agirlik ve hacim gibi büyüklüklerin ölçülmesi islemlerine uygulamistir. Ancak, De Thiende’de ondalik kesirlerin trigonometri ve astronomiye uygulandigina dair herhangi bir bulgu yoktur. Bu durum, Takiyüddin’in yapmis oldugu arastirmalarin matematik ve astronomi tarihi açisindan çok önemli oldugunu göstermektedir.
Rasathanede Kullanilan Ölçüm Araçlari
Takiyüddin'in Istanbul Rasathanesi'nde ölçüm yapmak için kullandigi belli basli dokuz alet insa ettigi saptanmistir. Bunlardan Zâ-tül-Halâk gökcisimlerinin ekliptige göre enlem ve boylamlarinin bulunmasinda kullanilmaktaydi. Bu aletin ilk tanimi usturlap adiyla Batlamyus'un Almagest'inde verilmistir. Takiyüddin'de bu aleti özgün halindeki gibi alti halkali olarak düzenlemistir. Bunlardan ikisi esit çaptadir ve birbirlerine dik olarak sabitlenmislerdir. Birbirine dik olan bu halkalardan biri ekliptigi digeri kutuplar halkasini belirtir. Aletin üzerine küçük boylam halkasi, büyük boylam halkasi, meridyen halkasi ve enlem halkasi olarak adlandirilan dört halka daha takilir ve enlem halkasinin yüzeyine iki dogrulayici yerlestirilir. Zât-ül-Halâk'la Günes ve Ay ufuk çizgisi üzerinde bulundugu zaman gözlem yapilarak Ay'in ekliptikteki enlem ve boylami, saptanabilir. Zât-ül-Halâk kullaniminda asil güçlük, gözlem aninda aleti gökyüzündeki konumuna oturtmaktir. Yildizlarin ekliptik enlem ve boylamlarini saptamak için zodyak üzerindeki takimyildizlara ait bazi yildizlarin ekliptikal boylamlarinin bilinmesi gerekir.
Takiyüddin'in rasathanede kullandigi önemli araçlardan biri de L****'dir. L**** basit olarak çeyrek daire seklindedir ve gökcisimlerinin meridyen, dogrultusunda yüksekliklerini ölçmekte kullanilir. Bu aletle gökcisimlerinin ekvatoral koordinatlari saptanabilir. Takiyüddin ortaçag boyunca kullanilan L****'nin bir varyasyonunu kendisi için insa etmistir. Takiyüddin L**** yardimiyla gökcisimlerinin yüksekligini gözleyerek, gözlem yerinin enlemi bilindiginden gökcisminin deklinasyonunu ve Günes'in meridyen düzleminde en büyük ve en küçük yüksekligini gözleyerek de ekliptigin egimini hesaplamistir.
Takiyüddinin kullandigi üçüncü aletin adi Zâtü's-Semt ve’l-Irtifâ’dir. Bu alet eski Islam gökbilimcileri tarafindan Sam’da da kullanilmistir. Zâtü’s-Semt ve’l-Irtifâ, silindirik bir kule üzerine yatay bakir bir halka ve bu halkanin üzerine ayni çapli bakirdan dikey bir yarim halka konulmasiyla elde edilir. Bu bakir yari halkanin üzerinde derece ve dakika bölümleri isaretlenmistir. Yatay halka da baslangici meridyende olmak üzere 360 dereceye bölünmüstür. Yarim halkanin merkezindeki bir eksen etrafinda dönebilen ve yatay halka üzerinde kayabilen ikiser delikli iki küçük dogrulayici bulunur. Zâtü’s- Semt ve’l-Irtifâ’yla günes gözleniyorsa, cetvel yari halka, yari halka da yatay halka üzerinde kaydirilarak alet, Günes isinlari yari halkanin merkezine düsecek biçimde ayarlanir. Bu yöntemle gözlem zamani için Günes’in yüksekligi yari halka üzerinden ve azimutu da yatay halka üzerinden okunur.

berti
Zâtü’s- Semt ve’l- Irtifâ ortaçag gökbilimcilerinin gelistirdigi bir araçtir. Bu alet günümüzde kullanilmakta olan teodolitin ilkel ve büyük boyutlu halidir. Alet gökcisimlerinin her konumunda kullanilabilmektedir. Takiyyüddin Zâtü’s- Semt ve’l- Irtifâ’yi Merkür ve Venüs gezegenlerinin Günes’ten en uzakta bulundugu zamanki konumu ile diger gökcisimlerinin yükseklik ve azimutlarini bulmakta kullanmistir.

Zat-ü’s- su’beteyn Takiyüddin’in kullandigi dördüncü alettir. Alet olusmaktadir. Ilk cetvel, bulunan eksenler etrafinda dönebilecek sekilde düseylestirilir. Cetvelin üst ucunda bir çiviye asilan çekül yardimiyla düseyligi kontrol edilir. Ikinci cetvel birincinin üst ucuna takilmistir. Böylece hem düsey düzlem içinde rahatça hareket edebilir hem de birinci cetvel boyunca açilmis oyuga girebilir. Bu cetvel üzerinde gözlemi kolaylastirici iki dogrulayici bulunur. Üçüncü cetvel ikincinin aksine birinci cetvelin alt ucuna baglanmistir. Ikinci cetvel ölçüm için hareket ettirildiginde, üçüncü cetvel de onunla birlikte ve ayni düzlemde hareket eder. Ikinci cetvelin hareketi sirasinda alt uç, üçüncü cetvel üzerindeki bölümlü yüzeyde hareket eder ve üç cetvel bir üçgen olusturur. Üçüncü cetvel diger iki cetvelden daha uzundur. Birinci ve ikinci cetveller birbirlerine dik hale geldiklerinde, üçüncü cetvel hipotenüs konumundadir. Takiyüddin Zât-ü’s- su’beteyn’i betimlerken bazi bilim adamlarinin üçüncü cetvel yerine bir daire yayi kullandiklarini ancak, cetvelin daha kullanisli oldugunu belirtiyor.

Rasathane’de kullanilan aletlerden besincisi Rub-i mistar’dir. Aletin sekli dörtte bir dairedir. Aletin tahta oldugunu anlatabilmek için Rub-u Deffe (tahta kuadrant) adi verilmistir. rub- i mistar’i yapmak için 4,5 m uzunlugunda üç tahta cetvel alinir. Bunlardan ikisi aralarindaki açi 90° olacak sekilde uç kisimlarindan birbirine eklenir. Yariçapi 4,5 m olan dörtte bir çember yayiyla bosta kalan iki uç birlestirilir ve üçüncü cetvel bir ucu daire yayinin orta noktasinda, bir ucu kuadrantin tepe noktasinda olmak üzere sisteme eklenir. Bu üçüncü cetvelin tam ortasindan geçirilen bir eksenle sistem yer düzlemine dik bir sütuna sabitlenir. Sistemin düseyligini saglamak ve yükseklik açisini ölçmek için kuadrantin tam merkezine bir çekül asilir. Böylece gökcisimlerinin yükseklik açilari dereceli yay üzerinde okunabilir.

Rasathanede kullanilan altinci alet Zatü’1-ceyb’dir. Zat-ü’s-su’beteyn gibi iki cetvelden yapilmistir. Ayni uzunlukta iki cetvel bir eksen etrafinda hareket edebilecek sekilde uçlarindan birbirine tutturulmus ve merkezden baslayarak 60’a kadar bölümlenmislerdir. Cetvellerden birinin üzerinde, kolay gözlem yapabilmek için, iki dogrulayici ve bölümlemenin son çizgisine de bir çekül yerlestirilmistir. Bazen çekül yerine üçüncü bir bölümlü cetvel konur. Bu durumda yildizin yüksekliginin sinüsü bu cetvel üzerinden okunabilir.

Zatü’1-evtar Takiyüddin’in kullandigi aletlerden yedincisidir. Takiyüddin kendi bulusu oldugunu söyledigi bu aleti Günes’in ekinoks noktasina geldigi ani saptamak için kullanmistir.

Takiyüddin’in buluslarindan biri de Müsebbehetü bi’1-monatik’dir. Bu alet yardimiyla iki yildiz arasindaki açisal uzakliklar ölçülebiliyordu. Müsebbehetü bi’1-monatik yardimiyla Koç takimyildizi içinde bulunan iki yildizin açisal uzakligi da ölçülmüstür.
Rasathane’de kullanilan son alet Bengam’dir. Bengam gökbilim gözlemlerinde Takiyüddin’in kullandigi astronomik bir saattir. Astronomik bir saatin bulunusu ve gözlemlerde kullanilmasi ölçümlerin duyarliligini artirmasi açisindan son derece önemli bir gelisme olmustur.

Takiyüddin’in Optige Katkilari Hüseyin Topdemir Takiyüddin basarili çalismalar sergiledigi optik alaninda, Gözbebeginin ve Aklin Isigi adli bir yapit kaleme almistir. Bu kitabin dikkat çekici yönü, temel dokusunun Islam Dünyasi’nda yaklasik sekiz yüzyil önce baslatilmis olan köklü ve basarili optik çalismalari sonucunda elde edilmis temel argümanlardan ve problemlerden olusturulmus olmasidir: Öyle ki, elde edilen yüksek düzey, l7. yüzyila kadar Bati’da güncelligini koruyan temel tartismalarin çerçevesini olustururken, ayni sekilde, Osmanli Imparatorlugu’nda da bütün canliligiyla etkinligini sürdürmüstür. Bu durumu anlamak ve anlamlandirmak zor degildir. Çünkü l7. yüzyila kadar Bati’da optik konusunda egemen olan görüs, Ibnü’l-Heysem’in bir tür gelenek haline dönüsmüs olan görüsleridir. Bu görüse temel olan düsüncesinin iki boyutu vardir: 1) Optige iliskin sorunlarin, geometrik sorunlara dönüstürülerek geometrik yoldan incelenmesi, 2) Sorunlarin nedensel olarak açiklanmasi. Ayrica, bu iki temel düsünce ayrintili ve ustalikli olarak düzenlenmis deneylerle de desteklenmistir. Bu tarz bir arastirma modeli, çeviriler yoluyla Bati’ya aktarilirken, Dogu’da 14. yüzyilda Kemâlüddîn el-Fârîsî’nin arastirmalariyla çok daha yüksek düzeyli tartismalara olanak ve zemin hazirlamistir. Daha sonra 1579 yilinda, bu kez Takiyüddin, hem Ibnü’l-Heysem’in Optik ve hem de Kemâlüddin el- Fârîsî’nin Optigin Düzeltilmesi adli çalismalarina dayanarak Gözbebeginin ve Aklin Isigi adli yapitini yazmistir; Takiyüddin’in amaci, bu iki kitabi yorumlamak ve gereksiz ayrintilardan arindirarak asil amaca yönelik bir olgunluk düzeyine ulastirmaktir. Kitap bir giris ve üç ana bölümden olusmaktadir. Giris’te optige iliskin bazi temel kavramlar tanimlanmis ve optik konusunda etkin olan kuramlardan kisaca söz edilmistir. Birinci bölüm aracisiz görme konusuna ayrilmistir. Burada isik, görme, isigin göze ve görmeye olan etkisi ve isikla renk arasindaki iliski ayrintili olarak tartisilmistir. Bunun yaninda tartismaya esas olan bazi temel ilkeler benimsenmistir. Bunlardan bazilarini söyle siralayabiliriz: 1. Isigin kaynagi nesne, hedefi ise gözdür. 2. Isikla birlikte göze gelen biçimler, ayni zamanda o nesnenin rengini de tasirlar. 3. Göz yalnizca isikli ya da isiklandirilmis nesneleri algilar 4. Görme geometrik bir olgudur. Çünkü yayilan isik, tepesi kaynakta ve tabani da gözde bulunan bir koni olusturmaktadir. 5. Isik maddesel bir seydir; ancak optik incelemeler sirasinda geometrik bir nesne olarak kabul edilebilir. 6. Isik isinlari küresel olarak yayilirlar ve bu yayilim da dogrusal çizgiler boyunca olur. 7. Renk isiga baglidir ve isigin kirilmasi ve yansimasi sonucunda olusur. Burada öncelikle isigin dogrusal çizgiler boyunca, ancak küresel olarak yayildigi savinin öne çiktigini hemen belirtelim. Takiyüddin’in bu savi, daha sonra Hollandali fizikçi Huygens (1629-1695) tarafindan ortaya konulacak küresel yayilim kuraminin ilk anlatimi olarak görülebilir. Takiyüddin’e göre isik, isikli bir nesneden ve o nesnedeki her bir noktadan küresel olarak yayilir ve yayilim sirasinda, ister istemez bazi isin çizgileri paralel, bazilari birbirine yakinlasan ve bazilari ise birbirlerinden uzaklasan dogrular boyunca yol alir. Buna bir de bu dogrusal çizgilerde yol alan isinlarin küresel olarak yayildigi düsüncesi eklendiginde, o zaman, isigin dalga niteligi tasidigi ve tipki durgun bir suya tas atildiginda, suda olusan dalganin etrafa dogru büyüyen daireler seklinde yayilmasi gibi yayiliyor oldugunun kabul edildigi anlasilmaktadir ki, bu da küresel yayilimin yalin bir anlatimindan baska bir sey degildir. Bunun disinda aracisiz görme konusunda Takiyüddin’in üzerinde durmamizi gerektiren bir açiklamasi daha bulunmaktadir. 0 da isik ve renk arasindaki nedensel iliskiyi irdelerken, rengin isiga bagli oldugunu ve isigin kirilmasi ve yansimasi sonucu olustugunu belirtmis olmasidir. Bu belirlemenin önemi de yine optik tarihinde gizlidir. Çünkü rengin gerçek dogasinin anlasilmasi ilk kez Newton’un ayrintili renk incelemeleri sonucu gerçeklesmistir. Newton öncesi dönemde ise renk konusunda egemen olan kuram, degisim kurami adi verilen ve rengin isigin zayiflamasiyla ya da aydinlik ve karanligin karisimiyla olustugunu belirten Aristotelesçi kuramdir. Nitekim ünlü astronom Kepler optik üzerine kalem almis oldugu Ad Vitellionem Paralipomena (Vitelo’nun Paralipomena’sina Ek) ve Dioptric (Kirilma Üzerine) adli kitaplarinda rengin olusumunu Aristotelesçi bir yaklasimla açiklamistir. Oysa Takiyüddin, bu iki bilim adamindan önce rengin olusumunda kirilmayi söz konusu etmis, Newton’un prizmasi yerine cam bir küre kullanmistir. Kitabin ikinci bölümü yansima araciligiyla olusan görme konusuna ayrilmistir. Burada isigin aynalarda ugradigi degisimler ve çesitli aynalarda görüntünün nasil olustugu deneysel olarak tartisilmistir. Yansima optigi, optik biliminin gelisimini en erken tamamlayan ve bu anlamda nisbeten daha kolay olan bir dalidir. Bu nedenle yansima kanunu da dahil olmak üzere bütün ilkeleri Antikçag’da tespit edilmistir. Bu anlamda Takiyüddin’in konuya katkisi, yansima kanununu her tür aynada kanitlamaya çalismasidir. Üçüncü bölüm de kirilma konusu ele alinmis ve yogunlugu farkli olan ortamlarda isigin yol alirken ugradigi degisimler incelenmistir. Ancak yaptigi bütün deneysel ve matematiksel irdelemeler sonucunda Takiyüddin, kirilma kanununu bulamamistir. Fakat konuya degisik bir yaklasimda bulunmustur. Anlasilan odur ki, Takiyüddin sinüs kanunuyla ugrasmamistir. Çünkü çalismalarini tamamen geometrik olarak ele almis ve trigonometriyi isin içine sokmayarak açilar arasinda oranlar ya da esitsizlikler kurmak yoluna gitmistir. Oysa sinüs kanununa giden yol kirisler veya sinüslerden geçmektedir. Böyle bir girisimde bulunmadigi için, onun kirilma kanunu dedigi seyi, bir aritmetiksel esitsizlik olarak nitelendirebiliriz. Takiyüddin’in Elyazmalari
Takiyüddin’in günümüze ulasan elyazmalari incelendiginde, içerdikleri bilgilerin o dönem gökbilimi hakkinda sagladigi veriler yaninda farkli bir önemi oldugu da görülür.

berti
Takiyüddin el yazmalarinda belirli bir biçim kullanmamistir. Eserlerin hemen hepsi birbirlerinden farkli boyutlardadir. Kitaplarda kullanilan süsler de birbirlerinden farklidirlar. Ancak yazmalara önemli yerleri, basliklari, tablo ve sekilleri belirginlestirmek için farkli renklerden yararlanildigi gözlenir. Baslangiç sayfalarinda yazmalarin Takiyüddin’e ait oldugunu kuskuya yer birakmayacak biçimde kanitlayan açiklamalar, kayitlar ve imza yer alir. Günümüz arastirmacilarini en çok sevindiren de Takiyüddin’in eserlerinin orijinallerinin bir kisminin bugüne ulasmis olmasidir.

O dönemlerde bilim adamlarinin yazdiklari eserlerin kopyalari elle çikarilmaktaydi. Birçok elyazmasinin ancak kopyalari günümüze ulasabilmistir. Orijinal örneklerin kopyalama sirasinda meydana gelebilecek hatalari içermedigi düsünülürse arastirmacilar için ne denli önemli olduklari anlasilabilir.

Takiyüddin’e ait el yazmalarinin bir bölümü Bogaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Arastirma Enstitüsü’nde bulunmaktadir. Enstitü’nün UNESCO’yla (Birlesmis Milletler Egitim Bilim ve Kültür Organizasyonu) birlikte yürüttügü "Memory of the World" projesi çerçevesinde, Takiyüddin’e ait el yazmalarinin da içinde bulundugu 821 Türkçe, 414 Arapça ve 102 Farsça, toplam 1337 eser mikrofilmleri çekilerek CD- Rom üzerinde kataloglanmaktadir. Takiyüddin’in diger eserleri baska kütüphanelerin raflarindadir.

Rasathanenin Hazin Sonu
Istanbul Rasathanesi ilginç bir yikim yasamasina ragmen, yikimin nedenine iliskin fazlaca veri elde edilememis. Ancak, rasathanenin yikilisinda 1577 yilinda gözlenen kuyrukluyildizin ve 1578’de bas gösteren veba salgininin nedeni olarak gösterilmesinin, daha da ileri giden çevrelerce Takiyüddin ve rasathane personelinin meleklerin bacaklarini gözledigi yolundaki söylentilerin, süpheleri artirdigi söyleniyor. Seyhülislam Kadizade Ahmet Semsettin Efendi’nin de bu görüsleri desteklemesi üzerine, padisahin verdigi emirle, Rasathane 1580 yilinda Kiliç Ali Pasa’ya yiktiriliyor.

Rasathanenin padisah emriyle yiktirildigi kesin olmakla birlikte, konuyla ilgili aydinlanmamis birçok nokta vardir. Yaygin bir görüs Rasathane’nin, verilen hatt-i hümayuna dayanarak Kiliç Ali Pasa emrindeki donanma tarafindan denizden topa tutularak yikildigi biçimindedir. Ancak, topa tutma konusunda kisisel ani yazilari disinda günümüze ulasabilmis hiçbir yazili resmi belge yoktur. Rasathanenin betimlenen yerinin çok yakinlarinda yerlesim bölgeleri oldugu da gözönünde tutulursa bu olasiligin tartismaya açik oldugu söylenebilir.

Bunca söylentiye karsin, kesin olarak bilinen Istanbul Rasathanesi’nde nitelikli gözlemler yapildigi ve bu gözlemlere dayanilarak son derece hassas gözlem kataloglari hazirlandigidir. Asil sanssizlik, Takiyüddin’in arkasindan Kepler gibi bir bilim adaminin gelmemesi ve yapilmis çalismalari degerlendirecek bir bilim geleneginin yerlesmemis olmasidir. Bunca söylentinin arkasinda, rasathanenin yikilmasinin gerçek nedeninin, rasathanenin kurulmasina önayak olan Hoca Sadettin Efendi ile Seyhülislam’in yer aldiklari farkli gruplarin siyasi çekismesi oldugu saniliyor.

Bilim Teknik Dergisi’nin, Subat 1997 tarihli sayisindan alinmistir

http://www.turkmucit.com/
yasamak kucuk bir umut we insana duyulan sewgiden ibarettir..