“Millet sevgisi kadar büyük bir sevgi yoktur. İstikbal Harbi’nde benim de milletime ettiğim bir takım hizmetlerim olmuştur zannederim. Fakat bunlardan hiç birini kendime maletmedim. Yapılanların hepsi milletin eseridir. Aranacak olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz... İlmi araştırmalar da bunlar arasındadır. Benim arkadaşlara tavsiyem şudur: Şahsınız için değil, fakat mensup olduğumuz millet için elbirliğiyle çalışalım. Çalışmaların en büyüğü budur.” (1930)
“Millete efendilik yoktur. Hamilik vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.” (1 Aralık 1921)
“Efendiler, bütün cihanın bilmesi lazımdır ki; Türkiye Halkı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti, uşak muamelesine tahammül edemez. Her medeni millet gibi varlığının hürriyet ve istiklalinin tanınması talebinde kat’iyen musirdir. Ve bütün davası da bundan ibarettir. Biz cenkcü değiliz; sulhperveriz.” (19 Eylül 1921) “Hürriyet olmayan bir memlekette, ölüm ve izmihlal vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir.” (1906)
“Benim çocukluğundan beri bir huyum vardır. Oturduğum evde ne ana ne kız kardeş ne de ahbapla birlikte bulunmaktan hoşlanmam. Yalnız ve bağımsız bulunmayı çocukluktan çıktığım zamandan beri hep yeğlemiş ve sürekli olarak hep öyle yaşamışımdır. Tuhaf bir halim de daha var. Ne anamın (babam çok eskiden ölmüş) ne kardeş, nede yakın akrabamın kendi görüş ve anlayışlarına göre bana şu veya bu öğütte bulunmalarına katlanamam. Aile içinde yaşayanlar pekala bilirler ki sağdan soldan içtenlikle yapılan pek arı uyarılardan kendilerini sakınamazlar. Bu durum karşısında iki türlü davranıştan birini seçmek zorunluluğu vardır; ya söz dinlemek ya da bu uyarı ve öğütleri hiçe saymak. Bence ikisi de doğru değildir. Söz dinlemek nasıl olur? Aramızda en azından yirmi, yirmibeş yaş bulunan anamızın uyarılarına göre davranmak geçmişe dönüş olmaz mı? Baş kaldırmak, erdemine, iyi niyetine, yüce kadınlığına inandığım anamın kalbini kırmak ve düşüncelerini altüst etmektir. Bunu da doğru bulmam.” (21 Mart 1936) “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdedir. Ben, ulusumun ve en büyük atalarımın en değerli miraslarından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar aile, özel resmi yaşamımım her evresinde tanık olanlar bu aşkımı bilirler. Bence, bir ulusta şerefin, saygınlık, namus ve insanlığın var olabilmesini ve süre gitmesinin, o ulusun kesinlikle bağımsızlığını elinde bulundurmasıyla gerçekleşme olanağı vardır. Ben kendim bu saydığım niteliklere çok önem veririm; ve bu niteliklerin kendimde bulunduğunu ileri sürmek için, ulusumun da aynı nitelikleri olmasını başlıca koşul sayarım. Ben yaşayabilmek için kesinlikle, bağımsız bir milletin çocuğu kalmalıyım. Bu nedenle ulusal bağımsızlık bence bir yaşam sorunudur. İnsanlığı oluşturun ulusların her biriyle uygarlık gereğinden olan ve ulus ve ülkenin yararlarının gerektirdiği dostluk ve siyaset ilişkilerine titizlikle değer veririm. Ancak benim ulusumu köle etmek isteyen herhangi bir ulusun, bu isteğinden vazgeçinceye kadar acımasız bir düşmanı kesilirim.” (1921)
“Herkes kendisine isabet eden işten, memnun olmalıdır. Mesleği ne olursa olsun, bir faide tevlid edecek ve bir vazife görecektir.”
“İnsan vazifesini cesaret, cür’et, sadakat namuskarlıkla yapınca elinden geleni yapmış olur. Aynı zamanda bu vazifeyi, diğerlerine karşı hasetsiz yapmalıdır. Yolunda yalnız olmayacaksın, orada aynı hedefi takib eden başkaları ile beraber yürüyeceksin bu hayat müsabakasında, diğerleri kaabiliyetleri itibari ile sizi geçebilirler. Bir muvaffakiyet elinizden kaçabilir. Bundan dolayı onlara kızmayınız. Elinizden geleni yapmışsanız, kendi kendinize kızmayınız. Asıl önemli olan muvaffakiyet değil gayrettir. İnsanın elinde olan ve onu memnun eden ancak gayrettir. İnsanın elinde olan ve onu memnun eden ancak gayrettir.”
Hedef-i milli malum olmuştur. Ona isal edecek yolları bulmak müşkil değildir, mühim olan, çetin olan o yollar üzerinde çalışmaktır. Denebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz. Yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak. Emraz-ı ictimaiyemizi tetkik edersek asıl olarak bundan başka, bundan mühim bir maraz keşfedemeyiz, maraz budur. O halde ilk işimiz bu marazı esaslı surette tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun netice-i tabiiyesi olan refah ve saadet yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır.” (16 Ocak 1923)
“Dünyada herşey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, muvafekiyet için en hakiki mürşid ilimdir, fendir ilmin ve fennin haricinde mürşid aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. Yalnız, ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanla takib eylemek şarttır.” (22 Eylül 1925)
“İnsanlar daima yüksek, necib ve mukaddes hedeflere yürümelidir. Bu tarzı harekettir ki, insan olanın vicdanını, dimağını ve bütün mefhum-i insanisini tatmin eder. Bu tarzda yürüyenler, ne kadar büyük fedakarlık yaparlarsa, yükselirler ve bu tarz-ı hareket mutlaka açık olur. Çünkü nasiyesi açık, dimağı açık, kalb ve vicdanı açık insanlar tarafından idare olunabilen heyet-i ictimaiyeler ancak bu manada hareketlerin muakkibi olabilirler. Efkar, hissiyat ve teşebbis olanlar mutlaka ar ve hicabı mucib, akıl ve mantığın haricinde hareket edenler olabilirler. Bu gibi müteşebbislerin akıbeti evvel ve ahır hüsrandır.” (27 Haziran 1926)
“Vaziyeti muhakeme ederken ve tedbir düşünürken, acı olsa da hakikati görmekten bir an fariğ olmamak lazımdır. Kendimizi ve birbirimizi aldatmak için lüzum ve mecburiyet yoktur.” “Yalnız söylediğim bir noktaya avdet ederken arkadaşlara rica edeceğim ki, vatandaşlara efkar-ı umumiyeye daima hakikati söylemek vazifemiz olsun.” (27 Ocak 1931)
“Hakikaten mes’uliyet yükü herşeyden, ölümden de ağırdır.”