Arama

Köşe Yazısı ve Makaleler - Tek Mesaj #139

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Temmuz 2006       Mesaj #139
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İsviçre’nin tavrı için teşekkür edilmelidir. Avrupa’da sadece, onların hükümeti İsrail’in Gazze’de yapmakta olduğu şeyi kınamaya cesaret etti.

Bunun toplu bir cezalandırma olduğunu açıkladılar. Orantılılık ilkesini ihlal etti, İsrail ve uluslararası hukuk tarafından sivillerin korunmasını gerektiren tedbirleri yerine getirmedi.
Avrupa Birliği’nin utanç verici kısık sesinin aksine bir sesti İsviçre’ninki. Filistinlilerin iki askeri öldürmesine ve birini kaçırmasına karşılık olarak, İsrail elektrik şebekesini, altyapıyı ve su sistemini havaya uçurdu, köprüleri tahrip etti, gece ve gündüz çocukları korkutan ses bombaları attı ve tüm bunları devasa bir açık cezaevinde açlık altında inleyen bir halka yaptı. Peki, AB’nin yanıtı ne oldu? Avrupalı liderleri İsrailli köşe yazarı Gideon Levy’nin gösterdiği cesaretin onda birini gösteremez miydi? Levy, Haaretz’deki yazısında, “750 bin insanı elektrikten mahrum bırakmak meşru değildir. 20 bin insandan evlerini terk etmelerini ve yaşadıkları yerleri hayalet kasabalara çevirmelerini istemek de meşru değildir. Bir hükümetin yarısını ve parlamento üyelerinin dörtte birini kaçırmak da meşru değildir. Tüm bu adımları atabilen bir hükümet bir terör örgütünden ayırt edilemez, artık.” dedi.
Tony Blair’in tek yaptığı şey klasik bir taraf tutmama politikası izlemek oldu: “Yıllar geçtikçe bu meselede taraflardan herhangi birini kınamanın ciddi anlamda yardımcı olmadığı konusunda yeterince deneyim sahibi oldum.”
İsrail-Filistin meselesindeki Avrupa’nın iktidarsızlığı elbette kökleri geçmişe dayanan bir sorun. Hastalığı ağırlaştıran olay, ocak ayında Hamas’ın seçimlerde bir zafer kazanmasından sonra başladı. İsrail’de bu olayın, Filistin otoritesiyle ilişkisinden Arap dünyasındaki politik İslam’ın geleceğine, Müslümanlar arasında Batı’nın imajına kadarki pek çok alanda devasa bir yansıması oldu. Kısaca, bu dönem diplomatik tekniğin en fazla gerektiği dönemdi. Bu kez, çabuk sonuçlara varmadan samimi bir analiz ve danışma gerekliydi. İsrail’in Mahmud Abbas’la müzakere etmeyi reddetmesi nedeniyle aceleye de gerek yoktu. Ancak AB hızlı bir biçimde ABD ve İsrail’in tarafında yer aldı ve Hamas’tan politikalarını değiştirmesini talep etti, aksi halde cezalandırılacağını söyledi. Son dönemlerde ABD, AB, Rusya ve BM arasındaki politikaları koordine etmek için oluşturulan bir organ olan Dörtlü, diğer devletleri hizada tutmada ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bir kolu gibi hareket etme tuzağına düştü.
Bazı Avrupalı diplomatlar şimdi acele ettikleri için pişmanlık duyuyor. Filistinlilerle temasları kesmede olduğu gibi yardımı durdurma kararı da bir hataydı. Geçen ay Fransa’nın, Gazze’ye yardımı yeniden başlatmak için bir mekanizma bulma girişimi, Dörtlü’nün hatasını kabuldeki ilk adımdı. Hamas’la teması reddetme de aynı ölçüde bir hataydı, özellikle Hamas bir yıldan fazla bir süre tek taraflı olarak ateşkesi sürdürürken (bu İsrail’in bastırmaya çalıştığı bir nokta). Hamas’ın terörist bir örgüt olarak tanımlanmasının önüne geçilmeliydi; çünkü tıpkı IRA, Tamil Kaplanları ya da ETA’da olduğu gibi hükümetler milliyetçi gündemlerde benzer eylemlerden bahsetmiştir.
Mevcut krizin sonuçları net değil. Ancak, Avrupa’nın yararsız bir biçimde ABD ve İsrail’i destekleme politikasından vazgeçme noktasına gelmesiyle sonuçlanacağı kesin. Olmert hükümeti sadece Hamas’ı değil, aynı zamanda Mahmud Abbas’ı da yok etmeye çalışıyor. Tıpkı Şaron’un ılımlı Filistinlileri güçsüz göstererek yok etmeye çalıştığı gibi. Sonuç olarak, İsrail şiddetten vazgeçmeli, özellikle de Filistinli liderlere suikast düzenlemekten. Bu saldırılarda onlarca sivil öldü. Hükümetlerin ahlaki açıdan net ve politik açıdan doğru olması onlara büyük etkinlik sağlar. Kınama ve psikolojik izolasyon, seçmenleri harekete geçirebilecek gerçek zemini sunar. Ancak bu kitleler sadece İsrail’de değildir. Avrupa’nın doğru tarafta yer almasını bekleyen küresel bir kitle var.


JONATHAN STEELE
The Guardian