Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
02:18, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Pazar, 21 Aralık 2025 - 02:18
Arama
MaviKaranlık Forum
Köşe Yazısı ve Makaleler
-
Tek Mesaj #144
Misafir
Ziyaretçi
10 Temmuz 2006
Mesaj
#144
Ziyaretçi
Hafta içinde yayınlanan Gallup anketinin sonuçlarını önemsemek gerekiyor.
Kurumlara duyulan güveni araştıran çalışma, ilginç gerçekleri de ortaya çıkarıyor çünkü. Görünen o ki herkes bu araştırmanın bir yönüne odaklanıyor. Mesela Hürriyet Gazetesi, 4 Temmuz tarihli haberinde “Orduya tam güven” diyor. Haberin sunumunda Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın bir vatandaşa sarılmış fotoğrafı tercih edilmiş. Gazete, “Anket sonuçları, halkların en fazla ordularına güvendiklerini gözler önüne serdi.” tespitinde bulunuyor. AB ülkelerinde orduya duyulan güven yüzde 67 iken bizdeki güven yüzde 86’ya kadar çıkıyormuş.
Halkın ordusuna güvenmesi güzel bir şey. Aslında bu tür çalışmalar gösteriyor ki; halk ordunun şahs-ı manevisine (Kurumsal gereklilik ve kutsiyetine de diyebiliriz) güveniyor, ona saygı duyuyor. Bunu Türkiye’de test etme imkânı da var. Mesela üniformanın çıkarılmasıyla başlayan siyaset serüveninde halk, emekli komutanlara aynı teveccühü göstermiyor. Demek ki muvazzaf askere gösterilen saygı, askerlik mesleğinin özündeki manevî dinamizmle ilgili; o öz aslî hüviyetinden uzaklaşınca (mesela siyasete bulaşınca) ihtiramın rengi de kaçıyor.
Türk medyası güven bunalımında!
Zaten Gallup’un araştırmasında herkesin vurgu yaptığı sonuçtan daha ziyade, gözden kaçan bir başka gerçeğin altını çizmek gerekiyor. Önce güven sıralamasını hatırlayalım: 1- Ordu (% 86) 2- Hükümet (% 60) 3- Yargı ve dinî organizasyonlar (% 57) 4- Sağlık sistemi (% 48) 5- Seçimlerin dürüstlüğü (% 48) 6- Finans sektörü (% 37) 7- Medya (% 25). Bu tablonun ifade ettiği “şok gerçek” nedir sizce? Bu köşenin odaklandığı nokta medya, dolayısıyla bu sıralamada üzerinde duracağımız konu da budur. Neden medya güvenilirlik sıralamasında 7. sırada yer alıyor? Orduya güven duyulması ne kadar gurur verici ise medyaya itimat edilmemesi de o kadar onur kırıcı değil mi? Medya, ordu üzerine vurgu yaptığı ve bununla sevinç duyduğu kadar, kendisinin yitik itibarı üzerine de bir şeyler söyleyebilmeli. Ne var ki bunun üzerinde duran yok. Vahim olan da bu! Medyaya duyulan güven hükümetten daha aşağılarda. Bu durum medya yöneticileri için bir anlam ifade etmeli. Güya medya olarak hükümetleri denetlemekle mükellefiz, güya 4. kuvvet olmanın getirdiği sorumluluk içinde sistemin gözetleme kulesinde duruyoruz. Sıralamada yedinci olmak medya için bir anlam ifade etmeli.
Medya, işine gelmeyen konularda oyunu soğutmayı iyi biliyor. Topu taca atarak özeleştiri kapılarını hep kapalı tutabiliyor. Medyaya duyulan güven, siyasetten çok daha güçlü olsaydı, siyasîlere hayatı zehir etmez miydik? Gallup’un araştırması didik didik edilip haberler yapılıyor; hatta o haberler üzerinden ince mesajlar gönderiliyor; ancak laf bir türlü medyanın içine düştüğü duruma getirilmiyor.
Yasama, yürütme, yargı ve medya sıralaması demek ki gerçekten doğruymuş(!). Etkinlik ve denetim açısından sistemin sigortası gibi çalışan (daha doğrusu çalışması gereken) medya etkinlikte değil, güven sıralamasında en alttaki yerini almış. Güven sıralamasında yargıdan, sağlıktan, dinî organizasyonlardan, seçim sisteminden ve finans sektöründen geride kalmak, acı gerçeği gözler önüne sermiyor mu acaba?
Bizim gazeteler AB ülkelerindeki orduya duyulan güven ile Türkiye’dekini kıyaslamış. Güzel bir mukayese. Ancak AB ülkelerindeki medya güveni ile bizdekini de kıyaslasanıza! Mesela AB ülkelerinde medyaya yüzde 41 nispetinde güven var. Bu rakam hükümetlere duyulan güvenin daha önünde; yani AB vatandaşı, hükümetlere medyadan daha az güveniyor. Asıl haber bu! Çünkü vahim olan bu durum! Başımızı kuma sokmanın bir anlamı yok artık!
“Ne var yani bunda, dünyanın her yerinde medyaya çok fazla güvenilmiyor!” denebilir. Doğru değil bu çıkarım. Ne AB ülkelerinde ne de Amerika’da durum bu kadar kötü değil. Üstelik Irak Savaşı’ndan hem ABD basını hem de Avrupa basını ağır yaralar alarak çıktı. “İliştirilmiş gazetecilik” şokundan çarçabuk çıkması da mümkün gözükmüyor. Buna rağmen bu ülkelerde halkın basına duyduğu güven Türk milletinin basına duyduğu güvenden daha fazla.
Güvenilirlik sıralamasının baş köşesinde ordunun olması gayet doğal. Dünyanın pek çok yerinde de durum böyledir. Avrupa Birliği ülkelerinde ordu liste başı oluyor da Amerika’da olmuyor mu? Japon The Yomiuri Shimbun Gazetesi ile Gallup’un ortaklaşa yaptığı mukayeseli araştırmaya göre Amerika’da askere güven yüzde 81’i işaretliyor. Kaldı ki bizim gibi “asker millet” olmakla övünen bir toplumdan başka bir sonuç beklemek de hata olur. Kültürel altyapısı bu kadar sağlam bir seçeneğin liste başı olmasını takdir edenlerin, medyanın yaşadığı güven bunalımını da izah etmesi gerekiyor...
Gazete okuma oranı yüksek bir ülke olan Japonya’da durum farklı mesela. Güven ile tiraj arasında bir bağlantı olduğunu da ispat ediyor Japonya. The Yomiuri Shimbun ile Gallup’un 2005’te yaptığı ortak çalışmaya göre güvenilirlik sıralamasında ilk sırayı gazeteler alıyor. Yüzde 64 ile ilk sırada yer alan gazeteleri, mahkemeler yüzde 60, hastaneler yüzde 57, ordu yüzde 55, polis-savcı yüzde 52 ile takip ediyor. Japonya’daki tirajların yüksek olması, üstelik neredeyse tamamının abone usulüyle dağıtılması, okuyucu ile gazete arasında karşılıklı bir güvenin de göstergesi. Aynı araştırmada Amerika’da ordu güvenilirlikte ilk sırada, ardından hastaneler, polis-savcı, kilise ve okullar geliyor. Gazetelere duyulan güven % 52.
Demek istediğim şu ki; “Halk askere güveniyor” demek, “demokrasiye güvenmiyor” ya da “darbe yapılmasına dünden razı” demek anlamına gelmez. Bunu çağrıştıracak her ima askerin halk nezdindeki kıymetini bilmemek demektir. Herkes biliyor ki darbeler bu ülkeye çok zarar verdi. Darbe, yapanlara da yaramadı. Sonuçta faturayı herkes ödedi; halk, siyasetçi, ordu...
Gücün değil, halkın medyası olmak...
Esasta kafa yorulacak konu şudur: Türk medyası, daha ilk günden girdiği yanlış yoldan dönmeye mecburdur. Medyanın gücü, gücün medyası olmaktan geçmiyor. Ne yazık ki Türk basını buzda yürümek gibi tehlikeli bir yolu tercih ediyor. Buzda yürüyene küçük bir fiske, hatta küçük bir korkutma bile yetebiliyor. Bir anda kendini yerde bulabiliyor medya. Bunda bağımsız ticarî yapının olmaması da rol oynuyor, ilişkiler yumağının pamuk ipliğiyle bağlı olmasının da. Kendi ayakları üzerinde durmak yetmiyor; aynı zamanda kaygan zeminlerde raks etme hevesinden de vazgeçmek gerekiyor. Zor bir iş! Hem ticaretin içinde olacaksın, hem bağımlı hale gelmeyeceksin. Hem siyasetin nabzını tutacaksın, hem siyasete esir düşmeyeceksin... Bağımsızlığın diyetini ödemek, tekellüf altında yaşamaktan daha şiddetli bir tercihtir. Yeter ki gücünü doğru bilgiden, dürüst yorumdan; daha açıkçası haktan ve halktan alsın! İşte o zaman vatandaş medyayı güvenilirlik listesinin baş köşesinde bir yerde misafir edecektir. Basamak basamak yükselmeden, halkla barışmadan, onun itimadını kazanmadan söylenen her söz laf-ı güzaftır.
EKREM DUMANLI
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 02:18
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...