Arama


ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
19 Ekim 2009       Mesaj #4
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Savaşın Yol Açtığı Psikolojik Yıkımlar

Bölüm III


İnsani Değerlerin Aşınması ve İnsanlığın Geleceğine Etkileri

Bu savaşı daha doğrusu saldırıyı diğer savaşlardan ayırt eden önemli özellikler vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
  • Açık bir zorbalıktır.
  • Çok büyük ve güçlü bir savaş makinesinin, bunlara karşı teknolojik olarak karşı koyabilecek gücü olmayan çok zayıf kuvvetlere saldırısıdır.
  • İki ulus arasındaki bir çıkar çatışmasından değil, bir ulusun başka bir ulusun mallarını yağmalamak istemesinden kaynaklanmaktadır.
  • Bu yağmadan herhangi bir şekilde pay alacak olanlar hariç hiç kimsenin haklı ya da en azından mazur göremeyeceği bir zulümdür.
  • İnsanlığa ve insani değerlere küstahça bir meydan okumadır.
  • Yalanlar ve çarpıtmalar üzerine kuruludur.
Dolayısıyla savaşın ve şiddetin yarattığı terör ve korku yanında insanlık değerlerine saldırması nedeniyle de ruhsal yapıyı etkileyecektir. Bu saldırının insani değerleri hedef alması, insani değerleri koruyup koruyamayacağımız konusunda herkesi bir hesaplaşmaya tabi tutmaktadır. Bu yağma ve zorbalık karşısında insanlığın şimdi alacağı tutum gelecekte insani değerlerin ne kadar önemli olacağını da belirleyecektir. Bu zorbalık ve yağma karşısında başlıca şu tutumlar alınabilir:
  • Yağmadan pay alabiliriz ya da yağmacılar bize bir ödeme yapar umuduyla yağmacılarla işbirliği yolları aramak ya da işbirliği için pazarlıklar yapmak
  • Yağmacıların yaratığı terör ve tehditlerden korkup, ses çıkarmamak ya da onları yatıştıracak bazı ödünler vermek
  • Hem çıkar elde etmek hem de zorbaların tehditlerine maruz kalmamak için bu katliama çeşitli biçimlerde yardımcı olmak
  • Hiçbir şekilde karışmamaya çalışmak
  • Açıkça bu katliama karşı çıkmak
Az sayıda hükümet dışında hemen tüm hükümetler ilk 4 şık arasında bocaladı ve bunlar arasında tercih yapmaya çalıştı. Hiçbir şekilde karışmamaya çalışanlar dahi bunu yaparken ABD’yi gücendirmemeye çalıştı. Ama açıkça bunun bir zulüm ve zorbalık, bir yağma olduğunu, insanlık dışı olduğunu söyleyen çıkmadı. Dünya barışını korumakla görevli Birleşmiş Milletler ise ABD’nin amacını gerçekleştirmesinde işe yaradığı oranda aktif olabildi. ABD’nin çıkarlarıyla açık bir çatışmadan özenle kaçındı. İnsanlığın yanında yer alamadı.
Hükümetler ve bir kurum olarak devletler, bireylerin bunlar hakkındaki bilinçli düşüncelerinden bağımsız olarak, insan zihninde ana-baba imgelerine karşılık gelir. Devlet insanların zihninde hem besleyici, bakıcı bir ana hem de koruyucu bir babadır.
Ebeveyn imgeleri bu özellikleri yanında süperegomuzun ( yani değerlerimizin, ahlakımızın ve vicdanımızın) şekillendiricileridir. Yani iyi ve kötünün; kabul edilebilir olanın ve olmayanın, meşru ile gayri meşrunun neler olduğunu gösteren ve öğretenlerdir. Büyüklerimiz veya yöneticilerimiz, ekonomik çıkarlar elde edebilmek için bir haydutla iş birliği yapmayı seçiyorlarsa, bizlerde ileride benzer bir tercih yapmak durumunda kaldığımızda zalimden yana daha kolay tavır alacağızdır.
Şiddet ve terör, insanların yaşamlarını tehdit eder, insani, ahlaki değerleriyle yaşamı arasında bir tercihe zorlarsa, insanların önemli bir bölümü yaşamda kalmak için insani değerlerinden geçici de olsa vazgeçmeyi tercih edebilir. Ahlaklı olma ve insani değerlere sahip çıkma ya da kişinin kendisine karşı saygısını koruması özellikle günümüz dünyasında, hayatta kalmaktan daha zayıf bir motivasyon kaynağıdır. İnsanın ahlaki değerlerinden vazgeçmesine yol açabilen tek şey yaşamını yitirme korkusu değildir. Günümüz insanı, aç ve işsiz kalma, dışlanma veya baskı görme korkusu nedeniyle de insani değerlerinden vaz geçebelir ve kendini ezen güçlerle işbirliği ve uzlaşmaya girebilir.
Şiddet, terör ya da çıkar kaybı korkusuyla insani değerlerden vazgeçmeyen insan ve toplulukların bulunması, üstelik bunu yüksek sesle söyleyebilmesi ve tehdidi karşılama cesareti göstermeleri, başka insanların da cesaretini artırır ve insani değerleri korumaya sevk eder. Dolayısıyla bu savaşa karşı yükseltilen her ses, her karşı duruş insanlığın geleceği açısından son derece önemlidir.
Bugün ülkemiz, açıkça siyasi ve ekonomik çıkarlar ya da endişeler nedeniyle, masum insanların öldürülmesi ve mallarının yağmalanmasına katılıp katılmamak arasında bir ikilemin içine düşmüş görünmektedir. Tereddütsüz reddedilmesi hatta karşı çıkılması gereken bir durum maalesef ekonomik zorluklarımız ve ABD’ye olan bağımlılığımız nedeniyle karar verilmesi güç bir ikilem gibi algılanmaktadır. Bir yanda insanlık dışı bir yağmaya ortak olmak ve öldürülen masum insanların kanlarının ellerimize bulaşması pahasına ekonomik olarak rahatlamak ve belki bazı siyasi çıkarlar elde etmek, diğer yanda insanlığımızı yitirmemek ama ekonomik zorluklarımızla baş başa kalmak hatta dünyanın egemen gücünün husumetini üstümüze çekmek riski.
Aslında sadece bizim halkımız değil bütün dünya halkları kararlarını çoktan verdiler ve daha savaş başlamadan, daha ölen, parçalanan çocuk bedenleri vicdanımızı yaralamadan bu savaşa karşı çıktılar. Onlarca milyon insan ne verilecek rüşvetlere ne yapılan tehditlere aldırmadan insanlıktan yana tavırlarını açıkça sergilediler. Kendilerine yapılmasa bile bu zorbalığı kabul edemeyeceklerini, dünyanın en büyük gücü de yapsa bu zalimliğe boyun eğmeyeceklerini gösterdiler ve Irak’ta katledilen insanlara ellerini uzattılar. Çünkü biliyorlar ki bu saldırı ABD-İngiltere koalisyonu ile Saddam Diktatörlüğü arasındaki bir savaş değildir. Bu insanlıkla zalimler arasındaki bir mücadeledir.

Neden “Gerçekçi” Olmaya Davet Ediliyoruz?
İnsanlar ve grupların yaşama verdikleri anlamlar ve yaşamdan beklentileri farklılıklar arz eder. Herkes için temel olan şey insanca yaşamak, başkalarına iyi davranmak ve kimsenin hakkına el uzatmadan alnı açık yüzü ak bir yaşam sürmek değildir. Günümüzde bir çok insan için yaşamın temel amacı ve anlamı mümkün olduğu kadar çok kazanmak ve mümkün olduğunca güçlü olabilmektir. Kar ve güç hırsına kapılmış kişi ve kurumlar insani değerleri hiçe sayabilmektedir. Ülkeleri yöneten iktidarlar ise iktidarlarının devamını sağlamak için parayı ve gücü ellerinde bulunduran bu gruplarla bir şekilde uzlaşmak gereğini hissederler. Ahlaki kaygılardan uzak anlaşmalara gidebilir, uluslarına verecekleri rüşvetle iktidarların sürdürmeye çalışabilirler.
Terör ve şiddet çeşitli yollardan kişiyi boyun eğmeye zorlar. Boyun eğen kişi gene de kendisine karşı saygısı koruması için ya gerçekleri çarpıtmak ya da süperegosunu değiştirmek zorundadır. Korku veya çıkar nedeniyle zalimce davranacak ya da zalimle işbirliğine girecek kişi ve kurumların olup biteni çarpıtması, bu katliamı aslında bir demokrasi mücadelesi ya da özgürlük hareketi gibi sunması bu çabanın bir ürünüdür. Para, petrol ve güç hırsıyla sahip olmak istediği şeylere ulaşmak için çocukları, masum insanları öldürmesi gereken kişi kendi içinde huzurlu olabilmek için hem kendi değerlerini değiştirmek hem de başka insanların değer sistemini bozmak zorundadır. Bunun için çok geniş bir propaganda sistemi devreye sokulmuştur. Bu amaçla hareket eden ve parayı gücü elinde bulunduranlar, olanakları sayesinde insani değerleri zayıf kimseleri kolaylıkla satın alır ve kendi amaçları için kullanırlar. Medya bugün büyük oranda bu amaçla satın alınmış görünmektedir.
Sonuçta gerçeklerin çarpıtılması ve insani değerlerin rafa kaldırılması toplumsal düzeyde etkili hale geldiğinde insanlığın geleceği de karartılmış olacaktır. Bu nedenle de gerçekleri söyleyen ve insani değerlere sahip çıkan az sayıdaki basın kuruluşu çok önemli bir işlev yerine getirmektedir.

Şiddet ve Terör Niçin ve Nasıl Boyun Eğdirir?
Saldırganın savaşa başvurmasının temel amacı istemlerinin zorla kabul edilmesini sağlamak amacıyla bu isteklerine boyun eğmeyen güçleri sindirmektir. ABD tüm dünyayı kendi egemenliği altına almak istemektedir. ABD’nin Irak’a saldırısı, sadece Irak petrollerini ele geçirmek ve bölgeye yerleşerek tam bir kontrol sağlamak amacına yönelik değildir, ABd aynı zamanda tüm dünyaya kendi istemlerine boyun eğmedikleri zaman neler yapabileceğini de göstermek amacını gütmektedir. Bu saldırı olası tüm muhalefete de göz dağı vermek ve terörize etmek amacını gütmektedir. Dolayısıyla saldırıya doğrudan hedef olmayan tüm ülkeleri de en azından tarafsız hale getirmek ama mümkünse kendi tarafına çekmeyi hedeflemektedir.
Dolayısıyla travmaya uğrayan sadece üzerine bombalar yağdırılan ulusların insanları değil aynı zamanda üzerine bomba yağdırılabileceği ya da başka yollarla zarara uğratılabileceği tehdidi hissettirilen tüm insanlıktır.
Savaş ortamındaki terör ve ölüm tehdidi öngörülemez ve kaçınılamaz bir travmadır. Bombaların nereye düşeceğini, kurşunların nereder geçeceğini ve ölümün sizi ne zaman bulacağını bilemezsiniz. Kişinin güvenliğini sağlamak için yapabileceği şeyler ve uzaklaşabileceği yerler güvenliğini sağlamakta yetersiz kalacaktır. Kaçışın olmayışı kişiyi sonunda "öğrenilmiş çaresizliğe" götürür. Çaresizlik duyguları da keder ve elem duygularının gelişmesine, ümitsizliğe yol açar. Ancak insani dayanışma bu ümitsizliği yenebilir.
Bu tehdide boyun eğmek ya da tehdidi savuşturmak için saldırganla uzlaşmaya hele onunla işbirliği yapmaya çalışmak bizleri insanlıktan ve insani değerlerden uzaklaştıracağı gibi, yetişmekte olan kuşağa ve gelecek nesillerin de insani değerlerden uzaklaşmasına ve başka insanların canı pahasına da olsa en ilkel çıkarlarını korumaya yönlendirecektir.



Doç. Dr. Doğan Şahin

İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri AD
Sosyal Psikiyatri Servisi
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!