Arama


reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
21 Ekim 2009       Mesaj #6
reyan - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  medine ravzai mutahhara.jpg
Gösterim: 1711
Boyut:  76.7 KB

Haccın Farz Olmasının Şartları


Bir kimseye haccın farz olması için sekiz şart vardır. Şöyle ki:
1) Müslüman olmalıdır
. Gayri müslimler hac ile mükellef değildir. Buna göre bir gayri müslim hac yaptıktan sonra müslüman olsa, diğer şartlar bulununca yeniden hac etmesi gerekir.
Yine, bir mü'min hac ettikten sonra -Allah korusun- dinden çıkıp da sonra tevbe ederek İslâmiyete dönünce, diğer şartlar bulununca tekrar hac etmesi gerekir.
2) Buluğa ermiş olmalıdır.
Bir çocuk, aklı başında ve kâr ile zararı ayıracak durumda da olsa, hac ile mükellef olmaz. Onun yapacağı hac nafile olur. Onun için buluğ çağına erer de hac şartlarını toplarsa, tekrar hac etmesi gerekir.
Velisi ile beraber hacda bulunan çocuğa, velisi hac işlerini yaptırır. Taşları attırır, tavaf yaptırır ki, büyüyünce görevini daha iyi yapabilsin. Bu taşlamayı çocuk terk etse, bundan bir şey gerekmez. Çünkü çocuğa hac vacib değildir.
3) Akıl sahibi olmalıdır.
Deli olanlar hacla yükümlü değillerdir. Bunlar iyileşir de hac şartlarını elde ederlerse, o zaman hac etmeleri gerekir.
4) Hür olmalıdır.
Köleler ve cariyeler hacla yükümlü değillerdir. Bunların yaptıkları haclar birer nafiledir. Bunlar azad edildikten sonra diğer şartlara sahib bulundukları takdirde hac etmeleri gerekir.
5) Haccın farz olduğunu bilmiş olmalıdır.
Şöyle ki: Küfür diyarında (dâr-ı harbde) gayri müslimlere ait bir memlekette bulunup İslâmı kabul eden kimse, haccın farz olduğunu bilmedikçe,hac ile yükümlü olmaz. Fakat İslâm ülkesinde böyle bilmemezlik özür sayılmaz. Onun için İslâm yurdunda bulunan bir gayri müslim, haccın farz olduğunu bilsin veya bilmesin, ihtida eder de, hac şartlarına sahib bulunursa, hac ile mükellef olur.
6) Hac görevine güçlük olmaksızın gidip yerine getirmeye yeterli bir vakit bulunmalıdır.
Bunun için bir kimse görevi için diğer şartlara tamamen sahip olduğu tarihten itibaren bu görevi yerine getirmeye elverişli bir vakit bulmadan ölürse, bu farzla mükellef tutulmaz.
7) Hicaz'a gidip gelinceye kadar kendisinin ve aile halkının âdete göre nafakaları bulunmalıdır
. Temel ihtiyaçlardan sayılan malların bulunması ile hac farz olmaz. Fakat ihtiyaçtan fazla gelir getiren bir mal veya eşya bulunsa, bunları satıp hac etmek gerekir. Bir evde kira ile oturmak da, haccın farz olmasına engel değildir.
Temel ihtiyaçlar için zekât bölümüne bakılsın!..
8) Kendi durumuna uygun binek vasıta ve yolda yapacağı harcamaları karşılayacak parası bulunmalıdır.
Buna Rahiliye, Zadü-t Tarika (yol azığına sahib bulunmak) denir. Şöyle ki:
Hac için yol azığına ve bilinecek vasıtaya gücü yeter olması şarttır. Bu kudretin hac aylarında veya herkesin buluduğu yerde hacıların âdet üzerine hacca gidecekleri zamanda bulunması gerekir. Bu esnada temel ihtiyaçlardan başka hacca yetecek kadar mala sahib olan kimsenin, diğer şartlara da sahib olması halinde, ona hac farz olur. Bu malı başka yere harcayamaz. Harcarsa, hac üzerinde borç kalmış olur. Fakat bu zamandan önce elde edilen mal, bundan önce istenilen yere harcanabilir. Bundan dolayı kendisine hac görevi vacib olmuş sayılmaz.
Meselâ: Muharrem ayında hacca yetecek kadar malı olan kimse, bunu bir iki ay içinde başka bir yere harcayıp da, memleketinde hacca gidilmesi âdet olan bir zamanda elinde mal kalmamış olsa, kendisine hac farz olmuş olmaz. Ödünç ve ikram suretiyle verilen azık ve binek yeterli sayılmaz. Bu ikram minnet altında bırakmayacak kimseler tarafından olsa bile hüküm aynıdır. Onun için Hac etmek üzere yapılan bir malı kabul etmek her halde gerekmez.
Bununla beraber Mekke-i Mükerreme'ye on sekiz saatten yakın bulunan yerlerdeki müslümanlar için yaya yürümeye güçleri olunca binek bulunması şart değildir.
(İmam Malik'e göre, azık ve binit için yeterince imkâna sahib olmak şart değildir. Bu konuda Mekke'ye gidip en düşük şartlarla hac işlerini yerine getirmeğe imkân bulunması yeterlidir. Onun için fazla güçlük bulunmaksızın yaya olarak veya kira ile karşılayabileceği bir binek ile hac etmeğe ve yiyecek harcamalarını sanatı ile yolda yürüdükçe elde etmeğe gücü olan bir müslümana canı ve malı için bir tehlike yoksa, hac farz olur. Yurdunda ailesine bir nafaka bırakıp bırakmaması fark etmez. Ancak nafakasız kalmakla helak olmaları korkusu olunca, o zaman hac ile yükümlü olmaz.)

Haccın Farziyetindeki Şer'î Hikmetler
Bilindiği üzere hac, İslâmın beş önemli esasından biridir. "İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur." hadis-i şerifi bunu bildirmektedir.
Hac, şartlarını kendinde toplayan her müslüman için çok kutsal bir farzdır. Namaz ile oruç birer bedenî ibadettir. Zekât malî bir ibadettir. Hac ise hem bedenî, hem de malî bir ibadettir. Bu farz, hem bedende olan sıhhat ve selâmetin, hem de mal varlığının bir şükür görevi demektir.
Haccın yapılmasındaki değişik usul ve adap, insanın ezelî ve ebedî olan mabuduna yapacağı tazimatın, göstereceği kulluk tarzının, arzedeceği ihtiyacın en mükemmel şeklini kapsar.
İlim ve hikmet sahibi olan yaratıcımızın kutsal bir mabedini ziyaret ederek Yüce varlığına temiz kalble ve samimî duygularla yalvarıp yakarmak ve hürmette bulunmak, bir kul için ruha ferahlık veren yüksek bir mana taşır.
Bundan başka bütün müslümanların kıblesi olan ve İbrahim aleyhisselâm gibi büyük bir peygamberin makamını içinde bulunduran yüce bir mabedde yapılacak ibadet ve duaların sevap ve mükâfatına nihayet yoktur.
Resûlüllah Efendimizin içinde doğup büyüdüğü, İslâm güneşinin ilk doğmaya başladığı, İslâmiyetin binlerce kutsal anılarını içinde saklamış bulunduğu mübarek bir beldeyi ziyaretteki feyiz ve bereket de her türlü düşüncenin üstündedir.

İslâm âleminin doğusundan ve batısından temiz bir heyecanla akın edip gelen binlerce dindaşın böyle kutsal bir yerde toplanmaları, aralarındaki din birliğini ve din kardeşliğini, din sevgisini canlandırmaları ve birbirlerinin durumlarını öğrenerek fikir alış-verişinde bulunmaları ne kadar büyük değer taşıyan bir harekettir.
Yolculuğun sağlık ve fikir yönünden sosyal faydalarını kabul eden yabancı milletler, dince mecbur olmadıkları halde, birçok zorluklara katlanarak dünyanın en uzak yerlerini gezip dolaşıyorlar. İslâmiyet ise, en yararlı bir yolculuğa bir kutsal ruh ve mecburiyet vermiş, müslümanları böyle bir yolculuğun sonsuz maddî ve manevî bereketlerinden faydalanmıştır.
Farz olan hac görevini bir anlayış içerisinde yerine getirecek müslümanların bundan ne kadar faydalanacakları pek aşikârdır. Hele bu farzı yerine getirme mutluluğuna kavuşan anlayışlı bir müslümanın bu sayede birçok bilgiler kazanarak aydınlanacağı ve sonra dönüp kendi çevresini birçok yönden uyararak aydınlatacağı da şüphesizdir.
Sonuç olarak denir ki, haccın farz oluşundaki hikmet ve yararlar pek büyüktür.

İslâmın yayılmasına ve yükselmesine yöneliktir. Zaten İslâm dininin emir ve tavsiye ettiği hangi ibadet vardır ki, o müslümanların maddî ve manevî alanlardaki yükselmesini ve bereketini sağlamasın? Yeter ki müslümanlar kendi kutsal dinlerinin bu emir ve öğütlerini gereği üzere değerlendirerek yerine getirmeye çalışmış olsunlar.
Ne mutlu mal varlığına ve beden sağlığına sahip olup da bu ve buna benzer din görevlerini yerine getirip başaranlara!

Haccın Nevileri

Ad:  hajj-6.jpg
Gösterim: 1142
Boyut:  109.6 KB

Hac, farz, vacib ve nafile kısımlarına ayrıldığı gibi, ifrad hac, temettü hac ve kıran hac nevilerine de ayrılır. Şöyle ki:
1) Farz hac, şartlarını kendisinde toplayan bir müslümanın ömründe bir defa yapmakla yükümlü olduğu hacdır.
2) Vacib hac, nezredilen veya başlanmışken bozulan nafile bir hacca karşılık kaza edilecek olan hacdır.
3) Nafile hac, buluğ çağına ermemiş olmakla mükellef bulunmayanın veya farz haccı yapmış bulunan bir kimsenin Allah rızası için nafile olarak yapacağı haçtır ki, bu hac tekrar tekrar yapılabilir. (x)
4) İfrad hac, beraberinde umre yapmaksızın yalnız başına yapılan farz, vacib ve nafile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilir. Bunu yapana "Müfrid" denilir.
5) Temettü hac, hac mevsiminde önce umre için ihrama girilip umre yapıldıktan sonra aynı mevsimde daha yurda dönmeden tekrar ihrama girerek usulü üzere yapılan farz hacdır. Bu haccı yapana "Mütemetti" denir. Bu, ifrad hacdan daha faziletlidir.
6) Kıran hac, hac aylarından önce veya hac ayları içinde mikattan evvel veya mikatta Umre ile farz haccı bir ihramda toplayıp bir niyetle Umre yapıldıktan sonra usulü üzere yerine getirilen hacdır. Bu şekilde hac yapılması Temettü hac yapılmasından daha faziletlidir. Bu haccı yapana da "Karin" denir. Bunların açıklama ve uygulamaları ileride .
7- Haccın farz, vacib ve sünnet olan herhangi bir işine "Nüsük" denir. Bunun çoğulu "Menasik" dir. Bu söz, aslında ibadet ve su ile bir şeyi temizlemek demektir.
Haccın Rükünleri
Haccın rükünleri, mahiyetini teşkil eden farzları ikidir. Biri, Arafat'da bir müddet beklemek, diğeri de Kâbe-i Muazzama'yi farz manada tavaf etmektir.
Arafat, Mekke-i Mükerreme'nin güney doğusunda altı saat uzaklıkta bulunan bir yerdir. Hac yapacaklar için Arafat'da durmak zamanı, Zilhice ayının dokuzuna rastlayan Arefe gününün zeval vaktinden itibaren Kurban bayramı ilk gününün fecrinin doğuşuna kadar olan zamanın herhangi bir kısmıdır. Bu müddet içinde bir dakika dahi olsa, beklemekle bu farz yerine gelmiş olur. Bu Arafat'da uyanık bir halde durmakla uyumak veya baygın bulunmak halleri eşittir.
Belirtilen müddetten önce veya sonra, Arafat'da durmakla "Vukuf" farizası yerine getirilmiş olmaz. Ancak Zilhicce'nin hilâlinde şüphe olur da Zilkade otuz gün olarak tamamlanmış bulunur ve sonradan Zilkade'nin yirmi dokuz gün olduğu anlaşılırsa, bu takdirde Arafat'da durmanın ilk Kurban Bayramı gününe rastlamış bulunması istihsan yolu ile caizdir ve yeterlidir.
Hacıların Arefe günü sanarak Arafat'da durdukları günün Terviye (Zilhiccenin sekizinci) günü olduğu anlaşılırsa, bu bekleme yeterli olmaz. Arefe günü tekrar durmaları gerekir. Şu kadar ki, bütün insanlar tarafından vakfe ve farz tavaf yapıldıktan sonra haccın sahih olmadığına (bir gün önce yapıldığına) dair ortaya çıkacak haberler ve şahidlikler artık dinlenmez.
Arafat meydanının ortasında "Cebel-i Rahmet" yanında kıbleye karşı durulup Allah'a ayakta dua edilmesi daha faziletlidir. Burası, manevî değeri çok büyük olan bir yerdir. Dünyanın her tarafından akın edip gelen, yurdları, dilleri ve renkleri başka başka olan; fakat düşünce ve gayeleri bir olan yüz binlerce müslüman, Arafat'da, kefenlere bürünmüş, kabirlerinden dirilip Mahşer meydanında toplanacak bir muhteşem insan kitlesini andırır. Bunların hep birden duygulu bir dille Allahü Teâlâ Hazretlerini tevhid ve tebcile başlamaları, Allah'dan bağış dilemeleri ve ikram beklemeleri, melekleri bile heyecana getirecek yüksek ve ruhanî bir manzara meydana getirir.
Şüphe yok ki, Allahü Teâlâ Hazretleri, bu garip kullarına lütfedecek ve meleklerine şöyle hitab buyuracaktır: "Şu uzak ülkelerden gelip toz-toprak içinde kalmış, kıyafetleri perişan bir halde, benim rahmet ve yardımımı dileyen kullarıma bakınız! Ben şanı yüce, onları bağışlayacağım ve mağfiretime erdireceğim." Böylece feyiz ve bereketi nihayetsiz olan Yüce Allah'ın rahmeti ve yardım denizleri dalgalanıp duracaktır.

Ne kutsal bir tecelli, ne yüce bir başarı!..
(İmam Malik'e göre Arafat'da bekleme müddeti, Arefe günü güneşin zevalinde gündüzün fecrine kadar devam eder. O günün güneşin zevalinden batışına kadar, bir an bile olsa, beklemek vacibdir. Güneşin batışından sonra da bir mikdar beklemek gerekir ki, farzdır.)
Kâbe-i Muazzam'a, Mekke-i Mükerreme şehrinde Allahü Teâlâ'nın emri ile İbrahim aleyhisselâm'ın ilk olarak veya yenilemek suretiyle yapmış olduğu dört köşeli yüksek ve mübarek bir binanın işgal ettiği kutsal bir yerdir. Burası bütün müslümanların kıblesidir. Bu kıblegâha, İlâhi bir mabed ve İlâhi rahmetin tecelli kaynağı olmasından dolayı Beytullah Beyt-i Muazzam adı verilmiştir.

Kâbe-i Muazzama, Harem-i Şerif ve Mescidü'l Haram denilen büyük bir Mescidin ortasında bulunmaktadır. Bu mescidin etrafında kubbeler vardır. Geri kalan kısım açıktır. Yedi minaresi, birçok kapıları, içinde minberi, Zemzem kuyusu ve İbrahim aleyhisselâm'ın Makamı vardır.
Ziyaret tavafına gelince: Bu, Arafat'da vakfeden sonra Kâbe-i Muazzamanın etrafında yedi defa dolaşmaktan ibarettir ki, bunun dört defası farz olan bir rükündür.

Ziyaret tavafının vakti, Kurban Bayramının ilk günü fecir doğduktan sonra hayatın son gününe kadar uzayan bir zamanın herhangi bir kısmında yapılacak bir tavaf ile hac farizası tamamlanmış olur.

On iki yaşını bitirip henüz buluğa ermemiş olan erkek çocuğuna mürahık, dokuz yaşını tamamlayıp da
umutfm.com
Son düzenleyen perlina; 2 Ocak 2017 12:52