Arama


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
11 Temmuz 2006       Mesaj #1139
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Güz Aşkı



Yalova, Marmara Denizi'nin kıyısında şirin, sakin,temiz, huzurlu, duygusal bir sahil kentidir. Şehrin kendisine özgü bir kokusu ve duygu ortamı vardır. Tüm şehirler ve hatta semtler gibi içinde uzun süre yaşayınca tiryakilik yapar insanda. Bu açıdan Yalova'nın önemli sayıda bir tiryaki topluluğuna sahip olduğu söylenebilir. Tüm bu hislerin bir arada yaşandığı bu kentte yaşanan bir aşk olaylara ayrı bir duygu yükü katar.

Hasan, bir rüya gibi geçen yılları düşündükçe, bu yıllar ona saatler hatta dakikalar gibi gelmekteydi. Şehrin eski dükkanlarından olan attar dükkanlarının kendine özgü kokusuyla bir gündüz rüyasına dalmıştı. "Haykıracak son nefesim kalmasa bile, ellerim uzanır olduğun yere, gözlerim görmese de bulurum yine… kalbim çarpar seninle..." şarkısının sözlerini mırıldanıyordu. Bu onların şarkısıydı çünkü. Bir yandan da aklında bir aşk tanımlaması yapmaya çalışıyordu. Bir filmde de denildiği gibi aşk; tutkunun, bencilliğin, hırsın, gururun getirdiği aşırı bir duygusallık durumuydu. İnsanı tek bir hedefe kenetleyen hiç bitmeyecek gibi tüketilen bir zamandı aşk, ki bu süreç insanı hayatın, eşyaların, maddenin içinden çıkarıp almaktaydı. İnsanı en sonunda dünyanın sırrına yani hayatın anlamına doğru götürmekteydi.

Aralarındaki aşkın başlangıcı bundan yirmi sene öncesine dayanmaktaydı. Yirmi sene önce bir Ocak ayında hamalların gürültüsüyle uyanmıştı Hasan. Evleri bir apartman dairesinin üçüncü katındaydı ve apartmanlarının birkaç metre yanında bulunan binanın yine üçüncü katındaki dairede dört aydır camda asılı bulunan satılık levhası kaldırılmaktaydı.

Onu ilk gördüğümde bir hayatım vardı, gördükten sonra ise bambaşka bir hayatım başladı diye geçirdi içinden Hasan. Babasından kalan, sahil kenarında küçük bir apartman dairesinin üçüncü katında annesiyle birlikte oturuyordu. Babası kalp krizinden vefat eden Hasan'a annesi bakıyordu. Orta okulu da bitiren Hasan yaz tatilinden sonra liseye kayıt yaptıracaktı. Aniden bir taksi kornasının sesiyle irkildi. Deniz kenarında bir park ve oturacak boş bir bank bulan delikanlı tekrar 20 sene öncesini düşünmeye başladı. Mutlu bir aşk var mı acaba diye kendi kendine sordu. Tüm ilişkilerde hem bitip giden hem de geriye kalan bir şeyler olduğunu düşündü. Çevresindeki her şey, sokaklar, caddeler, dükkanlar, hemen yanı başında akan dere, sahil yolu, bulutlar, hatta insanlar bile renk ve biçim değiştirdiler. Delikanlı bu yepyeni dünyayı özlemle seyretmeye başlarken gerilere dönüp duygu dünyasını değiştiren olaylar zincirini tekrar düşünmeye başladı. Mevsimlerden kıştı. Tarihi o kadar net hatırlıyordu ki… Ocağın 8'iydi. Ocak olmasına rağmen soğuk bir gün değildi. Birden "Yeşim, Yeşim..." diye birisinin seslendiğini duydu. Duyduğu ses "...yukarı çıkarken aşağıda bıraktığımız poşetleri almayı unutma..." diye devam etti. Ani bir hareketle aşağıya bakan Hasan 13-14 yaşlarında biraz düz biraz kıvırcık saçlı, siyah kısık gözlü,buğday tenli çelimsiz minyon bir kız çocuğu gördü. "şirin bir kedicik, bu kız..." diye geçirdi içinden, küçük kızı bir kediye benzeterek...İçindeki bir ses, tüm ruh dünyasının değişeceğini söylüyordu. Hasan, kıza uzun uzun bakarken aniden odasının yalnızlığına döndü ve düşünmeye başladı. Düşünürken de uyuyakaldı. Kızın üzerindeki etkisi o kadar kuvvetliydi ki, Hasan'ın gövdesi uyurken ağır, cansız bir nesne gibi hareket etti. Kıyıya şiddetle çarpan dalgaların sesi Hasanın odasının içinde yankılanırken Hasan geri dönmek isteyenin ötesine geçmemesi gereken bölgeye çoktan ayak basmıştı. Ancak, aşkın ne başlangıç ne de son günü hesaplanamazdı. Delikanlı bu düşüncelerle derin bir uykuya daldı.