Arama


arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
12 Temmuz 2006       Mesaj #1155
arwen - avatarı
Ziyaretçi
Hata



“Ne kadar mesafedeyiz diye sordu, komutan Fau.
Bir yandan elinde tuttuğu kartlara tekrar tekrar göz gezdiriyor, bir yandan da sağına soluna emirler yağdırıyordu. Her talimatının sonuna da, zaten sert olan sesine daha otoriter bir vurgu katıp “En ufak bir hata bile istemem ona göre!..” diye ekledi.
“1.8 pion, efendim” diye yanıtladı, seyir mühendisi.
“Evet. D-25193 gezegenine kalan mesafe bu!” diyerek de ilave yaptı, hesabından şüphe duymadığını göstermek istercesine.
Komutan Fau, belli belirsiz başını sallayıp, dev ekranı tam karşıdan gören makam koltuğuna oturdu. Her iki dirseğini koltuğunun iki koluna dikkatlice yerleştirip ellerini çenesinin altında kavuşturduktan sonra “Vakum menziline girmişiz. Artık, zamanı gelmiş olmalı” diye söylendi. Hemen önündeki ana klavyenin ihtişamlı tuşları üzerinde kısa bir süre için parmaklarını gezdirdi, nazikçe. Kafasını kaldırıp aslında isteksiz olmalarına rağmen görevleri gereği takdire değer bir incelik ve özenle çalışmakta olan personeli üzerinde dolaştırdı, yorgun gözlerini.
Ve kararını verdi:
“ Herkes beni dinlesin...
....Artık, Treton ile yüzyüze gelmek durumundayız. Zaten, bundan sonra bizim yapacağımız bir iş de kalmadı. Nasıl bir görevle yükümlü olduğumuzu hatırlatmama gerek yok. Zira, bu bizim ilk vakumumuz değil... Ve açıkçası, bir Sarton olarak bu tip görevlerden hoşlandığımı ya da haz duyduğumu da söyleyemem. Bilakis, hem atalarımızın acı geçmişleri, hem evrensel yaşam anlayışımıza ters düştüğünü ve hem de inançlarımıza Tanrısal öğretilerimize bütünüyle aykırı olduğunu bildiğimiz halde, muhtemelen uygulamak durumunda kalacağımız bir emir daha işiteceğiz.
Her ne kadar bunu, yüreğimizin derinliklerine gömmek, az-çok vicdan azabıyla yaşamak zorunda kalsak da asla unutmayın ki amaç , intikam, çekemezlik ya da doğruyu inkar değildir. Kendi türümüzün, kolonilerimizin ve medeniyetimizin varlığını ve kaderini, sadece kendi ellerimizde tutabilmek için. Sonsuza kadar tutabilmek için alınmış mecburi bir karardır. Duygusal olmakla, bu amacı, yalnızca zedelemiş oluruz. Bu nedenle de D-25193 gezegeninin muhtemel kaderine razı olacağız”
Komutan Fau’nun gözleri dolu doluydu. Ancak personelinin de en az kendisi kadar yürekli birer Sarton olduğuna duyduğu yüksek inanç, bir an için bile olsa, duygusal bir görüntü yarattığı düşüncesinin zihnini bulandırmasına izin vermedi.
Ne de olsa bir Sarton, nihayetinde bir Sarton’du. Zekice düşünebilen bir beyinleri ama onunla dizdize yaşamak zorunda olan bir de yürekleri vardı.
....Yanlışları, doğrular arasından kolayca ayıklayabilen bir beyin!.
....Ve zaman zaman da o yanlışı yeniden biçimlendirip sorumsuzca doğruya katan, ya da tersini yapan, aciz ama bir o kadar da güçlü bir yürek!..
Komutan Fau, ses tonunu iyice sertleştirip “Söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi, hepiniz yerlerinize!” diyerek, bitirdi söylevini.
Personelin ağzından çıt çıkmıyordu.
İdare odası, neredeyse, gece yarısında bir mezarlığın sükunetini ve yarattığı tedirginliği bile özletecek bir havaya bürünmüştü.
Komutan, birkaç tuşa bastıktan sonra, kemerinde taşıdığı metal anahtarı, koruma kılıfından çıkartıp serinkanlılıkla, kırmızı çizgilerle çevrelenmiş deliğe soktu. Derin bir nefes aldıktan sonra da ani bir hareketle çeviriverdi.
Oda, tamamen kararmıştı. Hala çalışmakta olan birkaç cihazın arada bir yanıp sönen küçük lambaları ve birkaç monitörün hoş görüntüsü, zifiri karanlık içinde gözlenebilen son şeylerdi.
Çok geçmeden dev ekranın önündeki dar boşlukta, ince laser demetlerinin ayırdığı küçük bir alan ve hemen ardından da Treton’un bir Sarton taklidi olan kırmızı hologramı belirdi.
Treton, kozmolojiden sanata, felsefeden, tarihe kadar hemen her bilgiyle donatılmış olağanüstü bir bilgisayardı. Kütlesi, Asen sisteminde çok gizli tutulan bir yerdeydi. Ve heyet üyeleri ile Treton mühendisleri dışında onun gerçek varlığını görebilen bir tek kişi bile yoktu. Evrendeki tüm kısa yolları kullanabildiği için, evrenin her yerinden onunla derhal bağlantı kurabilmek olanaklıydı.
Ona Sarton görüntüsü verilmesinin nedeni, belki de, bir makine ile konuşuyor olmanın yarattığı soğukluğu, birazcık olsun yumuşatmak, daha samimi bir diyalog ortamı sağlamaktı.
“Seni dinliyorum komutan” dedi Treton.
“Sanırım, meseleyi biliyorsun. Konuyu değerlendirip talimatları almak için bağlantı kurdum seninle”
“Kaç kişi var orada? Ve Herkes meseleyi biliyor mu?”
“14. Elbette biliyorlar”
“Emin olmak istediğim için sordum. Heyetin bu konuda ne kadar hassas olduğunu biliyorsun. Cevabını bildiğim soruları bile, gerekirse tekrar tekrar sormak zorundayım, ben.”
“Bak, Treton.. Klasik sohbetlerle zaman harcamayalım. Şu lanet işin bir an evvel bitmesini istiyorum. Tamam mı?” dedi, komutan Fau.
“Bunun farkındayım, ama benim de yapmam gereken onca iş olduğunu hatırlatmak isterim. Zamana olan ihtiyacım seninkinden daha fazla. Ben sadece görevimi yapıyorum. Sen de öyle yap!” dedi, bilgisayar. Kızgınlık taşıyan bir cümleyi, ses dalgalarını uygun forma sokarak yansıtabiliyordu.
“Bu işi yapmak hoşuma gitmiyor, hepsi bu!”
“O halde, göreve hazır olup olmadığınızı sormak zorundayım”
Komutan Fau “Evet. Buradaki herkes adına hazır olduğumuzu söyleyebilirim” dedi, soğukkanlı görünmeye çalışarak. Oysa, Treton’un onu göremeyeceğini biliyordu.
‘Güzel... öncelikle, bu gezegen hakkındaki tüm bilimsel verileri değerlendirip puanlamak istiyorum, komutan”
“Bugüne kadar kritik değerin altında kalıp da kurtulan olmadı. Yani, nasılsa sonuç belli. Gezegenin fiziksel ve kimyasal özelliklerine göz gezdirmek bile yeterli. Üstelik yapay uyduları da var. Bütün bunlara rağmen yine de tartışacak mıyız?” diye sordu komutan Fau. En kısa zamanda bitsin şu vakum! diye düşünüyordu.
Treton, “Bu değerlendirmenin amacı, kararı nasıl etkileyeceği değil! Tutacağım raporda, keyfi bir uygulama olmadığını göstermek zorundayım. Herşey çok açık ve net olmalı, komutan!..” dedi. Biraz bekledikten sonra da devam etti.
“F-13142 skandalını sanırım biliyorsunuzdur. Çok yıllar önceydi. Atmosferini, kolonizasyona uygun hale getirmek için bir dizi kimyasal çalışma yapılmıştı. Gerçi bu, gizli bir araştırmaydı ama nasıl olduysa, Evrensel Yaşam Derneği ve onun benzeri bir kaç duygusal kurum, casusları , aracılığıyla durumu öğrenmişler ve henüz evrimlerinin mikroorganizma aşamasında olan bir gezegende yaşamı sabote ettikleri gerekçesiyle, heyeti zor durumda bırakmışlardı. Onlar gibiler, bu tip projelerin önemini kavrayamazlar. Hele ki, D-25193 gibi teknik bir uygarlık söz konusu ise herşey çok net olmalı. Kayıtlar ve gerekçeler bizi haklı çıkarmalı.”
“Ben olayın sadece politik bir skandal olduğunu sanıyordum”
“Aynı zamanda öyleydi de... Ancak, artık tarih konuşmayı bırakıp işimize dönsek iyi olur. Komutan!.. Şimdi ne yapmanız gerektiğini umarım biliyorsunuzdur” dedi, Treton ukalaca.
Komutan Fau, kısa bir süre içinde bildiği bütün küfürleri geçiriverdi aklından. Aslında, Treton’dan eskiden beri hoşlanmazdı. Normalde bir makineye duyulması beklenmeyen bu tuhaf duygu, birkaç yıl önceki bir vakum işinden miras kalmıştı Fau’ya. Gerçi, bunun garipliğinin farkındaydı ama onu karşısında gördüğü an akılcı davranmakta zorlanıyordu.
Bu sırada Treton’un istediği bilgi işlenmiş kartlar, bağlantı cihazının veri girişine takılmıştı bile. Komutan Fau, yeşil bir düğmeye kuvvetlice basıp kuruldu koltuğuna.
Treton’un gözleri kapalıydı. Düşünürken hep böyle yapardı. Tıpkı gerçek bir Sarton’muş gibi.
Gemi personeli hala kılını kıpırdatmaksızın oturuyordu yerinde ve makineler kralının nasıl bir açıklama yapacağını bekliyordu. Sonuç çok büyük ihtimalle vakum olacaktı ama nasıl bir medeniyete son vereceklerini bilmek, onlardan daha fazla hiç kimsenin hakkı olamazdı.
Treton’un değerlendirmesi pek uzun sürmedi. Ani bir hareketli kaldırdı göz kapaklarını. Şimdi, komutan Fau’nun sert bakışları ile Treton’un simsiyah gözleri karşı karşıya gelmişti. Bir an da olsa içinin ürperdiğini hissetti, komutan.
“Pekala” dedi, Treton. Yüzüne biraz daha ciddi bir görüntü verebilmek için bir-iki holografik düzeltme yaparak devam etti:
“D-Sınıfı bir gezegen!.. Yani, yörüngesinde pek çok yapay uydu dolaşan ama henüz kendi yıldız sistemlerinde bile kolonize olamamış basit bir teknik uygarlık. Ancak, H-gezegeninde (Mars’tan bahsediyordu) iki araç kalıntısı var. Muhtemelen C-sınıfı olmak için çaba harcıyorlar. Bundan başka atmosferleri dışında maddesel bir varlık gözlenmemiş.
Gezegenin kimyasal ve fiziksel özellikleri ise sıradan bir bilgisayarın bile farkedebileceği kadar açık. Kütlesi düşük ve atmosferi az yoğun sayılır. Çekimi de az olduğu için yatay hareketler, enerji ve zaman açısından avantaj sağlıyor. Evrimsel süreçlerinde önemli bir hız faktörü bu!..
Vesaire, vesaire
Komutan!..Değerlendirmemi bu şekilde özetleyebilirim. Ayrıntılı bilgileri dosyadan bulabilirsiniz. Tabi, Asen’e döndükten sonra.
Sonuç olarak, yaptığım hesaplar 218,6 puan diyor. Yani, zeka hızları bizimkinden 13,7 puan daha fazla.”
Fau, “Kesin kararın ne?” diye sordu.
“Atmosferini vakumlayıp, yaşamı sona erdirin. Zaten dördüncü bölgedeki kolonilerimizde azot açığı vardı. Diğer gazları her zamanki gibi boşluğa püskürtün. Yapacağınız iş, bu kadar basit, komutan!”
Komutan Fau, Treton’un ardı sıra gelen ukalaca emirlerine öfkelenmişti.
“Hayır, bu kadar basit değil! Son bir deneme yapacağım. Senin vardığın sonuçlara itimadım olmadığından değil, fakat yaklaşımlarını fazla mekanik buluyorum” dedi, Fau.
Treton şaşırmıştı “Mekanik mi? Evrensel yasalar, evrenin her noktası ve her anı için aynı geçerliliktedir. Ancak, anladığım kadarıyla, senin amacın, imtiyaz hakkını kullanıp beni oyalamak. Böylelikle, personelin karşısında itibar kazanacağını umuyorsun. Unutma ki, ben senden daha çok şey bilirim ve senden çok daha hızlı düşünürüm ama gurur kelimesinin tek harfi bile çok yabancıdır bana”
“199 ile 220 puan arası için örnek incelemesi yapma yetkim var, Treton. Buna heyet bile itiraz edemez” dedi, Fau.
Ünlü bilgisayar, kaşı andıran holografik deri kıvrımlarını çatıp “Örnek incelemesi yaptığında ne değişecek sanıyorsun?. İnşa edildiğim günden bu yana en büyük hesap hatam 10-18 . Yani milyar kere milyarda bir. Şimdi söyle bana 218,6 puan ne kadar değişir ?” dedi.
Komutan Fau, kendinden emin bir şekilde cevapladı “Eğer öyleyse, bunu bana değil, kuralları koyanlara anlatmalısın.”
“Pekala komutan. Kurallar işlemeli. Ama seni uyardım. İncelemen sonucunda da hiç bir şeyin değişmeyeceğini göreceksin. Ve yetkilerini, ahmakça problemlerin doğrultusunda kullandığını rapor edeceğim. Bundan hiç şüphe duyma!..”
“Tekrar görüşeceğiz, ukala makine! Kendine iyi bak” dedi Fau, en alaycı gülümsemesiyle.
Aslında, komutan Fau, boşa kürek çektiğinin farkındaydı ama bunu biliyor olmasına rağmen neden böyle davrandığını da açıklayamıyordu. “Artık yaşlandım herhalde, bu işi kaldıramıyorum” diyordu kendi kendine. Neyse ki, yasaların ona tanıdığı bir hakkı kullanmasını kimse yadırgayamazdı. Bir makineye ders vermek ha! Ne saçma” diye geçirdi içinden. Kim olursa olsun, her Sarton’un yaşadığı gibi, gençlik dönemlerinin idealizmi ve akılcılığı, yerini duygusallığa bırakıyordu zamanla.
Treton’un görüntüsü kaybolup da oda tekrar aydınlanınca, mühendis Kaor, yüzünde şaşkın bir ifadeyle komutan Fau’nun yanına geldi.
“Bunu yapmanız şart değildi, komutan” dedi. Kaor’un amacı komutanını eleştirmek ya da kararını kötülemek değildi. Fau’nun mantıklı bir açıklaması olabileceğine ihtimal vermişti. Komutan ise derhal bir mazeret uydurup aptalca davrandığı gerçeğini perdelemek istiyordu. “Sence bir gün erken ya da bir gün geç, bu önemli mi? Onların, bir gün içinde sınıf atlayıp başımıza bela olabileceklerini düşünebilir misin? “dedi zaman kazanmayı hedefleyerek. “Elbette, düşünmem bunu” diye cevapladı, Kaor.
Komutan Fau, ne yaptığını iyi bilen adam rolünü oynamaya çalışıyordu. Çok geçmeden, düzmece bir sebep uydurmayı da başardı. “Şey... Örnek incelenmesi yapmak istememin nedeni, tarihe ışık tutmak. Evet aynen öyle, tarihe ışık tutmak!.. Düşünsene, Kaor, bizler de aynı yolları izleyerek sınıf atladık. Binlerce sene önce, yani henüz D-sınıfı bir uygarlıkken neler düşündüğümüzü, evreni ve Tanrı’yı nasıl algıladığımızı öğrenmenin iyi bir yolu değil mi, bu. Atmosferini vakumladığımız bir çok gezegenden önemli bilgiler elde etmedik mi daha önce?”
“Haklı olabilirsiniz” dedi, mühendis. Ancak, içinden bir ses bu sözlerin pek samimi olmadığını söylüyordu. O esnada, gözleri, önündeki ekrana takılmış olan komutana “Örnek inceleme işlemine başlayalım mı komutan?” diye sordu.
Fau, koltuğuna iyice yerleşip derin bir soluk aldıktan sonra mühendis Kaor’a dönerek “Sen, gerekeni yap. Her cinsten birer örnek alıp inceleyin. Hata istemiyorum ona göre!” diye emrini verdi.
Örnek incelemesi, yapılacağını bilen diğer mühendisler de soru sormaya gerek duymadan, odadan ayrılıp laboratuara gittiler. Kaor, idare odasında bulunan ışınlama idare ünitesine, önceden hazırlanmış nakil kartlarını takıp çarçabuk bitirdi programlama işini.
Komutan Fau, hipnotize olmuş gibi kımıldamaksızın oturuyor ve tedirginliğinin her geçen saniye biraz daha arttığını hissediyordu. “Duygusal budala.. Yaşlı budala!” diye için için kızıyordu kendine.
Neyse, boş ver! dercesine salladı elini, sonra da, sık sık yaptığı gibi gözlerini kapayıp kendi felsefi dünyasında dolaşmaya başladı.
“Tanrı , kullarını yaratır. Nasıl isterse öyle yaratır, nasıl isterse... Kullar da O’nun isteklerine boyun eğerler. Onun için çalışırlar. Eğer bir konuda, son kararı Tanrı değil de kulları veriyorsa, nerede kalır onun Tanrı’lığı? Tanrı sorumsuz ya da umursamaz değildir..
Lanet olası metal yığını!..Eskiden ne kadar duyarlıymış, Asen. Treton gibiler yokken!. Yanlış, doğrunun neresine saklanabilir ki?
A- sınıfı bir medeniyet olabildiysek sebebi Treton mu? Hayır! Treton’un sebebi biziz. Gerçi, örnek incelemesini de Tretonun az gelişmiş ataları yapacak. Yine onlar hesap yapacak yine onlar karar verecek. Kimi kimden soruyoruz? İşe bak!.. Saçmalık bu.”
Komutan Fau, uzunca bir süre, C-sınıfı dönemimin filozoflarına taş çıkartırcasına boğuştu kendisiyle. Fakat ne yazık ki, A sınıfı olmanın getirdiği teknik sorunların ve zaman felsefesinin, Treton ve benzerlerinin varlığını haklı çıkardığını biliyor ve mantıken benimsemek durumunda olduğunu en az Treton mühendisleri kadar da açıkça farkedebiliyordu. Zaten, “Mantıksal problemleri, katıksız mantıkla çözmek öğretisinin sonuçları değil miydi, bunlar?.
Hoparlörden gelen ses, komutan Fau’yu içinde bulunduğu duygu-mantık savaşından koparıp uyandırıverdi.
“Siz haklıymışsınız!. Haklıymışsınız!” diye bağırdı,Kaor.
Komutan koltuğundan fırlayıp “Ne oldu, Kaor? Söyle, ne oldu?” diye sordu sesi titreyerek.
Kaor, heyecanlıydı. “Buradaki hesap, 195,7 çıkıyor!.. Yani 199’un altında. Kritik değerin altında! İnanamıyorum, Treton yanıldı. Hem de %10’dan fazla saptı. Makineler kralı yanıldı!”
“Hemen gelin buraya, hemen” dedi, Komutan Fau. Bir anda gelen bu şok dalgasıyla bir sağa bir sola yürüyor, yumruk şekline soktuğu elini havaya kaldırıp “Yendim seni, budala teneke! Nihayet yendim” diye zafer naraları atıyordu.
Kaor ve diğer mühendisler koşarak geldiler. Hepsinin yüzünden tuhaf bir heyecan okunuyordu. Kaor, zafer sarhoşluğu içinde anlamsızca dolaşan komutanın karşısına çıkıp “Gurur duyuyoruz sizinle, Treton’un yanılabileceğini kanıtladınız! Ne büyük şeref ” dedi, heyecanla.
Sonra da devam etti “Bunu farketmiştiniz ama bize söylemediniz. Tarihe ışık tutmak gibi bir mazeretle örttünüz asıl düşüncenizi. Sizinle herkes gurur duyacak komutan. Herkes!”
Fau, başını sallayıp “Bu iş bitti artık” diye söylendi. Mühendislerinin övgü dolu sözlerinden ve doruğa erişmiş heyecanından silkinmeye çalıştı. İfadesini, tekrar ciddileştirip “Tamam!... Hepiniz yerlerinize. Bakalım şimdi Treton ne yapacak?” dedi.
Komutan Fau, tüm personelini gözünün ucuyla süzdükten sonra, efsanevi bir imparator’un asil tavırlarıyla gömüldü, makam koltuğuna.
“Eğlence, başlıyor çocuklar. Perdelenme fırsatı hiç olmamış bir oyun seyredeceksiniz şimdi” deyip anahtarı yerine soktu ve sertçe çevirdi. Oda aynı şekilde karardıktan kısa süre sonra da Treton’un görüntüsü belirdi.
“Tekrar, merhaba komutan” dedi, Treton.
“Merhaba” dedi Fau ukalaca sırıtarak.
“Hesaplarımızın benimki ile aynı çıkması umarım sizi üzmemiştir.”
“Çok emin konuşuyorsun, Treton”
“Hesap en emin yoldur. Bunu, size öğretmiş olmalılar, komutan.”
“Elbette... Hazırsan örnek inceleme kartlarını iletiyorum”
“Ben her zaman hazırım, komutan”
Komutan Fau, kartları bilgisayarın sürücüsüne sokup birkaç tuşa bastı. “İşte oldu!” dedi, tebessümle.
Treton, tekrar gözlerini kapatıp verileri incelemeye koyuldu. Odadakiler, sabırsızlıkla Treton’un o siyah gözlerini açmasını bekliyorlardı bir de ardından gelecek olan bunalımı.
“Olamaz !” dedi, Treton.
“Olamaz !” diye yineledi.
“Ne olamaz?’” diye sordu komutan, bilmiyormuş gibi.
“Saçmalık bu!.. Benim hesaplarım yanılmış olamaz!”
“Yanıldın Treton. Bu kez yanıldın.”
“195,7. Bu mümkün değil. Zekaları nasıl bu kadar geri olabilir? Bilim ve teknolojide iyi sayılabilecek bir düzeydeler. Binlerce yapay uyduları var. Yıldız sistemi içinde gezegenler arası seyirleri bile var. H-25194’e iki araç yollamışlar. Astrobiyolojik koşulları mükemmel. Kesinlikle çelişkili bu! Bir hata var!”
“Hata falan yok, Treton. Sen artık eskisi gibi iyi hesap yapamıyorsun, hepsi bu.”
“Ben makineyim ve hata yapmam komutan. Hala, şansımız varken vakumlayın bu gezegeni. Zeka gelişme hızlarının bizim açımızdan risk olduğundan eminim.”
“Hayır, Treton. Bizden çok daha yavaşlar. Ne kadar gelişirlerse gelişsinler, bize ulaşamazlar. Hem kuralları biliyorsun. Öncelik hakkı örnek incelemesinindir.”
“Aptalca davranıyorsun! Bir şeyler de hata yapmış olmalısınız. İnan bana, bir kaç bin yıla kalmaz bizi yakalayıp geçebilir bu yaratıklar. Yokasar medeniyeti hata yapmasaydı, Sartonlar hala köleydi! Bu gezegen, Asen sistemi için risk potansiyeli taşıyor.” dedi, Treton yalvarırcasına.
“Gurur kelimesine yabancıyım demiştin, Treton. ”
“Elbette yabancıyım. Ben salt mantığım!”
Fau “195,7 puanla bizi yakalamaları olanaksız. Bu sayı kritik değerin epey altında kalıyor. Yani vakumlanmayacak. Bırakalım, evrensel seleksiyon onları nereye götürürse, oraya varsınlar. Bizimle bir ilgisi yok bu gezegenin” dedi.
“Dur biraz komutan. Aklını kullanmalısın. Bu yaratıkların iki cinsi var ve eşeyli ürüyorlar. Ama kalıtsal materyalleri olan kromozom sayıları, asal sayı!”
“Sen, sadece yenilgine mazeret arıyorsun. Hesap en emin yoldur, diyen sendin. Hem varsayımında hiç bir gariplik yok Belki benim gibi düşünebilirsin ama Tanrı gibi değil!... Sen, Tanrı’yı anlayamazsın. Tartışmamız bitti, Treton. Hata yaptığına dair elimde ciddi bir kanıt var. Asen’e döndüğümde ne halde olacağını şimdiden merak ediyorum. Çünkü, heyet hiç hoşlanmayacak bundan!”
“Nedenini henüz bilmiyorum ama yanlış yapıyorsun, komutan. Yazık ki artık sana karışamam”
“Belki, daha sonra tekrar görüşürüz, yaşlı makine!” dedi komutan Fau ve daha fazla beklemeden çevirip çıkardı anahtarı.
Gemi personeli tekrar tekrar tebrik ettiler komutanlarını.
Ne da olsa tüm Samanyolu’nun dillere destan Treton’u, Fau’ya yenik düşmüştü. Ne büyük skandal!
Kimbilir, belki Fau’ya onur madalyası verirlerdi, belki de akademi komutanlığına atanırdı. Ama kesin olan şey, en az Treton kadar ünlü olacaktı.
Komutan Fau, yavaşça ayağa kalkıp kibirli bakışlarla dolaştı odada. Geleceği ile ilgili hoş hayaller kurmak için bir an önce kendi odasına gitmek istiyordu. Treton’u yenmek ve bir medeniyete yaşam şansı sunmak! Tanrı, onu anlamış ve yardım etmiş olmalıydı.
Sakin ve yumuşak bir ses tonunda karar kılıp “Vakum ünitesinin programını iptal edin. Asen’e dönüş için de gerekli hazırlıkları yapın. Ben odamda olacağım. Önemli bir şey olmadıkça rahatsız edilmek istemiyorum” dedi, hemen sonra da Kaor’a işaret edip “Eksiksiz bir rapor hazırlamanı istiyorum” diye ekledi.
“Örnekleri geri ışınlayalım mı efendim?”
Komutan Fau, “Evet” anlamında başını salladı..

(1 saat kadar sonra. Dünya.)
“.... Söyleyen dışişleri bakanı, Japonya ile olan ilişkilerin her alanda geliştirilmesi, özellikle de bilgisayar ithalatı ile ilgili zorlukların ele alınmış olmasından büyük memnuniyet duyduğunu söyledi.....
Sayın dinleyiciler, şimdi aldığımız bir haberi aktarıyorum. İki saat kadar önce Üsküdar özel yatılı bakımevinden kaybolduğunu bildirdiğimiz, halk arasında mongolizm olarak da bilinen Down sendromlu biri kız biri erkek iki çocuğun, bakımevinin bahçesinde çıplak olarak uyurken bulunduğu bildirildi. El ve ayak bileklerinde yanıklar olduğunu söyleyen bakımevi yöneticileri, konuyla ilgili araştırmalara başlandığını açıkladılar.. Şimdi, kaldığımız yerden haberlere...’
“Sesini kıs şu radyonun Refik!.. Çocuk uyuyor”
“Spor haberlerini dinleyip ben de yatacağım, zaten!..”

SON

“Evrendeki en uzun yol kalp ile beyin arasında olandır