Arama


Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
5 Kasım 2009       Mesaj #1
Avatarı yok
Yasaklı
Parapsikolojinin Bilimsel Sorgulaması

Gelecek Şoku
Uzun yıllardır sürdürülen bilimsel normalötesi araştırmaları, PEAR ve CSICOP türü kurumlarda artık belli sonuçlara ulaşıyor. Bilim dünyası kendi içersinde kesin çizgilerle ikiye ayrılmış durumda. Bir taraf normalötesini ön yargıdan arındırarak, düşünsel ve bilimsel reformu tasarlarken, öteki taraf gittikçe küçülerek hala tutuculuğu ve kısıtlamaları sürdürmeye çabalıyor. Oysa gelecek şoku büyük bir devrime neden olacaktır ve o zaman varolmayı veya yokolmayı seçme noktasına varmış olacağız. Vakit bitmedi. Bu oyun sayısız defa oynandı ve oynanacak. Düşüncenizle kendinizi uzayda varsayabilirsiniz, hatta belli bir boyut veya mekan oluşturabilirsiniz, ölçüm dahi yapmak mümkündür. O zaman düşünceleriniz arasında bir resim oluşacaktır, üstelik resmin çizgileri kesindir yani tasarım bir sonuç getirir ve bu sonuç ancak yeni bir tasarımla değiştirilebilir fakat Parapsikoloji´nin özgün psikolojisinde üç boyut dışı tasarımlar geçerlidir. Güncel Parapsikoloji´nin önemli ismi Robert Jahn; "Keşfet, ara ve ilirle ama asla duraklama ve inşa etme, durakları viya istasyonları görüp geçebilirsin fakat bir inancın tuzağına hiçbir zaman düşme yoksa yeni bir tasarım şansın kalmayacaktır yani bir evin bir odasına hapsolmaktan farkın kalmayacaktır, orada bir ağacı düşleyebiliyorsan ağacın üzerinde kuşların olabilirliğini de düşlemelisin." Princeton Üniversitesi Mühendislik Bölümü yöneticilerinden olan Jahn uzun bir süre NASA Derin Uzay Araştırmaları Programı´nı da yönetti. Jahn´a göre, normalin anlaşılması önemli bir gereklilik yani pencereden baktığımızda gördüğümüz yollar, arabalar, insanlar, parklar veya binalar normal dünyanın kanıtlarıdırlar ama bütün bunlar ve çevrelerinde yaşananlar neden normaldirler? Bu soruya Jahn´ın cevabı artık normal ve normaldışı kavramlarının yerine alışkanlıklar anlayışının getirildiğidir yani normal sandığımız herşey alışkanlık, normaldışı ise alışılmadık veya tanımadığımız şeydir. Çağdaş araştırmacının veya her aydının kendisine sorması gereken soru; "Ben ne biliyorum?" dur çünkü her iki kesim de bildiğiyle yetinmek hatasına düşmekte, düşleyememekte veya dışlamaktadır.

Öteki dünya bir tasarım mı?
1989 sonlarından beri faaliyette bulunan Princeton Üniversitesi PEAR Bölümü "Princeton Normaldışını Arama Mühendisliği"nde, ruhsal olaylar, pşisik olaylar, duyudışı algılama, telekinezi, öngürü ve telepati araştırmaları Jahn´ın öncülüğünde yapılıyor. Jahn, PEAR yöneticilerinden Brenda Dunne ile beraber yazdığı "Gerçeğin Esnekliği ve Sınırları" adlı kitapta, özellikle ruhsal olayları ele alıyor ve bu olayların sanılanın ötesinde normalötesi olayların çok küçük bir bölümünü oluşturduklarını belirtiyordu. Çünkü bu olaylar kolayca test edilebiliyor ve gerçek olup olmadıkları anlaşılabiliyor. PEAR´ın görüşü şöyle; "Bir ruhsal dünya vardır yani sadece ölümden sonra değil, yaşarken de içinde bulunduğumuz bir ayrı boyut vardır. Ruhsal alem veya boyut zannedildiği gibi apayrı bir ssistem veya düzen değil, insan bilincinin ve bilinçaltının koordine çalışıp oluşturduğu objelerin bir bütün olarak varettiği üst düzey bir düşünce alanı, boyutu ya da frekansıdır. Tüm enerji kaynağı veya varoluş nedeni ancak insan düşüncelerinin akışı ve etkisiyle ilişkili olmalıdır." Düşünsel enerji dalgaları formlar oluştururlar, PEAR laboratuar deneylerinde bu dalgaların görünebilir görüntüler oluşturdukları, hatta küçük aygıtlara güç kaynağı olabildikleri belirlenmiştir ama yine de sonuçlar görme yetimizle sınırlıdır. Acaba algı sınırlarımızın ötesinde neler oluşmaktadır? Ruhsal alem, spatyom veya öte dünya düşünce boyutunda varettiğimiz bilinçaltı ya da bilinçötesi bir boyut olabilir mi? PEAR, bu doğrultuda düşünüyor ve bu boyutunda en azından üç boyut kadar gerçek olduğunu ileri sürülüyor ama öte alem gerçekliğinin göreceli ve değişken olduğu, istek, beklenti ve inançların doğrultusunda şekillendiği, formülize olduğu, statik ve kuramsal olmadığı, ayrıca gerçeklikler arasında ortak yönlerin bulunmadığı da belirtiliyor.

Sınırlı beyinler, evrensel sınırsızlıklardan korkuyorlar
Bu yaklaşımı bir telefon konuşmasına benzetebiliriz; birisiyle telefonda konuşurken bir düşünsel tasarım üretiriz, konuştuğumuz kişiyi ve bulunduğu mekanı tasarımlarız. O kişiyi ve bulunduğu mekanı tanımasak ve bilmesek de, bilinçaltımızda gereken tasarımı yaparız. Bir beklentimiz ve tanımlamamız vardır yani senaryomuzu kendimi yazar ve çekeriz. Bu gerçek bir tasarımdır, yanılgılarımız şeklidir ve eğer iyi konsantre olduysak kesin tanımlarda bulunduğumuz da görülür. Ama asıl önemli olan, düşünsel form olarak yarattığımız kişi ve mekanla ilgili görüntüler gerçekten oluşarak, bellie bir frekansta yerlerini alırlar. Yine Princeton´den Nobel ödüllü fizikçi Philip Anderson şu görüşte; "Tam burada sınırsız düzeyleri olan ama içe dönük eğilimler vardır. İnsanlar bilinç ve bilinçaltlarında kendilerini çok kolay aldatırlar ve kendilerince kesin sonuçlara varırlar, oysa düşüncenin sınırsızlığı inançlarla sınırlandırılmamalıdır. Buna karşın, inançlarımız kaybedersek, ne yaparız, sorusuyla karşılaşırız ama bu bir kısıtlamadır. İnsan olması gerektiği kadar cesur olamıyor, düşünce enerjisinin sonsuzluğunu düşünmek ve düşüncenin boyutlar, ortamlar varedebileceğini kabullenmek, inançlarla sınırlı insanları zorluyor. Sınırlı insanlar, evrensel sınırsızlıkla karşılaşmaktan ürküyorlar. Zira tüm inançlar ve dogmalar hep kesin, altı çizilmiş tanımlarla ortaya konmuş ve yasaklarla örülmüştür, bunun dışına çıkmak inançlı bir insan için agorafobiye yakalanmak demektir." Gerek Jahn, gerekse de Anderson´un yaklaşımları şaşırtıcıdır çünkü içeriklerinde majikal bilgi ışıkları bulunmaktadır hatta Sufist yaklaşımlarda görülen, herşeyin bir hayal olduğu inancını yansıtmaktadır.

Normalötesi olaylar bilinçdışıdırlar..."
Jahn, Uzak Algı Deneyleri´nde düşünce gönderici ile alıcı arasındaki sonuçların şaşırtıcılığına da dikkat çekiyor. Süper alıcı ve vericilere raslanıyor fakat tüm çabalara rağmen ortak ortam ve psikolojiler oluşturulsa dahi sonuçlarda ortak özelliklere ulaşılamıyor. Yani istendiğinde sonuç alınamıyor ama buna karşın birşey oluyor ve çok başarılı kesin sonuçlar ortaya çıkveriyor. Jahn ve Dunne yeni yaklaşımların peşindeler; Dunne; "Normalötesi sandığımız şeyin beklentisi galiba olmamalı, evet bu enerji var ama bir bardağın dolup taşması gibi olmadık bir anda ortaya çıkıyor. Bardağı kasıtlı olarak taşırabilirsiniz ama dikkatsizlikle taşırmanız da mümkündür. Asıl önemli olan da bu. Kuvvetle sanıyoruz ki, insanın yaşamdan olabildiğince soyutlanabildiği bilinçsiz anlarda yani istemdışı anlarda normalötesi olaylar oluşabiliyor." Trans ve hipnotik etkiler bu yönde olumlu olamıyorlar çünkü o zaman bilinçli olarak hazırlanma ve beklenti yaptırımına giriliyor. Bu da şuuraltı ve bilinçdışı obje veya verilerin etkilenmesi için uygun ortamın yani yapaylığın oluşturulması anlamına geliyor. Biz bunu istemiyoruz, asla koşullandırma olmamalı. Doğal olaylara ve spontane oluşumlara çok sayıda gereksinmemiz var..."

"Bizler öncüyüz..."
Jahn ve arkadaşları yılda yaklaşık 100 milyon dolarlık bir bütçeyle, NASA ile de koordine olarak uzayda iletişim ve duyusal hassasiyet konularında çalışıyorlar. Amaçların başında Mars Projesi´nde görev alacak astronotların eğitilmeleri geliyor. Bütün bunlara rağmen PEAR´a karşı çıkanlar var ve bunların başında inançsal kurumlar ve tutucu bilim çevreleri geliyor. Jahn´ın bir hayalci olduğunu ileri sürerek, bir bilimcinin taşımak zorunda olduğu sorumluluğu riske attığını ileri sürüyorlar. Bu kesimlere göre, Parapsikolojik bilimsel bir kurum olma yolunu seçeceği yerde, belli statik inançları taşıyanların elinden kurtulamamakta ve gittikçe yıpranmaktadır. Buna karşın Jahn´ın, PEAR ekibinin ve destekleyici kuruluşların cevapları çok açık ve de sert. Jahn şöyle diyor; "Bizler öncüyüz, deneysel sonuçlara öncelik veren iyi bir bilimci olma yolunu seçtik. Olaylar ortada ve varlar. İyi bir bilimci duyarlılığın yanısıra, her tür inanca ve etkilerine açık zorunluluğundadır. 25 yıldan beri geleneksel fakültenin bir üyesiyim, Aero-Uzay dersleri verdim, NASA ve Ulusal Savunma Kurumu´yla çalışıyorum ve şimdi soruyorum; Hepsi bu mu? Heyecan verecek bir başka şey yok mu? Bilimsel kurallarımız bir sona ulaştı mı? Yeni ufuklar yok mu? Varsa nelerdir? Şimdi buradayız ve birşey aramamıza gerek de yok. Olaylar bizi buluyor, olaylar varsa ve bunları görebiliyorsak, neden dışlayalım? Kim ne derse desin, dert değil

Bilimsel kuramları, yasaları ve inançlarımızı bir kez daha gözden geçireceğiz."
Geçmişin Parapsikoloji araştırmacıları daha çok tahrik edici olmak için abartılı çalışmalar yapmışlardı. Ama bu yöntem geçerli olmadığı gibi, gerçekten yaşanan Parapsikolojik olaylar arada kaynayıp gittiler. Jahn bilimsel kanıtların peşinde, bunlara öncelik tanıyor ve deneylerin yayınlanmalarını yani geçmişte yapıldığı gibi magazinsel düzeye indirilmesi istemiyor. Yasaklar koyuyor ve zamanın önemini vurguluyor. Zamanın ve tekrarlanma sürecinin, olayların dökümante edilmesi için gerekli olduğunu, bilgi setlerinin oluşturulduğunu belirtiyor. Benzer olaylarda kanıt olacak verileri depoluyor. Ama projenin en zor yanı, çok uzun bir zamana gerek duyulması, örneğin bir psikokinezi olayının tekrarı için yıllarca beklemek gerekiyor. Ekibin geniş olması bir avantaj; gelen veya getirilen her olaylan ilgileniliyor, önce asistanlar olayı inceliyorlar, tekrarlanma imkanının araştırdıktan sonra bir ön eleme aşamasını oluşturup, olayı bir üst komiteye aktarıyorlar. Bu komite kararına göre, olayların kahramanları gerekirse tüm masrafları karşılanarak PEAR´a getirilip, uzun süre konuk ediliyorlar. Sözü geçen komite, bir astro-fizikçi. bir elektrik mühendisi, bir aero-uzay mühendisi, bir geliştirme psikoloğu ve bir de deneysel psikologtan oluşuyor. Araştırma ekibinde ise, uzman araştırmacılar, haberciler ve istatistikçiler bulunuyor Aylık bütçesi 250.000 $ olan bu ekip, tüm modern teknolojiyi kullanıyor. Fonların ardında Mc Donnell Havacılık bulunuyor. Bugüne kadar 750.000 kişi denendi, bu kitlenin 100.037 kişinin kesin yetenekli olduğu belirlendi ve bunların başarı yüzdesi % 99.966´ydı. Bunun istatistik oranı, yaklaşık bire elli bin civarında. Bir deneğin % 50´nin üzerinde başarılı olması başarılı kabul ediliyor. Princeton´dan İstatistikçi Prof. Geoffrey Watson; "Eğer buna inanıyorsanız, ki sonuçlar ortadadır, modern bilim olarak kabul ettğimiz birçok şeyi, kuram ve yasayı yıkmaz zorunda kalabiliriz ama daha da ötesi inançlarımızı da bir kez daha gözden geçireceğiz..."

Parapsikoloji Astroloji´nin geleceği
CSICOP, yani "Normalüstü Olayları Bilimsel Araştırma Komitesi" nin ABD´de güçlü bir konumu vardır ve PEAR´ın çalışmalarına kuşkuyla bakıyor. Örgüt olayların dönemsel sonuçlar olarak açıklanmasından kuşku duyuyor ve PEAR´ın sonuçlarının zaman içinde geçersiz olacağını belirtiyor. 1987´de yayınlanan raporda Parapsikolojik fenomenlerin bilimsel yargıya uğratılmadan ele alınmasının gerekli olduğu açıklanıyor, 130 yıllık bir geçmişi olan Parapsikoloji´nin kaynağının geçmişin bir inanç biçimi olan Spiritüalizm olduğu belirtiliyordu. 31 Mart 1990´da New York´da yapılan CSICOP Yıllık Sempozyumu´nda konuşan Robert Jahn, beklenenleri söylemeyince, dinleyiciler hayal kırıklığına uğramışlardı, Jahn ulaşılan sonuçları açıklamaktan kaçınmıştı. Bir diğer anlamda bilimsel eleştirilerden kaçınıyordu, yine PEAR´dan Watson mükemmel vakalara raslandığını, ellerinde süper yetenekli insanların bulunduğunu ve Normalüstü Olaylar Mühendisliği´nin hızla gelişen ve sonuç alabilen bir dal olduğunu açıkladı. Bunlara rağmen Jahn konuşmasının son bölümünde şöyle demişti; "İnsan sonsuz özgürlük hakkına sahiptir, asla ve asla hiçbir evrensel kural, yasa veya inanç kişiyi sınırlamayaz, dönüşüm ve değişim hakkı daima saklıdır. Evrenin sonsuzluğu kadar sonsuz düşünmemiz gerekiyor, herşeyden önce inanmamız gereken bir numaralı konu evrimin gerekliliğidir; işte Kozmos karşımızda duruyor ve bütünüyle bir soru ama içinde cevabı da bulunduruyor. Beklenen şey puzzle´larda olduğu gibi saklı cevabı bulmaktan ibaret. O güne gelindiğinde artık başka bir İnsanlık olacağız." Jahn´ın ekibinden olan ve NASA´da görev yapan ve sık sık CSICOP toplantılarında konuşan astrofizikçi James Randall´ın görüşleri çarpıcıdır; Randall, çok yakın bir gelecekte genelleştirilmiş bir Parapsikoloji ile arındırılmış ve istismarlardan uzaklaştırılmış bir Astroloji´nin bilimsel ayıklanmadan geçerek bütünleşeceğini ve o zaman inançsal karmaşalardan ve kaostan kurtulan insanlığın teokratik bir beklenti olan "Altın Çağ"ı gerçekten yaşayacağını belirtmekteydi.

Süpernovanın dalgaları
Konuya aynı paralelde yaklaşan astronom ve kozmobiyolog Rodney Collin, Astroloji´nin biyolojik etkilerini konuşmalarında belirtiyor ve yapılan binlerce deney ve araştırma sonucunda ortaya çıkan MIT´de "Massachusetts Teknoloji Enstitüsü"nde Ay, Güneş ve diğer 8 gezegenin spektrografik dalga enerjilerinin hamilelik dönemindeki etkilerini ve ulaşılan ortak sonuçları anlatıyordu. Ay dönemlerinde pankreas, Merkür dönemlerinde Tiroid, Güney dönemlerinde Timus, Venüs dönemlerinde Paratiroid, Mars dönemlerinde Adrenalin, Jüpiter dönemlerinde sinirsel tepkimeler, Satürn dönemlerinde kemik ve beyinsel şekillenmeler, Uranüs dönemlerinde seksüalite, Neptün dönemlerinde Duyu Dışı Algı´nın genişlemesinde etkileniyor ve Pluton dönemlerinde ise tüm bunların koordinasyonu sağlanıyordu. Bu gök cisimlerinin değişimleri yarattıkları enerjinin türev ve dozları Astro-Açı denen evrensel enerji yansımaları ceninlerde istatistik olarak benzer ve ortak sonuçlar ortaya çıkarıyordu. Kısacası, insan bilinmeyen veya görünmeyen alemlerin değil, aksine gözünün ve mantığının önünde bulunan gök cisimlerinin her an değişen etkileri altında yaşıyor. Gamma ve X Işınları, Ultraviyole Dalgalar, Kızılötesi Işınlar, Kısa Dalga Radyasyonları ölçümleyebildiğimiz enerjileri oluştururlar. Evrensel model hep aynıdır, Ay nasıl çevremizde dönerken tartışılmaz etkiler oluşturuyorsa, Samanyolu adlı galaksimizin dönüşü de üzerimizde belli etkiler oluşturuyor aradaki tek fark zamansal değerlerin farklılığı. Sürekli kızıl ötesi ışınların altında yatarak bronzlaşan genç kadın, bir dönem sonra aldığı ışınların sonuçlarına katlanmak zorunda olduğuna göre, bin yıl önce galaksimizin bir yerinde patlayan bir süpernovanın ışınları da bir gün dünyaya ulaşarak özgün gizemli etkileri oluşturuyorlar. Ama bu etki, denizde oluşan bir dalga şeklinde yayılarak ve yavaşlayarak bize kadar geliyor ve belki de bazıları gezegenimize ulaşamıyor.

"Bekleyin ve ölün..."
Eğer düşünceler eylemlerle savunulur ve sürdürülürse ve bir de karşınızda tüm insanlığı ilgilendiren kozmolojik bir konu varsa düşüncenin ürünü olan evrimi de gözönüne alarak atılımı sürdürmek zorundayız. Artık kavram olarak rafa atılması gereken kader kelepçelerini unutarak seçim yapacağız, gözümüzü dogmatik, engelleyici tüm inançlardan kaldırarak evrene bakacak ve gelen mesajları dinleyeceğiz. Ve bu mesaj sanıldığı gibi dünyadışı canlılardan gelmeyecektir, mesaj içimizden kopacak, evrenden yansıyıp gelecektir ya da bizler artık boğması an meselesi olan tüm inançsal bataklıkların içinde yok olup gideceğiz. Ta ki inançsızlığın bir bilgi olduğunu öğrenen kadar, ta ki ahlak ve erdem kurallarını bir yerlerden okuyup öğrenmenin gereksiz olduğunu anlayana kadar. Değerleri bal gibi biliyor ama bildiğimiz kesinlikte uygulayamıyoruz çünkü dışımızdan gelenlere inanıyor ama kendimize inanmıyoruz. Kendini insan sanan karikatürlerin yaşadığı bir dünyayı torunlarımıza bırakmak istemiyorsak, olgun, dikkatli ve esnek olmayı artık denemeliyiz. Kitapların hala işe yaramadığını öğrenemedik. PEAR ve CSICOP gibi bilimsel kuruluşların çalışmalarının ışığı yayıldıkça, gelecekte sevgi sözcükleri satan mistikler kirli enerjiler yayamayacaklar çünkü biyo-enerji spektrograflarının ekranlarında enerjileri gözlemlenerek gerçek amaçları anlaşılabilecek. Yine deşifre edilmiş enerji dalgalarını gözlerken, ön yargı barajının olumlu ve toleranslı düşünce enerjilerini nasıl engellediğini görüyoruz, gelecekte ise herkes görecek ve kullanacak. Ticaretten dinsel inançlara, komşuluktan arkadaşlığa, sevgiliden evliliğe kadar yaratıcı olmak ve kalıplardan kurtulmak artık gereklilikten de öte. Eğer bunu yapamayacaksak, sonuç bellidir; "bekleyin ve ölün" Çünkü Kozmos özü gereği sonsuz sabra sahiptir ve birgün kendisine layık olanları bekleyecek kadar yaşayacaktır. "Vakit kalmadı, sonumuz geliyor hatta geldi..." diyenler sadece saçmalıyorlar, böyle bir sorun yok. Bu oyun sayısız defa oynandı ve yine oynanmaya devam edilecek.

Normalötesini araştıran bilimsel kurumlar
Dünyada normalötesi olayları araştıran ve deneyler yapan birçok kuruluş ve uzman bulunmaktadır. Bunların en önemlilerini ve yöneticilerini aşağıda bulacaksınız. Her hangi bir nedenle ilişki kurmak isteyenlere, bu kuruluşlar yardımcı olmaktadırlar.

* PEAR Princeton Engineering Anomalies Research Laboratory, "Normalötesini Araştırma Mühendisliği Laboratuarı" Princeton Üniversitesi. Princeton, New Jersey, ABD
Yöneticiler: Robert Jahn, Brenda Dunne

* Institute for Advanced Studies, "İleri Çalışmalar Enstitüsü" Austin, Texas, ABD
Yönetici: Hal Puthoff

* International Institute of Biophysics, "Uluslararası Biofizik Enstitüsü" Kaiserslautern, Almanya
Yönetici: Fritz Popp

* Center for Functional Research, "Fonksiyonel ve İşlevsel Araştırma Merkezi" Tiburon, California, ABD
Yönetici: Dick Blasband

* Center for Biogenetic Structuralism "Biogenetik Yapısallık Merkezi" Carleton Üniversitesi, Carleton, Kanada
Yönetici: Charles Laughlin

* Lucid Dreaming Center, "Açık Rüya Merkezi" Beacon, New York, ABD
Yönetici: Paul Devereux

* Araştırmacı Michael Witunski, Kiawah Island, South Carolina, ABD

* Quantitative EEG Lab (QEEG) UCLA Neuropsychiatric Institute,

"Beyinsel işlevler ve nöropsikiyatri enstitüsü" Los Angeles California, ABD
Yönetici: Ian Cook

Kaynak: Bilinmeyenler Forumu
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.