Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Kasım 2009       Mesaj #17
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kırklama Nedir - Kırklama Nasıl Yapılır - Bebek Nasıl Kırklanır



Loğusa için yapılan son tören “Kırklama-Kırklanma” törenidir. Kadının doğum yaptığının kırkıncı günü ocağa bir kazan vurulur. Kazan su ile doldurulur. Altına ateş yakılır Loğusa bu su ile yıkanacaktır. Loğusa topladığı kırk küçük taşı bu suyun içine atar. Her taş bir gün içindir.


Ayni anda üç tane de irice taş alınır. Yanan ateşin içine konur. Su ısınana kadar bu taşlar akkor hale gelir. Madeni bir kap içine belli miktarda su konur. Kırklanan kadın bacaklarını açıp su kabının üstünde durur. Su kabının çevresini bir kilim / battaniye ile sarar. Ebe ocaktaki taşları maşa ile alıp suya atar. Büyük bir buhar bulutu oluşur.
Buharın yayılmasını kilim / battaniye önler. Buhar loğusanın vücudunu kaplar. İnanışa göre bu uygulama loğusanın kemiklerini damarlarını açar. Mikropları öldürür hastalıkları defeder.
Buhar son bulduktan sonra loğusa kazanda ısıtılan su ile iyice yıkanır. Yıkandıktan sonra sudaki küçük taşları alıp eğilir ve arkadan öne doğru bacakları arasından atar. Bu hareketi yapınca “taş gibi sağlam” olacağına inanılır.


Ayni ayda doğum yapanlar çocuklarının kırkı karışmasın diye karşılaşmaktan kaçınırlardı. Çocuklarının beşiklerine veya salıncaklarına ayna asarlardı.


Loğusa kadınların tehlikeye açık oldukları ve bu tehlikenin kırklanana kadar devam ettiğine inanılırdı. “Lohusanın mezarı kırk gün açıktır” sözü bu inanışın açık bir ifadesidir.
Tıbbın bunca ilerlediği günümüzde de doğum yapanlara devletin doğumdan kırk gün önce ve kırk gün sonra doğum izni vermesi bu inanış ve uygulama ile hem çok uyumlu hem de çok anlamlıdır.

Bebeklerin (kız – erkek) memelerinde ağız sütünü andıran bir pelte vardır. Yaşlı kadınların inanışına göre bu pelte uğursuz bir maddedir. Kişiye iç sıkıntısı ve ağırlık verir. Bu sebeple vücuttan atılması gerekir. Bu sebeple doğumunun doksanıncı günü (üç aylık ) ya annesi ya da ebe tarafından soyulur ve sırt üstü yatırılır. Memeleri sıkılıp bu pelte çıkarılır. Çocuk önce ağlar ama ardından rahatlama ve huzur belirtisi gösterir. Bu işleme tabi tutun çocuklar akıllı ve ağırbaşlı oldukları ölçülü davrandıkları kabul edilir.
Çocuğun mumlu iplikle bağlanan göbeği kuruyup düşünce atılmaz. Önceden hazırlanmış mersin yaprağından yapılmış pudranın içine konur. Bir müddet saklandıktan sonra “okumuş adam olsun” dileğiyle okul avlusuna basılmayacak bir yere gömülür.
Kırklandığı halde bir bebek boynunu hala kaldıramıyorsa (başını dik tutamıyorsa) bir horoz kesilir ve boynu kaynatılıp anneye yedirilirdi. Bunun gücünün süt yolu ile çocuğa geçeceği ve boynunu kaldırabileceğine inanılırdı.
Altı ayı doldurmuşsa ve başını kaldıramıyorsa o çocuğa mutlaka eşek sütü içirtilirdi. Mutlak bir iyileşme sağlandığına inanılırdı. Ancak eşek sütü içirilen çocuklara çok kıllı olacağı korkusu ile bu yola en son başvurulurdu. (Baf köylerinde)
Çocuğun başında alnının biraz yukarısında yumuşak bir kısım vardır. “Buna bıngıldak” adı verilir. Çocuk konuşup “taş” demedikçe o bölgenin sertleşmediğine inanılır.
Çocuğun damarı yedi sinsileden çeker diye kabul edilir. Bu geriye dönük yedinci besle kadar olanlardan herhangi birinin özelliklerini taşıyabilir demektir.
Erkek dayıya kız halaya çeker diye kabul edilir.