Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Aralık 2009       Mesaj #16
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kader ve Kaza ne demektir?

Sözlükte ölçmek, tahmin etmek ölçüp takdir ederek tayin etmek; güç yetirmek ve kudret anlamlarına gelen kader, dinî bir terim olarak, Allah'ın ebede kadar olacak şeyleri, bunların zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, nasıl ve ne zamanda olacaklarsa onların tamamını ezelde bilip bu bilgi doğrultusunda takdir etmesine denir. Bu durumda kader Allah'ın ilim sıfatını ilgilendirmektedir. O halde kader, Allah'ın ilmi doğrultusunda, kâinatı ve ondaki her şeyi belli bir düzen ve ölçüye göre idare eden ilâhî bir kanundur. Bu konuda Kuran’da şöyle buyrulmaktadır: “Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” (Kamer 54/49); “Allah her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. Her şey O'nun katında bir ölçüyledir.” (Ra’d,13/8); “Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçü ile indiririz.” (Hicri 15/21); “… O her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.” (Furkan,25/2). "Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır." (Hadis 57/22).

Kaza ise, Cenabı-ı Hakk'ın ezelde irade etmiş olduğu ve takdir buyurduğu şeylerin, zamanı gelince her birisini ezelî ilim, irade ve takdirine uygun bir biçimde meydana getirmesi ve yaratmasıdır. Bu takdirde kaza, Allah'ın tekvin sıfatını ilgilendiren bir konu olmaktadır. Bu tanım, İmam Mâtüridî ve taraftarlarına göredir. Eş’arîler ise kazayı daha farklı bir şekilde tarif etmişlerdir: Kaza; hüküm manasınadır. Allah'ın eşyayı sonradan nasıl olacaksa ezelde öylece irade etmesidir. Kader ise, Allah'ın her şeyi vakti gelince, ezelî ilmine uygun olarak, irade ettiği şekilde yaratmasıdır.
İslam dininde kader [değiştir]
İslam dininde, Kader, ezelden ebede kadar hayır ve şer (iyi ve kötü) meydana gelecek bütün hadiselerin (olaylar)Allah katında malum olmasıdır. İslam dininde kadere inanmak imanın şartlarındandır, amentünün bir parçasıdır. Buna göre İslam anlayışındaki kadere inanmayan kişi İslam'dan çıkmış olur. Not: "İslam dininde" değil "bazı İslami fırkalarınca" denmesi gerekir. Nitekim kadere inanmak imanın şartlarından olduğunu kabul etmeyen birçok İslami fırkalar vardır. İslam dinin esas kaynağı olan Kur'anda iman esasları zikredilirken kadere iman zikredilmemiş, Kur'anda zikredilen "kader" kelimesi de Müslümanların anladığı manada değildir
KAZA:
Alla hu Teali tarafından takdir edilen şeyin varlık/madde âleminde ortaya çıkması; yaratılıp meydana gelmesi demektir.
Kader-kaza ilişkisi bu anlamda öncelik ve sonralık göstermektedir. Zira kader önce, kaza ise sonradır. Yani, önce bir varlık hakkında Allahu Tela’nın takdiri olur, dana sonra kazası gerçekleşir. Bu varlık/madde âleminde gerçekleşen her olay hem kader hem de kazadır. Şayet (Allah’ın bildiği bir hikmet sebebiyle) gerçekleşmedi ise bu kaderdir.
Bu iki tarifte geçen, her şeyin kaderinin Allah’ın ezeli ilminde olmasının anlamına gelince: İnsanların cüzî/kasıtlı, hür, serbest iradeleri ile yapmak istedikleri bir şeyi, Allah’ın (c.c), o kulun bu işi nerede, ne zaman, nasıl ve kiminle ve ne şekilde seçeceklerini bilmesi; bu bilgisine göre irade etmesi ve zamanı gelince de kulun tercihine göre yaratması demektir. Bu bizim, astronomi ilminin vasıtasıyla, gelecek sene Ramazan hilalinin, veya ay tutulmasının hangi tarihte olacağını bilmemiz ve zamanı gelince de o olaya şahit olmamıza benzemektedir. Kaza ve kader hakkında bu kadar malûmata değindikten sonra, velilerin ve bazı Salih insanların bu konudaki görüşlerine yer vermek gerekir.
Ş. Muhammed Ziyauddin Hz.leri, babasının halifesi, ayrıca kâtibi, Bitlisli M. Mustafa’ya bu konuda bir mektup yazmıştır. Mektubundaki kaza ve kader ile ilgili bölümleri özetle aktarıyoruz:
“Ey Doğru ve şefkatli efendim! Bu konu, geniş olarak izah edilmesi gereken bir meseledir. Şafiî, Hanefî mezhebine mensup âlimleri ile diğer bütün mezhep âlimleri bu konudan söz etmiş, hatta bu konu bazı âlimlerin helâk olmasına, bazılarının da kurtuluşuna sebep olmuştur. Muhammed Ziyauddin Hz.leri mektubuna devam ederek:
_Kaza ve kader kuldan cüzî/kasıtlı, hür, serbest iradesini kaldırmaz. Çünkü Allahu Teali, kulun kendi cüzî iradesiyle o işi yapacağına ve yapmayacağına hükmetmiştir (ezeli ilmiyle bilmektedir).
Bu konuya Alâeddin Attar (k.s) da işaret ederek şöyle buyurmuşlardır: Müridin zahirde Allah’ın yoluna sımsıkı sarılması, kalbini de Allah’a bağlaması gerekir. Yani onu saadete kavuşturacak zahiri sebepleri düşünüp, emir olunduğu üzere; çok çalışıp kendini kötülüklerden koruyacaktır. Hülasa: Kul, zahirde dış sebeplere bağlanıp hakikatte Allah’a tevekkül edecektir. Şöyle ki, korktuğu şeylerden dolayı vaktinde kapısını kapayıp atını bağlayacak, yemeğini yiyecek; fakat hakikî koruyan ve doyuranın Allah (c.c) olduğunu bilecektir.
Ayrıca bu konuda Mevlâna Halit’in (k.s) bir risale niteliğinde, Kendisinde kaza-Kader, İrade-i cüziyye, Kesbi konularının ehlisünnet ve’l-cemaat âlimlerinin görüşlerinin bulunduğu bir mektup yazmıştır. Bu mektuba “El-İkdu’l-Cevherî fi’l-Farkı Beyne Kesbeyi’l-Maturudî” ismini vermiştir.